6 Aralık 2018 Perşembe

YUNANLILAR’IN DEMOKRASİ “İCADI” VE BİZ TÜRKLER!| Bedri Baykam | 06.12.2018



MÖ. 5. yüzyılda Atina’da Aristo, Sokrat ve Eflatun demokrasi kavramını şekillendirirken, onların da öncüsü Solon’du. Kelime, “halk” anlamındaki “demos” ve “yöneten güç” anlamındaki “kratos”tan geliyordu. Kadınlar, yabancılar ve köleler oy veremezken, erkekler kent meclisindeki tartışmalardan sonra oy kullanıyordu. Filozofların tartıştığı en kritik nokta, oy vermenin gerektirdiği yeterli eğitim ve bilgi düzeyiydi.
1215’te İngiltere Kralı I. John, sınırsız yetkilerini kendi kararıyla Magna Carta ile azaltırken, 1776’da Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve 1789 Fransız Devrimi’nin unutulmaz ürünü “İnsan ve Yurttaşlık Hakları Bildirgesi”, adım adım Mustafa Kemal Devrimi’nin “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” cümlesinin altyapısını hazırlayan felsefi ve siyasi temellerdi.
Peki bu verileri niye hatırlattım? Çünkü, CHP birçok il ve ilçede hangi adayı öne çıkardığını açıklıyor veya açıkladı bile! Ardından neler yaşanacağını çok iyi biliyoruz! Gözyaşları, istifalar, hayal kırıklıkları...
Demokrasinin ortaya çıkışının üstünden 2500 seneden fazla geçmiş ve düşünün ki, Atatürk gibi “serbest münakaşa” rejimini getirmek için vücudunu siper eden, ülkesinde yönetim biçimi olarak muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak isteyen büyük önderin partisi, demokrasiden ürküyor! Çok mu zor: Bırakın Zonguldak’ı Zonguldaklı üyeler, Üsküdar adayını Üsküdarlılar, Şırnak’ı Şırnaklılar seçsin. Ama hayır! Kılıçdaroğlu’nun farklı bir demokrasi anlayışı var. Ona ve hepimize göre tabii ki oy vermek her vatandaşın tartışılmaz hakkı, en donanımsızlar dahil... Ama görüyoruz ki kendi üyelerine, yani siyaseti içinden bilenlere pek güveni yok! Onlara “Siz pek bir şeyden anlamazsınız” demiş oluyor! Dolayısıyla, ister milletvekili olduğu için adaylığına karşı çıktığım Gürsel Tekin, ister İstanbul için doğru isim gördüğüm İnce veya adı geçen İmamoğlu, ister Kadıköy’ü çok iyi tanıyan Kadir Öğüt, veya enerjisini bildiğim Ali Asker Aksu, fark etmez... Yüzlerce ismin CHP üyelerinin önünde eşit şartlarda yarışmalarını isterdim. Ama Sayın Kılıçdaroğlu ise hepsini “Parti Meclisi” çatısı kılıfıyla kendi seçmek istiyor! Hadi diyelim ki İYİ Parti ile ortak aday olacak isimler var, bu durum bile üyelerle birlikte ele alınabilirdi!
Atatürk ve Kılıçdaroğlu demokrasi üstüne ne konuşurlardı, çok merak ediyorum! Üzülüyorum...

BRÜKSEL MÜZELERİNİN DEV YERALTI AĞLARI
Herkesin yolu bir şekilde Brüksel’den geçebilir. Ne var ki Avrupa’nın göbeğindeki bu kentin imajı, Paris-Londra-Berlin’in yanında çok sönük kalıyor. Sebepleri araştırmaya değer! Dünya Başkanlığı’nı yürüttüğüm UNESCO resmi partneri, Uluslararası Sanat Dernekleri’nin (IAA) Avrupa Genel Kurulu için Brüksel’e gittim. 1976’da bir futbol maçı için uğradığım bu kenti yeniden gezdim. Emin olun Brüksel’e haksızlık yapılıyor. Lokantaları ve biraları çoğunlukla kaliteli (bazı lokantalar, biranın fazla soğuk içilmediğini iddia edip benimle polemiğe girdi!) Ama tüm seyahatin doruğu, ne katıldığım sempozyum ne de olağan tartışmaların yaşandığı Genel Kurul’du. Doruk tartışmasız kentin göbeğinde yer alan, Belçika Kraliyet Müzeleri ve onun sırtına dayalı komşusu, IAA’in de kurucularından olan ünlü sürrealist ressam Rene Magritte’in müzesiydi. Orada insanın aldığı tat, gerçekten manevi bir zirve! İnsan beyninin iç kıvrımlarına girerek, bilinçaltını, rüyaları ve hayal gücünü kullanan usta sanatçı, kimse kızmasın, benim gözümde Dali’nin üstünde bir noktada duruyor. Sanatçının müzede fotoğrafları, evrakları, mektupları, eskiz defterleri ve müze mağazasında bazı simge eserlerinin replikaları da bulunuyor. Bu keyif derinliğini New York Modern Sanat Müzesi’nde, Philadelphia Müzesi’nde ve Centre Pompidou’daki bazı retrospektiflerde hissetmiştim.
Ama esas burada, bu dev altı müzelik kompleksi 19. yüzyıl başından itibaren inşa eden, en güzel şekilde koruyan, geliştiren ülkenin yapısına nasıl imrendiğimi itiraf etmek istiyorum. Magritte Müzesi, Eski Ustalar Müzesi, (19.) Yüzyıl Sonu Müzesi, ayrıca bunların geçici sergi bölümleri ve kalıcı sergi bölümleri.. Bunlara bir de merkezden biraz daha uzak Wiertz ve Meunier müzelerini eklediğimizde ortaya çıkan, yarısı yer üstünde, yarısı yer altında dev bir kültür organizması! Koca tüneller, sanki yüzyıllara yayılan o 20 bini aşkın yapıtı taşıyan bilgi ve estetik damarları! Kıskanmadım, sanatla arasına buzullar koymuş politikacılarımızı düşünerek imrendim. “Giderseniz görün” demiyorum. Özel olarak bu müzeleri gezmek için Brüksel’e gidin diyorum!

BİR KURAL TARTIŞMASI VE MANTIK
Yazdıklarımın takım tutma ile bir ilgisi yok. Hatta tuttuğum takımın aleyhine. Çünkü Fenerbahçeliler’in önemli bir kısmı da “Kasımpaşa maçı tekrarlanır mı?” diye umut besliyorlar. Ben objektif bir değerlendirme yapıp takımlar dışında kalarak işin mantığını önünüze koymak istiyorum. Çünkü evvelsi günkü gazetelerde, birçok eski hakem Kasımpaşa’nın penaltısının tekrarlanması gerektiğini savunarak, kural hatası yapıldığını iddia ettiler.
Her penaltıda üç şık vardır: Ya gol olur ya penaltı dışarı gider ya da kaleci veya direkten dönen top tekrar oyuna girmiş olur. Kasımpaşa maçında top kaleciden döndü ve Kasımpaşalı Eduok, herkesten önce yetişerek boş kaleye gol attı. Ama şöyle bir farkla: Diagne topa vurmadan, Eduok sahaya en az 3,5 metre girerek kuralı ihlal etmişti. Hakem, VAR hakemlerinin ikazına uyarak golü geçersiz saydı ama atışı da tekrarlatmadı. Herkes de buna itiraz etti.
Türkiye’de ve dünyanın sayısız yerinde, penaltı atışı gol olduğunda hiçbir hakem içeri giren var mıydı diye bakmıyor ve %97 golü veriyor! Kasımpaşalı Eduok’un herkesten önce 3-4 metre içeri girerek kendine sağladığı avantaj göz ardı edilse veya penaltı tekrarlansa, kural ihlali yapan takım mükafatlandırılmış olacak. Düşünsenize, her penaltıda futbolcu arkadaşına diyecek ki, “Hemen arkamdan sen de içeri dal, ya golü atarız ya da penaltı tekrar edilir”. Böyle bir saçmalık olabilir mi? Eduok içeri 3,5 metre daldığında, onu görüp mecburen hareketlenen iki Fenerbahçelinin, vuruş anında henüz ayakları çizgiyi terk edip içeri düşmemiş! Yani iş tekrara kalsa, ortaya iki garabet çıkacak: Hem kural ihlalcisine doğrudan mükafat hem de gol olan her penaltıyı “içeri dalmıştı oyuncular” diye iptal etme gereği... Ne geriye ne ileriye doğru bu uygulanamayacağına göre, hakem en doğru kararı verdi!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.