Biliyorum, bu konuyu daha önce ele
aldık; ama bugün tekrar yazıyorsam, geçmişte yapılan dev
hatalardan ders almamız için... Kabus gibi görünen yerel seçim
geldi çattı. CHP bir yandan adaylarını konuşuyor, bir yandan
da başta İYİ Parti olmak üzere, kiminle ittifak yapabileceğini
düşünüyor. Milletvekilleri dahil siyasilerin, sorumsuzca
“yerel” sıfat kovalamayı bir inat konusu olarak görmeleri,
Türkiye’yi demokratik açıdan çıkmaz sokağa taşıyan bugünkü
ağır bunalımı getirdi.
Herkesin sözde şikayet ettiği tek
adam yönetimi, kendi başına gelmedi. Öncelikle, Ecevit’in
1980 darbesi sonrası, solun tekrar CHP çatısı altında
birleşmemesi için verdiği olağandışı çaba, parçalanmanın
ana temeli. Ama 1994 Yerel Seçimleri öncesinde yaşanan ibret
vakaları da bugün Türkiye’de siyasetin durma noktasına gelme
nedeni.
1993’te
“Taban
Operasyonu” adını
uygun bulduğumuz, 1994 Yerel Seçimleri öncesi sosyal demokratları
birleştirme hareketini başlatmıştım ve katılım çığ gibi
büyümüştü. Ne var ki halkın nabzını tutamayan SHP, CHP ve DSP
birbirleriyle uğraşmaktan, gerçek politik ortamın tuzaklarını
göremiyorlardı.
Taban Operasyonu
olarak, Ağustos’ta bütün Kemalistleri ve sosyal demokratları bu
kritik yerel seçimden önce birleştirmek için çağrımızı
yaptık. İmzacılar arasında artık aramızda olmayan çok değerli
isimler vardı: DİSK Başkanı Kemal Nebioğlu, ÇYDD Başkanı
Türkan Saylan, Ahmet Taner Kışlalı, Suphi Baykam, Onat Kutlar,
Mustafa Ekmekçi, Oktay Ekinci, Aysel Ekşi, Erdal Öz, İlhan Arsel
gibi... Ayrıca Alev Coşkun, Erol Tuncer, Ceyhan Mumcu, Rutkay Aziz,
Doğan Taşdelen, Genco Erkal, Melike Demirağ, Fatma Girik, Necla
Arat, Zeynep Oral, Arif Keskiner, ÇYDD, ADD, Mülkiyeliler Birliği,
Mimarlar Odası, Veterinerler Odası, ÇASOD, UPSD, o günlerde çok
faal olan Devinim Dergisi ile sayısız değerli isim ve kurumun imza
verdiği bu tarihi hareketin deklarasyon ve basın toplantılarında
vurgulananlar şunlardı: “(...)
Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye
Cumhuriyeti’nin kuruluş ve yaşama nedenlerinin temel ilkeleri
hızla yok edilmek istenmekte ve ülkenin bütünlüğüne yönelik
saldırılar devam etmektedir. Eğitimde, kültürde, insan hak ve
özgürlükleri alanında çağdaşlık karşıtı akımlar, örgütlü
biçimde yıkıcı eylemlerini arttırmışlardır. Laik Türkiye
Cumhuriyeti’nin korunması, demokratik siyasal yaşamımızda
gündemin ana sorunu konumuna gelmek durumundadır.
(...)
Yaklaşmakta olan 1994 Yerel Seçimleri’nden önce tabanın istemi
olan birleşme konusunda sosyal demokratların kaybedecek vakitleri
yoktur. Bu amaçla adı geçen partilerin özveri ve uzlaşma içinde
yakınlaşıp ivedi, yapıcı bir diyalog içine girmeleri demokrasi
açısından, dilekten öte bir zorunluluktur.”
Ecevit
ilk günden faks çekti:
“Bizi kesinlikle yok sayın!” Baykal
ve Karayalçın’la olan kişisel temasları ben yürüttüm ama bir
türlü CHP’yi de SHP’yi de ikna edemedik. Herkes kendi partisine
daha fazla sandalye istiyordu. Bizler ise, konunun belediye değil,
orta vadede ülkenin rejimi olduğunu söylüyorduk: “Ya
birleşin, ya ittifak yapın ya da birbirinize rakip olmamak için
alan paylaşımına gidin”.
Bu arada partilerin il ve ilçelerini, kurultaylarını gezerek
“birleşin” derken, bazen şiddete varan bir taciz yaşıyorduk.
Çünkü hiç kimse, mesela “Şişli
Gençlik Kolları Başkanı” sıfatını
bile kaybetmeye hazır değildi. Koca cumhuriyetin geleceği, üçüncü
plandaydı!
Yalvarmalarımıza
rağmen, İstanbul’da CHP Ertuğrul Günay’ı, SHP Zülfü
Livaneli’yi ve DSP Necdet Özkan’ı aday yaptı. Sonuç acıydı.
Üç partinin toplam oyu %34.8 iken Tayyip Erdoğan %25.19’la
koltuğu kaptı. (DYP+ANAP da %42.6’yı buluyordu!)
Ankara’da
ise durum daha dramatikti. SHP (Korel Göymen), DSP (Faruk Sarıkaya),
CHP (Ali Dinçer) oyları toplamda 36.8 olmasına rağmen,
elbirliğiyle 20 yılı aşkın bir süre devam edecek Melih Gökçek
hükümranlığına 27.4 ile geçit verdiler! (SHP ve CHP toplamı
bile %29 ediyordu.)
Merkez
sağda, ANAP-DYP de, aynı bölünmelerle RP’nin gerisinde kaldı!
Böylece sağ ve sol, RP’nin en az 2,5 katı toplam oylarına
rağmen, hırslarına yenilip sahneyi bugün hedefi olduğumuz
anti-demokratik çöküşe sunmuş oldular! Ardından
her seçim benzer hatalarla oylar bölündü. Örneğin 1999’da
CHP-SHP birleşmesinden sonra CHP Karayalçın’ı aday yapınca,
DSP buna CHP’ye küsen Doğan Taşdelen ile yanıt verdi. Sonuç:
%10 farkla alınacak seçim, %2’den az bir oyla kaybedildi. Yine
tüm ikazlara rağmen!
VE
BUGÜN:
CHP eski İstanbul İl Başkanları, aylardır tekrarladığımız
vurguyu yapıyorlar:
“Önseçim yapılmadan İstanbul kazanılamaz!” Peki
CHP buna fiili olarak ne yanıt veriyor?
“Her şeyi en iyi biz biliriz, örgüte sormaya gerek yok.”
Muharrem İnce’nin teklifi de böylece güme gidiyor. Bu
arada sırf kendi adaylık şansları artsın diye, İYİ Parti
ittifakına ve yine alan paylaşımlarına dudak bükenleri de
biliyoruz.
Geçmiş
felaketlerden ders almamayı bir yaşam tarzı, hatta varoluş
nedenleri haline getirenlerin dikkatine, saygıyla sunulur!
REKLAMLAR İZLENMESİN İSTEYEN
REKLAMCILAR!
Beynimi tırmalayan konu: TV’lere
reklam verenler, dev bütçeler harcıyorlar. Kimisi sıkıcı olsa
da, bazıları bizi ağlatabiliyor ya da güldürebiliyor. Ama, bir
programın ardından reklamlar girerken, ses en az %35 oranında
artıyor! O anda her evde aynı ses yükseliyor: “Ya ne
bağırıyor bu böyle! Kesin şunun sesini zaten reklam girdi,
program başlayınca açarız.” Dün reklamcı bir dostuma
konuyu sordum: Reklamlar önemli ve pahalı olduğu için, algısı,
etkisi adına bu yapılıyormuş (!). Gerçekten pes! Bana göre
hava hoş, ama reklam veren her firma bilsin ki, bu saçma yöntem
hatası yüzünden, reklamları daha iyi izlenmiyor... En az %60
oranında HİÇ izlenmiyor!
“ÇARPIŞMA”YA TEBRİK
Ne yazık ki,
televizyon başında öyle sürekli dizi seyretmek için
ayırabileceğim bir zaman yok. Ama tabii ki arada, başarılı bir
film veya dizi, insanı gece yarısı televizyona kilitleyebiliyor.
Evvelsi akşam yine zapping yaparken Show Tv’de Kıvanç
Tatlıtuğ’un başrol oynadığı “Çarpışma”
dizisinin ilk bölümüne yakalandım. Yıllardır eleştirdiğim
birçok zaaf, yönetmen Uluç Bayraktar’ın önümüzde hızla akan
görüntülerinde yoktu. Her figüran ve başta Tatlıtuğ olmak
üzere her oyuncu rolünün hakkını veriyordu. Senaryo ve
diyaloglar çok güçlüydü. Her sahne alkışı hak ediyordu. Ben
tekrar zor denk gelirim, ama sizlere tavsiyemdir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.