13 Haziran 2017 Salı

NADAL PARİS’TE 10. ZAFERİNDE REKORLARA DOYAMADI | Bedri Baykam | 12.06.2017

2017 Roland-Garros’da fazla sürpriz olmamıştı. Raonic’in erken vedası, Djokovic’in Thiem’e 3-0 yenilmesi, bir iki haftayı izleyen tenis severleri fazla tatmin etmemişti. Bu nedenle herkesin büyük beklentileri vardı tek erkek finalinden. Wawrinka’nın başka bir düzeye geçip Slam turnuaları kazanmaya başladığı 2014 ve sonrası maçlara baksak, aralarındaki 6 maçın 3’ünü Wavrinka, 3’ünü Nadal almıştı. “Neden olmasın?” diyordu herkes, bu tekrarlanabilirdi! Ben dahil basın tribününde neredeyse herkes, içinden Nadal’ın kazanacağını tahmin edebiliyor, ama olağanüstü bir maç görmek umuduyla yine aklına o arada parlayan büyük Wawrinka’yı getirip umutlarını yükseltebiliyordu. En azından 5 setlik bir rüya final vardı insanların aklında!
 
CANAVARI SOFRASINDA SEYRETTİK
Ama öyle olmadı. Burada daha önce kazandığı 9 Roland Garros’un 8’inde Nadal’ı canlı izleme şansı bulmuş olan biri olarak söyleyebilirim ki, bu yıl İspanyol tenisçi herhalde tüm geçmiş zamanların da ötesinde, formunun gerçekten en üst zirvesindeydi. Finale gelene kadar tek set kaybetmeyen ve rakiplerine yalnız 29 oyun veren Nadal, bu yıl sanki her maçta her puanı almak üzere kurgulanmış bir canavardı. Dünkü finalin son puanında, kortun ortalarında olmadık bir yerde, “no man’s land” denilen bölgeye yakın bir yerlerde yakalanan Wawrinka, biraz sıkıntı içinde olmadık derecede saçma bir vuruşa kalkışınca, maç bitiverdi ve Nadal’ın o müthiş yeni rekoruna ulaştığı belli oldu. İspanyol tenisçi kendini neredeyse istisnasız her sefer yaptığı gibi yerlere bırakırken, tüm Roland Garros stadı ayağa kalkıp kendisini alkışlara boğdu. Ama bunun bir heyecanı filan da pek kalmamıştı. Konu daha çok saygı ve “adama hakkını vermek”ti. Ortada gidip gelen bir maç, riske giren bir şampiyonluk olmamıştı. Bizler yalnız toprak kort canavarının yine rakiplerini üst üste afiyetle yemesinin canlı tanığı olmuş olmakla övünebilirdik! Nadal, yıllardır o sahada sanki kendi yarattığı “kişiye özel” bir tenis oynuyordu. O Paris’in Philippe Chatrier santrkortu, onun için kendi evinin salonundan daha tanıdık bir yerdi.
Maçta para atışını kazanan Nadal servisi seçti. İlk sette 2/2’ye kadar süren eşitlik, o andan itibaren bozulmaya başladı. Wawrinka, 2 forehand, 2 de backhand doğrudan hatayla kendi servisini kolayca bıraktıktan sonra Nadal oyunda ağırlığını daha da hissettirmeye başladı. Rakibinin kolayca verdiği sayılara kendi hazırladığı puanlarla yanıt vererek seti 6/2 ile kapattı. Yalnız ikinci set, en azından skor olarak bir final maçı gidişatına en kolay benzeyebilecek olandı. Bu sette, Wawrinka kullandığı ilk servis oyununu kaybedince, Nadal yalnız 3 puan kaybederek 3/0 öne geçti. Setin geri kalan oyunlarında -nasıl olduysa- Wawrinka servisine tutunmayı başardı. Kolayca, hiçbirini uzatmadan Nadal bu seti de 6/3 önde bitirdi. 3. set için hala bir nebze ümit taşıyan seyirci şayet var idi ise, onlar da giriş oyununda Wawrinka’nın yine servis kırdırdığını görüp kendi alevlerini söndürdüler. İsviçreli tenisçi servis kullandığı 2. oyunu kazandıktan ve Nadal durumu 3/1 yaptıktan sonra, tribünler maçın nabzını yansıtan trajik bir anekdota sahne oldular: Maça acaba en azından teoride bile olması gereken heyecanı bir Meksika dalgası deneyerek bir nevi yapay “kolajla” enjekte etmeye çalışan bir kaç yüz tenis sever, kimsenin bu ruh çağırma seansına destek vermediğini görüp, bu sevdadan o noktada vazgeçtiler. Zaten hızlandırılmış bir cenaze marşı havasında süren maçın bir sonraki oyununda Wawrinka son alkış alacak sayısını bir vole ile aldı ve top oynanmaya devam ederken, adeta beyni ve kimliğiyle maça oracıkta veda etti. Maçın geri kalan kısmı, Nadal’ın bilmem kaçıncı yüzyılda bile bir daha herhalde kırılamayacak 10. Roland-Garros şampiyonluğuna koşuşunun son sayılarıydı.
 
 
BÖYLE BİR İNFAZIN ANALİZİ OLUR MU?
Maç puanını size yukarıda anlatmıştım. Bu maçın analizini sizlere rahat yapabilmek amacıyla tüm istatistikleri, ekranda verilenden daha detaylı biçimde kendim tuttum. Fakat bu kadar tek yönlü infaz şeklinde geçen müsabakanın da, derin analizi nasıl yapılır, inanın ben de bilemiyorum. Notlarıma baktığımda, esas gördüğüm, Wawrinka’nın yaptığı 32 civarında basit hata ki, bunların üçte ikisini forehandiyle yaptı. Nadal’ın yaptığı basit hata sayısı, çok daha aşağılarda, rakibinin yarısından biraz daha az! Maçta atılan “ace” servis sayısının tek elin parmağında kalması da, kuru bir tablo yansıtıyor! İki tenisçinin vurdukları doğrudan kazanılan puanlarda, forehandde her şeye rağmen eşitlik varsa, backhandlerde, Nadal neredeyse iki misine ulaşmış. Her iki tenisçinin ister vole, ister smaç, filede kazandıkları TOPLAM sayı, tüm maç için 8! (Aralarında 4-4) (Bu maçı Federer oynasa, bu rakam toprakta bile ne hale gelirdi bir düşünün!). Uzun lafın kısası, bu maçta istatistikler fazlasıyla ortada. Wawrinka, onu “dünyanın en sevdiği zirve oyuncuları” arasına sokan özellikleri, pek kullanamamış! Toprakta “dokunulmaz” günlerinde başkalarını da bu duruma düşürdüğünü hatırlayıp fazla haksızlık yapmayalım Wawrinka’ya: Mesela 2008’de, aynı santrkortta seyrettiğimiz finalde, koca Federer daha kötü bir skorla 6/1, 6/3, 6/0 yenilmişti. Zaten geriye baktığımızda, 10 zaferin 4’ü, İsviçreli’yle oynanan ve hepsini kazandığı finallerde gelmişti. Onların da en çekişmelisi, 2011 finaliydi.
 
MAÇ SONRASI BASIN TOPLANTISI
Dünkü maç sonrası basın toplantılarında, Finalden önce düşündüklerini sahaya neden yansıtamadığını sorduğumda Wawrinka gerçekten hayatının en iyi oyununa yükselen “Toprak kort ağası” rakibine dur demeye çalışmanın zorluğundan, hatta imkansızlığından söz etti. En iyi tenisini oynamaktan uzak kaldığını kabul etti ve bu kadar formda olduğu zaman, Nadal’ın her zerresiyle oyunu yönlendirdiğinden söz etti. Diğer sorularda ise maça giremeyişinin, Murray’le oynadığı 5 setin yorgunluğu olduğu bahanesini kullanmayı ret etti Wavrinka. Fizik olarak kendisini çok iyi hissettiğini ancak mental olarak o maça çıkmanın zorluğunu yaşadığını itiraf etti. Daha önce Roland Garros’u kazanmış olmasının, her şeye karşın göreceli olarak bu kötü günden sonra bile “dünyanın sonu değil ya” diyebilmesini mümkün kıldığını söyledi. Finalde karşınızdaki Nadal beklediğiniz gibi miydi?” sorusuna yanıtı ise, kendisinden beklenen samimiyet ve açıklıktaydı: “Evet buldum. Yılın en başından beri, ister Avustralya’da, ister başka sahalarda, ister toprakta, inanılmaz bir seviyede, agresif bir tenis oynayan, en yüksek seviyedeki bir Rafa’ydı bu”.
Nadal’a sorulan da, nasıl hayatının en iyi tenisini bugünlerde oynadığı ile ilgili yorumlardı. “İki haftadır çok formdayım, iyi oynadığınız zaman, agresif de zaten olabiliyorsunuz. Evet Roland Garros çok önemli, diğer slam turnuaları da öyle, ama bu turda oynayan ve bu turnuaları değil, bir çok başka turnuayı oynayan ve kazanan insanlar da var, onlara da saygı göstermek lazım. Benim için de mesela Barcelona’da, Madrid’de kendi seyircimin önünde oynadığım maçlar da önemli”.
 
SODERLING FACİASI, 2009
Sonra, kendisine şu soruyu yönelttim: “Bugün hayatının en güzel günü olabilir burada, Roland Garros’da 10. zaferini kutluyorsun. Peki bu stadda geçirdiğin en zor günün, 2009’da Soderling’e kaybettiğin maç günü yaşadıkların değil miydi?”. Nadal biraz duraksadı. Biraz derinlere girmek zorunda kalacaktı. Biraz sözü çevirmeye çalıştı “Geçen yıl, (sakatlandığı için, 3. turdan önce sahadan çekilmişti) da çok zordu, ondan önceki yıllar da. Ama Soderling’e aldığım mağlubiyet, evet, zordu. 2015’ten daha zordu” (2015’te de çeyrek finalde Djokovic’e yenilmişti). Dolaylı olarak Nadal bu onayı vermiş olsa da, bu noktayı biraz açmak lazım: 2009’da burada formunun zirvesinde bir Soderling’e 4 sette yenilirken, hayatının en ağır travmasını yaşamıştı Nadal. Bu bir çok rekora aynı anda veda etmesi anlamına geliyordu. En başta “Roland Garros yenilmezi” ünvanıydı bu. Aynı zamanda ilk defa bir rakibi, onu 5 set üzerinden oynanan bir toprak saha maçında yenmiş oluyordu. O gün, bu iki rekoru geride bırakmanın ötesinde, Nadal sahada dağılmış, dayak yiyen lise talebesi konumuna itilmişti. Her noktada rakibini sürklase etmişti Soderling. Maçtan sonra Nadal perişan haldeydi, basın salonunun girişinde bir sandalyeye çökmüştü. Korumalar çekmeme izin vermemişlerdi 2009 Haziranı’nda o tarihi kareyi. Halbuki “nereden nereye” desek bile, bugün Nadal’ın tarihinde unutulmaz bir yeri olurdu, o alınan ders fotoğrafının… Ama Nadal o mağlubiyetin, daha ilerde, 2015’te çeyrek finalde yaşayacağı Djokovic mağlubiyetinden daha ağır olduğunu kabul etti Nadal… Hatta şöyle söyleyeyim: Soderling ona bir çeşit aşı yapmıştı. O nedenle Novak’tan gelen mağlubiyet, onu o kadar sarsmadı. Ama Soderling’den gelen mağlubiyet, aşısız ve en beklenilmedik anda, kendini o santrkortta “yenilmez” sandığı bir dönemde gelmişti. O ana kadar, Nadal için Roland Garros santrkortu Fenerbahçe’nin “Burası Kadıköy, buradan çıkış yok” sloganındaki gibi bir yeri temsil ediyordu. O beklenilmedik mağlubiyet, dünkü 10. zafere giden yolda Nadal’ın kendisine çeki-düzen vermesini sağlayan travmaydı. İsveçli tenisçi, bir iki yıl sonra, yaşadığı ağır sakatlıklar yüzünden tenisi erken bırakmak zorunda kalmıştı. Ama Nadal o maçtan bir ders çıkardı: Burada kendini rehavete sokabileceği hiçbir maç olmayacağını, bedelini ödeyerek öğrenmiş oldu.
 
 
AKLI ARTIK WIMBLEDON’DA
Nadal’ın bugününe dönersek de, bu –dünyanın en zor turnuasında- bu inanılmaz başarı serisini elde eden adama şapka çıkartalım! Aldığı 2,1 milyon Euro’yu da ayrıca kutlayalım. Ondaki azim, konsantrasyon, çalışkanlık, dünyada az sayıda sporcu, sanatçı veya farklı disiplinden insana nasip olan bir işine yoğunlaşmayı kanıtlıyor. Dünya bu galibiyetin yankıları ile uğraşırken, o şimdiden Wimbledon kalesini nasıl kuşatacağının ince hesaplarını yapıyor…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.