#MüjdatGezenYalnızDeğildir
#MetinAkpınarYalnızDeğildir!
Türkiye sanal dünyada bu hashtaglerle çalkalanıyor! Halkımız bu
çok değerli arkadaşlarımızın, efsanelerimizin arkasında
durarak onlara sahip çıkıyor.
Bu
çınarlar kolay yetişmiyor. Ama sanatçıları harcamak isteyenler
için bu işler sudan ucuz! Uzun bir röportajın başı-sonu
kesilir, yorumlanır ve çıkarılması gereken ağır negatif
anlamlar hemen elde edilir. Medyatik ortaklar, ağza alınmayacak
küfürlerle destek verirler bu saldırıya! Soysuz, pardon sosyal
medyada da yine küfür-tehdit koroları, hazır kıta bekleyen malum
takım hemen yaylım ateşine geçer. Onlara dur diyecek savcı-polis
işbirliği ise, biliyorsunuz pek yoktur!
Bu
ülkede sanatçı olmak veya yaşamını kaleminle kazanmak, henüz
bu “işlere bulaşmaya” karar verdiğinizde ailenizden veto
yemektir. Tüm çevrenizden muhalefet görmektir. Lise veya mahalle
arkadaşlarınız, okuyup koca koca mühendisler, doktorlar,
bankacılar olmak üzere yola çıkmışken, sizin bilinmeyen
denklemlerle dolu bir geleceğe yelken açmanızdır. Çevrenizin
size bazen acıyarak, bazen bıyık altından gülerek bakmasıdır,
sanatçı olmak.
Yazdığınız dizelerle, sınıfta arkadaşlarınızın önünde
sizinle alay etmeye hazır bir hocayla muhatap olmaya kadar gidebilir
bu negatif ortam (Sanatsever
öğretmenleri tenzih ederim, kaçınılmaz şekilde Pink Floyd’un
“The Wall” filmi geldi aklıma.)
Bu ülkede sanatçı olmak, bu yaşamsal kararları alırken, ister
çevre baskısı ister kendi içsel tereddütlerinizin devreye
girmesiyle, uykusuz geceler geçirmek ya da hatta kabuslar görmek
demektir. Bu ülkede bu marjinal görülen meslekleri yapmak,
sevdiğiniz bir insan olduğunda, size o ailenin “kız
vermemesi”dir... Belki kadın sanatçılarımız bu konuda bir
nebze daha şanslıdır. Onlar sanatçı olacaksa, evin muhtemel
erkeği “adam gibi” bir işe sahipse, o zaman belki bu “fantezi”
kabul edilebilir...
Bu
ülkede sanatçı veya yazar olmak, daha işin ilk dakikalarından
itibaren karanlıkla, kaosla, düzenin irili ufaklı yumruklarıyla
yaşamaya alışmaktır.
Ama
bunlar henüz maçın başlangıcıdır. Şayet vicdanınız varsa
-ki gerçek sanatçıların kocaman vicdanları vardır-
şayet insanların eşit, dürüst, demokratik bir hukuk devletinde
yaşamasını, bugün insan olmanın olmazsa olmaz şartı olarak
görüyorsanız -ki gerçek sanatçılar yalnız bu hedefe
kilitlenmiş olarak yaşıyorlardır- o zaman bu topraklarda, adına
ne derseniz deyin, düzenin, hükümetin, iktidarın gözünde
“istenmeyen insan” olarak yaşamak durumunda kalacaksınız
demektir.
Biz
yazarlar ve sanatçılar için de bunun anlamı şudur: Herhalde
bizi çok sevip özledikleri için, sürekli telefonlarımız
dinlenir, hele duyarlılığımız kanıtlanmışsa! İktidar
sahipleri, her fırsatta halka seslenirken, bizleri aşağılamayı,
bizlere hakaret etmeyi kendi varoluş şekilleri haline
getirmişlerdir. Üzerimize her fırsatta çamur sıçratılır.
Yürüyüşlerde, biber gazı ile beslenmek, masaj yerine cop yemek,
sürekli tehdit altında yaşamak, artık bizler için olağan
ortamlardır. Aklına
esen her grup ya da her bağımsız yandaş, bizlere Twitter’dan
tehdit ve küfür yağdırmayı cezasız kalacak bir alışkanlıkları
haline dönüştürmüştür. Onlara
bir şey olmaz da, ne zaman bir demokrat Atatürkçü’nün
sözlerinde bir suç ihtimali ucundan belirse,
birilerinin “yüksek
sesle buyurmasıyla” bağımsız yargı tesadüfen bir-iki saat
içinde devreye girer, gereken hız ve sertlikte polisler eşliğinde
“şüpheli” ifadeye götürülür!
Bunlar yaşadıklarımızın göreceli olarak hafif olanlarıdır.
Yoksa, kurşunlar, bombalar, bıçaklar için hedef tahtasına özenle
yerleştirilmek, yıllarca hapiste tutularak çürümemizi beklemek,
diğer reva görüldüğümüz muamelelerdir.
Müjdat
Gezen ve Metin Akpınar için, Sanatçılar Girişimi olarak
yayınladığımız bildiriyi okumuşsunuzdur... Bu ülkede halkın
gururu olmuş abideleri ve sevenlerini kimse korkutamaz, bunu bir
kere daha gördük. Toplum, bu vesileyle bu yeri doldurulmaz
değerlerini ne kadar çok sevdiğini tekrar anlamış oldu!
BİZİM
İÇİN ŞAMPİYON!
Yine
muhteşem bir Türk filmi gördüm. Sinemamızın son zamanlarda
boyut atladığını düşünüyorum. Lütfen hafta hemen
“Bizim İçin Şampiyon” filmini
izleyin! Yok böyle bir şey! Gerçekten tebrik ediyorum genç
yönetmen Ahmet Katıksız’ı! Büyük olgunlukla tamamlamış
“Şampiyon”un her zerresini. Hikayenin senaryosunu da Serkan
Yörük’ün desteğiyle kaleme alan Katıksız, bu yaşanmış
hikayeyi, akıl almaz bir inanılırlık, duygusallık ve akıcılıkla
filmini tamamlamış! Ayrıca sahnelerin görüntü zenginliği ve
“zarafeti” birbiriyle yarış halinde sanki! Bir atın, bu kadar
muhteşem bir şekilde rol yapabilmesi neye bağlı? Lütfen bana
izah eder misiniz? Diğer oyunculara gelince... Farah Zeynep
Abdullah, Fikret Kuşkan ve Ekin Koç, mükemmel bir performans
gösteriyorlar. Bu filmde aşk var, dram var, acı var... Bu Şampiyon
sizin için, doyasıya yaşayın! Hatta içinizden gelirse, doyasıya
ağlayın...
Şu
meşhur “Yabancı Film Oskarları”na bu film gidemeyecekse,
hangisi bundan sonra gider, bilemem! Müfit Can Saçıntı, Can
Ulkay, Ahmet Katıksız.. Günümüz
Türk sineması, emin ellerde gönülleri fethediyor....
Her birine teşekkürler!