Çok
umudumuz vardı. Çağla Büyükakçay'ın Paris'te üçüncü tura
çıkması Türk tenisinin bir ilki olacaktı. Altı yıl önce
Marsel İlhan bu performansın kapısından dönmüş İspanyol
Gabriel Garcia'ya son sette –yanlış hatırlamıyorsam- 11/9
yenilmişti. Ama maalesef Çağla da Marsel gibi 3. tura çıkamadan
turnuaya veda etti. Yine Roma'ya gidip Papa'yı göremeden dönmüş
olduk!
1989'da
Adana'da doğan (sevgili hemşehrim!) Çağla, Adana Tenis ve
Dağcılık kulübünde 8 yaşında başladığı tenis serüvenini
daha sonra ENKA'da devam ettirmiş. Emin olun Türkiye onunla ne
kadar gurur duysa azdır. Bu sporda yükselmek diğer takım sporları
veya geleneksel dövüş sporları gibi nispeten kolay değil. Türk
tenisinin zorluklarını, o yollardan geçmiş insanlar anlar ancak!
Bu nedenle sokaktaki adam bu sonuçları beğenmez küçümser, halbuki
biz tenisçiler için dünyada 70 ya da 80 numara olmak, yani ilk
100'ün peşinde olmak, inanılmaz bir başarıdır. Çağlanın
ulaştığı 67. numara, Marsel'in ulaştığı 77 numara, son derece
başarılı bir noktadır. Bunun ne anlama geldiğini laf aramızda
yalnız tenisçiler bilir.
İlk
sette dünya 23 numara Lucic-Baroni'yi 6/3, 6/3 yenen Büyükakçay,
Türk seyircilerin de güzel desteğini arkasına alarak, dünyada 50
numara olan Amerikalı rakibi Shelby Rogers karşısında ilk sette
5/2 ileri geçtiğinde, umutlarımız yeniden filizlendi. Ancak
Amerikalı rakibi, kritik puanlarda çok iyi oynayarak seti 5/5'e
getirdi, ardından sonuç tie break'e taşındı. "O da nesi?"
diyenleriniz varsa, hemen izah edeyim: Hani futbolda penaltılara
giden kupa maçları oluyor ya? Bu da öyle bir şey! Son oyun
pin-pon gibi sayılıyor ve ilk 7’ye 2 sayı farkla gelen
kazanıyor. İşte o tie-break'de de Çağla puanlarda yine 5-2 öne
geçti ve işi yine bitirmek üzereydi. Ancak rakibi üst üste o
kadar güzel puanlar çıkardı ki, Çağla'ya şansın bile gülme
fırsatı bir türlü yaklaşamadı, bir set topu bile kullanamadı
Çağla... Böylesine at başı giden bir maçta, ilk seti koparanın,
hele kızlarda üç set üstünden oynanan maçlarda, artık o
noktadan sonra galibiyete ulaşması çok daha olası oluyor. Nitekim
Çağla bu sette de 3/2 öne geçmesi ve o ana kadar rakibinin
servisini iki kere kırmasına rağmen, yine son oyunları lehine
çeviremedi. 4/4 oyununda son puanda bir kısa top denedi ve kaçırdı.
Son oyunda ise özellikle dışarı çıkan iki düz vuruş o son
umudu da kopardı. Sonra Çağla nefis bir paralel backhand vurdu
ancak bu puan da giderayak bize bir teselli yaşatmaktan öteye
gidemedi.
Maçın
teknik analizine baktığımızda, ilk sette Çağla en çok servis,
drop shotlar ve backhandlerinden sayı çıkarmış. Bunun dışında
da kaybettiği puan yoğunlukları, rakibin çoğunlukla onu hataya
zorladığı anlar. Özellikle derin sert geri toplarla. Geriden
yaptığı hatalar bunlar. Aynı ilk sette Rogers, özellikle
servisler, başarılı voleler, neredeyse eşit adette forehand ve
backhand'lerle kazanılmış puanlarla dikkat çekti. Esasında
Rogers'ın oynadığı oyun, Çağla için örnek oluşturabilir. Her
ikisi de uzun, sert, risk alan geri oyunlara sahipler ve puanları
çok ciddi bir şekilde pişiriyorlar. Ama şu farkla: Çağla, çok
iyi hazırladığı bir puanı sonuca ulaştırabilmek için
rakibinin aksine fileye çok az çıkıyor. Yani puanı pişiriyor
ama her zaman pişirdiğini yemeyi denemiyor. Çok güzel ve derin
geri vuruşlardan sonra, rakip topu yükselttiğinde ileri çıkıp
vole vurup agresif şekilde "sazı eline almıyor". Bu
ritimde oynamaya devam ederek Çağla, önümüzdeki aylarda hepimizi
şaşırtacak daha güzel sonuçlara ulaşabilir, buna inanıyorum.
Bir de, servisini daha geliştirmesi şart. İyi yerlere atmayı
başarıyor ama topa daha sert vurmayı denemesi lazım, özellikle
ilk serviste... Eminim hocası Can Üner'le sürekli olarak gelişmek
için, önemli çalışmalar yapıyorlar.
Çağla,
herkes anlamasa da, biz tenisçiler gerçekten seninle gurur
duyuyoruz. Yenilsen de, yensen de, sen artık dünya tenisi
oynuyorsun, iyi gününde yenemeyeceğin kimse yok gibi
hissettiriyorsun bize! Bravo...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.