Bazı
bölümleriyle “göstermelik olarak” da olsa, “Yeni İstanbul
Havalimanı” 29 Ekim tarihine Cumhurbaşkanı aceleciliğiyle
kısmi olarak açıldı. Erdoğan istese, öğleden sonra o açılışı
gerçekleştirip ardından Ankara’ya resepsiyon için dönebilirdi.
Cumhuriyet’le gizli ya da yarı örtülü hesaplaşma, her ne kadar
ortasına Saray kondurmuş olsa da Başkent’e bir türlü tam
ısınamama ve muhalefete gol atma dürtüleriyle hareket etti.
Herkes 3. havalimanının isminin ne olacağına kilitlenmişken,
Erdoğan “En önemli markamız İstanbul” söylemi
üzerinden giderek yeni ismi “sözde” açıkladı! Sözde diyorum
çünkü bana sorarsınız o konu şimdilik buzdolabına kaldırıldı
ve ileriki zamanlarda birinin adı verilebilecek muhteşem bir
boşluk ortada bırakılmış oldu. “New York-JFK”,
“Paris-Charles de Gaulle”, “İstanbul-İstanbul”
havalimanları! Aaa, bu arada Atatürk Havalimanı için
endişeye gerek yokmuş, neşe içinde yuvarlanabileceğimiz Millet
Parkı’nın bir köşeciğinde, gariban kargo uçaklarının
inebileceği bir kalıntı olarak devam edebilecekmiş! Ne kadar
bonkör ve üstelik zekice bir formül değil mi? Böylece hiç
kimseler “Peki Atatürk Havalimanı n’oldu?”
diyemeyecek; diyen olursa da, “Ahan da şurada, biraz
dikkatli bakarsanız ilerde köşede görebilirsiniz”
yanıtını alacak!
Böylece hiçbir yolcu havalimanımızın
adında artık “Atatürk” yok! Beş büyük İstanbul köprüsünün
adında da Atatürk yok! Bursa’ya uzanan köprünün adı Osman
Gazi! İnönü stadının adı Vodafone Park... Bu arada Afyon,
Eskişehir, Bursa, Antalya, Antakya, Konya, Sakarya, Kayseri gibi
birçok stadın adından Atatürk silindi. Böylece yavaş yavaş
Atatürk ve İnönü isimlerinden kurtuluyor yurdun dört bir yanında
bu değerli iktidar! Hem de hep “Aşk olsun, aaaa,
nereden çıkardınız bunları!” sözleriyle etrafa
sükunet telkin ederek, yavaş yavaşşşş, kurnazca, sinsice,
zamana yayarak... CHP bu konularda çok tepkili veya tetikte mi?
Bana sorarsanız, biraz görmezden geliyorlar veya akılları daha
çok adaylıklarda...
Böylece Erdoğan’ın nehri,
planlandığı gibi aktıkça akıyor, “Eski Türkiye”
diye sürekli aşağıladıkları o güzelim kurucu yıllarımızın
izleri adım adım yok ediliyor!
İSTANBUL’A İNCE, ÖN SEÇİMLE
ADAY OLMALI!
3-4 ay önce milletvekili seçilen bir
siyasiden belediye başkan adayı çıkmaz/çıkamaz. Bu CHP
örgütünün aklıyla, vicdanıyla, emeğiyle alay etmektir. Lütfen
Milletvekilleri, kendi prestijleriyle oynamasınlar! Muharrem İnce
ne diyor? “İstanbul’a aday olurum, ama tüm üyelerle ön
seçim yapılırsa”. CHP’ye yakışan tek yöntem budur.
Bence zaten o aday, bence de o sandıktan büyük ihtimalle Muharrem
İnce çıkar. Ama onu da bu sefer Kılıçdaroğlu değil, örgütün
aday seçmesi lazımdır. Cumhurbaşkanlığı adaylığından sonra
bulamadığı “B planı” bu olmalıdır. Tabii umarım İnce de
artık bir özeleştiri yapacak ve “yalnız adam” senaryosuyla
yürümekten vazgeçecek. Kılıçdaroğlu’na gelince, onun da ön
seçim dışındaki atama formülleriyle aday saptamanın, kaçınılmaz
şekilde küslük, hayal kırıklıkları veya istifalar
getireceğini, artık sosyal-demokrat bir partiye bu yöntemin
yakışmadığını görmesini temenni edelim. CHP, kesinlikle
güvenilmesi gereken sağ duyulu ve köklü bir örgüte sahiptir...
FENERBAHÇE’DE YERLİ HOCA ŞART!
Fenerbahçe, tarihinin en büyük
krizlerinden birini yaşıyor. Bunu yalnız puan cetvelindeki yerine
bakarak söylemiyorum. Daha önce tutmayan Terraneo-Pereira
sisteminin benzeri, bu yıl da şimdilik takımı yaya bıraktı.
Şimdi yönetim ve Comolli, bu tabloya müdahale etmek için Cocu’nun
yerine hangi hocayı getirirse getirsin, o da benzer sorunlar
yaşayacak. Yarısı “eski”, yarısı “yeni” bir kadro... Bu
yeni hoca, ilk döneminde kaçınılmaz şekilde elindeki kadroyla
çeşitli karışımlar deneyecek. Kimse kalkıp ona “Ortada
yürüyen bir takım var, fazla karıştırma, bunları oynat” da
diyemez. Çünkü Cocu’nun takımı galibiyetin şifrelerini
unutmuş! Basında gezdirilen hoca isimlerinin yarısı yabancı,
yarısı yerli. Ama dili yanan ve sezonun neredeyse üçte birini
harcayan Fenerbahçe yöneticileri büyük ihtimalle yabancı teknik
adam tuzağına düşmeyecekler. Çünkü tekrar ithal bir
hoca gelirse, deneme yanılma yöntemi ile boşa geçecek zamanın
çok farkındalar. Ben olsam takımın başına şu geçiş döneminde
Ersun Yanal veya Yılmaz Vural’ı getiririm. Değişik sebeplerle
karar almada gecikme yaşıyorsam, önce camianın içinden eski
futbolcu has bir Fenerbahçeli’yi birkaç maç takımın başına
koyarım. Vural’a “magazin figürü” yakıştırmasını
yapanları, kesinlikle mazur görmem ve kınarım. Zaten bir karşılık
beklemeden her renkten taraftarın bu kadar sevdiği, bu kadar
donanımlı ve enerjik bir spor adamı zor bulunur!
Tabii bir de işin farklı boyutu var.
Bütün spor programları ve sosyal medyada aynı şey konuşuluyor:
“Cocu yetmez, Comolli’nin de gitmesi lazım”. Bu üzerine
düşünmeye değer bir durum. Cocu’yu kim getirmişti? Comolli.
Transferleri kim yaptı? Kamuoyuna yansıdığıyla, o işin de ana
sorumlusu kendisi. Tüm isimleri takip eden, fiyatlandıran, kim
kalsın, kim gitsin diye kararlar alan, hep o! Sonuçta orta saha
başta olmak üzere, takım kadrosu şiştikçe şişti. Seyircilerin
bir türlü ısınamadığı Reyes’leri, Frey’leri, Jailson’ları,
Benzia’ları seçen o. Slimani bize “mükemmel bir santrfor”
diye geldi, ben iki aydır kendisinde henüz herhangi bir ışık
göremediğimi sürekli anlatıyorum. Ligde 10. haftada, tek golü
var. “Çok hareketli, çok deplase oluyor” yorumları beni
ikna edemiyor. Öte yandan Başkan Koç’un, transfer kararlarının
hep üçlü olarak Cocu-Comolli ve yönetimin onayıyla yapıldığını
aktardığını biliyoruz. Ama kamuoyu farklı okuyor. Her ne kadar
2. başkan Semih Özsoy, Cocu’nun ayrılışıyla “artık
bedelin ödendiğini” ifade etse de, kamuoyu nezdinde anlaşılan
Comolli kaldıkça, o hesap gündemde kalacak. Başkan Koç, çok
önem verdiği sportif direktörlük koltuğunda Comolli’yi tutmak
istiyorsa, kamuoyu önünde onun işlevini, aldığı ve almadığı
sorumlulukları çok iyi anlatması lazım. Öte yandan Fransız
direktörün de yerli bir hoca ile anlaşabileceğini kanıtlaması
lazım. Başkan Koç, hak etmediği eleştirilerden uzak durmak
için -yerli olacağına inandığımız- yeni hoca ile Comolli’nin
ahengini bulmalı. Toplum nezdinde büyük bir kredisi olan Ali
Koç, hiçbir zaman şunu aklından çıkarmamalı: “Bu
kongre üyesi on binlerce insan, bana güven oyu verdiler. Ne
Cocu’ye, ne Comolli’ye, ne de gelecek yeni hocaya. Tutan aşı
tutar, tutunamayana bir süre sonra teşekkür eder yoluma devam
ederim. Yetki de benim, sorumluluk da! Eninde sonunda Kongre’ye
hesap verecek olan benim, onlar değil”
DÜNYANIN EN KISA FIKRASI
Bir varmış, bir yokmuş...
Suudi Başsavcı Suud El Mucep,
“Kaşıkçı cinayetini araştırmak” için Türkiye’ye
gelmiş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.