Ben
sporcu geçinirim. Yarı-profesyonel tenis oynadım ve bunun dışında
50 yıldır amatör futbol oynuyorum. Her iki sporu yapmaya devam
ettiğim için nefes kotamı yüksek bulurum. Dün Kılıçdaroğlu'nun
Adalet Yürüyüşü’ne sabahtan itibaren katılırken, bu maraton
yürüme günlerinin inanılmaz yüksek hızlı, disiplinli ve ciddi
ritmini kafamda canlandıramamıştım. Ben hayatı boyunca spor
yapmış, 60 yaşında bir insanım. Kılıçdaroğlu 69 yaşında.
Ama öyle bir yürüyor ki, onu ancak “biyonik adam” olarak
algılayabiliyorsunuz! Lafı kıvırmadan hemen baklayı çıkartmak
istiyorum: Kılıçdaroğlu’nun
bu yürüyüşteki performansı, emin olun Türkiye değil, dünya
çapında bir sporculuk başarısı, her şeyden önce... Buyurun
gidin bunu profesyonel koşuculara, yürüyüşçülere sorun! İnanın
bana onların da küçük dillerini yuttuklarını göreceksiniz!
Normal yapıda ve o yaşta bir “insan”ın, hele hele profesyonel
veya amatör bir sporcu kimliği sürdürmemişse, o performansı
göstermesi emin olun mümkün değil!
Kimse buna alışmasın, “Yürüyüş 15. Gününde” filan diye
okuduğunuz haberleri öylesine okuyup geçmeyin! Alışmayın!
Yürüyüşe
beraber katıldığım Orhan Alkaya’nın zaten ayağındaki
rahatsızlık önceden vardı ama buna rağmen ciddi bir fedakarlıkla
benimle İstanbul’dan geldi. Onun da öğleden sonra dönüş
mecburiyeti ile 3. etabı bitiremeden döndük İstanbul’a.
Yürüyüşe gün boyu girenler, çıkanlar hep var! Ama bir tek
Kılıçdaroğlu, bana dün tekrarladığı kendi sözleriyle “her
santimetrekaresini” yürüyor bu 430 kilometrenin! Ne arada 3
kilometre bir otobüse biniyor, ne de kimseler onu Saray
meraklılarında olduğu gibi altın tahtta taşıyor! O, bu
maratonun tek toptan atleti...
PARTİ
%49’A RÜŞTÜNÜ İSPAT EDİYOR...
Böyle
bir düşünceyi ortaya atmak ve fikri takibini getirmek, uygulamak
-özür dilerim ama- her babayiğidin harcı değildir. Bu bir meydan
okumadır. Hem topluma, hem rakiplerine, hem de insanın kendi
kendisine yönelttiği bir meydan okuma... Bu toplum Kılıçdaroğlu’na
bir teşekkür borçlu! Moral bozukluğunun referandum sonrası tavan
yaptığı bu günlerde, yeniden inançla yollara düşen ve kendine
güvenen ve çevresinde sinerji ve dayanışma duygusunu bizzat
yaratan bir lider olarak, bir yıldız gibi parladı. Kemal Bey, öğle
saatinde bir kaç saatlik istirahat hariç, beyne kanama
geçirtebilecek bir havada dur durak tanımadan bu yürüyüşü
sürdürüyor. Emin olun ki açıkça ölüme de meydan okumaktır
bu ve “köle gibi
yaşamaktansa öleceksek ölelim” diyebilmiştir.
İnsanların canlarından başka kaybedecek bir şeyleri kalmadığı
zaman işte ortaya böyle süper fikirler çıkar. Ona
bu olağanüstü gücü veren inançla birlikte gelen kararlılık.
Halkın candan desteği ve oluşan dayanışma ruhu tabii ki bu büyük
girişimi başlatan liderin samimiyetini kanıtlamasıyla ortaya
çıkıyor. İnsanlar artık daha güler yüzlü ve umut dolu
gözlerle bakıyorlar sürdürdükleri büyük mücadeleye... Parti
ise çok daha dinamik ve önüne bir hedef koymuş olmanın farkını
yaşıyor. Örgüt şu anda birliğini sağlamış ve
kollarını-parmaklarını çok daha iyi hareket ettirebiliyor. Sanki
bebeğin yürümeyi öğrenmesinin ardından, tam süratle koşacak
bir genç geleceğinin habercisi bu maraton!
MAÇKA
DEMOKRASİ PARKI’NDAKİ DİRENİŞ NİYE KALDIRILDI?
Parti’nin
yaptığı tek bir önemli hata var gözümde: Maçka Demokrasi
Parkı’nda süren direnç noktası yürüyüşe ve Maltepe’ye
ağırlık verilsin, güçler bölünmesin gibi gerekçelerle geçen
Pazar kaldırıldı. Bunu mantıksız buldum. Çünkü İstanbul,
Kemal Bey’in yürüyüşüne günde 20 otobüs yollasa, 800 kişi
eder. Halbuki İstanbul’da 20 milyon insan var! Keza Maçka’ya
gelen Beyoğlu, Beşiktaş, Sarıyer, Şişli, Kağıthane’ye bağlı
insanlar, hiçbir şekilde Kılıçdaroğlu’nun geleceği son gün,
yani 9 Temmuz dışında, kalkıp her gün Maltepe’ye gidemezler.
CHP, anlamsız şekilde o direnç noktasını kimseyi ikna edemeyen
gerekçelerle durdurdu. Bunu İstanbul niye yaptı, ben çözemedim.
Büyük Adalet Yürüyüşü’nün en önemli tamamlayıcı
hareketi, AKM’nin kapatılmasına benzer bir boş kararla
kaldırıldı. Bu kararı durdurmak için de, elimden geleni yaptım
ama başaramadım. Bu hatayı da -bizi ikna edecek bir mantıklı iç
bilgi vermezlerse- bu direnç döneminin nazar boncuğu olarak
belleğimize yerleştirelim! İşin tuhaf tarafı, Parti’nin en
önemli insanlarıyla beraber üzüldük!
PARTİ
İÇİ MUHALEFET, HEDEF VE GÜNDEMİNİ DEĞİŞTİRMEYE MECBUR!
Kılıçdaroğlu
öyle bir hamle yaptı ki parti içi muhalefetin bütün ezberleri
bozuldu. Bunu ben söylüyorsam varın artık siz düşünün! Ben ki
geçmişte ve daha yakın geçmişlerde Kılıçdaroğlu’na karşı
o kadar ciddi eleştiriler getirip muhalefet etmiş bir üyeyim.
Kılıçdaroğlu bu büyük yürüyüşü, Parti içi muhalefeti
susturmak için yapmadı tabii ki ama onun adalet arayışıyla
görülmemiş boyutlarda yola düşmesi, kendisine karşı odaklanan
muhalefeti mecburen sınırlarına çekti, ve haklı da olsa birçok
eleştirinin ve CHP gündeminin yapısını bozdu! Mesela hep Kemal
Bey’e karşı adı geçen Muharrem İnce veya iki ay önce o meşhur
çıkışını yapan Baykal, bu gün Genel Başkan’a karşı o
adımları atamazlar, atmamalılar... Bu arada her ikisi doğal
hakları ve talepleri olacak şekilde, CHP Genel Başkanı olmak
isteyen Metin Feyzioğlu ve Ümit Kocasakal’ın farklı nedenlerle
Adalet Yürüyüşü’ne mesafeli tavırları, çeşitli yorum ve
spekülasyonlara neden oldu! Feyzioğlu’nun her partiye eşit
mesafede olma tezi, herkesi ikna etmese de, bir anlam taşıyor.
Kocasakal’ın ise, tam ne dediği de anlaşılamadı bu konuda...
Bu konularda söyleyeceğim çok net: Bugüne
kadar kendisini Parti’de muhalif olarak tanımlanmış olanlar
dahil, aklı olan herkes -yalnız her CHP’li değil her demokrat
insan- Kılıçdaroğlu’nun tarihi çıkışını elinden geldiği
kadar desteklemelidir.
Sonuçta
şu anda Kılıçdaroğlu, Parti’nin nabzında rüştünü her
zamankinden daha çok ispat etmiş bir lider konumuna geldi. Parti
her zamankinden daha güçlü bir birlik yaşıyor. Ayrıca bu yoğun
beraberlik ve dev yürüyüş korteji, kesinlikle tüm HAYIRcı
kitlenin hem dikkatini, hem de samimi ilgisini çekiyor.
YOLDAN
NOTLAR
Yazının
başında anlattım, yürümeye başlar başlamaz önce
Kılıçdaroğlu’nun emin adımları ve yüksek ritmi insanı
şaşırtıyor. Sonra birden dudaklarımın kuruduğunu ve kelimeleri
telaffuz edemediğimi görüyorum. Allah’tan yanımda bir şişe su
var! Onu öyle büyük bir ekonomi ile içiyorum ki sormayın gitsin!
Biraz Volkan Demirel’in penaltılar öncesi, her defasında gidip
küçük şişeden bir yudum almasına benziyor! Organizasyon
Komitesi ve milletvekillerinin yürüyüş kollarına sürekli bir
düzen getirme çabası var. Halbuki öte yandan sanki yürüyüşü
ciddi bir kaosa doğru çekmek isteyen başka odaklar da gördüm.
Sonuç mu? Mesela yola beraber çıktığınız arkadaşlarınızı,
o koşuşturmada hızla kaybediyorsunuz.
Sanki
ortada hep gizli bir yarış var: Herkes Genel Başkan’a en yakın
bölümde olmak için bir yarış halinde! Hem o gün gelip bu yolu
beraber paylaşma onurunu yaşayan halktan insanlar hem de partinin
kendi örgüt üyeleri! Bir yandan Parti’nin kendi görevlendirdiği
üye korumalar ve aynı görevi yapan çevik kuvvet birliği dışında
en belirgin kesim kırmızı tişörtlü milletvekilleri! Onları
tanımayan biri, örgüte dün katılmış en mütevazi üye zanneder
o kıyafetle! O kadar özverili bir çalışma yapıyorlar ki kadın
erkek hep beraber sahada! Yani
anlayacağınız, on binler için Genel Başkan’ın önde yürüdüğü
konvoyun başında bir an olabilmek en önemli nokta: altılıyı
bulmak gibi bir şey! Kemal Bey’de genellikle bir an katılıp
yanında resim çektirip güzel bir çift söz söyleme merakı
taşıyan bu insanlara karşı çok sempatik ve açık, her zamanki
mütevaziliğinde...
Genel
Başkan’ı önce ilk molada karavanında ziyaret ettim. Bu işin
emeğini ortaya koyan ve esas yükünü çeken, bedelini fiilen
ödeyen ayaklarını dinlendiriyordu. Her zamanki nezaketi ve
mütevaziliğindeydi... Orhan Alkaya’nın yaşadığı sağlık
sorunlarına rağmen, gelebilmiş olduğunu duyunca hemen kendisini
görmek istedi ve bu buluşmayı da sağladık. Küçük bir karavan
arabasının içinde Kemal Bey, Genel Merkez’de gösterdiği
yakınlığı ve dostluğu, o küçücük oturma koltukları üstünde
de en zarif şekilde sürdürüyordu. Parti’nin genel protokol
karavanları köşesinde, CHP örgütünün en değerli emekçileriyle
su ve çay içtik, sohbet ettik, milletvekilleriyle fotoğraf
çektirdik. Yürüyen on binlerce örgüt üyesi veya bağımsız
yurttaş için ise, CHP’li belediyeler çok güzel hazırlıklar
yapmışlardı: sular, sandviçler, meyve suları, çaylar... Onları
da tebrik ettim.
4
Temmuz Salı günü, Kılıçdaroğlu’na bu sefer 40 kadar değişik
dallardan sanatçı ve yazar götüreceğiz. Ama bu muhteşem yürüyüş
girişimine kendi katkısını vermek isteyen her insanımızı
izninizle uyarıyorum: Tabii rahat ayakkabılar giyin, yanınıza bol
su, şapka ve bir de o enerjili çikolatalardan alın.
Bir
de tabi sakın sloganımızı unutmayın, ana konu: ADALET! Hani
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın derhal ihtiyaçları olan
adalet! Onların şu anda yaşadıkları korkunç günleri durdurmak,
demokrasimizin namusu, yaşam suyu! Kılıçdaroğlu, başta olmak
olmak üzere, tüm haksız yere tutuklu gazeteciler, arafta bekleyen
akademisyenler, haksızlığa uğrayan sahiller, araba arkasında
sürüklenen köpekler, ormanlar, zeytinlikler için yürüyor...
Kendi
FETÖCÜ geçmişlerini unutturmak için, sağda solda uydurma
sürrealist hikayelerle FETÖCÜ arayan, Ergenekon davasının
“kes-yapıştır-kopyala” taktiklerini uygulayanlara karşı
yürüyor.
Keşke
CHP’li dostlarım, bu yürüyüşün yüklü bölümünü daha
serin bir havada, ya sabah erken, ya da akşam üstü akşam saat
15.30 veya 16.00 gibi bir saatten itibaren yürüseler de, yılın en
sıcak günlerini yaşayan Türkiye’de kimsenin baygınlığına
veya Allah göstermesin kaybına sebep olmadan yaşanabilse...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.