MÖ. 5. yüzyılda Atina’da Aristo,
Sokrat ve Eflatun demokrasi kavramını şekillendirirken, onların
da öncüsü Solon’du. Kelime, “halk” anlamındaki “demos”
ve “yöneten güç” anlamındaki “kratos”tan geliyordu.
Kadınlar, yabancılar ve köleler oy veremezken, erkekler kent
meclisindeki tartışmalardan sonra oy kullanıyordu. Filozofların
tartıştığı en kritik nokta, oy vermenin gerektirdiği yeterli
eğitim ve bilgi düzeyiydi.
1215’te İngiltere Kralı I. John,
sınırsız yetkilerini kendi kararıyla Magna Carta ile azaltırken,
1776’da Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 Fransız
Devrimi’nin unutulmaz ürünü “İnsan ve Yurttaşlık Hakları
Bildirgesi”, adım adım Mustafa Kemal Devrimi’nin “Egemenlik
kayıtsız şartsız milletindir” cümlesinin altyapısını
hazırlayan felsefi ve siyasi temellerdi.
Peki bu verileri niye hatırlattım?
Çünkü, CHP birçok il ve ilçede hangi adayı öne çıkardığını
açıklıyor veya açıkladı bile! Ardından neler yaşanacağını
çok iyi biliyoruz! Gözyaşları, istifalar, hayal kırıklıkları...
Demokrasinin
ortaya çıkışının üstünden 2500 seneden fazla geçmiş ve
düşünün ki, Atatürk gibi “serbest münakaşa” rejimini
getirmek için vücudunu siper eden, ülkesinde yönetim biçimi
olarak muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak isteyen büyük
önderin partisi, demokrasiden ürküyor! Çok mu zor: Bırakın
Zonguldak’ı Zonguldaklı üyeler, Üsküdar adayını
Üsküdarlılar, Şırnak’ı Şırnaklılar seçsin. Ama hayır!
Kılıçdaroğlu’nun farklı bir demokrasi anlayışı var. Ona ve
hepimize göre tabii ki oy vermek her vatandaşın tartışılmaz
hakkı, en donanımsızlar dahil... Ama görüyoruz ki kendi
üyelerine, yani siyaseti içinden bilenlere pek güveni yok! Onlara
“Siz pek bir şeyden anlamazsınız” demiş oluyor!
Dolayısıyla, ister milletvekili olduğu için adaylığına karşı
çıktığım Gürsel Tekin, ister İstanbul için doğru isim
gördüğüm İnce veya adı geçen İmamoğlu, ister Kadıköy’ü
çok iyi tanıyan Kadir Öğüt, veya enerjisini bildiğim Ali Asker
Aksu, fark etmez... Yüzlerce ismin CHP üyelerinin önünde eşit
şartlarda yarışmalarını isterdim. Ama Sayın Kılıçdaroğlu
ise hepsini “Parti Meclisi” çatısı kılıfıyla kendi seçmek
istiyor! Hadi diyelim ki İYİ Parti ile ortak aday olacak isimler
var, bu durum bile üyelerle birlikte ele alınabilirdi!
Atatürk ve Kılıçdaroğlu demokrasi
üstüne ne konuşurlardı, çok merak ediyorum! Üzülüyorum...
BRÜKSEL MÜZELERİNİN DEV YERALTI
AĞLARI
Herkesin yolu bir şekilde Brüksel’den
geçebilir. Ne var ki Avrupa’nın göbeğindeki bu kentin imajı,
Paris-Londra-Berlin’in yanında çok sönük kalıyor. Sebepleri
araştırmaya değer! Dünya Başkanlığı’nı yürüttüğüm
UNESCO resmi partneri, Uluslararası Sanat Dernekleri’nin (IAA)
Avrupa Genel Kurulu için Brüksel’e gittim. 1976’da bir futbol
maçı için uğradığım bu kenti yeniden gezdim. Emin olun
Brüksel’e haksızlık yapılıyor. Lokantaları ve biraları
çoğunlukla kaliteli (bazı lokantalar, biranın fazla soğuk
içilmediğini iddia edip benimle polemiğe girdi!) Ama tüm
seyahatin doruğu, ne katıldığım sempozyum ne de olağan
tartışmaların yaşandığı Genel Kurul’du. Doruk tartışmasız
kentin göbeğinde yer alan, Belçika Kraliyet Müzeleri ve onun
sırtına dayalı komşusu, IAA’in de kurucularından olan ünlü
sürrealist ressam Rene Magritte’in müzesiydi. Orada insanın
aldığı tat, gerçekten manevi bir zirve! İnsan beyninin iç
kıvrımlarına girerek, bilinçaltını, rüyaları ve hayal gücünü
kullanan usta sanatçı, kimse kızmasın, benim gözümde Dali’nin
üstünde bir noktada duruyor. Sanatçının müzede fotoğrafları,
evrakları, mektupları, eskiz defterleri ve müze mağazasında bazı
simge eserlerinin replikaları da bulunuyor. Bu keyif derinliğini
New York Modern Sanat Müzesi’nde, Philadelphia Müzesi’nde ve
Centre Pompidou’daki bazı retrospektiflerde hissetmiştim.
Ama esas burada, bu dev altı müzelik
kompleksi 19. yüzyıl başından itibaren inşa eden, en güzel
şekilde koruyan, geliştiren ülkenin yapısına nasıl imrendiğimi
itiraf etmek istiyorum. Magritte Müzesi, Eski Ustalar Müzesi, (19.)
Yüzyıl Sonu Müzesi, ayrıca bunların geçici sergi bölümleri ve
kalıcı sergi bölümleri.. Bunlara bir de merkezden biraz daha uzak
Wiertz ve Meunier müzelerini eklediğimizde ortaya çıkan, yarısı
yer üstünde, yarısı yer altında dev bir kültür organizması!
Koca tüneller, sanki yüzyıllara yayılan o 20 bini aşkın yapıtı
taşıyan bilgi ve estetik damarları! Kıskanmadım, sanatla arasına
buzullar koymuş politikacılarımızı düşünerek imrendim.
“Giderseniz görün” demiyorum. Özel olarak bu müzeleri gezmek
için Brüksel’e gidin diyorum!
BİR KURAL TARTIŞMASI VE MANTIK
Yazdıklarımın takım tutma ile bir
ilgisi yok. Hatta tuttuğum takımın aleyhine. Çünkü
Fenerbahçeliler’in önemli bir kısmı da “Kasımpaşa maçı
tekrarlanır mı?” diye umut besliyorlar. Ben objektif bir
değerlendirme yapıp takımlar dışında kalarak işin mantığını
önünüze koymak istiyorum. Çünkü evvelsi günkü gazetelerde,
birçok eski hakem Kasımpaşa’nın penaltısının tekrarlanması
gerektiğini savunarak, kural hatası yapıldığını iddia ettiler.
Her penaltıda üç şık vardır: Ya
gol olur ya penaltı dışarı gider ya da kaleci veya direkten dönen
top tekrar oyuna girmiş olur. Kasımpaşa maçında top kaleciden
döndü ve Kasımpaşalı Eduok, herkesten önce yetişerek boş
kaleye gol attı. Ama şöyle bir farkla: Diagne topa vurmadan, Eduok
sahaya en az 3,5 metre girerek kuralı ihlal etmişti. Hakem, VAR
hakemlerinin ikazına uyarak golü geçersiz saydı ama atışı da
tekrarlatmadı. Herkes de buna itiraz etti.
Türkiye’de ve dünyanın sayısız
yerinde, penaltı atışı gol olduğunda hiçbir hakem içeri giren
var mıydı diye bakmıyor ve %97 golü veriyor! Kasımpaşalı
Eduok’un herkesten önce 3-4 metre içeri girerek kendine sağladığı
avantaj göz ardı edilse veya penaltı tekrarlansa, kural ihlali
yapan takım mükafatlandırılmış olacak. Düşünsenize, her
penaltıda futbolcu arkadaşına diyecek ki, “Hemen arkamdan sen
de içeri dal, ya golü atarız ya da penaltı tekrar edilir”.
Böyle bir saçmalık olabilir mi? Eduok içeri 3,5 metre daldığında,
onu görüp mecburen hareketlenen iki Fenerbahçelinin, vuruş anında
henüz ayakları çizgiyi terk edip içeri düşmemiş! Yani iş
tekrara kalsa, ortaya iki garabet çıkacak: Hem kural ihlalcisine
doğrudan mükafat hem de gol olan her penaltıyı “içeri dalmıştı
oyuncular” diye iptal etme gereği... Ne geriye ne ileriye doğru
bu uygulanamayacağına göre, hakem en doğru kararı verdi!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.