Hangi
rejimde yaşadığımızı kimse tam bilmiyor. Adı Cumhurbaşkanlığı
tek adam rejimi mi, Başkanlı gösterişli parlamentolu rejim mi,
anlayan beri gelsin!
Demokrasi
mi? Evet, TVlerde veya gazete sütunlarında hala tartışmalar var.
Atatürk döneminde demokrasinin bir diğer adı “serbest münakaşa”
idi. Bugün kullanacağımız tanımlamalara bu girmez! Bizimki,
demokrasi kılıflı sözde tartışma ortamından ibaret. Muhalefet
milletvekillerinin bile tazminatların ortasında sürekli dava,
baskı tehdit eşliğinde tuhaf bir yaşam alanı var!
İktidar
yine ağır tehditlerle coştu. Bu ülkede gücü ellerinde
tutanların demeçleri, gidebileceği yere kadar engelsiz ulaşır.
Eleştirel yorumlar ise, hemen inceleme konusu olur, cımbızla
şaibeli yorum ve suç unsuru aranır!
Sayın
Cumhurbaşkanı, Fırat Nehri’nin doğusuna planlanan operasyonla
ilgili olarak, “Terör
örgütleriyle mücadelemizi, hiç aralık vermeksizin devam
ettiriyoruz. Açtıkları çukurları onlara mezar edeceğiz.”
dedi.
61 yaşıma kadar,
bir liderden alışmadığım görmediğim, oldukça ağır ve
kararlı sözlerdi.
Ardından
Başkan’ın gündemine Kılıçdaroğlu ve Fatih Portakal girdiler.
Onlar için kullanılan kelimeler “nispeten” daha ılımlıydı:
“Çıkmışlar,
sokağa davet ediyorlar. Bu ne terbiyesizliktir ya. Bir tanesi TV
ekranlarından kendini, haddini bilmez, edep yoksunu çıkmış
sokağa davet ediyor. Ahlaksıza bak! Zaten bunlara yargı gereken
cevabı verecektir... Burası Paris mi? Gezi olaylarında, 15
Temmuz'da,
zaten herkes dersini aldı. Bu ülkede bundan sonra bu tür olaylara
girişenler, bunun bedelini ağır öderler”
Ben
şahsen Gezi göndermeli demeçleri duyunca, biraz şaşırdım.
Neredeyse ondan birkaç gün önce, Dışişleri Bakanlığı, tam
tersine Fransa’da hak arayan “Sarı Yelekliler” hakkında
Fransa’ya nasıl da verip veriştirmişti! İsrail’den sonra bu
sefer de Fransız polisinin kullandığı “orantısız gücü”
eleştirme yoluna giderek, nasıl örnek bir demokratik tavır
sergilediğini dosta düşmana göstermişti! İnanın ben de
sanmıştım ki, artık hükümetimiz, gösteri hakkını kullanmak
isteyenlere karşı Hollanda polisi gibi davranacak! Acaba bu çelişki
ileride Dışişleri Bakanlığı’nın başına dert açar mı?
Çünkü bugün açıyorum gazeteyi, bakıyorum ki CHP’li Öztrak
da Başkan’ın “Gezi
olaylarındaki gibi birşeyler yapmaya tevessül edersen, bu millet
15 Temmuz’da FETÖ’cülere bu meydanları nasıl dar ettiyse yine
dar ederiz” açıklamasını
şikayet ediyor!
Bence
CHP’liler böyle bir ortamda orantısız güçle darp edilirlerse,
hemen bu konularda uluslararası bir duyarlılık sergileyen
Dışişleri Bakanlığı’na maddi ve manevi olarak sığınabilirler!
(mi?)
Şimdi
biz burada anayasal sokak gösteri ve yürüyüş kanunu haklarının
yazılı olarak var olmalarına karşın kullanılıp
kullanılamayacağını konuşuyoruz. Aslında bırakın yürümeyi,
diğer haklarımıza dikkat edin!
HANGİ
YÜRÜMEK? KONUŞMAK YASAK!
Şayet
“sivri bir isim” bir kanalda biraz fazla rahat atıp
tutabildiyse, hemen rahatsız olan birileri, kanalı arayıp münasip
dille, bu beyefendinin bir daha oralara kadar gelip, gece geç
saatlere kadar yorulmasına gerek olmadığını anlatıyor (!)
Yer
sıkıntısından ertelenmekten bir hal oldum ama, esas bu
söylediklerimle ilgili diğer ana konu, Türkiye’de artık yakın
(ve hatta uzak!) tarihin kesinlikle tartışılamaması: Bugün
siz ideal demokratik bir düzende olabileceği gibi, ne 15 Temmuz, ne
17/25 Aralık, ne 28 Şubat, ne 12 Eylül ne de 12 Mart 1971 veya 27
Mayıs 1960 hakkında özgürce görüşlerinizi paylaşamazsınız!
Çünkü buna yeltenirseniz, her kelimeniz, aleyhinize delil olarak
sunulabilir! Özellikle bu konularda hükümetin resmi söyleminden
farklı bir görüşü dile getirirseniz, ne darbeciliğiniz kalır
ne de vatan hainliğiniz!
Size,
size şayet birileri “N’olacak
bu işlerin sonu, bu kadar da olmaz ki!” derse,
siz hemen konuyu futbol sanmış olun ve “Merak
etmeyin Ersun Yanal Fenerbahçe’yi toparlayacaktır” diyerek
oradan sıvışın!
ADAY
LOTO NİHAYET SONA YAKLAŞIYOR!
Nihayet
Millet İttifakı anlaşmalı CHP Büyükşehir adayları belli oldu.
Böylece süregelen “aday loto”ları sona ermiş oldu! Benim
neden adayları üyelerin seçmediğini anlamam pek mümkün değil!
Demokrasi çığırtkanlığı yapmaktan da bıktım. Partinin
örgütü, bu durumdan ayağa kalkmadığına göre, antika olan
benim! Demek ki “egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur’
cümlesini yaşama geçirelim diye tepinip durmaya gerek yok! Hiç
olmazsa Ankara ve İstanbul’a milletvekili aday atanmadığına
sevindim. Mansur Yavaş ve İmamoğlu’nun adaylıkları hayırlı
olsun! Tanju Özcan (Bolu), Ali Akyıldız (Sivas) ve Fatma Kaplan
Hürriyet (İzmit) gibi başarılı milletvekillerinin aday
yapılmasına ve kazanırlarsa parlamentodaki koltuklarını
kaybedebileceklerine üzüldüm. Sonuçta, artık aday saptama
tartışmalarını terk edip, adaylığa oturan arkadaşları
destekleme vakti geldi...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.