29 Şubat 2012 Çarşamba

BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI..

REDDEDİYORUZ…

Bizler, Türkiye’nin yazarları, şairleri, ressamları , heykeltraşları, sinema ve tiyatro sanatçıları, karikatüristleri, fotoğraf sanatçıları, tüm sanat insanları, ülkemizin geleceği için kaygılıyız.
Evrensel aydınlanma değerleri, Cumhuriyetimizin kazanımları yok ediliyor.
Laik,bilimsel eğitim adım adım gerici, çağdışı bir niteliğe bürünüyor.
Gençliğin özgürlük, emekçinin hak arayışı, polis copu ve zindan tehdidi altında.
Bağımsız düşünce, demir parmaklıklar arkasında.
Adalet; adaletsizliğin aracı olmuş.
Halkın haber alma özgürlüğü gaspedilmiş.
Ressamın, şairin, yazarın,heykeltıraşın, müzisyenin, tiyatro ve sinema sanatçısının, tüm sanat insanlarının, kendi yaratıcı düşleri ve kendi sorumluluk duyguları dışında hiçbir baskı ve sınırlamanın kabul edilemeyeceği yaratma özgürlüğü, yakın ve uzak tarihimizin hiçbir döneminde görülmedik ölçüde sansür ve otosansür tehdidi altında.
Yalan, tehdit, şantaj, talan, vurgun, köşe dönmecilik, adam kayırmacılık, cemaatçilik, toplumsal ahlâkı kemiriyor.
Doğal ve kültürel doku katlediliyor.
Ülke zenginlikleri yağmalanıyor.
Emek hakkı için savaşım, yerini sadaka ekonomisine ; özgür, cesur , çağdaş insan,yerini ezik, boyun eğmiş, yazgısına razı kula bırakıyor.
Türkiye, sadece Cumhuriyet tarihinin değil, birkaç yüzyıllık
demokrasi, bağımsızlık ve uygarlık savaşımları tarihimizin yörüngesinden koparılarak, emperyalist çıkarların Ortadoğu’daki işbirlikçisi olmaya sürükleniyor.
Karanlık bir ortaçağ ülkesi olmaya dönüştürülüyor.
Ülkenin kendi yurttaşları arasında ayrımcılık, yaşadığımız coğrafyanın komşu ve kardeş ülkelerine karşı düşmanca söylem ve eylemler her zamankinden daha keskin ve kaygı verici.
Bölgeyi ve dünyayı bir kan gölüne çevirecek bir savaş çılgınlığında, Türkiye sanki suç ortağı olmaya kışkırtılıyor.
Çocuklarımızın ,sonraki kuşakların gelecekleri için kaygılıyız.
Kaygılıyız ve reddediyoruz.
Bütün bunları reddediyoruz …ve tepkimizi Türkiye ve dünya kamuoyuna duyurmayı görev sayıyoruz.
Sanatçılar Girişimi, emeğin,demokrasinin, adaletin, çağdaşlığın, haksızlığa ve baskıya karşı direnişin yanında, toplumsal muhalefetin en ön saflarında yer almayı, sanatçılık onurunun ,sanatçı vicdanının , sorumlu yurttaş olma bilincinin kaçınılmaz olduğu kadar onurlu görevi ve gereği saymaktadır.
Gücümüzü evrensel aydınlanma değerlerine olan inancımızdan, emek ve yaratma özgürlüğüne saygımızdan; sanatçı vicdanımız, bilinç ve duyarlılığımızdan alıyoruz.
Tüm sanat insanlarını, ülkemizin tüm sanatçılarını, “Sanatçılar Girişimi”nde yer almaya ve bütün ülkelerdeki sanatçı dostlarımızı çağrımıza destek olmaya, omuz vermeye;insana yaraşır, aydınlık, özgür, barışçıl bir dünya yaratma savaşımında güçlerini güçlerimizle birleştirmeye çağırıyoruz.

BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI

Bizler, Türkiye’nin yazarları, şairleri, ressamları , heykeltraşları, sinema ve tiyatro sanatçıları, karikatüristleri, fotoğraf sanatçıları, tüm sanat insanları, ülkemizin geleceği için kaygılıyız.
Evrensel aydınlanma değerleri, Cumhuriyetimizin kazanımları yok ediliyor.
Bağımsız düşünce, demir parmaklıklar arkasında.
Sanatsal yaratma özgürlüğü tehdit altında.
Türkiye, sadece Cumhuriyet tarihinin değil, birkaç yüzyıllık
demokrasi, bağımsızlık ve uygarlık savaşımları tarihimizin yörüngesinden koparılarak, emperyalist çıkarların Ortadoğu’daki işbirlikçisi olmaya sürükleniyor.
Doğal ve kültürel doku katlediliyor.
Ülke zenginlikleri yağmalanıyor.
Kaygılarımızı Türkiye ve dünya kamuoyuyla paylaşacağımız basın açıklamamıza,
yerli ve yabancı medya mensupları ve tüm sanatçı dostlarımız davetlidir.

Sanatçılar Girişimi


Tarih:29 Şubat Çarşamba 12.00
Yer: İstiklal Cad. 140/90(Halep Pasajı içi)




Tarık Akan, Edip Akbayram, Onur Akın,Sunay Akın,Üstün Akmen, Alaattin Aksoy, Mehmet Aksoy, Aytaç arman, Hayati Asılyazıcı, Semir Aslanyürek, Engin Ayça, Orhan Aydın, Rutkay Aziz, Kürşat Başar,Cezmi Baskın,Bedri Baykam, Nihat Behram,Ataol Behramoğlu, Cahit Berktay, Mustafa Bilgin,Metin Boran,Metin Coşkun,Tuncer Cücenoğlu,İsa Çelik, Nevzat Çelik, Haluk Çetin, Meral Çetinkaya, İsmail Hakkı Demircioğlu, Metin Demirtaş, Nuri Dikeç,Atilla Dorsay, Leyla Erbil, Bilgesu Erenus, Genco Erkal, Altan Erkekli, Erdal Erzincan, Mert Fırat,Müjdat Gezen, Altan Gördüm, Mehmet Güleryüz, Tarık Günersel, Hüseyin Haydar, Emin İgüs, Levent İnanır, Özdemir İnce, İlhan İrem, Ekrem Kahraman, Bülent Kayabaş,Yıldız Kenter, Erol Keskin, Suna Keskin, Tuğrul Keskin, Arif Keskiner, Levent Kırca, Mine Kırıkkanat,Kemal Kocatürk, Nuri Kurtcebe, Orhan Kurtuldu, Mustafa Köz, Küçük İskender, Safiye Mine, Yılmaz Onay, Zeynep Oral, Yılmaz Onay, Fikret Otyam, Nedim Saban, Vedat Sakman, Sali, Menderes Samancılar, Osman Şahin,Ferhan Şensoy, Burhan Şeşen, Cihat Tamer, Yavuz Top, Gülsen Tuncer, Cüneyt Türel,Yaman Tüzcet, Metin Uca, Ersan Uysal, Nejat Yavaşoğulları, Işık Yenersu, Ender Yiğit,Ümit Zileli


BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI..

REDDEDİYORUZ…

Bizler, Türkiye’nin yazarları, şairleri, ressamları , heykeltraşları, sinema ve tiyatro sanatçıları, karikatüristleri, fotoğraf sanatçıları, tüm sanat insanları, ülkemizin geleceği için kaygılıyız.
Evrensel aydınlanma değerleri, Cumhuriyetimizin kazanımları yok ediliyor.
Laik,bilimsel eğitim adım adım gerici, çağdışı bir niteliğe bürünüyor.
Gençliğin özgürlük, emekçinin hak arayışı, polis copu ve zindan tehdidi altında.
Bağımsız düşünce, demir parmaklıklar arkasında.
Adalet; adaletsizliğin aracı olmuş.
Halkın haber alma özgürlüğü gaspedilmiş.
Ressamın, şairin, yazarın,heykeltıraşın, müzisyenin, tiyatro ve sinema sanatçısının, tüm sanat insanlarının, kendi yaratıcı düşleri ve kendi sorumluluk duyguları dışında hiçbir baskı ve sınırlamanın kabul edilemeyeceği yaratma özgürlüğü, yakın ve uzak tarihimizin hiçbir döneminde görülmedik ölçüde sansür ve otosansür tehdidi altında.
Yalan, tehdit, şantaj, talan, vurgun, köşe dönmecilik, adam kayırmacılık, cemaatçilik, toplumsal ahlâkı kemiriyor.
Doğal ve kültürel doku katlediliyor.
Ülke zenginlikleri yağmalanıyor.
Emek hakkı için savaşım, yerini sadaka ekonomisine ; özgür, cesur , çağdaş insan,yerini ezik, boyun eğmiş, yazgısına razı kula bırakıyor.
Türkiye, sadece Cumhuriyet tarihinin değil, birkaç yüzyıllık
demokrasi, bağımsızlık ve uygarlık savaşımları tarihimizin yörüngesinden koparılarak, emperyalist çıkarların Ortadoğu’daki işbirlikçisi olmaya sürükleniyor.
Karanlık bir ortaçağ ülkesi olmaya dönüştürülüyor.
Ülkenin kendi yurttaşları arasında ayrımcılık, yaşadığımız coğrafyanın komşu ve kardeş ülkelerine karşı düşmanca söylem ve eylemler her zamankinden daha keskin ve kaygı verici.
Bölgeyi ve dünyayı bir kan gölüne çevirecek bir savaş çılgınlığında, Türkiye sanki suç ortağı olmaya kışkırtılıyor.
Çocuklarımızın ,sonraki kuşakların gelecekleri için kaygılıyız.
Kaygılıyız ve reddediyoruz.
Bütün bunları reddediyoruz …ve tepkimizi Türkiye ve dünya kamuoyuna duyurmayı görev sayıyoruz.
Sanatçılar Girişimi, emeğin,demokrasinin, adaletin, çağdaşlığın, haksızlığa ve baskıya karşı direnişin yanında, toplumsal muhalefetin en ön saflarında yer almayı, sanatçılık onurunun ,sanatçı vicdanının , sorumlu yurttaş olma bilincinin kaçınılmaz olduğu kadar onurlu görevi ve gereği saymaktadır.
Gücümüzü evrensel aydınlanma değerlerine olan inancımızdan, emek ve yaratma özgürlüğüne saygımızdan; sanatçı vicdanımız, bilinç ve duyarlılığımızdan alıyoruz.
Tüm sanat insanlarını, ülkemizin tüm sanatçılarını, “Sanatçılar Girişimi”nde yer almaya ve bütün ülkelerdeki sanatçı dostlarımızı çağrımıza destek olmaya, omuz vermeye;insana yaraşır, aydınlık, özgür, barışçıl bir dünya yaratma savaşımında güçlerini güçlerimizle birleştirmeye çağırıyoruz.

BASIN AÇIKLAMASINA ÇAĞRI

Bizler, Türkiye’nin yazarları, şairleri, ressamları , heykeltraşları, sinema ve tiyatro sanatçıları, karikatüristleri, fotoğraf sanatçıları, tüm sanat insanları, ülkemizin geleceği için kaygılıyız.
Evrensel aydınlanma değerleri, Cumhuriyetimizin kazanımları yok ediliyor.
Bağımsız düşünce, demir parmaklıklar arkasında.
Sanatsal yaratma özgürlüğü tehdit altında.
Türkiye, sadece Cumhuriyet tarihinin değil, birkaç yüzyıllık
demokrasi, bağımsızlık ve uygarlık savaşımları tarihimizin yörüngesinden koparılarak, emperyalist çıkarların Ortadoğu’daki işbirlikçisi olmaya sürükleniyor.
Doğal ve kültürel doku katlediliyor.
Ülke zenginlikleri yağmalanıyor.
Kaygılarımızı Türkiye ve dünya kamuoyuyla paylaşacağımız basın açıklamamıza,
yerli ve yabancı medya mensupları ve tüm sanatçı dostlarımız davetlidir.

Sanatçılar Girişimi


Tarih:29 Şubat Çarşamba 12.00
Yer: İstiklal Cad. 140/90(Halep Pasajı içi)




Tarık Akan, Edip Akbayram, Onur Akın,Sunay Akın,Üstün Akmen, Alaattin Aksoy, Mehmet Aksoy, Aytaç arman, Hayati Asılyazıcı, Semir Aslanyürek, Engin Ayça, Orhan Aydın, Rutkay Aziz, Kürşat Başar,Cezmi Baskın,Bedri Baykam, Nihat Behram,Ataol Behramoğlu, Cahit Berktay, Mustafa Bilgin,Metin Boran,Metin Coşkun,Tuncer Cücenoğlu,İsa Çelik, Nevzat Çelik, Haluk Çetin, Meral Çetinkaya, İsmail Hakkı Demircioğlu, Metin Demirtaş, Nuri Dikeç,Atilla Dorsay, Leyla Erbil, Bilgesu Erenus, Genco Erkal, Altan Erkekli, Erdal Erzincan, Mert Fırat,Müjdat Gezen, Altan Gördüm, Mehmet Güleryüz, Tarık Günersel, Hüseyin Haydar, Emin İgüs, Levent İnanır, Özdemir İnce, İlhan İrem, Ekrem Kahraman, Bülent Kayabaş,Yıldız Kenter, Erol Keskin, Suna Keskin, Tuğrul Keskin, Arif Keskiner, Levent Kırca, Mine Kırıkkanat,Kemal Kocatürk, Nuri Kurtcebe, Orhan Kurtuldu, Mustafa Köz, Küçük İskender, Safiye Mine, Yılmaz Onay, Zeynep Oral, Yılmaz Onay, Fikret Otyam, Nedim Saban, Vedat Sakman, Sali, Menderes Samancılar, Osman Şahin,Ferhan Şensoy, Burhan Şeşen, Cihat Tamer, Yavuz Top, Gülsen Tuncer, Cüneyt Türel,Yaman Tüzcet, Metin Uca, Ersan Uysal, Nejat Yavaşoğulları, Işık Yenersu, Ender Yiğit,Ümit Zileli


28 Şubat 2012 Salı

CHP’NİN İKİZ KURULTAY KRİZİ / Bedri Baykam / 28 Şubat 2012 tarihli Cumhuriyet makalesi..



CHP’nin biraz gönülsüzce demokratlığa soyunan iki ucu, hafta sonu iki Kurultay toplayarak Parti’nin son 10 yılda yaşanan acayipliklerine bir yenisini eklediler. Bu ikiz Kurultaylar'ın biri, en büyük salonda, on binlerce konuk ve medya mensubu ile yapıldı. Bu “İktidar”ın Kurultayı’ydı. Bir de ertesi gün özürlü ikiz muamelesi gören “Muhalefet”in Kurultayı vardı. Çok daha mütevazı Ahmet Taner Kışlalı salonu layık görülmüştü “jet” hızıyla sonuçlandırılan bu kurultaya…
Birinci gün büyük bir görkemle başladı. Dev ekrandan inadına
“Gençliğe Hitabe” yayınlanırken, “çoğunluk toplanamadı” dedikoduları alıp başını yürümüştü bile. Neyse ki olayın çeşitli itiş kakışlardan sonra çözüldüğü görüldü de dev bir fiyasko riski atlatılabildi. Bu tüzük olayının neden çok önemli olduğunu herkes kolay anlayamaz. Tüzük, sosyal-demokrat bir partinin seçim sonuçlarını toptan değiştirebilen pandoranın kutusu gibidir. Mesela, Parti Meclisi seçimi, herkesin yer aldığı “Çarşaf” liste ile mi, yoksa Başkan’ın Demokrasi’yi yerle bir eden “Blok” liste ile mi yapılacak? Yanıt: Güya “Çarşaf”la yapılacak ama Blok liste, Demokles'in kılıcı gibi her an kullanılabilecek şekilde orada inatla tutuluyor. Ya da ne yazık ki Milletvekili adaylıkları saptanırken genellikle “genel merkez yoklaması” yapılır ve Başkan ile yakın çalışma arkadaşları, her ilin adaylarını belirlerler. Sonra ne mi olur? Aday sıraları açıklandıktan sonra, örgütün bir kısmı istifa eder, bir kısmı küser, “vay daha dün partiye giren adam benden önde” diye köşesine çekilir. Bir kısmı “öldürsen seçimde çalışmam” der. Halbuki tüm üyelerle ön seçim yapılsa, kimsenin gıkı çıkamayacak, Parti daha başarılı olacak, herkes işine bakacak; hezimet bile varsa, suçu kendinde arayacak. Parti içini kemiren koca sıçan, yok edilmiş olacak. Peki bu hayati konu gerçekleştirilebildi mi CHP Kurultayı’nda? Hayır. %15 (ve ek maddelerle daha fazla) genel merkez kontenjanı korundu!
Ama itiraf edeyim, değişen bazı maddelerden büyük haz aldım. En başta kadınlara ve gençlere olumlu ayrıcalık kotası. CHP siyasetini yakından izleyenler, bu fikri ilk olarak benim 2003 yılında Genel Başkan adayı olduğum süreçte basına ve tüm Türkiye’ye en detaylı şekilde anlattığımı ve ana söylemimi bu devrim üzerine kurduğumu hatırlayacaklar. 2010 Ocak ayında da gerek Sn.Kılıçdaroğlu, gerek Sn.Baykal’a Demokratik Devrim Hareketi'nin hazırladığı ve sayısız parti içi demokrasi atılımı içeren yeni demokratik tüzük çalışmasını aktardık. Sonuçta
“Kadınlar ve Gençler” devrimi nihayet iki gün önce yaşama geçebildi. Diğer bir çok başka “devrim” ise beklemede. Mesela “Akıllı kart” devrimi… Umarım bu da aynı şaşkınlıkla 10 yıl beklemez!
1. Kurultay’da anti-demokratik parti-içi-iktidara takılan bir çok maddenin hatırlatılması dışında, Haluk Koç, Sabri Ergül, Örsan Öymen ve ben ayrıca Parti’nin eksen kayması konusunu konuşmalarımıza yansıttık. Koç artık numaracı Cumhuriyetçiler'e göre parti siyasetinin saptanmasına son verilmesini talep ederken, Öymen de neden laiklik savunusu ve halkın ekonomik sorunlarının aynı anda ele alınamadığını sordu. Ergül, Kılıçdaroğlu’nun yönetiminin verdiği sözleri unuttuğunu hatırlattı. Kendi konuşmamda ise CHP’nin bu kritik süreçte tek umut olduğunun farkına varıp, iktidara giden yolu bulmasının şart olduğunu vurguladım. Parti’nin ideolojisi hakkında da şunları ekledim:
“Parti’nin DNA’larıyla oynamayın. Ezber bozmak adı altında CHP siyasi yörüngesinden ve temel felsefesinden uzaklaşamaz. Ezber bozmak, AKP gibi olmak değil, farklı yaşam tarzlarını öne sürmek ve ısrarla faşizme, yobazlığa, emperyalizme bayrak açmaktan geçer dedim ve Parti’nin neden 2-3 milyon kişiyle mitingleri, şimdi yapmazsa ne zaman yapacak?”. 2. Kurultay’da, imzacı muhalifler adına konuşan İsa Gök, kendisine ayrılan yarım saatte çok başarılı şekilde yapılan tüzük değişikliklerinin bir çoğunun neden demokrasiye hizmet etmekten uzak olduğunu net şekilde açıkladı. Medyanın “büyük demokratikleşme” olarak sunduğu Tüzük Kurultayı'nın, esasında 362 muhalif vekil sayesinde toplanabildiğini hatırlatan Gök, Parti’de nasıl tek adam yönetimine gidildiğini, şu andaki verilerle yönetimin 188'e yakın vekili merkez yoklamasıyla belirleyebileceğini ve bunun zaten CHP’nin kapasitesi olduğunu hatırlattı. Sonra ne mi oldu? Alıştığımız şekilde (!) her şey hızla oldu-bittiye getirilerek paketlendi ve Kılıçdaroğlu “eğreti” reformlarla dolu yeni bir sürece yelken açtı…

CHP’NİN İKİZ KURULTAY KRİZİ / Bedri Baykam / 28 Şubat 2012 tarihli Cumhuriyet makalesi..



CHP’nin biraz gönülsüzce demokratlığa soyunan iki ucu, hafta sonu iki Kurultay toplayarak Parti’nin son 10 yılda yaşanan acayipliklerine bir yenisini eklediler. Bu ikiz Kurultaylar'ın biri, en büyük salonda, on binlerce konuk ve medya mensubu ile yapıldı. Bu “İktidar”ın Kurultayı’ydı. Bir de ertesi gün özürlü ikiz muamelesi gören “Muhalefet”in Kurultayı vardı. Çok daha mütevazı Ahmet Taner Kışlalı salonu layık görülmüştü “jet” hızıyla sonuçlandırılan bu kurultaya…
Birinci gün büyük bir görkemle başladı. Dev ekrandan inadına
“Gençliğe Hitabe” yayınlanırken, “çoğunluk toplanamadı” dedikoduları alıp başını yürümüştü bile. Neyse ki olayın çeşitli itiş kakışlardan sonra çözüldüğü görüldü de dev bir fiyasko riski atlatılabildi. Bu tüzük olayının neden çok önemli olduğunu herkes kolay anlayamaz. Tüzük, sosyal-demokrat bir partinin seçim sonuçlarını toptan değiştirebilen pandoranın kutusu gibidir. Mesela, Parti Meclisi seçimi, herkesin yer aldığı “Çarşaf” liste ile mi, yoksa Başkan’ın Demokrasi’yi yerle bir eden “Blok” liste ile mi yapılacak? Yanıt: Güya “Çarşaf”la yapılacak ama Blok liste, Demokles'in kılıcı gibi her an kullanılabilecek şekilde orada inatla tutuluyor. Ya da ne yazık ki Milletvekili adaylıkları saptanırken genellikle “genel merkez yoklaması” yapılır ve Başkan ile yakın çalışma arkadaşları, her ilin adaylarını belirlerler. Sonra ne mi olur? Aday sıraları açıklandıktan sonra, örgütün bir kısmı istifa eder, bir kısmı küser, “vay daha dün partiye giren adam benden önde” diye köşesine çekilir. Bir kısmı “öldürsen seçimde çalışmam” der. Halbuki tüm üyelerle ön seçim yapılsa, kimsenin gıkı çıkamayacak, Parti daha başarılı olacak, herkes işine bakacak; hezimet bile varsa, suçu kendinde arayacak. Parti içini kemiren koca sıçan, yok edilmiş olacak. Peki bu hayati konu gerçekleştirilebildi mi CHP Kurultayı’nda? Hayır. %15 (ve ek maddelerle daha fazla) genel merkez kontenjanı korundu!
Ama itiraf edeyim, değişen bazı maddelerden büyük haz aldım. En başta kadınlara ve gençlere olumlu ayrıcalık kotası. CHP siyasetini yakından izleyenler, bu fikri ilk olarak benim 2003 yılında Genel Başkan adayı olduğum süreçte basına ve tüm Türkiye’ye en detaylı şekilde anlattığımı ve ana söylemimi bu devrim üzerine kurduğumu hatırlayacaklar. 2010 Ocak ayında da gerek Sn.Kılıçdaroğlu, gerek Sn.Baykal’a Demokratik Devrim Hareketi'nin hazırladığı ve sayısız parti içi demokrasi atılımı içeren yeni demokratik tüzük çalışmasını aktardık. Sonuçta
“Kadınlar ve Gençler” devrimi nihayet iki gün önce yaşama geçebildi. Diğer bir çok başka “devrim” ise beklemede. Mesela “Akıllı kart” devrimi… Umarım bu da aynı şaşkınlıkla 10 yıl beklemez!
1. Kurultay’da anti-demokratik parti-içi-iktidara takılan bir çok maddenin hatırlatılması dışında, Haluk Koç, Sabri Ergül, Örsan Öymen ve ben ayrıca Parti’nin eksen kayması konusunu konuşmalarımıza yansıttık. Koç artık numaracı Cumhuriyetçiler'e göre parti siyasetinin saptanmasına son verilmesini talep ederken, Öymen de neden laiklik savunusu ve halkın ekonomik sorunlarının aynı anda ele alınamadığını sordu. Ergül, Kılıçdaroğlu’nun yönetiminin verdiği sözleri unuttuğunu hatırlattı. Kendi konuşmamda ise CHP’nin bu kritik süreçte tek umut olduğunun farkına varıp, iktidara giden yolu bulmasının şart olduğunu vurguladım. Parti’nin ideolojisi hakkında da şunları ekledim:
“Parti’nin DNA’larıyla oynamayın. Ezber bozmak adı altında CHP siyasi yörüngesinden ve temel felsefesinden uzaklaşamaz. Ezber bozmak, AKP gibi olmak değil, farklı yaşam tarzlarını öne sürmek ve ısrarla faşizme, yobazlığa, emperyalizme bayrak açmaktan geçer dedim ve Parti’nin neden 2-3 milyon kişiyle mitingleri, şimdi yapmazsa ne zaman yapacak?”. 2. Kurultay’da, imzacı muhalifler adına konuşan İsa Gök, kendisine ayrılan yarım saatte çok başarılı şekilde yapılan tüzük değişikliklerinin bir çoğunun neden demokrasiye hizmet etmekten uzak olduğunu net şekilde açıkladı. Medyanın “büyük demokratikleşme” olarak sunduğu Tüzük Kurultayı'nın, esasında 362 muhalif vekil sayesinde toplanabildiğini hatırlatan Gök, Parti’de nasıl tek adam yönetimine gidildiğini, şu andaki verilerle yönetimin 188'e yakın vekili merkez yoklamasıyla belirleyebileceğini ve bunun zaten CHP’nin kapasitesi olduğunu hatırlattı. Sonra ne mi oldu? Alıştığımız şekilde (!) her şey hızla oldu-bittiye getirilerek paketlendi ve Kılıçdaroğlu “eğreti” reformlarla dolu yeni bir sürece yelken açtı…

25 Şubat 2012 Cumartesi

"Aytik attaya ditmeyelim". / Bedri Baykam

Yukatida gordugunuz baslik benden degil. Galiba bir mizah dergisinden ve 15 yil evvele kadar geri gidebilecek bir baska sari-lacivert deplasman krizi sirasinda, bir kalem ustasinin isi. Maalesf tam hatirlamiyorum.Fenerbahce ust uste 4 deplasman vererek kendi rekorunu egale etti. Bu karanlik donemde bir tek Ersun Yanal adina sevindim. Eskisehir e geldiginden beri hep kotu sonuc alan unlu hoca da Fener sayesinde guluverdi! 
İki takim da dikkatli oynamayi one cikararak maca basladi. Fenerbahce yerden oynayarak oyunu yildizlariyla kontrol etmeye calisiyor.'Mac baslarda o kadar orta saha "mizmizinda" ic sikan bir ritmde gidiyor ki, insan mactan once yasadigi heyecani bile unutuyor. Macin ilk pozisyonu, 28. Dakikada oldu. Dede nin pasinda Veysel topu daglara taslara yolladi. Bunun hemen ardindan Erkan Zengin in ortasinda top Ziegler in kafasindan Bulent Ertugrul a geldi. Onun ust sutunda Yobo komik sekilde korkudan egilince top aglari boyladi. Volkan 36. Dakikada farkin Camara yla 2 ye cikmasini engelledikten sonra, devrenin son saniyesinde Alex'in frikigi ust direkte patlayinca birinci perde indi.
2. Yariya Fenerbahce hareketli basladi. Alex-Stoch-Baroni-Sow paslasmalari ciddi bir "durum" yaratamadi. Ama golu bulan yine Es-Es oldu. 55. Dakikada Alex cikarken topu kaybedince, Futbolun ilahi kurallarindan biri isledi ve Volkan in pasiyla ceza sahasina giren Camara nin sert sutu kaleci Volkan' in ellerinin arasindan fileleri buldu. Ayni Camara 66. Dakikada neredeyse farki 3 e cikariyordu. Hakemin 73 de Caner e cikardigi kirmizi kart utanc verici ve hakemlik muessesinin prestijini dusurecek kadar buyuk bir hataydi. Fenerbahce 10 kisi kaldiktan bir dakika sonra sahanin en kotu futbolcusu Sow' un ayagindan tingir-mingir bir sutla farki bire indirdi. Diego' nun 76. dakikada bir metreden iki kez direge nisanladigi top jeneriklik bir baska komediydi. Fenerbahce' nin yaptigi oyuncu degisiklikler yine soru isareti doluydu. Her an gol atabilecek bir Stoch niye cikarilir, her haliyle dokulen bir Selcuk niye sokulur vs... Ama bunlarin pek onemi yoktur. Sari lacivertin akli Caglayandadir cunku! Fener gol yedi diye ilk yari sonunda bir kisim seyircisinin stadi terkettigi haberi ise tam bir yayinci kurulus spiker fiyaskosuydu.

"Aytik attaya ditmeyelim". / Bedri Baykam

Yukatida gordugunuz baslik benden degil. Galiba bir mizah dergisinden ve 15 yil evvele kadar geri gidebilecek bir baska sari-lacivert deplasman krizi sirasinda, bir kalem ustasinin isi. Maalesf tam hatirlamiyorum.Fenerbahce ust uste 4 deplasman vererek kendi rekorunu egale etti. Bu karanlik donemde bir tek Ersun Yanal adina sevindim. Eskisehir e geldiginden beri hep kotu sonuc alan unlu hoca da Fener sayesinde guluverdi! 
İki takim da dikkatli oynamayi one cikararak maca basladi. Fenerbahce yerden oynayarak oyunu yildizlariyla kontrol etmeye calisiyor.'Mac baslarda o kadar orta saha "mizmizinda" ic sikan bir ritmde gidiyor ki, insan mactan once yasadigi heyecani bile unutuyor. Macin ilk pozisyonu, 28. Dakikada oldu. Dede nin pasinda Veysel topu daglara taslara yolladi. Bunun hemen ardindan Erkan Zengin in ortasinda top Ziegler in kafasindan Bulent Ertugrul a geldi. Onun ust sutunda Yobo komik sekilde korkudan egilince top aglari boyladi. Volkan 36. Dakikada farkin Camara yla 2 ye cikmasini engelledikten sonra, devrenin son saniyesinde Alex'in frikigi ust direkte patlayinca birinci perde indi.
2. Yariya Fenerbahce hareketli basladi. Alex-Stoch-Baroni-Sow paslasmalari ciddi bir "durum" yaratamadi. Ama golu bulan yine Es-Es oldu. 55. Dakikada Alex cikarken topu kaybedince, Futbolun ilahi kurallarindan biri isledi ve Volkan in pasiyla ceza sahasina giren Camara nin sert sutu kaleci Volkan' in ellerinin arasindan fileleri buldu. Ayni Camara 66. Dakikada neredeyse farki 3 e cikariyordu. Hakemin 73 de Caner e cikardigi kirmizi kart utanc verici ve hakemlik muessesinin prestijini dusurecek kadar buyuk bir hataydi. Fenerbahce 10 kisi kaldiktan bir dakika sonra sahanin en kotu futbolcusu Sow' un ayagindan tingir-mingir bir sutla farki bire indirdi. Diego' nun 76. dakikada bir metreden iki kez direge nisanladigi top jeneriklik bir baska komediydi. Fenerbahce' nin yaptigi oyuncu degisiklikler yine soru isareti doluydu. Her an gol atabilecek bir Stoch niye cikarilir, her haliyle dokulen bir Selcuk niye sokulur vs... Ama bunlarin pek onemi yoktur. Sari lacivertin akli Caglayandadir cunku! Fener gol yedi diye ilk yari sonunda bir kisim seyircisinin stadi terkettigi haberi ise tam bir yayinci kurulus spiker fiyaskosuydu.

23 Şubat 2012 Perşembe

CHP TÜZÜK KURULTAYI ÖNCESİ ISTANBUL’DA “3.YOL” KONUŞTU..








ACİL-BASIN BÜLTENİ
CHP TÜZÜK KURULTAYI ÖNCESİ ISTANBUL’DA “3.YOL” KONUŞTU
CHP’DE DEMOKRATİK DEVRİM PLATFORMU:
CHP’NİN UFKU, BUGÜNKÜ VE DÜNKÜ YÖNETİMLER ARASINA SIKIŞTIRILAMAYACAK KADAR BÜYÜKTÜR”
23.02.2012 tarihinde Piramid Sanat Merkezinde bir araya gelen CHP Eski PM Üyesi Bedri Baykam, CHP Eski Milletvekili Necla Arat, CHP Eski PM Üyesi Örsan Kunter Öymen, ve Gençlik kollarından Mustafa Yürükçü, CHP Demokratik Devrim Tüzük Taslağı üzerine medyanın parti üyelerinin ve seçmenlerinin yoğun ilgi gösterdiği bir basın toplantısında bir araya geldi. Toplantıda Bedri Baykam genel olarak CHP’nin sürüklendiği yanlışlardan, partinin aciliyetle kavuşması gerektiği demokratik tüzük gerekliliğinden ve parti politikasında ki eksen kaymasından bahsetti.

Necla Arat parti gündeminin ülke gündemiyle kesişmediğini, laiklik ve Atatürkçülük olgularının parti de zayıflaştırıldığını belirtti. Örsan Kunter Öymen ise CHP nin kavuşması gerektiği ilerici sosyal demokrat yapının mevcut yönetim anlayışıyla ve var olan tartışma süreçleriyle olamayacağını partinin acilen demokrat bir tüzüğe kavuşturulması gerektiğini söyledi. Mustafa Yürükçü ise gençlik ve kadın örgütlerinin temsil oranın yükseltilmesi Anadolu’da ki örgütlerin istek ve arzularına kulak verilmesi gerekliliğini özetledi.
Bedri Baykam’ın Demokratik Devrim Platformu adına sunduğu bildiri aşağıdadır.
--2009 yılı boyunca bizler yeni bir CHP tüzük taslağı üzerinde çalıştık. Bedri Baykam’ın öncülüğünde başlayan ve CHP gençlik kollarından başta Arif Tuna Eryılmaz ve Mustafa Yürükçü olmak üzere Anadolu gençlik örgütlerinin katkılarıyla birlikte Yekta Güngör Özden, İhsan Yalçın, Alisbah Tuskan bu tüzük taslağına katkılarını sundu. 2010 Ocak ayında vücut bulan tüzük taslağının esas kaynağı, Bedri Baykam’ın 2003 yılında sunduğu Genel Başkan adaylık tanıtım yayınının temel ilkeleriydi.
--Bizler Kemal Kılıçdaroğlu’nun demokratik söylemlerine ve “parti içi demokrasi” açıklamalarına inandık. Sandık ki nihayet CHP’nin demokratik bir tüzüğe kavuşma hayali çözümlenecek ve sonuca bağlanacak. Ama tam tersi beklenilmedik bir uygulamayla, örgütün yıllardır demokratik tüzük talepleri hep ötelendi. Seçimler birbirini kovalarken, yerel ve genel iki seçimin yanı sıra, iki kurultay da arkada bırakıldı. Ama ne yazık ki ortada tüm bu süreç sonunda beklenen bu tüzük konusunda elde kocaman bir sıfırdan başka bir şey yoktu.
--Şimdi yeni kongre ve kurultay süreçleri kapıya dayandı. Ve Y-CHP bu tüzük çalışmasını Kurultay sürecinin sonrasına atmaya çalıştı. Ancak muhalif delegelerin, Önderi Sav’ın örgütlemesiyle 362 imzaya ulaşınca mecburen ve kerhen bu tüzük kurultayı partinin gündemine girmiş oldu!
--Ortaya konan gönülsüzlük eşliğinde, ne yazık ki bugün yaşananlar, CHP’ ye ideal bir tüzük dikme-biçme çalışması değil, parti içi Kılıçdaroğlu-Sav çatışması/ hesaplaşmasına döndü. Bunun nedeni tüzük kurultayının sürekli ertelenmesi ve zoraki yaşama geçişinde de, yönetimin yaptığı “Zoraki ikiz Kurultay” dayatmasıdır.
- Biz Parti “demokratikleştirilmiş gibi” yapılarak, bu çok kritik kurultayın geçiştirilmesini kabul etmiyoruz. CHP tüzüğünü hazırlama platformu, bu fırsatı kişisel hizipsel hesaplaşmaların içine çekme yapaylığı ve sorumsuzluğuna dalma yeri değildir.
- Ne var ki maalesef Sn. Kılıçdaroğlu, göreve geldiği günden bu yana, yani 2 yıla yakın süredir tüzükle ve karanlıkla mücadeleyle uğraşacağına, CHP’nin geniş üye ve seçmen tabanını şaşırtacak bir şekil ve üslupla, Parti’nin temel kuruluş felsefesi, ideolojisi ve düşünsel algısıyla uğraşmıştır ve CHP’nin aksını kırarak tarihi misyon ve yörüngesinden çıkarmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi kuruluş felsefesi itibari ile devrimlerin ve değişimlerin partisidir. Türkiye Cumhuriyetini kuran kadroları kendi içinden çıkarmış, Cumhuriyet devrimlerinin ve kazanımlarının itici gücünü oluşturmuştur ve Cumhuriyet tarihinin en özgürlükçü ana yasası olan 1961 Anayasasının temeli de, Cumhuriyet Halk Partisinin varlığından ve ” İlk Hedefler Beyannamesi” nden gelir.

Bu sebeplerdendir ki, CHP tüzüğü, ideal bir özgürlükçü sosyal demokrat yapıya sahip olmak durumundadır. Ne yazık ki 12 Eylül 1980 darbesinin ardından yapılan dev hatalarla, Türk siyasi hayatı ve demokrasi varlığı onarılması zor yaralar almıştır.1992 Eylülü’nde yeniden kurulan CHP, o günden bu güne bir türlü demokrat ve devrimci bir tüzüğe sahip olamamıştır. CHP’yi 1992 den 2010’a kadar yöneten kadro, maalesef CHP’ yi iktidara taşıyacak bir tüzük modeli ortaya koyamamıştır.2003 de AKP tüzüğü örnek gösterilerek abartılı bir geri vites yöntemiyle CHP tüzüğü daha da antidemokratik bir hal almıştır. Mesela Genel Başkan adaylığı imza kotası son dakikada % 5 den % 20 ye yükseltilmiş, parti içi demokrasinin olmazsa olmazı demokratik seçme ve seçilme hakları resmen kamuoyunun ibretle izlediği bir süreç sonunda gasp edilmişti. Bu akıl almaz siyasal kıyamın hedefi olan Bedri Baykam’ın ana “suçu” Parti’nin tüm kapılarını gençlere, kadınlara ve sivil toplum örgütlerine açmak istemesiydi.
2008 de Deniz Baykal Genel Başkanlığında yeniden geri vites mekanizması çalıştırarak yeni antidemokratik uygulamalara imza atıldı. Genel Başkan ve Genel Sekreter yardımcıları konusu, “führer” mantığı ile değiştirilerek, direkt olarak Genel Başkanın keyfi atamasına kaderi terkedilen 17 genel başkan yardımcısı formuna sokuldu. 2008 tüzük değişiklikleri uygulanmaya konulmayarak Sn. Deniz Baykal’ın elinde Sn. Önder Sav’a karşı koz olarak bekletildi. Yani CHP tüzüğü iç hesaplaşmalara ve kısır çekişmelere bir kez daha kurban olmuş oldu.


2009 yılı boyunca bizler yeni bir CHP tüzük taslağı üzerinde çalıştık. Bedri Baykam’ın öncülüğünde başlayan ve CHP gençlik kollarından başta Arif Tuna Eryılmaz ve Mustafa Yürükçü olmak üzere Anadolu gençlik örgütlerinin katkılarıyla birlikte Yekta Güngör Özden, İhsan Yalçın, Alisbah Tuskan bu tüzük taslağına katkılarını sundu. 2010 Ocak ayında vücut bulan tüzük taslağının esas kaynağı, Bedri Baykam’ın 2003 yılında sunduğu Genel Başkan adaylık tanıtım yayınının temel ilkeleriydi. Ayrıca taslağın bazı bölümlerinde 2008 yılında Sn. Haluk Koç, Sn. Ali Topuz, Sn. Hasan Ören ve Sn. Sabri Ergül ün hazırladığı “CHP için demokratik tüzük” önerisinden de yararlanıldı.


CHP’de bu çalışma hakkında, 2009 yazında başlayarak, Sn. Kemal Kılıçdaroğlu ve Partinin birçok kademesini birebir olarak bilgilendirdik. Daha sonra ülke malum kaset krizini yaşadı ve yönetim değişti. Bizler Kemal Kılıçdaroğlu’nun demokratik söylemlerine ve “parti içi demokrasi” açıklamalarına inandık. Sandık ki nihayet CHP’nin demokratik bir tüzüğe kavuşma hayali çözümlenecek ve sonuca bağlanacak. Ama tam tersi beklenilmedik bir uygulamayla, örgütün yıllardır demokratik tüzük talepleri hep ötelendi. Seçimler birbirini kovalarken, yerel ve genel iki seçimin yanı sıra, iki kurultay da arkada bırakıldı. Ama ne yazık ki ortada tüm bu süreç sonunda beklenen bu tüzük konusunda elde kocaman bir sıfırdan başka bir şey yoktu. Demokratik tüzük çalışması yapan bizlerle veya Sn. Haluk Koç ve Ali Topuz’ un başını çektiği CHP “demokratik tüzük önerileri” ile hiçbir temas ve iletişim kurulmadı. Şimdi yeni kongre ve kurultay süreçleri kapıya dayandı. Ve Y-CHP bu tüzük çalışmasını Kurultay sürecinin sonrasına atmaya çalıştı. Ancak muhalif delegelerin, Önderi Sav’ın örgütlemesiyle 362 imzaya ulaşınca mecburen ve kerhen bu tüzük kurultayı partinin gündemine girmiş oldu. Ancak Y-CHP bunu da içine sindiremeyerek bu sefer “Kurultay Şöleni” iddiasıyla, 362 delegeye saygı duyarak onların imzasıyla toplanması gereken kurultayın öncesine kendi tüzük kurultayını koydu. Bu etik anlamda büyük bir hataydı. Bir yönetim, kendi parti içi arkadaşlarının hukuk gücüyle aldıkları haklı bir kararı, bu şekilde by-pass etmeye çalışamaz, çalışmamalıdır. Ne yazık ki Sn. Kılıçdaroğlu ve yönetimi, partiyi kendi arzu ve kararlarıyla demokratikleştireceklerine, ancak daha önce neredeyse Parti tüzüğünü orta çağa taşıma adımları atmış eski ekibin örgütlemesiyle bu noktaya gelebildiler.


Bu tabi ki acı bir olay; Parti örgütlerinin, parti tabanının ve bizlerin de beklentileri ve düşünceleri bu yönde değildi. En basitinden yaşadığımız 2011 genel seçimlerinde milletvekili adayları nasıl belirlenmiştir? Örgüte bakılarak mı, aydınlara bakılarak mı yoksa parti liyakati ve sadakatine bakılarak mı? Neye güvenerek, neye “dayanarak yapılmıştır bu vekil seçimleri? Kaç adet “sağ” kökenli isim parlamentoya sokulmuş, buna karşın kaç “sağlam” Atatürkçü ve sol kökenli siyasetçi dışlanmıştır? Bu kararların yarattığı güvensizlik ve belirsizlik, Haziran 2011 seçimlerinin sonucuna yansımakla kalmadı, aynı zamanda Parti içi güveni ve dayanışmayı da çok kötü yönde etkiledi.


Yakın zamanda olan Ankara yeni mahalle ilçesinde yaşanan kadın üyelerin demokratik taleplerine karşı tartaklanmaları ve İstanbul Kadıköy de yaşanan yakışıksız sandık oyunları, bu tutarsız politikaların sonucu ve ürünüdür.


Biz Demokratik Devrim hareketi olarak bu tüzük çalışmasını 2 yıl önce somut olarak ortaya koyduk. Çok ilerici ve demokratik bir tüzük taslağı olarak bu ve bir önce ki yönetime sunduğumuz bu özverili çalışma, tabii ki ortak beyin fırtınaları ile gelişmeye ve katkılara açık haldeydi. Ama ne var ki bunlar yaşanamadı. Ortaya konan gönülsüzlük eşliğinde, ne yazık ki bugün yaşananlar, CHP’ ye ideal bir tüzük dikme-biçme çalışması değil, parti içi Kılıçdaroğlu-Sav çatışması/ hesaplaşmasına döndü. Bunun nedeni tüzük kurultayının sürekli ertelenmesi ve zoraki yaşama geçişinde de, yönetimin yaptığı “Zoraki ikiz Kurultay” dayatmasıdır. CHP tarihinde bu olay çok gereksiz bir leke olarak kalacaktır. Biz yıllardır bu Parti’ninİdeal bir yapıya kavuşması için bir model oluşturduk. Özet olarak ;
- partinin her kademesinde seçilebilir sıralarda % 25 gençlik, %25 kadın kotası
- parti içi demokrasiyi ve işlerliğini hızlandıracak “akıllı kart” sistemi
- tüm seçimler de blok yerine çarşaf liste
- aday saptama süreçlerin de % 5 genel merkez kotası dışında tüm üyelerin katılımıyla ön seçim
- gölge bakanlıklar ve gölge kabine oluşturulması
- 12. Madde den kongre ve kurultay seçimlerine yığma yapma keyfiyetine son
- genel başkanlık aday olma şartı için imza oranının %20 den % 5 e düşürülmesi
- keyfi görevden almaların ve tutarsız atamaların engellenmesi
- CHP grubunca siyasi partiler kanunun ( anayasa 51. Ve 52. Madde ) değiştirilmesi için yasa teklifi verilmesi ve parti Genel Başkanının tüm parti üyelerince seçilmesi


Ne yazık ki bugün bu çok önemli buluşmadan önce, Genel merkezden sunulan ve önceden üzerinde tartışılabilecek somut bir taslak yok. Her şey sanki o gün hızla oldu bittiye getirilecek. Partinin İnternet sitesinde geçici askıya çıkartılan taslağın içerisinde
bizim önerdiğimiz ideal tüzükten istediğimiz ana devrim olan gençler ve kadınlara kota olayı alınmış, ama nasıl? Seçilecek yerlere ve noktalara yerleştirip, TBMM’ ye taşıyarak temsil oranını bu noktadan ele almıyorsak, bu bir kandırmacadan başka ne olabilir? Maalesef şu an TBMM çatısı altında 30 yaş sınırında tek milletvekilimiz vardır. Antidemokratik uygulamalarla itham ettiğimiz akp yönetimi bile 30 a yakın genç milletvekilini TBMM ye sokmuştur. Bu da devrimlerin ve değişimlerin partisi CHP için maalesef üzücü bir gerçektir. Bunun yanı sıra internet sitesinde askıya çıkartılan tüzük taslağı içerisinde ki diğer aksaklıklar kısaca şunlardır:
-Parti Meclisi üyesi adedinin ciddi oranda düşürülmesi ve 8 üyenin direkt olarak genel Başkan’ın önereceği 14 isimden seçilmesi
- Genel Başkanın MYK yı keyfi atama ile keyfi olarak görevden alma yetkisi
- 12. Maddenin antidemokratik üye yazımı ve kongre süreçlerine etkisinin varlığı
- 23. Madde ile ortaya atılan ucu açık bir kavram karmaşası yaratan parti içi eğitim ve adaylık sürecinin yaratacağı kaos
- 61. Madde de yerel yönetim seçimlerinde ön seçim zorunluluğunun bulunmayışı
- 80. Madde de il örgütlerine yollanacak yardımların genel başkan tarafından belirlenmesi gibi.


Biz Parti “demokratikleştirilmiş gibi” yapılarak, bu çok kritik kurultayın geçiştirilmesini kabul etmiyoruz. CHP tüzüğünü hazırlama platformu, bu fırsatı kişisel hizipsel hesaplaşmaların içine çekme yapaylığı ve sorumsuzluğuna dalma yeri değildir.


Peki, bizler niye tüzükle yıllardır uğraşıyoruz? Neden bu kurultaya önem veriyoruz? Niye bu basın toplantısını yapıyoruz? Burası bir üniversite veya hukuk fakültesi değil. Bizlerde hukuk profesörleri veya akademisyenler değiliz. Bizler tüzüğün en kritik siyasi sürecinde tek demokratik kurtuluş çaresine olan CHP’yi iktidar yapmak için, geniş halk kitleleriyle buluşturmak için çaba gösteren, ülkesini ve demokrasiyi gerekirse canı pahasına korumaya kararlı yurt severleriz. Bu yeni tüzük, CHP nin kapılarının halka, gençlere ve kadınlara, örgüt emekçilerine ve ülkemizin işçi sınıfına aydınlarına açıp, CHP’yi iktidar yapacak altyapının üzerine oturacağı hukuki ve düşünsel temeldir.


Ne yazık ki CHP yönetiminin ancak kerhen katıldığı bu Tüzük çalışmaları, partinin esas hedefi ve samimi işi olmalıydı.


Ne var ki maalesef Sn. Kılıçdaroğlu, göreve geldiği günden bu yana, yani 2 yıla yakın süredir tüzükle ve karanlıkla mücadeleyle uğraşacağına, CHP’nin geniş üye ve seçmen tabanını şaşırtacak bir şekil ve üslupla, Parti’nin temel kuruluş felsefesi, ideolojisi ve düşünsel algısıyla uğraşmıştır ve CHP’nin aksını kırarak tarihi misyon ve yörüngesinden çıkarmıştır. Bunları örnekleyecek olursak :
- parti yönetiminin dersim yorumu
- menemen konusunda ki saçma iddialara tepkisizlik
- kuran kursu konusundaki yaş indirimine tepkisizlik
- gençliğe hitabe ve andımız tartışmalarında ki var olan üslubun gereksizliği
- MİT yasasında TBMM grubunda sergilenen samimiyetsizlik ( Yalnız 38 hayır oyu )
- “27 Mayıs’ı yapanlar utanıyor’’ söylemi
- yeni ortaya atılan 4,+4,+4 eğitim modeliyle imam hatiplerin erken yaşa indirilmesi
- 19 Mayıs kutlamalarının kaldırılmasına duyarsızlık
- örgütlerin sesine kulak tıkayarak örgütleri madden ve manen yalnızlaştırmak.
- Yıkılan heykellere, baskı altına alınan gazetecilere olan tepkisizlik ve duyarsızlık
- AKP’nin yaşam tarzlarına ve alkole yönelik saldırılarına karşı duyarsızlık.

Bu veriler ışığında bu kurultaya şu mesajı veriyoruz:

- tüzük kurultayı, kesinlikle bir Parti içi hesaplaşma arenası değildir.
- Parti demokratikleşecekMİŞ gibi yapma yeri değildir.
- şahsi çıkar ve rant kavgası yeri değildir.
- CHP kapılarını halka açmaya, en ideal tüzüğe geçmeye, başarılı olmaya en önemlisi iktidar olmaya mecburdur.
- tüzük kurultayı kötü gidişatı değiştirecek yegane olgudur.
Çünkü :
- ülkenin içinde bulunduğu durum, CHP iktidarına kaçınılmaz şekilde ihtiyaç olduğunu, bir kez daha hatırlatmaktadır:
-Şahsa özel, son anda çıkartılan MİT yasası
- Ergenekon, Balyoz, Andıç davaları
- Meclis’te iç tüzük baskısı
- Meclis TV’nin susturulması
- köşe yazarlarının, gazetelerin, tvlerin dolayısıyla basının üzerindeki baskılar
- Türk futboluna, Fenerbahçe’ye ve birçok aydına uygulanan yargısız infazlar
-laik eğitimin adım adım yıpratılması
-Türkiye’de her noktada adam kayırma ve kadrolaşmaların artık ayyuka çıkmış dinsel işaretler üzerine kurulması
-medyaya uygulanan sansür ve baskı, yandaş medyaya uygulanan ayrıcalıklı fırsatlar dizisi

Tüm bunlara karşılık tek yol, demokrasi mücadelesi ile CHP’nin iktidara taşınmasıdır. CHP tabanı ve örgütleri, sorumluluklarının bilincindedir. Partinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün saptadığı uygar, aydın, barışla döşenmiş yolların değerini bilerek Parti’yi yüceltmek, her yurttaşın hayranlığını kazanacak bir ideal yapıya kavuşturmak, en sade üyesinden genel Başkanına kadar her CHP’linin boyun borcudur.
CHP’de Demokratik Devrim Hareketi adına:
Bedri Baykam
(CHP eski PM Üyesi)



CHP TÜZÜK KURULTAYI ÖNCESİ ISTANBUL’DA “3.YOL” KONUŞTU..








ACİL-BASIN BÜLTENİ
CHP TÜZÜK KURULTAYI ÖNCESİ ISTANBUL’DA “3.YOL” KONUŞTU
CHP’DE DEMOKRATİK DEVRİM PLATFORMU:
CHP’NİN UFKU, BUGÜNKÜ VE DÜNKÜ YÖNETİMLER ARASINA SIKIŞTIRILAMAYACAK KADAR BÜYÜKTÜR”
23.02.2012 tarihinde Piramid Sanat Merkezinde bir araya gelen CHP Eski PM Üyesi Bedri Baykam, CHP Eski Milletvekili Necla Arat, CHP Eski PM Üyesi Örsan Kunter Öymen, ve Gençlik kollarından Mustafa Yürükçü, CHP Demokratik Devrim Tüzük Taslağı üzerine medyanın parti üyelerinin ve seçmenlerinin yoğun ilgi gösterdiği bir basın toplantısında bir araya geldi. Toplantıda Bedri Baykam genel olarak CHP’nin sürüklendiği yanlışlardan, partinin aciliyetle kavuşması gerektiği demokratik tüzük gerekliliğinden ve parti politikasında ki eksen kaymasından bahsetti.

Necla Arat parti gündeminin ülke gündemiyle kesişmediğini, laiklik ve Atatürkçülük olgularının parti de zayıflaştırıldığını belirtti. Örsan Kunter Öymen ise CHP nin kavuşması gerektiği ilerici sosyal demokrat yapının mevcut yönetim anlayışıyla ve var olan tartışma süreçleriyle olamayacağını partinin acilen demokrat bir tüzüğe kavuşturulması gerektiğini söyledi. Mustafa Yürükçü ise gençlik ve kadın örgütlerinin temsil oranın yükseltilmesi Anadolu’da ki örgütlerin istek ve arzularına kulak verilmesi gerekliliğini özetledi.
Bedri Baykam’ın Demokratik Devrim Platformu adına sunduğu bildiri aşağıdadır.
--2009 yılı boyunca bizler yeni bir CHP tüzük taslağı üzerinde çalıştık. Bedri Baykam’ın öncülüğünde başlayan ve CHP gençlik kollarından başta Arif Tuna Eryılmaz ve Mustafa Yürükçü olmak üzere Anadolu gençlik örgütlerinin katkılarıyla birlikte Yekta Güngör Özden, İhsan Yalçın, Alisbah Tuskan bu tüzük taslağına katkılarını sundu. 2010 Ocak ayında vücut bulan tüzük taslağının esas kaynağı, Bedri Baykam’ın 2003 yılında sunduğu Genel Başkan adaylık tanıtım yayınının temel ilkeleriydi.
--Bizler Kemal Kılıçdaroğlu’nun demokratik söylemlerine ve “parti içi demokrasi” açıklamalarına inandık. Sandık ki nihayet CHP’nin demokratik bir tüzüğe kavuşma hayali çözümlenecek ve sonuca bağlanacak. Ama tam tersi beklenilmedik bir uygulamayla, örgütün yıllardır demokratik tüzük talepleri hep ötelendi. Seçimler birbirini kovalarken, yerel ve genel iki seçimin yanı sıra, iki kurultay da arkada bırakıldı. Ama ne yazık ki ortada tüm bu süreç sonunda beklenen bu tüzük konusunda elde kocaman bir sıfırdan başka bir şey yoktu.
--Şimdi yeni kongre ve kurultay süreçleri kapıya dayandı. Ve Y-CHP bu tüzük çalışmasını Kurultay sürecinin sonrasına atmaya çalıştı. Ancak muhalif delegelerin, Önderi Sav’ın örgütlemesiyle 362 imzaya ulaşınca mecburen ve kerhen bu tüzük kurultayı partinin gündemine girmiş oldu!
--Ortaya konan gönülsüzlük eşliğinde, ne yazık ki bugün yaşananlar, CHP’ ye ideal bir tüzük dikme-biçme çalışması değil, parti içi Kılıçdaroğlu-Sav çatışması/ hesaplaşmasına döndü. Bunun nedeni tüzük kurultayının sürekli ertelenmesi ve zoraki yaşama geçişinde de, yönetimin yaptığı “Zoraki ikiz Kurultay” dayatmasıdır.
- Biz Parti “demokratikleştirilmiş gibi” yapılarak, bu çok kritik kurultayın geçiştirilmesini kabul etmiyoruz. CHP tüzüğünü hazırlama platformu, bu fırsatı kişisel hizipsel hesaplaşmaların içine çekme yapaylığı ve sorumsuzluğuna dalma yeri değildir.
- Ne var ki maalesef Sn. Kılıçdaroğlu, göreve geldiği günden bu yana, yani 2 yıla yakın süredir tüzükle ve karanlıkla mücadeleyle uğraşacağına, CHP’nin geniş üye ve seçmen tabanını şaşırtacak bir şekil ve üslupla, Parti’nin temel kuruluş felsefesi, ideolojisi ve düşünsel algısıyla uğraşmıştır ve CHP’nin aksını kırarak tarihi misyon ve yörüngesinden çıkarmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi kuruluş felsefesi itibari ile devrimlerin ve değişimlerin partisidir. Türkiye Cumhuriyetini kuran kadroları kendi içinden çıkarmış, Cumhuriyet devrimlerinin ve kazanımlarının itici gücünü oluşturmuştur ve Cumhuriyet tarihinin en özgürlükçü ana yasası olan 1961 Anayasasının temeli de, Cumhuriyet Halk Partisinin varlığından ve ” İlk Hedefler Beyannamesi” nden gelir.

Bu sebeplerdendir ki, CHP tüzüğü, ideal bir özgürlükçü sosyal demokrat yapıya sahip olmak durumundadır. Ne yazık ki 12 Eylül 1980 darbesinin ardından yapılan dev hatalarla, Türk siyasi hayatı ve demokrasi varlığı onarılması zor yaralar almıştır.1992 Eylülü’nde yeniden kurulan CHP, o günden bu güne bir türlü demokrat ve devrimci bir tüzüğe sahip olamamıştır. CHP’yi 1992 den 2010’a kadar yöneten kadro, maalesef CHP’ yi iktidara taşıyacak bir tüzük modeli ortaya koyamamıştır.2003 de AKP tüzüğü örnek gösterilerek abartılı bir geri vites yöntemiyle CHP tüzüğü daha da antidemokratik bir hal almıştır. Mesela Genel Başkan adaylığı imza kotası son dakikada % 5 den % 20 ye yükseltilmiş, parti içi demokrasinin olmazsa olmazı demokratik seçme ve seçilme hakları resmen kamuoyunun ibretle izlediği bir süreç sonunda gasp edilmişti. Bu akıl almaz siyasal kıyamın hedefi olan Bedri Baykam’ın ana “suçu” Parti’nin tüm kapılarını gençlere, kadınlara ve sivil toplum örgütlerine açmak istemesiydi.
2008 de Deniz Baykal Genel Başkanlığında yeniden geri vites mekanizması çalıştırarak yeni antidemokratik uygulamalara imza atıldı. Genel Başkan ve Genel Sekreter yardımcıları konusu, “führer” mantığı ile değiştirilerek, direkt olarak Genel Başkanın keyfi atamasına kaderi terkedilen 17 genel başkan yardımcısı formuna sokuldu. 2008 tüzük değişiklikleri uygulanmaya konulmayarak Sn. Deniz Baykal’ın elinde Sn. Önder Sav’a karşı koz olarak bekletildi. Yani CHP tüzüğü iç hesaplaşmalara ve kısır çekişmelere bir kez daha kurban olmuş oldu.


2009 yılı boyunca bizler yeni bir CHP tüzük taslağı üzerinde çalıştık. Bedri Baykam’ın öncülüğünde başlayan ve CHP gençlik kollarından başta Arif Tuna Eryılmaz ve Mustafa Yürükçü olmak üzere Anadolu gençlik örgütlerinin katkılarıyla birlikte Yekta Güngör Özden, İhsan Yalçın, Alisbah Tuskan bu tüzük taslağına katkılarını sundu. 2010 Ocak ayında vücut bulan tüzük taslağının esas kaynağı, Bedri Baykam’ın 2003 yılında sunduğu Genel Başkan adaylık tanıtım yayınının temel ilkeleriydi. Ayrıca taslağın bazı bölümlerinde 2008 yılında Sn. Haluk Koç, Sn. Ali Topuz, Sn. Hasan Ören ve Sn. Sabri Ergül ün hazırladığı “CHP için demokratik tüzük” önerisinden de yararlanıldı.


CHP’de bu çalışma hakkında, 2009 yazında başlayarak, Sn. Kemal Kılıçdaroğlu ve Partinin birçok kademesini birebir olarak bilgilendirdik. Daha sonra ülke malum kaset krizini yaşadı ve yönetim değişti. Bizler Kemal Kılıçdaroğlu’nun demokratik söylemlerine ve “parti içi demokrasi” açıklamalarına inandık. Sandık ki nihayet CHP’nin demokratik bir tüzüğe kavuşma hayali çözümlenecek ve sonuca bağlanacak. Ama tam tersi beklenilmedik bir uygulamayla, örgütün yıllardır demokratik tüzük talepleri hep ötelendi. Seçimler birbirini kovalarken, yerel ve genel iki seçimin yanı sıra, iki kurultay da arkada bırakıldı. Ama ne yazık ki ortada tüm bu süreç sonunda beklenen bu tüzük konusunda elde kocaman bir sıfırdan başka bir şey yoktu. Demokratik tüzük çalışması yapan bizlerle veya Sn. Haluk Koç ve Ali Topuz’ un başını çektiği CHP “demokratik tüzük önerileri” ile hiçbir temas ve iletişim kurulmadı. Şimdi yeni kongre ve kurultay süreçleri kapıya dayandı. Ve Y-CHP bu tüzük çalışmasını Kurultay sürecinin sonrasına atmaya çalıştı. Ancak muhalif delegelerin, Önderi Sav’ın örgütlemesiyle 362 imzaya ulaşınca mecburen ve kerhen bu tüzük kurultayı partinin gündemine girmiş oldu. Ancak Y-CHP bunu da içine sindiremeyerek bu sefer “Kurultay Şöleni” iddiasıyla, 362 delegeye saygı duyarak onların imzasıyla toplanması gereken kurultayın öncesine kendi tüzük kurultayını koydu. Bu etik anlamda büyük bir hataydı. Bir yönetim, kendi parti içi arkadaşlarının hukuk gücüyle aldıkları haklı bir kararı, bu şekilde by-pass etmeye çalışamaz, çalışmamalıdır. Ne yazık ki Sn. Kılıçdaroğlu ve yönetimi, partiyi kendi arzu ve kararlarıyla demokratikleştireceklerine, ancak daha önce neredeyse Parti tüzüğünü orta çağa taşıma adımları atmış eski ekibin örgütlemesiyle bu noktaya gelebildiler.


Bu tabi ki acı bir olay; Parti örgütlerinin, parti tabanının ve bizlerin de beklentileri ve düşünceleri bu yönde değildi. En basitinden yaşadığımız 2011 genel seçimlerinde milletvekili adayları nasıl belirlenmiştir? Örgüte bakılarak mı, aydınlara bakılarak mı yoksa parti liyakati ve sadakatine bakılarak mı? Neye güvenerek, neye “dayanarak yapılmıştır bu vekil seçimleri? Kaç adet “sağ” kökenli isim parlamentoya sokulmuş, buna karşın kaç “sağlam” Atatürkçü ve sol kökenli siyasetçi dışlanmıştır? Bu kararların yarattığı güvensizlik ve belirsizlik, Haziran 2011 seçimlerinin sonucuna yansımakla kalmadı, aynı zamanda Parti içi güveni ve dayanışmayı da çok kötü yönde etkiledi.


Yakın zamanda olan Ankara yeni mahalle ilçesinde yaşanan kadın üyelerin demokratik taleplerine karşı tartaklanmaları ve İstanbul Kadıköy de yaşanan yakışıksız sandık oyunları, bu tutarsız politikaların sonucu ve ürünüdür.


Biz Demokratik Devrim hareketi olarak bu tüzük çalışmasını 2 yıl önce somut olarak ortaya koyduk. Çok ilerici ve demokratik bir tüzük taslağı olarak bu ve bir önce ki yönetime sunduğumuz bu özverili çalışma, tabii ki ortak beyin fırtınaları ile gelişmeye ve katkılara açık haldeydi. Ama ne var ki bunlar yaşanamadı. Ortaya konan gönülsüzlük eşliğinde, ne yazık ki bugün yaşananlar, CHP’ ye ideal bir tüzük dikme-biçme çalışması değil, parti içi Kılıçdaroğlu-Sav çatışması/ hesaplaşmasına döndü. Bunun nedeni tüzük kurultayının sürekli ertelenmesi ve zoraki yaşama geçişinde de, yönetimin yaptığı “Zoraki ikiz Kurultay” dayatmasıdır. CHP tarihinde bu olay çok gereksiz bir leke olarak kalacaktır. Biz yıllardır bu Parti’ninİdeal bir yapıya kavuşması için bir model oluşturduk. Özet olarak ;
- partinin her kademesinde seçilebilir sıralarda % 25 gençlik, %25 kadın kotası
- parti içi demokrasiyi ve işlerliğini hızlandıracak “akıllı kart” sistemi
- tüm seçimler de blok yerine çarşaf liste
- aday saptama süreçlerin de % 5 genel merkez kotası dışında tüm üyelerin katılımıyla ön seçim
- gölge bakanlıklar ve gölge kabine oluşturulması
- 12. Madde den kongre ve kurultay seçimlerine yığma yapma keyfiyetine son
- genel başkanlık aday olma şartı için imza oranının %20 den % 5 e düşürülmesi
- keyfi görevden almaların ve tutarsız atamaların engellenmesi
- CHP grubunca siyasi partiler kanunun ( anayasa 51. Ve 52. Madde ) değiştirilmesi için yasa teklifi verilmesi ve parti Genel Başkanının tüm parti üyelerince seçilmesi


Ne yazık ki bugün bu çok önemli buluşmadan önce, Genel merkezden sunulan ve önceden üzerinde tartışılabilecek somut bir taslak yok. Her şey sanki o gün hızla oldu bittiye getirilecek. Partinin İnternet sitesinde geçici askıya çıkartılan taslağın içerisinde
bizim önerdiğimiz ideal tüzükten istediğimiz ana devrim olan gençler ve kadınlara kota olayı alınmış, ama nasıl? Seçilecek yerlere ve noktalara yerleştirip, TBMM’ ye taşıyarak temsil oranını bu noktadan ele almıyorsak, bu bir kandırmacadan başka ne olabilir? Maalesef şu an TBMM çatısı altında 30 yaş sınırında tek milletvekilimiz vardır. Antidemokratik uygulamalarla itham ettiğimiz akp yönetimi bile 30 a yakın genç milletvekilini TBMM ye sokmuştur. Bu da devrimlerin ve değişimlerin partisi CHP için maalesef üzücü bir gerçektir. Bunun yanı sıra internet sitesinde askıya çıkartılan tüzük taslağı içerisinde ki diğer aksaklıklar kısaca şunlardır:
-Parti Meclisi üyesi adedinin ciddi oranda düşürülmesi ve 8 üyenin direkt olarak genel Başkan’ın önereceği 14 isimden seçilmesi
- Genel Başkanın MYK yı keyfi atama ile keyfi olarak görevden alma yetkisi
- 12. Maddenin antidemokratik üye yazımı ve kongre süreçlerine etkisinin varlığı
- 23. Madde ile ortaya atılan ucu açık bir kavram karmaşası yaratan parti içi eğitim ve adaylık sürecinin yaratacağı kaos
- 61. Madde de yerel yönetim seçimlerinde ön seçim zorunluluğunun bulunmayışı
- 80. Madde de il örgütlerine yollanacak yardımların genel başkan tarafından belirlenmesi gibi.


Biz Parti “demokratikleştirilmiş gibi” yapılarak, bu çok kritik kurultayın geçiştirilmesini kabul etmiyoruz. CHP tüzüğünü hazırlama platformu, bu fırsatı kişisel hizipsel hesaplaşmaların içine çekme yapaylığı ve sorumsuzluğuna dalma yeri değildir.


Peki, bizler niye tüzükle yıllardır uğraşıyoruz? Neden bu kurultaya önem veriyoruz? Niye bu basın toplantısını yapıyoruz? Burası bir üniversite veya hukuk fakültesi değil. Bizlerde hukuk profesörleri veya akademisyenler değiliz. Bizler tüzüğün en kritik siyasi sürecinde tek demokratik kurtuluş çaresine olan CHP’yi iktidar yapmak için, geniş halk kitleleriyle buluşturmak için çaba gösteren, ülkesini ve demokrasiyi gerekirse canı pahasına korumaya kararlı yurt severleriz. Bu yeni tüzük, CHP nin kapılarının halka, gençlere ve kadınlara, örgüt emekçilerine ve ülkemizin işçi sınıfına aydınlarına açıp, CHP’yi iktidar yapacak altyapının üzerine oturacağı hukuki ve düşünsel temeldir.


Ne yazık ki CHP yönetiminin ancak kerhen katıldığı bu Tüzük çalışmaları, partinin esas hedefi ve samimi işi olmalıydı.


Ne var ki maalesef Sn. Kılıçdaroğlu, göreve geldiği günden bu yana, yani 2 yıla yakın süredir tüzükle ve karanlıkla mücadeleyle uğraşacağına, CHP’nin geniş üye ve seçmen tabanını şaşırtacak bir şekil ve üslupla, Parti’nin temel kuruluş felsefesi, ideolojisi ve düşünsel algısıyla uğraşmıştır ve CHP’nin aksını kırarak tarihi misyon ve yörüngesinden çıkarmıştır. Bunları örnekleyecek olursak :
- parti yönetiminin dersim yorumu
- menemen konusunda ki saçma iddialara tepkisizlik
- kuran kursu konusundaki yaş indirimine tepkisizlik
- gençliğe hitabe ve andımız tartışmalarında ki var olan üslubun gereksizliği
- MİT yasasında TBMM grubunda sergilenen samimiyetsizlik ( Yalnız 38 hayır oyu )
- “27 Mayıs’ı yapanlar utanıyor’’ söylemi
- yeni ortaya atılan 4,+4,+4 eğitim modeliyle imam hatiplerin erken yaşa indirilmesi
- 19 Mayıs kutlamalarının kaldırılmasına duyarsızlık
- örgütlerin sesine kulak tıkayarak örgütleri madden ve manen yalnızlaştırmak.
- Yıkılan heykellere, baskı altına alınan gazetecilere olan tepkisizlik ve duyarsızlık
- AKP’nin yaşam tarzlarına ve alkole yönelik saldırılarına karşı duyarsızlık.

Bu veriler ışığında bu kurultaya şu mesajı veriyoruz:

- tüzük kurultayı, kesinlikle bir Parti içi hesaplaşma arenası değildir.
- Parti demokratikleşecekMİŞ gibi yapma yeri değildir.
- şahsi çıkar ve rant kavgası yeri değildir.
- CHP kapılarını halka açmaya, en ideal tüzüğe geçmeye, başarılı olmaya en önemlisi iktidar olmaya mecburdur.
- tüzük kurultayı kötü gidişatı değiştirecek yegane olgudur.
Çünkü :
- ülkenin içinde bulunduğu durum, CHP iktidarına kaçınılmaz şekilde ihtiyaç olduğunu, bir kez daha hatırlatmaktadır:
-Şahsa özel, son anda çıkartılan MİT yasası
- Ergenekon, Balyoz, Andıç davaları
- Meclis’te iç tüzük baskısı
- Meclis TV’nin susturulması
- köşe yazarlarının, gazetelerin, tvlerin dolayısıyla basının üzerindeki baskılar
- Türk futboluna, Fenerbahçe’ye ve birçok aydına uygulanan yargısız infazlar
-laik eğitimin adım adım yıpratılması
-Türkiye’de her noktada adam kayırma ve kadrolaşmaların artık ayyuka çıkmış dinsel işaretler üzerine kurulması
-medyaya uygulanan sansür ve baskı, yandaş medyaya uygulanan ayrıcalıklı fırsatlar dizisi

Tüm bunlara karşılık tek yol, demokrasi mücadelesi ile CHP’nin iktidara taşınmasıdır. CHP tabanı ve örgütleri, sorumluluklarının bilincindedir. Partinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün saptadığı uygar, aydın, barışla döşenmiş yolların değerini bilerek Parti’yi yüceltmek, her yurttaşın hayranlığını kazanacak bir ideal yapıya kavuşturmak, en sade üyesinden genel Başkanına kadar her CHP’linin boyun borcudur.
CHP’de Demokratik Devrim Hareketi adına:
Bedri Baykam
(CHP eski PM Üyesi)



21 Şubat 2012 Salı

ARAT, BAYKAM, ÖYMEN / -CHP'DE TÜZÜK KURULTAYI ÖNCESİ '3. YOL KONUŞUYOR!-


-ACİL BASIN BÜLTENİ-

ARAT, BAYKAM, ÖYMEN / -CHP'DE TÜZÜK KURULTAYI ÖNCESİ '3. YOL KONUŞUYOR!-

CHP’DE TÜZÜK KURULTAYI ÖNCESİ “3. YOL” KONUŞUYOR
“CHP’NİN UFKU BUGÜNKÜ VE DÜNKÜ YÖNETİMLER ARASINA
SIKIŞTIRILAMAYACAK KADAR BÜYÜKTÜR”
CHP’de Demokratik Devrim hareketinin sözcüsü ve Parti Meclisi Eski Üyesi Bedri Baykam, CHP Eski İstanbul Milletvekili Necla Arat ve Sosyal Demokrat CHP Platformu Sözcüsü CHP Parti Meclisi Eski Üyesi Örsan K. Öymen ve CHP Gençlik Kolları’nın bazı üyeleri, Taksim’de Piramid Sanat Merkezi’nde 23 Şubat Perşembe günü, saat 11:00’de CHP Olağanüstü Tüzük Kurultay’ı öncesi bir basın toplantısı düzenleyecekler.
CHP’nin son aylarda izlediği siyasetten ve yaratılan ideolojik tartışmalara olan tepkisizliğinden rahatsız olan isimlerin bir araya gelmesinin dışında, Parti’nin çıkar hesabı yapılmaksızın acilen demokratik bir tüzüğe kavuşmasını isteyen bu isimler, ayrıca Parti’nin bir gün arayla aynı amaçla iki kurultay toplamaya zorunlu bırakılmasının mantıksızlığına vurgu yapıyorlar.
Basın toplantısında, iki yıl önce hazırlanan ve CHP’de yeni dönemde gündeme taşınan “Demokratik Devrim” hareketi tüzüğü katılımcılara dağıtılacak ve gerek Genel Merkez’in, gerek Tüzük Kurultayı’nı toplayan imzaların önerdiği maddelerin karşılaştırılması yapılacak. Ayrıca demokratik devrim hareketinin yıllardır ısrarla önerdiği kadın ve gençlik kotalarının nasıl işlerlik kazanabileceği ya da nasıl tam tersine gereksiz bir göstermelik hamle olarak kalabileceği aktarılacak. Yine Demokratik devrim hareketinin önerdiği ve pas geçilen “Akıllı Kart” önerisi hatırlatılacak.
Ayrıca Tüzük Kurultayı çevresinde oluşan tartışmanın, Türkiye’nin içinden geçtiği bu kritik süreçte, sanki CHP’de yalnız şu andaki yönetim ve daha önceki kadro varmış gibi bir hava yaratılıyor olmasının zararları ve gerçekten uzaklıkları gündeme getirilecek; Parlamentonun içinde ve dışında birçok partilinin ve Gençlik Kolları’nın yanı sıra, birçok delegenin bu iki kutbun dışında kalması ve aynı rahatsızlıkları taşımalarının yadsınamaz bir gerçek olduğu da yine vurgulanacak başlıklar arasında.
Toplantı Partililere açık olacak.
Bilgi için:
Piramid Sanat
Feridiye cad. No:23 Taksim/İstanbul
0212 297 31 20
Deniz Danışman – 0533 252 71 63
Ayşegül İyidoğan - 0533 411 63 11

ARAT, BAYKAM, ÖYMEN / -CHP'DE TÜZÜK KURULTAYI ÖNCESİ '3. YOL KONUŞUYOR!-


-ACİL BASIN BÜLTENİ-

ARAT, BAYKAM, ÖYMEN / -CHP'DE TÜZÜK KURULTAYI ÖNCESİ '3. YOL KONUŞUYOR!-

CHP’DE TÜZÜK KURULTAYI ÖNCESİ “3. YOL” KONUŞUYOR
“CHP’NİN UFKU BUGÜNKÜ VE DÜNKÜ YÖNETİMLER ARASINA
SIKIŞTIRILAMAYACAK KADAR BÜYÜKTÜR”
CHP’de Demokratik Devrim hareketinin sözcüsü ve Parti Meclisi Eski Üyesi Bedri Baykam, CHP Eski İstanbul Milletvekili Necla Arat ve Sosyal Demokrat CHP Platformu Sözcüsü CHP Parti Meclisi Eski Üyesi Örsan K. Öymen ve CHP Gençlik Kolları’nın bazı üyeleri, Taksim’de Piramid Sanat Merkezi’nde 23 Şubat Perşembe günü, saat 11:00’de CHP Olağanüstü Tüzük Kurultay’ı öncesi bir basın toplantısı düzenleyecekler.
CHP’nin son aylarda izlediği siyasetten ve yaratılan ideolojik tartışmalara olan tepkisizliğinden rahatsız olan isimlerin bir araya gelmesinin dışında, Parti’nin çıkar hesabı yapılmaksızın acilen demokratik bir tüzüğe kavuşmasını isteyen bu isimler, ayrıca Parti’nin bir gün arayla aynı amaçla iki kurultay toplamaya zorunlu bırakılmasının mantıksızlığına vurgu yapıyorlar.
Basın toplantısında, iki yıl önce hazırlanan ve CHP’de yeni dönemde gündeme taşınan “Demokratik Devrim” hareketi tüzüğü katılımcılara dağıtılacak ve gerek Genel Merkez’in, gerek Tüzük Kurultayı’nı toplayan imzaların önerdiği maddelerin karşılaştırılması yapılacak. Ayrıca demokratik devrim hareketinin yıllardır ısrarla önerdiği kadın ve gençlik kotalarının nasıl işlerlik kazanabileceği ya da nasıl tam tersine gereksiz bir göstermelik hamle olarak kalabileceği aktarılacak. Yine Demokratik devrim hareketinin önerdiği ve pas geçilen “Akıllı Kart” önerisi hatırlatılacak.
Ayrıca Tüzük Kurultayı çevresinde oluşan tartışmanın, Türkiye’nin içinden geçtiği bu kritik süreçte, sanki CHP’de yalnız şu andaki yönetim ve daha önceki kadro varmış gibi bir hava yaratılıyor olmasının zararları ve gerçekten uzaklıkları gündeme getirilecek; Parlamentonun içinde ve dışında birçok partilinin ve Gençlik Kolları’nın yanı sıra, birçok delegenin bu iki kutbun dışında kalması ve aynı rahatsızlıkları taşımalarının yadsınamaz bir gerçek olduğu da yine vurgulanacak başlıklar arasında.
Toplantı Partililere açık olacak.
Bilgi için:
Piramid Sanat
Feridiye cad. No:23 Taksim/İstanbul
0212 297 31 20
Deniz Danışman – 0533 252 71 63
Ayşegül İyidoğan - 0533 411 63 11

CHP TÜZÜK KURULTAYI’NIN KAMBURLARI / Bedri Baykam / 21 Subat 2012 Cumhuriyet makalesi..

CHP Tüzük Kurultay’ı, normal bir ülkenin gündemi içinde yapılmıyor. Konuya günlük krizlerden birini işleyerek girelim. AKP iktidarının en son “yaşam tarzı” saldırılarından biri, İstanbul’un Asya yakasındaki yeşil alanları “ibadet alanı”na dönüştürme operasyonu… Ne de olsa parklar tehlikeli. Genç kızlar ve erkekler beraber eğlenebilir, el ele tutuşabilir, hatta duymamış olun, bir kuytu köşe bulup öpüşebilir! 2005 yılında aynı parka “cami” kondurulması ısrarla gündeme getirilmiş, her birimizin yoğun çabalarıyla o günlerin laik hukuku bir araya gelerek bu dayatmayı savuşturabilmişti. Şimdi eli güçlenen AKP, sırayla önce Özgürlük Parkı, ardından Göztepe Parkı’nın “Dindar Gençlik” yetiştirme sevdasına malzeme edilmesi harekatına girişti. CHP şimdi bu konuyu ülke gündemine taşıyıp yeri göğü inletecek mi? Yoksa kağıt üstünde birkaç belediye meclis üyesinin itirazına mı terkedilecek? Bence yine ikincisi olacak, “aman dindarları ürkütmeyelim” söylemi adına Parti’ye yerleşen o hastalıklı gizli anti-laik anlayış egemenliğini sürdürecek.
İşte bu ve buna benzer “hal ve gidişat”lardan şikayetçi milyonlarca CHP’linin mesela bu yönetime olan tepkileri hangi demokratik yollardan verebileceklerini tüzük belirler. Bundan iki yıl önce ortada hiçbir tüzük gündemi yokken sonuçlandırdığımız “demokratik devrim” çalışması, ideal bir sosyal-demokrat parti modeli ortaya koyarak o zamanki Baykal yönetimine sundu ve tabii (!) ilgi görmedi. Ardından büyük demokratik vaatlerle gelen Kılıçdaroğlu yönetimi de şaşırtıcı bir şekilde adil bir demokratik tüzük çabasından vebadan uzaklaşır gibi kaçtı.
Ne ilginçtir ki, “Tüzük Kurultayı”nı hep öteleyen Kılıçdaroğlu yönetimini bu konuda dize getirmek, geçmişte CHP tüzüğünü en faşist uçlara çeken ve kamuoyuna yüzü kızarmadan “AKP tüzüğü”nü işaret eden kesimlere kaldı. Hem de hiçbir özeleştiri yapmadan ve 2003 Kurultayı’nda yapılan yüz kızartıcı hamlelerden özür dilemeden! Yani, karşı karşıya geleceği bilinen iki gruptan hiçbiri, ideal bir parti modeli oluşturmak için bu Kongre’yi toplamıyor. Konu Parti içi bir hesaplaşma.
CHP yönetiminin bu olağanüstü Kurultay’a mecbur kaldıktan sonra, onun önüne kendi zoraki tüzük kurultayını çekmeye çalışması, ne yazık ki çok iptidai bir siyasi manevra olarak sırıtıyor. Zaten 2. Kurultay’ın
“artık gerek kalmadı, oldu da bitti maşallah” sloganıyla iptal edilmeye çalışılacağının sinyali Sayın Toprak tarafından verildi bile. Daha da vahimi, yapılsa bile, bu ikinci Kurultay’a “yalnız delegelerin girebileceği”, basın ve konuk alınmayacağı iddiaları ağızlarda şimdiden dolaşıyor. Şayet böyle süper-faşist fikirler gerçekten gündemdeyse, Kılıçdaroğlu ekibinin yol yakınken bu tarihi suça bulaşmadan geri adım atması tavsiye olunur. Daha da kötüsü, Kılıçdaroğlu ekibinin nihai tüzük madde önerileri henüz “gri”. Şu ana kadar aldığımız duyumlara göre konuşursak, ne yazık ki tablo iç açıcı değil: En kritik konudan başlarsak, mevcut yönetim, yerel seçimlerde “ön seçim” şartını getirmekten kaçınıyor, Parti Meclisi’ndeki üye sayısını 60 veya 40’a düşürmeye çalışıyor, Milletvekili seçimlerinde ancak “PM aksine karar vermediği takdirde” (!) ön seçim uygulamasına gidiyor (herhalde kötü niyete açık bırakmanın bundan daha net bir itirafı zor bulunur), Genel Başkan’ın ancak “führer”lerde görülebilecek MYK’yı atama ve görevden alma yetkileri sürüyor. Ama daha da traji-komiği var: Genel Merkez’in 23. maddeye getirmeyi istediği değişiklik geçerse, Merkez dahil, seçilmek isteyen herkesin, önce Genel Merkez tarafından belirlenen eğitimin alınması gerekecek. Ve bu “müthiş” öneri sayesinde dün bir sağ partiden transfer edilen veya bugün 12. maddeyle o organa aday gösterilen, hiçbir CHP geçmişi olmayanlar bu “eğitim”den muaf tutulurken, Parti’de daha önce Genel Başkanlık, Genel Sekreterlik ve Parti Meclisi üyeliği yapanlar buna mecbur edilecek! Var mı daha saçması? Ayrıca 12. maddeden üye yapılanların “oy kullanamayacağı” Kılıçdaroğlu ekibince altı çizilmemiş tehlikeli bir tuzak.
CHP yönetiminin Parti’yi bu “2 günlük uzatmalı zoraki kurultay”a taşımış olması bakalım hangi sürtüşmeleri bu hafta sonu Parti’ye yaşatacak? İlk kurultayda çoğunluk sağlanabilecek mi? Kesin olan tek şey var: Bu yaratılan ikilem, CHP’nin özüne bağlı üyelerini ve seçmenlerini taşıyamaz. Bu Perşembe, tüzük konusunu CHP gündemine ilk yerleştiren CHP Demokratik Devrim hareketi ve Sosyal Demokrat CHP platformu, Taksim’de Piramid Sanat Merkezi’nde saat 11.00 de bir basın toplantısı düzenleyecek. (www.piramidsanat.com) Toplantı Parti örgütüne de açık.

CHP TÜZÜK KURULTAYI’NIN KAMBURLARI / Bedri Baykam / 21 Subat 2012 Cumhuriyet makalesi..

CHP Tüzük Kurultay’ı, normal bir ülkenin gündemi içinde yapılmıyor. Konuya günlük krizlerden birini işleyerek girelim. AKP iktidarının en son “yaşam tarzı” saldırılarından biri, İstanbul’un Asya yakasındaki yeşil alanları “ibadet alanı”na dönüştürme operasyonu… Ne de olsa parklar tehlikeli. Genç kızlar ve erkekler beraber eğlenebilir, el ele tutuşabilir, hatta duymamış olun, bir kuytu köşe bulup öpüşebilir! 2005 yılında aynı parka “cami” kondurulması ısrarla gündeme getirilmiş, her birimizin yoğun çabalarıyla o günlerin laik hukuku bir araya gelerek bu dayatmayı savuşturabilmişti. Şimdi eli güçlenen AKP, sırayla önce Özgürlük Parkı, ardından Göztepe Parkı’nın “Dindar Gençlik” yetiştirme sevdasına malzeme edilmesi harekatına girişti. CHP şimdi bu konuyu ülke gündemine taşıyıp yeri göğü inletecek mi? Yoksa kağıt üstünde birkaç belediye meclis üyesinin itirazına mı terkedilecek? Bence yine ikincisi olacak, “aman dindarları ürkütmeyelim” söylemi adına Parti’ye yerleşen o hastalıklı gizli anti-laik anlayış egemenliğini sürdürecek.
İşte bu ve buna benzer “hal ve gidişat”lardan şikayetçi milyonlarca CHP’linin mesela bu yönetime olan tepkileri hangi demokratik yollardan verebileceklerini tüzük belirler. Bundan iki yıl önce ortada hiçbir tüzük gündemi yokken sonuçlandırdığımız “demokratik devrim” çalışması, ideal bir sosyal-demokrat parti modeli ortaya koyarak o zamanki Baykal yönetimine sundu ve tabii (!) ilgi görmedi. Ardından büyük demokratik vaatlerle gelen Kılıçdaroğlu yönetimi de şaşırtıcı bir şekilde adil bir demokratik tüzük çabasından vebadan uzaklaşır gibi kaçtı.
Ne ilginçtir ki, “Tüzük Kurultayı”nı hep öteleyen Kılıçdaroğlu yönetimini bu konuda dize getirmek, geçmişte CHP tüzüğünü en faşist uçlara çeken ve kamuoyuna yüzü kızarmadan “AKP tüzüğü”nü işaret eden kesimlere kaldı. Hem de hiçbir özeleştiri yapmadan ve 2003 Kurultayı’nda yapılan yüz kızartıcı hamlelerden özür dilemeden! Yani, karşı karşıya geleceği bilinen iki gruptan hiçbiri, ideal bir parti modeli oluşturmak için bu Kongre’yi toplamıyor. Konu Parti içi bir hesaplaşma.
CHP yönetiminin bu olağanüstü Kurultay’a mecbur kaldıktan sonra, onun önüne kendi zoraki tüzük kurultayını çekmeye çalışması, ne yazık ki çok iptidai bir siyasi manevra olarak sırıtıyor. Zaten 2. Kurultay’ın
“artık gerek kalmadı, oldu da bitti maşallah” sloganıyla iptal edilmeye çalışılacağının sinyali Sayın Toprak tarafından verildi bile. Daha da vahimi, yapılsa bile, bu ikinci Kurultay’a “yalnız delegelerin girebileceği”, basın ve konuk alınmayacağı iddiaları ağızlarda şimdiden dolaşıyor. Şayet böyle süper-faşist fikirler gerçekten gündemdeyse, Kılıçdaroğlu ekibinin yol yakınken bu tarihi suça bulaşmadan geri adım atması tavsiye olunur. Daha da kötüsü, Kılıçdaroğlu ekibinin nihai tüzük madde önerileri henüz “gri”. Şu ana kadar aldığımız duyumlara göre konuşursak, ne yazık ki tablo iç açıcı değil: En kritik konudan başlarsak, mevcut yönetim, yerel seçimlerde “ön seçim” şartını getirmekten kaçınıyor, Parti Meclisi’ndeki üye sayısını 60 veya 40’a düşürmeye çalışıyor, Milletvekili seçimlerinde ancak “PM aksine karar vermediği takdirde” (!) ön seçim uygulamasına gidiyor (herhalde kötü niyete açık bırakmanın bundan daha net bir itirafı zor bulunur), Genel Başkan’ın ancak “führer”lerde görülebilecek MYK’yı atama ve görevden alma yetkileri sürüyor. Ama daha da traji-komiği var: Genel Merkez’in 23. maddeye getirmeyi istediği değişiklik geçerse, Merkez dahil, seçilmek isteyen herkesin, önce Genel Merkez tarafından belirlenen eğitimin alınması gerekecek. Ve bu “müthiş” öneri sayesinde dün bir sağ partiden transfer edilen veya bugün 12. maddeyle o organa aday gösterilen, hiçbir CHP geçmişi olmayanlar bu “eğitim”den muaf tutulurken, Parti’de daha önce Genel Başkanlık, Genel Sekreterlik ve Parti Meclisi üyeliği yapanlar buna mecbur edilecek! Var mı daha saçması? Ayrıca 12. maddeden üye yapılanların “oy kullanamayacağı” Kılıçdaroğlu ekibince altı çizilmemiş tehlikeli bir tuzak.
CHP yönetiminin Parti’yi bu “2 günlük uzatmalı zoraki kurultay”a taşımış olması bakalım hangi sürtüşmeleri bu hafta sonu Parti’ye yaşatacak? İlk kurultayda çoğunluk sağlanabilecek mi? Kesin olan tek şey var: Bu yaratılan ikilem, CHP’nin özüne bağlı üyelerini ve seçmenlerini taşıyamaz. Bu Perşembe, tüzük konusunu CHP gündemine ilk yerleştiren CHP Demokratik Devrim hareketi ve Sosyal Demokrat CHP platformu, Taksim’de Piramid Sanat Merkezi’nde saat 11.00 de bir basın toplantısı düzenleyecek. (www.piramidsanat.com) Toplantı Parti örgütüne de açık.

14 Şubat 2012 Salı

“İLERİ DEMOKRASİ”MİZE KRİZ ÖNLEYİCİ ÖĞÜTLER / Bedri Baykam / 14 Subat 2012 tarihli Cumhuriyet makalesi.

       Değerli okuyucular, son günlerde yaşanan derin MİT-Savcılık krizi aslında çok gereksiz ve en başından önlenebilirdi. Tam gaz “ileri demokrasi”nin en parlak günlerini yaşadığımız bu kutlu günlerde, gerçekten bu şaşırtıcı çıkışlar ve devlet içinde çıkarılan kavgalar, çok üzücü. Tam sevgili “müttefik”lerimiz “Oh işte, nihayet istediğimiz gibi bir Türkiye var artık” derken, bu kadar hayal kırıklığı yaratmamızın bir gereği var mı?
Bir kere Sayın Başbakan -ki geçmiş olsun dileklerimizi saygılarla sunuyoruz yine- hep nasıl bir demokrasi istediğini anlatmıyor muydu? Sayın Başbakan, yargıyla “uyumlu çalışma” istiyordu. Öyle eskisi gibi, rahmetli Özal’ın, Erbakan’ın veya ilk “çıraklık” döneminde kendisinin yaşadığı şekilde, iktidarın çıkardığı yasaların, geçirdiği kanun hükmünde kararnamelerin yok Danıştay, yok Yargıtay, yok Anayasa Mahkemesi gibi kurumlar tarafından zırt pırt kesintiye uğratılması, iktidarların prestijini sarsması; neydi o dönemler öyle? Allah'tan şimdi bitti o günler. 12 Eylül referandumundan sonra artık tam “ne güzel, iktidar-yargı uyumu göz yaşartıcı” derken, geçen hafta ortaya hortlayan bu durumları ben de aynen Sayın Bakanlarımız gibi “an-la-ya-mı-yo-rum”!
Herkesin şaşırdığı nokta şu: Bu ülkede Kemalistler devlet kademelerinde tasfiye edildikten; Y-CHP de, yeni Genel Başkanı ve yeni kadrosu eliyle kendini ideolojik olarak tasfiye ettikten sonra, insan iktidarı paylaşan Cemaat-İktidar ikilisinin tavırlarına bakıp “El insaf” diyor! Yahu bu devleti kuran kadrolar kendi elleriyle teslim bayrağını çektiler, daha ne istersiniz? Nedir bu paylaşamadığınız? Hangi yorganın kavgası? Lütfen “buldunuz da bunuyorsunuz” dedirtmeyin adama! Siz dikensiz gül bahçesini de elde etmişsiniz de, bu sefer “bizim takımda kimin gülü en iyi kokar?” kavgası mı yapıyorsunuz?? Şimdi kendi marifetleriyle tasfiye olmuş Kemalist kesimden kulağıma gelen esprili sözleri size aktarayım: “Biz yıllardır bunlarla baş edemedik, çıkış biletini elimize verdiler de, ister misin şimdi şu son düelloda kendileri birbirlerini bir anda yok ediversinler?
Yok daha neler! Onlar bizden akıllıdır! Nasıl olsa birileri ortaya çıkıp arabuluculuğa soyunur… Ne yani, tam yüzüp kuyruğuna gelmişken, şimdi olacak şey mi bu? Bir kere yandaş gazetecilerin kafası karıştı! Kimi tutacaklarını şaşırdılar. Bu durum, ulusalcı köşe yazarlarının yeni büyük malzemesi Mehmet Altan vakasını (!) bile fena halde solluyor! “Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal” derler ya! Tam o durum işte. Ne okyanus ötesini incitsinler, ne de iktidara saygısızlık yapsınlar! İşte bu nedenle TV’lerde bu konuda yorumları dinliyorum da, bir şey anlayamıyorum. 15 dakika konuşuyorlar da, kime haklı demiş oldular, sezilemiyor! Hani konu Ergenekon olduğunda coşup bol keseden atıp tutarlardı ya, işte öyle bir netlik yok ortada. “Efendim, hak hukuk başbakan, tabii şimdi” falan filan. Tabii programcılar da sıkışmış, pek soramıyorlar: “Hani yargı bağımsızdı, soruşturma gittiği yere kadar giderdi, hiç kimse dokunulmaz değildi, yargı süreci yalnız izlenirdi?” “Haşa, olur mu canım, biz o lafları mesela Genel Kurmay Başkanı, muhalefet, gazeteciler, yeni Türkiye’yi anlamayanlar için söylemiştik” mi diyorsunuz? Eh, haklısınızdır belki! Bir de diyorlar ki “Efendim, MİT gizli çalışır, bilgilerini ifşa etmek suçtur” İyi de, TSK’nın “kozmik oda” ları neydi?
İşte bazı yaratıcı fikirlerle burada bir katkı sunmak istiyorum. Öncelikle ta İsrail’e, ABD’ye, AB’ye, dört bir yana saçılan potansiyel çıkar hesapları ve girift ilişkilerde bu maçta kimin eli kimin cebinde belli değil. O kadar belli değil ki, ulusalcılar bile, kimi tutmaları lazım geldiği konusunda bu düğümü çözemiyorlar! Aslında bu iç kavgayı bir an önce bağlasalar, bundan sonra dışarıdan fena görünen bu krizleri engelleyecek formül var! Hani yeni Anayasa hazırlanıyor ya, işte orada dersin ki “savcılar artık Başbakan’ın talimatıyla soruşturma açarlar veya kaparlar” böylece o nahoş sahneler, “aç-kapa-sürül” son bulur. Hatta bu hat geliştirilebilir. Yok işte Deniz Fener’i savcılarının yaşadıkları, MİT savcılarının gördükleri, hatta Ergenekon hâkiminin başına gelenler… Ne gerek var bunlara? Başkanlık sistemi, merkezi karar, temiz iş! Bizi böylesi paklar. Böylece sorun kökten çözülür, kimse de “Yargıya müdahale edildi mi, edilmedi mi” diye ukalalık taslamak zorunda kalmaz! Nasıl olsa gerisi, Toroğlu’nun deyimiyle “Lafonten’den masallar”!