27 Aralık 2018 Perşembe

BU ÜLKEDE SANATÇI OLMAK... | Bedri Baykam | 27.12.2018



#MüjdatGezenYalnızDeğildir #MetinAkpınarYalnızDeğildir! Türkiye sanal dünyada bu hashtaglerle çalkalanıyor! Halkımız bu çok değerli arkadaşlarımızın, efsanelerimizin arkasında durarak onlara sahip çıkıyor.
Bu çınarlar kolay yetişmiyor. Ama sanatçıları harcamak isteyenler için bu işler sudan ucuz! Uzun bir röportajın başı-sonu kesilir, yorumlanır ve çıkarılması gereken ağır negatif anlamlar hemen elde edilir. Medyatik ortaklar, ağza alınmayacak küfürlerle destek verirler bu saldırıya! Soysuz, pardon sosyal medyada da yine küfür-tehdit koroları, hazır kıta bekleyen malum takım hemen yaylım ateşine geçer. Onlara dur diyecek savcı-polis işbirliği ise, biliyorsunuz pek yoktur!
Bu ülkede sanatçı olmak veya yaşamını kaleminle kazanmak, henüz bu “işlere bulaşmaya” karar verdiğinizde ailenizden veto yemektir. Tüm çevrenizden muhalefet görmektir. Lise veya mahalle arkadaşlarınız, okuyup koca koca mühendisler, doktorlar, bankacılar olmak üzere yola çıkmışken, sizin bilinmeyen denklemlerle dolu bir geleceğe yelken açmanızdır. Çevrenizin size bazen acıyarak, bazen bıyık altından gülerek bakmasıdır, sanatçı olmak. Yazdığınız dizelerle, sınıfta arkadaşlarınızın önünde sizinle alay etmeye hazır bir hocayla muhatap olmaya kadar gidebilir bu negatif ortam (Sanatsever öğretmenleri tenzih ederim, kaçınılmaz şekilde Pink Floyd’un “The Wall” filmi geldi aklıma.) Bu ülkede sanatçı olmak, bu yaşamsal kararları alırken, ister çevre baskısı ister kendi içsel tereddütlerinizin devreye girmesiyle, uykusuz geceler geçirmek ya da hatta kabuslar görmek demektir. Bu ülkede bu marjinal görülen meslekleri yapmak, sevdiğiniz bir insan olduğunda, size o ailenin “kız vermemesi”dir... Belki kadın sanatçılarımız bu konuda bir nebze daha şanslıdır. Onlar sanatçı olacaksa, evin muhtemel erkeği “adam gibi” bir işe sahipse, o zaman belki bu “fantezi” kabul edilebilir...
Bu ülkede sanatçı veya yazar olmak, daha işin ilk dakikalarından itibaren karanlıkla, kaosla, düzenin irili ufaklı yumruklarıyla yaşamaya alışmaktır.
Ama bunlar henüz maçın başlangıcıdır. Şayet vicdanınız varsa -ki gerçek sanatçıların kocaman vicdanları vardır- şayet insanların eşit, dürüst, demokratik bir hukuk devletinde yaşamasını, bugün insan olmanın olmazsa olmaz şartı olarak görüyorsanız -ki gerçek sanatçılar yalnız bu hedefe kilitlenmiş olarak yaşıyorlardır- o zaman bu topraklarda, adına ne derseniz deyin, düzenin, hükümetin, iktidarın gözünde “istenmeyen insan” olarak yaşamak durumunda kalacaksınız demektir.
Biz yazarlar ve sanatçılar için de bunun anlamı şudur: Herhalde bizi çok sevip özledikleri için, sürekli telefonlarımız dinlenir, hele duyarlılığımız kanıtlanmışsa! İktidar sahipleri, her fırsatta halka seslenirken, bizleri aşağılamayı, bizlere hakaret etmeyi kendi varoluş şekilleri haline getirmişlerdir. Üzerimize her fırsatta çamur sıçratılır. Yürüyüşlerde, biber gazı ile beslenmek, masaj yerine cop yemek, sürekli tehdit altında yaşamak, artık bizler için olağan ortamlardır. Aklına esen her grup ya da her bağımsız yandaş, bizlere Twitter’dan tehdit ve küfür yağdırmayı cezasız kalacak bir alışkanlıkları haline dönüştürmüştür. Onlara bir şey olmaz da, ne zaman bir demokrat Atatürkçü’nün sözlerinde bir suç ihtimali ucundan belirse, birilerinin “yüksek sesle buyurmasıyla” bağımsız yargı tesadüfen bir-iki saat içinde devreye girer, gereken hız ve sertlikte polisler eşliğinde “şüpheli” ifadeye götürülür! Bunlar yaşadıklarımızın göreceli olarak hafif olanlarıdır. Yoksa, kurşunlar, bombalar, bıçaklar için hedef tahtasına özenle yerleştirilmek, yıllarca hapiste tutularak çürümemizi beklemek, diğer reva görüldüğümüz muamelelerdir.
Müjdat Gezen ve Metin Akpınar için, Sanatçılar Girişimi olarak yayınladığımız bildiriyi okumuşsunuzdur... Bu ülkede halkın gururu olmuş abideleri ve sevenlerini kimse korkutamaz, bunu bir kere daha gördük. Toplum, bu vesileyle bu yeri doldurulmaz değerlerini ne kadar çok sevdiğini tekrar anlamış oldu!

BİZİM İÇİN ŞAMPİYON!
Yine muhteşem bir Türk filmi gördüm. Sinemamızın son zamanlarda boyut atladığını düşünüyorum. Lütfen hafta hemen “Bizim İçin Şampiyon” filmini izleyin! Yok böyle bir şey! Gerçekten tebrik ediyorum genç yönetmen Ahmet Katıksız’ı! Büyük olgunlukla tamamlamış “Şampiyon”un her zerresini. Hikayenin senaryosunu da Serkan Yörük’ün desteğiyle kaleme alan Katıksız, bu yaşanmış hikayeyi, akıl almaz bir inanılırlık, duygusallık ve akıcılıkla filmini tamamlamış! Ayrıca sahnelerin görüntü zenginliği ve “zarafeti” birbiriyle yarış halinde sanki! Bir atın, bu kadar muhteşem bir şekilde rol yapabilmesi neye bağlı? Lütfen bana izah eder misiniz? Diğer oyunculara gelince... Farah Zeynep Abdullah, Fikret Kuşkan ve Ekin Koç, mükemmel bir performans gösteriyorlar. Bu filmde aşk var, dram var, acı var... Bu Şampiyon sizin için, doyasıya yaşayın! Hatta içinizden gelirse, doyasıya ağlayın...
Şu meşhur “Yabancı Film Oskarları”na bu film gidemeyecekse, hangisi bundan sonra gider, bilemem! Müfit Can Saçıntı, Can Ulkay, Ahmet Katıksız.. Günümüz Türk sineması, emin ellerde gönülleri fethediyor.... Her birine teşekkürler!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.