Hayatta
yazdığım zor metinlerden biri bu. Şanssız bir şekilde karşı
karşıya gelen ADD ve Fenerbahçe’nin üyesiyim, hatta gönül
bağıyla bu kurumlara sonsuza dek bağlıyım. Sessiz kalmamı
gerektirecek başka nedenler de var. Olayın tetiğini çeken ADD
Başkanı Süheyl Batum, yakın dostum. Değerli bir hukuk insanı,
siyasi olarak aynı bölgede yer aldığım bir insan. Ancak
rahmetli Muammer Aksoy ile ADD’nin kuruluş çalışmalarından
beri sürdürdüğüm dostluğumuz ve bu projeye bağlılığım,
sessiz kalmamı imkansız kılıyor. Aksoy, ADD’yi, toplumu
Atatürkçü düşünce etrafında birleştirmek için kurdu.
Ayrıştırmak için değil.
Fenerbahçe’nin kendisine ve yönetimine alçak kumpaslarla
saldıran FETÖ ile neler yaşadıklarını tarih tüm detaylarıyla
yazmışken, o satılmış hakim ve savcılar alçak senaryolarıyla
Aziz Yıldırım’ı bir yıl hapiste tutmuş ve Fenerbahçe’ye
kan kusturabilmek için her şeyi yapmışken, Fenerbahçe
tartışmasız şekilde yıllardır Atatürk’e, Anıtkabir’e ve
Cumhuriyet’e en yakın mesajları vermiş olan kurumken, bir de
bunun üstüne defalarca en zarif şekilde, “Önemli
olan Atatürk’ün hangi takımı tuttuğu değil, hangi takımın
onun izinden gittiğidir”
diyerek duruşunu belli etmişken... Süheyl Batum’un saldırgan
tweeti ortalığı ateşe verdi! Batum’un sarı lacivertlilere reva
gördüğü sataşma, ne yazık ki gerçeklerden fersah fersah uzak.
Normalde Batum’un Fenerbahçe’ye liyakat madalyası takıp doğal
müttefiki ilan etmesi ve her takımı bu çizgide ilerlemeye davet
etmesi lazım. Ergenekon ve Balyoz davalarından içeride yatan koyu
Galatasaraylılar bile, Silivri davaları boyunca Fenerbahçe
camiasının sağlam duruşu karşısında Fenerbahçe forması ile
fotoğraf çektirip sürekli bu formalarla dolaşmışlardı.
Batum’un
kabullenemediği hatası şu: Kendisi ADD Başkanı olmasına rağmen,
“Galatasaray’a
haksızlık yapıldı, Terim veya Şaş veya futbolcular ceza
almamalıydı”
diyebilir. “Fenerbahçe
boş yere olay çıkardı”
diyebilir. Bu tavrı Galatasaray Lisesi’nden oluşuna verip,
sayfayı çeviririm. Hatta kendisine ve belki çoğu Galatasaraylıya
göre haklı da olabilir. Ama
Batum, konuyu futbol ve disiplin bölgesinde bırakmayarak,
Fenerbahçe’ye siyaset ve FETÖ kiri üzerinden bindirmeye
kalktığında neler yaşanacağını, toplumu nasıl affedilmez
şekilde böleceğini hiç göremedi.
Şimdi
ADD ve Fenerbahçe arasında yaşanan kavga, aslında toplumumuzda
görülen yıkıcı bir ayrışma sendromunun hortlamasından başka
bir şey değil. Ne yazık ki Türkiye’de sol ve Atatürkçü kişi
veya kurumlar, birbirlerine tuzak kurma, dayanışma ruhundan
uzaklaşma ve düşmanlara keyif verme konusunda birbirleriyle
yarışmaya bayılırlar.
Burada
Fenerbahçe’ye haksızlık yapmak istemem. Aslında yaşanan sorun,
Fenerbahçe ve ADD arasında değil, Süheyl Batum ve Fenerbahçe
arasında. Ne yazık ki, ADD’nin Yönetim Kurulu, bu konuda işleri
sakinleştirip Batum’u özür dilemeye ve olayın etkisini
azaltmaya teşvik edeceklerine, hangi mantıkla yazıldığı belli
açıklamalarla yarayı derinleştirme yoluna gittiler. Daha kötü
bir seçim olamazdı. Gerçi yönetimden dört üye (Tansel Çölaşan
listesinden) sağ olsunlar gerçekleri açıkça ifade ettiler; ancak
bu, ADD içi hesaplaşma havası verdiğinden, toplum içindeki
tepkiyi dindiremedi.
ADD’ye
kuruluşundan itibaren üye olup katkı verdim. Yurdun her yerinde
konuşmalar yaptım, sayısız il ve ilçede... Rahmetli kurucusu
Muammer Aksoy’la o kuruluş yıllarında, 1988-1989’da, sürekli
görüştük, “tehlikenin” son zerresine kadar farkındaydık.
Batum’un Fenerbahçe’ye
yaptığı ağır sataşma ancak konuları hiç bilmeyen fanatik bir
taraftarın söyleyebileceği sözler, bunları Aksoy’un ADD’sinin
Başkanı sarf edemez. Ayrıca
olayın ardından hatada ısrar, daha da inanılmaz! ADD bu durumu
zamana bırakıp geçiştirmeyi aklına bile getirmesin. Bu açık
yara kolayca kendiliğinden kapanmayacak.
Sevgili Batum, eminim bu ülkeye daha çok hizmetler yapacak, ama
devirdiği çamların farkına vardıktan sonra. Şu dönemde kendini
dinlenmeye almasının ADD açısından daha hayırlı olacağını
düşünüyorum.
İDO’YU
KİM ÖLDÜRDÜ?
Ülkemin
her tarafı denizlerle kaplı. İstanbul, her yönüyle, boğazıyla,
adalarıyla denizin içine ve ortasına kurulmuş. Şehir Hatları
Vapurları ile beraber, İDO, İstanbullulara yıllardır çok büyük
ve değerli bir hizmet veriyordu. Şimdi, tersine her geçen gün
gelişmesi gereken deniz ulaşımı ve bu kadar kabul görmüş bir
hizmet hattı, neden birden karaya oturtulur, tüketici bunu anlamaz,
kabul etmez. Gerek dedikodu çarkından, gerek basından birçok şey
duyuyoruz, öğreniyoruz. Osmangazi Köprüsü ile ilgili duyumlar,
Pazar günü Hürriyet’te Jale Özgentürk’ün haberinde söz
edilen Bursa Belediyesi’nin BUDO’su, Ambarlı Liman arsası,
Sirkeci-Harem hattı ve Kabataş hakkındaki olumsuzluklar, bunların
her biri ayrı ayrı etki etmiş olabilir. Ama tek şey kesin: Bu
halk haklı olarak bunlara gerekçe değil, bahane diyecek ve olayın
arkasında rantı başka yerlere kaydırma arzusunu bularak
suçlayacak. Herkesin aklını başına alarak toplumu daha fazla
mağdur etmeden bu hatadan dönecek formülleri bulması lazım. Bunu
başaramayan herkes halkın gözünde kaybeder!
GEZİ
FOBİSİ HİÇ BİTMEYECEK Mİ?
Bizler
“Osman
Kavala’nın suçu ne?”
sorusuna yanıt ararken, geçen hafta bir sabah vakti öğrendik ki,
yine birçok öğretim görevlisi göz altına alınmış!
Kör
şafakta ansızın yapılan baskınlarla birilerini göz altına
almak, literatürümüze Van Üniversitesi rektörü Yücel Aşkın’a
2004’de reva
görülenlerle başladı. (Kendisi
buyıl
ancak beraat etti o davadan!) O günden sonra Ergenekon-Balyoz derken
sayısız defada, sayısız masum insanın FETÖ kumpaslarıyla
toplanıp götürüldüklerini gördük. FETÖcüler’e geçmişte
onların açtıkları davaların “savcılığını üstlenebilecek
kadar” yakın duranlar, bugün onların her kuruma sızmış
kalıntılarını sistemimizden temizleyebilmek için akla karayı
seçiyorlar. Ancak görüyoruz ki, 15 Temmuz’dan önce FETÖ
hainlerinin yıllardır ifşa ettiğimiz rezil kumpaslarını
öngörememiş olanlar, şimdi de gülünç bir FETÖ taktiğiyle
masum insanlara içeriksiz gerekçelerle, Gezi bahaneleriyle
baskınlar yapabiliyorlar!
Bu
toplum artık gerginlikten de, sürekli kavgadan da, yalan
senaryolarla halka “korku ve dehşet” yaşatanlardan da,
tehditlerden de bıktı. İktidar artık yalnız Türkiye içinde
değil, dışında da buna benzer ilkel saldırılarla ülkeyi
yıpratmaktan vazgeçmeli. FETÖ taktik ve saldırı
alışkanlıklarının hala kullanılabiliyor olması bile, başlı
başına bir acizlik ve hayal kırıklığı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.