28 Ağustos 2014 Perşembe

BASIN BÜLTENİ | İSTANBUL’DA MUHALİF CHP MİLLETVEKİLLERİ VE DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTÜ MENSUPLARI KILIÇDAROĞLU’NUN İSTİFASINI İSTEDİLER




BASIN BÜLTENİ
İSTANBUL’DA MUHALİF CHP MİLLETVEKİLLERİ
VE DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTÜ MENSUPLARI
KILIÇDAROĞLU’NUN İSTİFASINI İSTEDİLER

SONUÇ BİLDİRGESİ AÇIKLANDI:

26 Ağustos 2014 tarihinde Piramid Sanat’ta (İstanbul), CHP Kurultayı ile ilgili bir toplantıya katılan CHP milletvekilleri Süheyl Batum, Nur Serter ve Birgül Ayman Güler, kurultay öncesi net ve sert mesajlar vererek Kılıçdaroğlu’nun partinin başında kalmaya devam etmesinin 2015 seçimlerinde bozgundan başka bir şey getirmeyeceğini vurguladılar. Milletvekilleri ve kitle örgütü mensupları ortak kararla Kemal Kılıçdaroğlu’nun istifasını istediler.


Yurtsever Hareket sözcüsü Bedri Baykam’ın daveti üzerine yapılan toplantıya birçok sivil toplum örgütü yöneticileri ve üyeleri ile yazar ve sanatçılar katıldı. CHP eski milletvekileri Necla Arat ve Onur Öymen de konuşmacılar arasındaydılar. Bu arada toplantıda çok önemli vurgular da yapıldı. Nur Serter, Kılıçdaroğlu’na karşı yürüttükleri ilkeli muhalefet nedeniyle milletvekili seçilemeyecek dahi olsa, bunun "hiç umurunda olmadığını", doğruları sonuna kadar savunmaya devam edeceğini söyledi. Serter ayrıca örgütün içinden gelen İnce’ye muhalif milletvekilleri olarak güvendiklerini belirtti. Bedri Baykam, Kılıçdaroğlu’nun 2010’daki kaset krizi sonrasında kendisini ve tüm partiyi sahte bir “Gandhi Kemal” imajıyla kandırarak, demokrasi sözü vermesine rağmen partiyi bu kavramdan daha da uzaklaştırdığını vurguladı. Süheyl Batum, önceleri parti yönetiminde Kılıçdaroğlu'na en yakın noktada çalıştığını, ancak adım adım globalizme verilen ödünleri ve Atatürk düşmanları ile kurulan ittifakları gördüğünde kaçınılmaz olarak tepki verdiğini aktardı. Birgül Ayman Güler, konunun bir CHP sorunu değil, “ticaret ve ihanete karşı bir Türkiye savaşı” olduğuna parmak bastı. Necla Arat, CHP’nin Türkiye’de laik-Atatürkçü mücadeleyi tıkamasının sürmesi halinde, hangi alternatiflerin gündeme geleceğinin düşünülmesi gerektiğini aktardı. Onur Öymen, Baykal’ın yerine Kılıçdaroğlu’nun geçmesinin, çok daha önceden bazı yabancı güçler tarafından öngörülüp planlandığının giderek ortaya çıktığına işaret etti. Aydınlık yazarı Şule Perinçek, “şayet CHP altıoka tüm şartlarıyla riayet etse, İşçi Partisi’nin kepengi kapatıp CHP’ye katılmaya hazır olduğunu” vurguladı. Aydınlık Daily’nin Genel Yayın Koordinatörü Cüneyt Yüksel, CHP yönetiminin açıkça tüzük suçu işlediğini hatırlattı ve Kemalist CHP’lilerin birleşmesi gerektiğini vurguladı. Sanatçı Denizhan Özer ise CHP’nin elitist tavırları nedeniyle Artvin dahil birçok noktada seçim kaybettiğini, sol kulvara geçmeyi ihmale devam ederse, hiçbir zaman toparlanamayacağını hatırlattı.


Toplantıya katılanlar arasında Yurtsever Hareket üyeleri Erbil Kılıç, Mehmet Kunt, Saim Atacan, Atakan Mert dışında, Mersin Milli Merkez Başkan Yardımcısı Turgut Tol, Cumhuriyet Kadınları İstanbul Merkez Yönetim Kurulu Üyesi Berrin Asatoğlu, Bakırköy Sanatçılar Derneği Başkanı Cihat Dalan, Bağdat Caddesi Forumu'nun birçok üyesi, TGB’li Ali Yücel ve Sinan Sungur, tiyatrocu Cihat Tamer, 68’liler Birliği yöneticisi Rafet Akalın, Sanatçılar Girişimi Sözcüleri Orhan Aydın ve Orhan Kurtuldu, Cumhuriyet Okurları Koordinatörü Namık Kemal Boya, UPSD Yönetim Kurulu’ndan Bahri Genç, Tijen Şikar, Nebahat Karyağdı, Murat Havan, Turan Büyükkahraman, Ekin Onat, yazar Deniz Banoğlu, ressam Tülin Onat, KADER Yöneticisi Nilüfer Akaktan, Kadıköy Kemalist CHP’lileri temsilen Can Pandır, CHP Kadın Kolları Meclis üyesi Semiha Gökçen ve birçok yurtsever vardı. Toplantıyı CHP eski Parti Meclisi Üyesi Bedri Baykam yönetti. Dört saat süren oturumun sonunda şu sonuçlara varıldı:


1- Kemal Kılıçdaroğlu, artık geniş Cumhuriyetçi Atatürkçü halk kitleleri nezdinde güvenini yitirmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçiminde, partinin temel felsefesine tamamen ters düşen bir İslam referanslı adayı parti içinde hiç kimseye danışmadan partiye ve seçmenlere dayatılmış, Recep Tayyip Erdoğan’ın bu şekilde önü açılmış ve Çankaya’ya çıkmıştır. Halkımızın verdiği tarihi Gezi Direnişi mesajı hiç alınmamış, tüzük söz verildiği gibi demokratikleştireleceğine, tam tersine Kemal Kılıçdaroğlu partide tek adam diktatörlüğü oluşturma hevesine kapılmıştır. Ayrıca İnönü ve Atatürk dönemleri gereksiz şekilde satır aralarında hırpalanırken, akıl almaz şekilde Menderes ve Özal dönemlerini yüceltme gafletine düşülmüştür. Partinin yönü sağa çevrilmiş, sol ve Kemalist değerler ikinci plana atılmış, parti köklerinden koparılmaya çalışılmıştır. Bu tavırlarıyla Kılıçdaroğlu artık CHP’nin başında kalamaz, kaldığı her gün partiye zarar vermektedir.
2- Delegeler ise her fırsatta ellerindeki yetkilerden vazgeçerek, Parti Meclisi için blok listeye onay vermeye alıştırılmışlardır. Bu şekilde payeler alan Parti Meclisi ise, Milletvekili ve Belediye Başkan adaylarını, Genel Başkan’ın ve hemen yanıbaşındaki “politbüro”nun seçmesinde hiçbir problem görmemiş ve yetkilerini sürekli olarak Kemal Kılıçdaroğlu’na devretmeyi alışkanlık haline getirmiştir. Örgütün gerçek yetki ve işlevlerini bu şekilde sıfırlayan Kılıçdaroğlu, seçtiği kişilere sıfatlar dağıtarak, kendine bağımlı bir insanlar grubunun desteğiyle parti içi iktidarını pekiştirmek istemektedir. Bu ısrarlı yanlış seçimler yüzünden, parti yörüngesinden çıkmış, köklerinden uzaklaşmış, “Ekmek için Ekmeleddin” projelerine teslim olmuştur.
3- Yaklaşan olağanüstü kurultay çerçevesinde, Kılıçdaroğlu dışında adaylığını koyan tek isim Muharrem İnce olmuştur: Partide yıllardır temellendirilen parti içi demokrasiyi ve özellikle 2010’da hazırlanan Demokratik Tüzük Çalışması’nda önerilen tüm üyelerle önseçim ve elektronik çipli kartlarla tüm üyelerle Genel Başkan seçimi projelerini de yaşama geçirmek istemesi, İnce adına olumlu bir puandır.
Buna karşın Muharrem İnce’nin şu ana kadar demokratik kitle örgütleriyle, aydınlarla ve hatta kendi muhalif milletvekili arkadaşlarıyla bile olan iletişimi ne yazık ki oldukça zayıf kalmıştır. Bu kadar kritik ve zor bir kurultaydan önce destek arayışında olması gerekirken, bu noktaların ihmale uğramış olması bir zaaftır. CHP’nin seçmen kitleleri ve muhalif kitleler, İnce’nin her konuda, genel anlamda ne düşündüğünü çok daha açık biçimde ifade etmesini istemektedirler. “Kime ve neye destek vermemiz istendiğini bilmek istiyoruz” cümlesi sık sık duyulan bir serzeniştir. Ayrıca İnce’nin kadrosunda kimlerin yer aldığının da hiç bilinmemesi ve tek kişilik orkestra gibi hareket etmesi de soru işaretlerini uyandırmaktadır. Muharrem İnce’nin bir an evvel, 2015 Genel Seçimleri'nin büyük önemini de hatırlayarak, bu şüpheleri bertaraf edecek bir şeffaflıkla bu soruların yanıtını vermesi ve gerek CHP örgütünde, gerek kamuoyunda daha büyük bir destek tabanı araması son derece elzem bir hal almıştır.

Sonuç olarak:
CHP örgütü ve delegeleri, acil olarak 2014 Kurultayı’nın bir değişim kurultayı olduğu bilincine varmalı ve yurdun her yerinden Ankara’ya akarak, herkesi şaşırtacak bir kurultaya imza atmalıdırlar.
Aksi takdirde CHP, kendi kimliğinden ve sol-Kemalist değerlerinden vazgeçerek, çarkı sağa kırarak, aynen daha önce merkez sağ partilerin yaşadığı gibi kendi kendini sıfırlayacaktır.
Global güçlerin her türlü senaryoyla Türkiye’yi Atatürkçü çizgiden uzaklaştırmaya çalıştıkları şu günlerde CHP, Ana Muhalefet Partisi olarak, Kemal Kılıçdaroğlu ve politbürosunun sandığı gibi neo-liberalizm ve ılımlı İslam’a teslim edilebilir bir parti değildir. Buna benzer projeleri daha önce yaşama geçirmeye çalışan Yeni Demokrasi Hareketi ve 10 Aralık Hareketi gibi siyasi çabaların hiçbir yere varmadığını çok iyi biliyoruz. Şimdi de bu beyhude çabaların en üst katından CHP’ye el atmış olmaları üzücü bir tarihi gaftır. Türkiye Cumhuriyeti halkı bu senaryonun yaşama geçmesine ve CHP’nin gerçek kimliğinden uzaklaşmasına izin veremez. 2015 seçimlerinden önce, son durak olan kurultay, bu nedenle tarihi bir öneme sahiptir.



Katılımcılar ayrıca bu bildirinin yurt çapında yayılması konusunda fikir birliğine vardılar.

27 Ağustos 2014 Çarşamba

CHP ÖRGÜTÜ’NE: “EGEMENLİK KAYITSIZ ŞARTSIZ KILIÇDAROĞLU’NUN” MU? | Bedri Baykam | 26 Ağustos 2014 tarihli makalesi..


CHP Örgütü’nün sevgili yüzbinleri,
Partide iddia edildiği gibi
“ortalığı karıştırmak isteyenler” ve “düzenden yana olanlar” yok. Zaten her CHP’li partinin iktidarını ister. Önerilen yollar farklı olabilir. Bugün il başkanlarına, tüm üyelere ve delegelere sesleniyorum:
Atatürk ne yaptı? Parlamenter rejimi ve demokrasinin alt yapısını getirip
“Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur” dedi. Egemenlik, herkesin eşitçe oy vermesiyle halka paylaştırılmış oldu. Halk “ben oy hakkımı Sultan’a verdim” dese, egemenlik halka inmezdi!
Bu seçme hakkı, parti içinde de kullanılıyor
. Ama bizde uygulanan harika bir demokrasi makyajlı köle sistemi var: Delege sistemi. İller delegelerini Kurultay’a yolluyorlar ve Genel Merkez politbürosunun baskısıyla Parti Meclisi adayları için” blok liste”ye gidiliyor ve bu sistemin PM’si seçilmiş oluyor. Ardından bu payeyi hediye gibi almış olan PM, tüm milletvekili ve belediye başkanı adaylarını “atama” hakkını Genel Merkez’e “tıpış tıpış” devrediyor. Böylece özetle örgütün tüm yetkileri, Genel Başkan’a teslim edilmiş oluyor.
Yani
“Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur” cümlemiz, o andan itibaren: “Egemenlik Kayıtsız Şartsız Genel Başkanındır” oluveriyor. Tek adam. Tek seçici. Tek Sultan. Sizlere de düşen önemli rol şu: Figüranlık. Yurdun her yerinden gelip katılma, beraber ayran içip sandviç yeme onuru! Herhalde “bu da size yeter” diye düşünüyorlar! Arkadaşlar soruyorum: Cumhuriyeti kuran, demokrasiyi getiren, tüm ilerici yasaların çıkış noktası olan parti, CHP. Sonra da parti içi demokrasiyi katleden parti de CHP! Bu yakışıyor mu?
Umarım
“acaba bu laflara kulak kabartıp, parti disiplin suçu mu işliyorum?” diye tereddüt etmiyorsunuz! Yalnız mantığınıza güvenerek, dinleyin:
Mükemmeliyet, Allah’a mahsus! En zeki insan beyni bile, kalkıp Türkiye’nin her noktasında, parti için en iyi kim milletvekili, belediye başkanı, PM üyesi olur, bunların hepsini bilebilir mi?
Kesinlikle HAYIR. Peki o zaman CHP’yi yöneten Politbüro, niye bu ilkel iddiayla her şeyi 12. kattan kendileri seçmek istiyorlar? Çünkü böylece, kendi dağıttıkları payelerle onurlandırılmış kişilerle ilerleyecekleri için kendi yerlerini sağlama almış oluyorlar!
Size iyi bildiğiniz ilkel bir tabloyu hatırlatmak istiyorum: Maalesef yıllardır Genel Merkez atamasıyla dağıtılan sıfatların açıklanmasından sonra hep aynı şey yaşanır: İstifalar, protestolar, siyaseti bırakmalar… Boş hayallere sürüklenen örgüt maalesef neredeyse dağılır. Çünkü haftalarca herkes elinden geldiği kadar Politbüro’ya ulaşmak ve 12. katta yaşanacak dağıtımların parçası olabilmek için elinden geleni yapmıştır. Telefonlar, mesajlar, ricalar, minnetler! Sakın alınmayın ama bunun resmi adı “Kulis” olsa da, esasında yaşanan “Genel Merkez dilenciliği”dir. Sultan’dan taçlandırma alabilmek için kendini “en büyük” görenler sıraya dizilmiştir. İşte o beklentiler kadar yüksekten olur düşüş!
Ne gerek var bu ilkel yöntemlere? Tek bir tüzük değişikliğiyle, Genel Başkan’a %5 kontenjan tanıyıp her kademedeki adaylar tüm üyelerin katılımıyla saptanırsa kimsenin kızacağı
“tek seçici” kalmaz. Seçilemeyenler suçu kendilerinde ararlar. Üstelik tüm üyeler burada oy kullandığından, herkes yakınına destek olmak için CHP’ye üye olur. Üye sayısı patlama yapar. Bu sistem, örgütü kapı kolu, Türkiye’yi de AKP’nin çiftliği olmaktan kurtaracak tek yöntemdir!
Şimdi soruyorum: Yakışıyor mu sizlere paye beklentisiyle yaşamak?
Kimin hangi sıfatı hak ettiğini, her yerde yalnız o bölgenin örgütü bilir. Örgütünün seçimine güvenmeyen Başkan da, zaten Genel Başkan olmayı hak etmez. Seçme yetkisini gözü kapalı bir kişiye devredip paye beklemeye koyulan örgüt ise içinden kurşunları alınmış boş silahtan ibarettir. Bunu yapan sol parti de zaten “sol” değildir. Atatürk egemenliği Genel Başkan’a verecek olsaydı, zaten demokrasi ve Cumhuriyet için o kadar uğraşmazdı, gider kendini Padişah ilan ederdi!
Bizler, bir yandan aynen bunları yapan RTE’den yakınırken bir yandan da aynı sistemi uygulayamayız! Aşırı sağ partilerin biat kültürüne uyan tek adam sistemleri asla CHP’de sonuç veremez. Yıllardır bedelini en ağır şekilde ödeye ödeye bunu hala öğrenemedik!
Mustafa Kemal’in sizden ricası: Kurultay’a gelirken
“Egemenlik Kayıtsız Şartsız Ulusundur” cümlesini alnınıza yazın ve sizden beklenen özenle oyunuzu her sıfat için kullanabilmek amacıyla büyük bir devrim yapın! Yakınmayı, teslimiyeti elinizin tersiyle itin. Seçeceğiniz Genel Başkan, partinin diktatörü değil, 20 saat çalışan hamalı olsun! Sizlerin her birine kölelik değil, Mustafa Kemallik yakışır! 

26 Ağustos 2014 Salı

Piramid Sanat | Norge Reichenbach | Love in 3D | 27 Ağustos - 8 Eylül‏



NORGE REICHENBACH

Love in 3D

27.08 - 08.09.2014





Vernissage: 27.08.2014, Çarşamba Wednesday | 18:00 - 21:00
Filipinli sanatçı Norge Reichenbach Piramid Sanat'ta sanatseverlerle buluşuyor.

"Love in 3D" isimli heykel sergisi 
27 Ağustos - 08 Eylül 2014 tarihleri arasında 
Piramid Sanat'ta izlenebilir.

Piramid Sanat is hosting an exhibition for the Philippine artist Norge Reichenbach.

'Love in 3D' which will comprise 
sculptures and paintings will be 
shown in Piramid Sanat, 
between August 27 - September 8, 2014



19 Ağustos 2014 Salı

BAŞKANLIĞI BIRAKMANIZ İÇİN 11 GEREKÇE SN. KILIÇDAROĞLU | Bedri Baykam | 19 Ağustos 2014 tarihli makalesi..


Sayın Kılıçdaroğlu,
CHP'nin yaşadığı son çalkantılara karşı, kurultayı toplamanız sevindirici. Ancak bu seçimli Kurultay’ın birkaç bin kişilik dar bir salona hapsedilmesi çok üzücü. Bunu yol yakınken değiştirmenizi diliyorum. Genel Başkanlık’tan artık istifa etmeniz ve bu Kurultay’da tekrar aday olmamanız için 11 gerekçeyi size iletiyorum:
1-
Parti’nin kuruluş felsefesine tamamen ters düşen bir adayı, Parti’nin hiçbir yetkili organına danışmadan kamuoyuna sundunuz. Bu zat'ın idollerini "Menderes, Erbakan ve Özal" olarak açıklamasını, tek parti sürecini ise "Menderes'in son verdiği baskıcı dönem" olarak tanımlamasını seyretmekle yetindiniz.
2-
Seçimlerde yaşanan hezimetin ardından özeleştiri yapacağınıza, tutarsız kararınız yüzünden "tıpış tıpış" (!) oy kullanmayan milyonları suçladınız. Bir de üstüne "Yarın olsa yine İhsanoğlu'nu seçerdim" deme cüretini gösterdiniz. Ne yazık ki tavrınız, otobana ters yönden dalıp ardından "Hay Allah tüm sürücüler ters yönde" diyen fıkrayı hatırlatıyor.
3-
Gezi eylemlerinde hayatını, gözünü kaybeden, canını ortaya koyan her yaştan genci hiçe sayarak, Çankaya seçiminizde onlarla alay edercesine AKP profiline çok yakın bir adayı öne sürerek, "Gezi ruhu" ile CHP arasında varolabilecek sinerjiyi baştan yok ettiniz. Yarattığınız akıl almaz boşluğu Selahattin Demirtaş doldurdu. Sayenizde etnik kökenli bir parti, sosyal demokrat değerlere çengel attı.
4-
Parti’den ve kamuoyundan yükselen tepkileri hiçe sayarak bir B planı oluşturulmasına imkan tanımadınız, tehditlerle 20 milletvekilinin Emine Ülker Tarhan'a imza vermesini engellediniz. Sayenizde RTE ilk turda kazandı.
5-
Sn. Kılıçdaroğlu, 2009 yılında siz henüz CHP Grup Başkanvekili iken, sizinle randevulaşarak Parti'nin demokratik bir tüzüğe kavuşması için bir çabaya öncülük ettiğimizi iletmiştim. Siz de bu çabaya hak verip tüzüğü beklediğinizi söylemiştiniz. 2010’un başında farklı kuşaklardan partilimizin katkısıyla hazırlanan bu taslağı size getirmiş ve destek sözü almıştım. Ardından Mayıs 2010'da Genel Başkan olmanızdan sonraki dönemde, bir Tüzük Kurultayı topladınız. Ancak bizim "Demokratik Devrim Tüzüğü” ndeki parti içi demokrasi önerilerimizi pas geçerek sadece kadınlar ve gençlere kota uygulamasını aldınız; o da ancak onları seçilemeyecek sıralara yerleştirerek! Şimdi de duyuyoruz ki, Parti’de ön seçim uygulamasının önünü daha da keserek kendi tek adam tavrınızı pekiştirecekmişsiniz! Niye örgüte güvenmiyorsunuz? Bırakın Zonguldak'ı Zonguldaklılar, Muş'u Muşlular seçsin! Sizin Atatürk dönemini sorgularcasına adlandırdığınız "Yeni CHP" (!) döneminde, parti ne halka açılabildi, ne de örgüte!
6-
Düzenlediğiniz baskın seçimden önce milletvekillerinin medyaya konuşmasını yasaklamışsınız! Tüm atama ve azletme yetkilerinizle, örgüt üzerinde tahakküm kurmanız yetmiyormuş gibi, şimdi de rakibiniz olacak CHP'lilerin ağızlarını açmalarını mı engelliyorsunuz? Emin olun bu kadarını RTE bile düşünememişti! Bizi yanılttınız ...
7-
Geçen hafta sizi eleştirenler hakında "Onları milletvekili yaptığıma pişmanım" diyerek, kendinizi Sadrazam, Vezir atayan Sultan konumuna taşıdınız. Parti imajına ve demokrasiye verdiğiniz zararı hesaplayamadan.
8- "
Kurultay’dan sonra artık Parti içinde kimsenin böyle konuşmasına izin vermeyeceğim" diyerek sanki kazanacağınızdan eminmişsiniz gibi Kurultay'ın iradesine ipotek koydunuz.
9-
Genel Başkanlığınızda Parti’nin temel değerlerini altüst eden demeçlerinizle Atatürk-İnönü dönemi ve 27 Mayıs hakkında en karanlık yorumları yaptınız. Ne o dönem şartlarını, ne bastırılan isyanları, ne demokrasiyi düşmanı Menderes ve Bayar’ın emellerini algılayamadan...10- Yabancı yayın organlarına verdiğiniz mülakatlarda "Türkiye'de laikliği tehlikede görmüyoruz" diyerek, ülke gerçeklerine ne kadar uzak olduğunuzu tekrar açığa vurdunuz.
11- Çocukların, gençlerin akıllarını alt-üst ederek, altı ok ve sosyal demokrasiyi egemen sağ partilere benzemeye çalışan, solun önerdiği yaşam tarzından utanan bir konuma düşürdünüz.
Yani gelecek kuşakları sağ veya marjinal partilere doğru savurdunuz, halkın umutlarını kırdınız.
Sn. Kılıçdaroğlu, Parti’yi demokratikleştirmek üzere hepimizin desteği ile geldiğiniz Parti başkanlığında CHP büyüyemediği gibi, rotası da Cumhuriyetçi-Atatürkçü çizgilerden uzaklaştı. Lütfen CHP'ye daha fazla zarar vermeyin.
Çünkü sizden önceki Genel Başkanların çok farkında oldukları, maalesef unuttuğunuz bir konu var: O koltuğa kim oturursa otursun, CHP'nin ebedi şefi, Atatürk'tür.

18 Ağustos 2014 Pazartesi

SAVE THE DATE! Piramid Sanat | Eser Afacan 'Afacan'in Zaman Kapsulleri' 10 Eylul, 18.00-21.00‏‏




ESER AFACAN

Afacan'ın Zaman Kapsülleri

10 Eylül - 11 Ekim 2014



Açılış: 10 Eylül 2014 Çarşamba | 18:00 - 21:00
Çağdaş klasik resmin tanınmış ismi Eser Afacan, 10 Eylül – 11 Ekim 2014 tarihleri arasında “Afacan’ın Zaman Kapsülleri” isimli sergisiyle 
Piramid Sanat’ta sanatseverlerle buluşuyor.
Norveç’te yaşayan ve  Munch’tan sonra gelen en ünlü sanatçılarından biri olan ressam Odd Nerdrum’la uzun yıllar birlikte çalışan Afacan’ın, efsanelerin ve otobiyografik dramların izlerini taşıyan yapıtları, sanatçının yoğun his dünyasıyla tekniğini bir araya getiriyor.
“Eser Afacan’ın yapıtları, zaman kavramını hem yok ediyor hem de buna karşın zaman içinde seyahat hissini de genetik yapılarında taşıyorlar. Afacan’ın insan figürleri bize Rönesans’tan mı, yoksa Ortaçağ’dan mı, yoksa şaibeli bir kıyamet sonrası dümdüz olmuş bir dünyanın yarınlarından mı geliyor, bilemiyoruz. Hem zaman donmuş veya yok olmuş, hem de zamanın içinde öylesine rehin kalakalmış, yaşam koşullarının dehşetini yaşayan insanlar var önümüzde.” – Bedri Baykam, 2010
Piramid Sanat, bu sergi için metnini genç eleştirmen Serkan Azeri’nin yazdığı bir katalog da yayınlıyor.
“Afacan’ın Zaman Kapsülleri” 11 Ekim 2014 tarihine kadar Piramid Sanat’ta izlenebilir.



12 Ağustos 2014 Salı

KILIÇDAROĞLU’NUN İFLASI | BEDRİ BAYKAM | 12 Ağustos 2014 tarihli Cumhuriyet makalesi..


Lafı uzatmayalım. Erdoğan’ın 51.8 çoğunluk ile Çankaya’ya çıkmasının ana sorumlusu, aday belirleme sürecinde akla ziyan kararlar alan Kemal Kılıçdaroğlu’dur. CHP Başkanı ve onun bu mantık dışı “Ekmeleddin” çıkışına kerhen bile olsa onay veren milletvekilleri, altın bir tepside koltuğu Erdoğan’a hediye etmişlerdir. Bahçeli ve MHP Kılıçdaroğlu’nun suç ortaklarıdır, ama esas vebal CHP Genel Başkanı’nın omuzundadır.
Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan ve AKP’ye yaptığı hediyeyi ancak şöyle özetleyebiliriz: Farzedin ki Futbol Federasyonu Başkanı halkın oylarıyla seçilecek. Ve Fenerbahçe Başkanı, doğduğundan beri Galatasaray camiası içinde yer almış,
“idollerim Ali Sami Yen, Metin Oktay ve Fatih Terim’dir” (!) diyen bir insanı aday gösteriyor. Mantık da şu: “Galatasaraylılar’ın da böylece oyunu alabileceğiz, bizimkiler nasıl olsa tıpış tıpış gelip oy verirler”. Bu örnekte hiçbir abartı yoktur (G.Saraylılar kızmasın, tam tersi de geçerli). İşte bu durumun ardından F.Bahçe Başkanı’nın, yani gerçek yaşama dönersek Kılıçdaroğlu ve ekibinin “yahu niye oy vermeye gelmediler, biz onlar yüzünden kaybettik” deme lüksü tabii ki yoktur. “Bu isim kitleleri, gençleri, heyecanlandıramaz, dev mitingler için halkı sokağa dökemez” dedik, dinlemediler. Görüldü ki, ne CHP ne de MHP örgütleri, Ekmeleddin için meydanlara çıkmayı başaramadılar; ne beraber ne de ayrı ayrı... Dinlemedikleri gibi, can simidi olarak sunduğumuz Emine Ülker Tarhan B planının reddi için de CHP yönetimi tehditler savurdu! Şimdi artık bu fatura omuzlarından düşmez ve maalesef onları ezer. İkazı 3 Temmuz’dan önce ısrarla dile getirmiş ve hatadan dönmeleri için alternatifleri önlerine koymuş bir arkadaşları olarak, bu tespiti üzülerek yapıyorum. Her birimiz, adaylar üçe indikten sonra, acınacak derecede demode “Ekmek için Ekmeleddin” sloganının gölgesinde insanların oy sandıklarına yönelmesi için her çağrıyı denedik, ama sonuç bu kadar oldu... Ne yazık ki hiçbir “gündem değişikliği” bile artık CHP üst yönetimini kurtaramaz.
Sonuç ortada. Ekmeleddin projesiyle AKP’den CHP’ye oy kayması: %0! Aynı proje yüzünden CHP’den kaçan oylar ise, sandığa gitmeyen veya geçersiz %29’luk oylar arasında çok önemli bir bölüm. Bir projenin bu denli ağır iflası, büyük şamardır. Bu projeyi öne sürenlerin,
“ben bu işi hiç bilmiyormuşum” diyerek koltuklarını acilen boşaltmaları gerekir.
Hadi zoraki aday Ekmeleddin Bey’in
“Aldığım yüzde 38,5 oy, ‘hiç tanınmıyor’diyenlere ithaf olunur” şeklindeki sözlerini, mahçup ve siyaset bilmez bir adayın nazik geri çekiliş sözleri olarak görelim. Ama CHP yöneticilerinin hala bu söylemlere takılıp mağlubiyetlerini kabul etmemeleri evlere şenlik bir durum! Sanki CHP’nin ve siyasi ortamımızın yeterince handikapı yoktu, buna bir de Google arama motorlarına patlama yaptıracak Ekmel Bey mi eklenmeliydi? Hiç tanınmamasının ciddi bir handikap olduğunun farkında idiyseniz, neden aday gösterdiniz? Farkında değil idiyseniz, CHP’nin zirvesinde ne işiniz var?
Hiç kimse
“sanki başka aday çıksa farklı mı olacaktı?” saçmalığının arkasına saklanmasın. “Çatı adayı” projesi, kesinlikle doğruydu. Bunu Bahçeli’den haftalarca önce ısrarla önermiş biri olarak net söylüyorum. Ama herhalde AKP arka bahçesinden ithal edilmiş bir adayla değil! Defalarca önerdik: Ankara’da sağ ve solda ortak heyecan yaratan Mansur Yavaş, İlhan Kesici, Deniz Baykal, Yılmaz Büyükerşen, Onur Öymen ya da onca başka alternatif vardı. Bu isimlerden biri aday olsaydı, Erdoğan kesinlikle ilk turda alamayacağı gibi, 2. turda da işi ciddi anlamda zora girerdi. Ama herhalde “kendilerinin altında” olan isimleri Çankaya zirvesine taşımaya gönülleri ve egoları evet diyemedi. Bu nedenle Mars’tan, pardon Mısır’dan, hitabet yeteneği düşük, ileride kendilerine rakip olamayacak bir isimde uzlaşmayı ancak göze alabildiler! Kendi koltuklarını koruma uğruna, Çankaya’yı Erdoğan’a hediye etmeyi tercih ettiler. Kılıçdaroğlu’nun CHP’yi neredeyse Menderes’in DP’si çizgisine taşıyarak AKP’yi durdurmak gibi, hem merkez sağda geçen yıllarda başarısızlığını kanıtlamış, hem de ağır ihanet sendromu taşıyan projesi, artık geri dönülmez şekilde iflas etmiştir.
Yanıtı aslında Ersun Yanal vermiş oldu, 3 gün önce. Elinin tersiyle sıfatını ve 10 milyon lirayı itip Fenerbahçe’deki görevinden istifa ederken, “İlkelerimiz, daima kazandığımız paradan daha önemlidir” demecini vermişti. Şimdi umarım CHP’de bu iflasın tüm sorumluları “ilkelerimiz, onurumuz ve ülkemizin geleceği koltuklarımızdan daha değerlidir” diyerek gerekeni bir an önce yaparlar. CHP, kimseye ait bir şirket değildir. Partinin önü ancak böyle açılır...

5 Ağustos 2014 Salı

ANKETLER DE YANILIR: SANDIĞA GİDİN! | Bedri Baykam | 5 Ağustos 2014 tarihli Cumhuriyet makalesi..


             İşte o meşhur hafta sonu geldi kapımıza dayandı! Bu yazıyı size yazarken, itiraf edeyim içim sıkılıyor, sıkışıyor! Bu satırları Pazartesi günü kaleme alıyorum. Pazartesileri hiç mi hiç sevmem. Hayatta hiçbir zaman patronum olmamasına karşın, pazartesilerden hep nefret etmişimdir. Ağustos ayını da sevmem. Çünkü aynen pazar gününün pazartesinin habercisi oluşu gibi, Ağustos da kışın habercisidir. Tatillerin bitmesini sevmem. Kendime ayırdığım tatil dönemi de bugün itibariyle bitmiştir.
             Peki o zaman, gündeme bakalım dediğimizde ne kalıyor elimize? Cumhurbaşkanlığı seçimi. Orada da sıkıntı olunca, kalbimiz stresle yüklendikçe yükleniyor! Kamuoyu araştırmalarının hepsi, RTE'nin ilk turda rahatça kazanacağını söylüyor. Ben de tabii aksine inanmak istiyorum. Ne geliyor aklıma? Mesela Bedrettin Dalan'ın 1989'da "
açık ara farkla kazanacak" gözüyle bakılırken kaybettiği İstanbul Belediye Başkanlığı seçimi. O gün kamuoyu şirketleri halktan özür diledi mi bilmiyorum, ama ANAP'lıların yaşadığı dehşeti hatırlıyorum! Ya da 2009 belediye seçimleri: AKP'nin %48-52 arası oy alacağını söylüyordu bütün kamuoyu araştırmaları. Halbuki AKP %38’lerde kalmıştı. Umarım şimdi "RTE %54‘lerde" diyenler bu sefer de faka basmış olurlar ve birileri Çankaya yollarının taşlı olduğunu -bedelini ödeyerek öğrenir. Bu nedenle özellikle tatilinden oy vermeye dönmemek için bu kamuoyu tahminlerini kendisine bahane olarak kullananları ikaz ediyorum: Bu tahminler hem yanılır, hem yönlendirilir, hem de kimi zaman rezil olup çöpe gider! Bu nedenle buna benzer hiçbir gerekçeyle oy vermezlik yapmayın. Geçen haftalarda "boykot intihardır" demiştim. Herkesin duruşuna saygım var, ama bu görüşümde ısrar ediyorum. RTE’nin işini kolaylaştırmak benim seçimim olamaz.            Yine daha önce yazdığım gibi, Kılıçdaroğlu'nun kullandığı tercih tabii ki sorgulanacaktır. Ama bunun sahası Çankaya seçimi olmamalıdır. Pazar günü AKP'nin İstanbul mitingini gördüğümde, İhsanoğlu'nu destekleyen 9 partinin neden buna benzer mitingler düzenlemediklerini anlayamadığımı itiraf etmem lazım. Ekmeleddin Bey, bu mitinglerde başarılı olurdu veya olamazdı, bu ayrı bir konu. Ama kendisini seçen partiler, neden bu  projelere girişmekten kaçındılar, kendilerine sormak lazım. Ne taktikleri belli, ne seçim stratejileri... Bu arada hangi reklam ajansıyla çalıştıklarını da gerçekten merak ediyorum!
              Bana yanıt veren arkadaşlarımdan bazıları çok ilginç şeyler söylüyorlar: Mesela maalesef adını hatırlayamadığım bir arkadaşım "
Kötüler arası kıyasta daha nereye kadar düşeceğiz? Mesela bir başka sefer getirilen aday RTE’den de çok daha kötü olursa, bu sefer yine ehven-i şer deyip can simidi olarak RTE'ye mi sığınacağız?" diye sordu. Gülümsedim. Elini sıktım. Güldüm ağlanacak halimize! Türk halkı artık manava gidip armutlar arasında kötünün iyisini arayan insan durumuna düşmek istemiyor. Bu seçimlerden sonra tüm muhalif partilerin uzun uzun oturup düşünmesi gerekecek.
            Şayet "uzun adam" Çankaya'ya çıkarsa, 1001 görevi nasıl aynı anda tek elde toplayacak, tek adam yönetimine nasıl geçecek, bence bunu pek dert etmiyor. Yine oldu-bittiye getirip yapacak bu ben-merkezci değişimi. Böylece bu zamanlarda dünyada örneği olmayan "ileri demokrasi" de nihayetine ermiş olacak! Bunlar kendisine dert olmaz. Ama iki sorun bekliyor kendisini:
             
Birinci sorun: Abdullah Gül. RTE, kendisine bu sefer arta kalan sıfatları vermek istemiyor. Yani AKP Başkanlığı ve Başbakanlık için adı geçen Davutoğlu, Binali Yıldırım ve Mehmet Ali Şahin emanetçiler olarak görünürken, Gül bu profilin dışında kalıyor. Ayrıca yeni parti kurmasının da önüne set çekti Erdoğan: "Siyasete devam etmek istiyorsa, buyursun gelsin AKP'ye" dedi. Peki ne yapmasını bekliyor Gül'ün? Önce dinlenip, sonra ileride sade bir milletvekili olarak hatırat yazmasını herhalde! Gül sorunu, RTE'nin kendine çizdiği güllük gülistanlık Çankaya yolunun dikenidir. Diken'in hamlelerini yaşayarak göreceğiz...


İkinci sorun da RTE'nin kendisine Ankara ve İstanbul'da uygun gördüğü onlarca köşk, konak ve yeni saray arasında nasıl seçim yapıp çalışacağıdır. Herhalde dosyalarını oradan oraya, Dolmabahçe'deki ve Beşiktaş Deniz Müzesi arkasındaki ofisinden Çankaya'ya, Atatürk Orman Çitliği'nden İstanbul Çengelköy sırtlarında bitecek yeni saraya kadar, onca ofis arası senkronizasyon ve dosya, ihale projeleri ve planları taşıma işleri için herhalde ciddi dış destekli lojistik ekipler kurulacaktır. Yoksa devlet işleri bayağ çarşafa dolanır!