23 Haziran 2017 Cuma

138. MADDE HARFİYEN UYGULANSA BAKIN NE SÜRPRİZLER YAŞANIRDI! |Bedri Baykam | 22.06.2017


HADİ BUYURUN, HASAN TATLI KADAR YÜRÜYÜN!
Lafı dolaştırıp uzatmaya gerek yok. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nu tebrik ediyorum. 400-500 kilometre yürümek her babayiğidin harcı değildir. Herkes bundan söz edebilir, veya şehir içi bir günlük uzun bir mesafe yürüyebilir. Ama yollara düşüp ADALET isteyerek bu disiplinle belki 3,5 hafta veya daha fazla sürecek bir yürüyüşe başlamak için, başka düzeyde bir kararlılık ve içsel güç lazım. Kılıçdaroğlu, ciddi olarak alkışlanması gereken bir hamle yaptı. CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasıyla bardağın taşıp, her şeyin sapır sapır dökülmeye başladığı noktada, bu eylemi devreye soktu. Her şeyin biriktikçe birikmeye ve iktidarın güç sarhoşluğu içinde muhalif her kişi ve kavramı aynı sepete atmaya başladığı bir süreçte DANKS diye başlattı bu yürüyüşü. Herkes Kılıçdaroğlu’nu “miting yapmıyor” diye eleştirirken o birden en spontan kararla “Hadi Türkiye sahaya, yollara!” dedi! Grup toplantıları ve MYK toplantılarının da yollarda gerçekleştirilmesi ise tam bir demokratik seferberlik havası yansıtıyor ve etkili oluyor!

Şimdi herkes illa bir kılçık arayacak ya? Efendim, Berberoğlu da zaten kimmiş, yürüyüşe kaç kişi katılmış neden daha fazla insan yokmuş, hedefe böyle mi varılacakmış! Her kafadan bir ses çıkıyor, ağzı olan konuşuyor! Ben de onlara diyorum ki, “Sizin içinizden geçtiği kadar çok kişi katılmıyormuş ya? Buyurun ailece hep beraber, çoluk çocuk siz de yollara düşün, niye uzaktan eleştiriyorsunuz veya laf atıyorsunuz? Kendini dokunulmazlığı olan ulvi süper zekalardan biri zannederek laf sokmaya çalışmak kolay. Hadi buyurun gidin 10 km yürüyerek başlayın, olayın boyutlarını ve ‘Hanya’yı Konya’yı’ anlamak için...
Bu heyecanı yüreğinde hissetmeyen, açığı kendinde arasın!
Fransa’da dev bir siyasi doğuma ve sürprize imza atarak iktidarı toptan ele geçiren yeni lider Macron’un da hareketinin adı “En Marche”, yani yürüyüşte/hareket halinde... Kılıçdaroğlu ise yürüyüşü bizzat kendisi yapıp fiiliyata geçiriyor. Birçok duyarlı insan bu yürüyüşe değişik etaplarında katılıyorlar: Altan Öymen, Nasuh Mahruki, Ataol Behramoğlu, Melike Demirağ, Zülfü Livaneli, Genco Erkal, Dostlar Tiyatrosu ekibi, Emre Kongar, Tevfik Kızgınkaya, Ergenekon-Balyoz mağdurları, Sunay Akın, Metin Uca, Somalı aileler, Yılmaz Büyükerşen, tüm CHP Milletvekilleri ve sayısız mert demokrasi neferi bu uzun serüvene fiili destek verdiler yollarda... Adı hiçbir zaman buralara sığmayacak olan ünlü ve ünsüz tüm katılımcıları candan kutluyorum. Ve tabii devrim şehidi olarak gördüğüm, bu demokrasi ve adalet arayışı yürüyüşünde ölen değerli ebedi genç Hasan Tatlı’ya mekanı cennet olsun diyorum ve aziz hatırası önünde eğiliyorum. Neden mi şehit diyorum? Gayet basit... Bu Cumhuriyet devrimleri ve demokrasi karşıtı gidişat hızlanmasa, 69 yaşında ne işi vardı yollarda Tatlı’nın? Ama o gelecek kuşakları korumak için kendini feda etmeyi tercih etti, sağlık limitlerini göz göre göre zorladı.

138. MADDE NASIL İHLAL EDİLİRMİŞ, BUYURUN GÖRÜN!
Pazartesi günü, Başkanı olduğum UPSD Galerisi’nde, derneğimiz ve İstanbul Barosu’nun beraber yaptığı Dünya Sanat Günü etkinliğinin sonucu olan çok ilginç serginin açılışı vardı. Maltepe Çocuk Cezaevi ve Ümraniye Çocuk Eğitim Merkezi'nde çocuklarla beraber yaptığımız stüdyo çalışmasında ürettikleri resimleri sergiledik! Çok güzel bir açılıştı. İstanbul Barosu başkanı sevgili Mehmet Durakoğlu da açılışa katıldı, keşke resimlerin sahipleri de aramızda olsaydı! Belki gelecek sefer bunu da başarırız. Asıl söylemek istediğim şu, orada Durakoğlu’na sordum, acaba yanılıyor muyum dedim: Cumhurbaşkanlığı yürüyüşe katılacak olanları açık açık 138. madde ile tehdit ediyordu. Ben de Durakoğlu’na dedim ki: “Cumhurbaşkanı bunu yaparak açıkça 138. maddeyi kendisi ihlal etmiş oluyor öyle değil mi?” dedim. Ne diyordu 138. madde?
Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.”
Durakoğlu, üst düzey bir hukukçu olarak tamamen aynı fikirdeydi, “haklısın” dedi. Demek ki hiç kimse, “hiçbir organ, makam, mahkemelere tavsiye ve telkinde bulunamaz”mış! Tabii ki Cumhurbaşkanlığı makamı da buna dahil! İyi ki hatırlattı bunu sayın Cumhurbaşkanı, ne kadar teşekkür etsek azdır. Böylece bu konuda hiçbir şey yapamayacağını ve yargıyı yönlendirmeye hakkı olmadığını herkese bir defa daha en net bir dille göstermiş oldu! Artık bu saatten sonra zaten doğal olarak yürüyüş haklarını kullanan Kılıçdaroğlu ve ona destek veren sayısız vatandaş hakkında şu ya da bu yanlış yorumla soruşturma açmayı düşünen bir savcı varsa, o bile artık zor kımıldar! Çünkü bunu yaparsa, Cumhurbaşkanı’nı zor duruma düşürmüş olur! Açık açık yapılan yönlendirme, doğrudan sepete kendiliğinden düşmüş olur ve sonra savcılar bu kanıtla işlem yapmak durumunda kalırlar, maazallah!
CHP ve iktidar-Cumhurbaşkanı hattında bu polemik başladıktan sonra, CHP’nin çıkardığı belgelere bile gerek yoktu! Cumhurbaşkanı zaten artık yargının tüm atamalarından sorumlu noktada olduğu için, o verdiği demeç bile 138. madde ihlali olarak yeter de artar bile! Beştepe’den gelen açıklama ise çok zayıf: Bunlar telkin değil, ihbarmış! Devletin en üst organları zaten yargı mensuplarının geleceğini belirleyen noktadalar! Onların “ihbar” etmelerinin telkinden ne kadar farkı olduğunu günümüz Türkiyesi’nde biri çıkıp bana anlatsın lütfen! İşin bir diğer ilginç tarafı, başta Nagehan Alçı olmak üzere, son dönemlerde yargının yaptığı hatalara katlanamadıklarını söyleyen iktidar yanlısı isimlerin durumuydu... Bir an geliyor, “yargı bağımlılığı” düzeyi (!), artık yandaşlara bile ağır geliyor! Düşünüyorum da, “acaba bizler mi anlamıyoruz yeni durumları?”... Hani yargı bağımsız ve tarafsız olacaktı ya? “Acaba biz mi önyargılarımız yüzünden göremiyoruz aslında yargıda her şeyin mükemmele koştuğunu?” diyorum kendi kendime aynaya bakıp...

ERGENEKON SAVCILARININ YÖNTEM FOTOKOPİLERİ
Sözcü Türkiye’nin en muhalif gazetesi. FETÖ ile yıllardır hepimiz gibi en büyük mücadeleyi verenler arasında en önemli kurum. Burak Akbay, onun yalnız gazetecilik yapan patronu. Bir bakıyoruz ki, tüm oklar ona çevrilmiş, olmadık şekilde kendisi FETÖ koruyucusu ilan edilmiş! Hem de hangi gün saldırı yapılmıştı, onu da sakın hiçbir zaman unutmayın: 19 Mayıs! Bu tam gerçek niyetin itirafı oluyor! Mantık akılları sıra Cumhuriyetçilere gözdağı vermek! Ben de onlara Allah akıl fikir versin diyorum! Atatürkçüleri korkutamazsınız!
Ortada hiçbir mantık veya bağlantı yok. Günlerdir izlediğiniz bilgileri tekrar etmeyeyim! Gökmen Ulu ve Mediha Olgun’un durumu da ortada! Söylenebilecek tek şey var: Sözcü kumpasını hazırlayanların, hayal gücü hiç yok! FETÖcülerin affedilmez taktiklerini, yani “kes-yapıştır/uysa da koy, uymasa da” şablon olarak aynen almışlar! Peki hiç akıllarına getiriyorlar mı acaba, bu yöntemle tarihi dolandırmaya çalışan, başta Zekeriya Öz olmak üzere, tüm sözde savcılar, yargıçlar ve emniyet mensupları şu anda ya içerdeler ya da bir delikte saklanıp, kara kara akibetlerini düşünüyorlar! Açlık grevi yapan akademisyenler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’ya bir şey olursa bunun bedelini en başta kim ödeyecek? Çünkü artık sınırdalar...

KOMEDİ ÖTESİ YORUMLAR
Kılıçdaroğlu “yürüyüşün etnik-siyasi-ideolojik-inanç temelinde herhangi bir kimliği yoktur” derken, gerçekten bu adalet arayışını CHP’nin ötesinde tüm partilere ve tüm vatandaşlara açan bir liderliği öne çıkarmayı başardı. Maalesef onun her lafına bir kulp bulmaya çalışan sözde muhalif, sözde Cumhuriyet’e bağlı kimi odaklar, Türk solunun en ölümcül, en eski bölünme/bölme hastalığının yeni izlerini yayarak tarihe gaflarıyla kalmış oluyorlar! Gün ayrılıklarımızı, potansiyel kavgalarımızı öne çıkarma günü değil. Gün demokrasiyi toptan gömmeye çalışanlara karşı güç birliği içinde ifade özgürlüğünü, yargı bağımsızlığını, Atatürk devrimlerini, demokrasiyi savunma günü!
Yaratılan çağdışı havayı hafifletmek için midir, orasını bilemem. Bir yandan Binali Yıldırım “niye yürüyorlar, hızlı trene binsinler” diyor, diğer yandan kralın has adamı Bahçeli “akılsız başın cezasını ayaklar çeker” diyerek zirveye gözünü kırpıp reveransını vermiş oluyor! Bu arada Osman Baydemir’in Cemevleri hakkındaki çıkışını “laikliğe aykırı” bulan yargı, bu konudaki beklenilmedik çıkışıyla göz kamaştırıyor! Umuyorum ki mesela Milli Eğitim’de gördüğümüz laiklik ve Atatürk devrimlerinden sapmalar konusunda da benzer bir ivedi hassasiyet gösterecekler!
Diğer bir kahkaha konusu, FETÖ’nün siyasi kanadını yok saymaya kalkışan değerli “girişimciler”in acıklı durumu! Her gün bu münasebetsiz sosyal medyada önleyemedikleri şekilde yayınlanan kendi videolarından kaçanlar, sağda solda, 60 yıllık sahte CHP makbuzlarının yardımıyla dışarıda saadetlerini ve “siyasi kanadı” arıyorlar (!) Bu arada bizlerin her an binlerce makalede deşifre ettiğimiz, bir çok Genel Kurmay Başkanı’nın sayısız defa deşifre ettiği büyük FETÖ kumpasını “17/25 olayına kadar göremedik/anlayamadık” diyen akıl almaz derecede şatafatlı, yüksek rütbeli (!) kocaaa bir kitle de var! İşte onlar dahil herkese hatırlatıyor Kılıçdaroğlu, “herkesin bir gün Adalete ihtiyacı olacak”...

GÜNEŞ UFUKTAN ŞİMDİ DOĞAR...
Kılıçdaroğlu ısrarla, kararlılıkla yürüyor... “Güneş ufuktan şimdi doğar, yürüyelim arkadaşlar” diyerek halka güven veriyor, umut veriyor. Bu yolun tamamını gören ve yürüyen yalnız o var! Her birimiz o etapların birine veya bazılarına katılan destekçiler oluyoruz. Ama tablonun bütününü gören bir tek o! Kılıçdaroğlu’nu bazen saf, bazen pasif gören çok kişi oldu. Benim de kendisini çok eleştirdiğim zamanları bilirsiniz. Ama şapka çıkarmayı da bilmek lazım! Bu eylemin Türk demokrasisine yaptığı gençlik aşısı, her zerresiyle ortada!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.