5 Temmuz 2017 Çarşamba

BEDRİ BAYKAM AZİZ YILDIRIM’LA KONUŞTU:  “15 TEMMUZ’DAN BİR YIL ÖNCE 50 BİN KİŞİYLE İHTİLAL YAPACAKLARINI SÖYLEMİŞTİM” | 3 Temmuz 2017


3 Temmuz 2011  gününü çok iyi hatırlıyorum. Bodrum’a yazlığa gitmek üzereydik. Olay film kareleri gibi birbiri peşi sıra kurgulanmıştı. Sanki silahli bir terör örgütü ve dolandırıcılık çetesi çökertilmiş gibi ardı ardına patlayan haberler, vtr’ler, koca Fenerbahçe Spor Kulübü’nü bir silahlı mafya çetesi gibi sunuyor ve halkın gözünde telafisi imkansız gibi görünen ön yargılarla total bir kamuoyu algısı oluşturmaya yönelik bir kurgulu bütünsellik dikkat çekiyordu. Olay Türkiye’nin yaşamını altüst ettikten 24 saat sonra bilen göz için tutarsızlıklarını, kurgusallığını ve bir çete opeasyonunun sonucu olduğunu ilk fark edenler arasındaydım. O günden sonra attığım tweetler, yazdığım yazılar ve televizyonlarda canlı yayınlarda verdiğim mücadelelerle bu kumpası deşifre etmeye çalışan fahri Fenerbahçe avukatlarından biri olmuştum. FBTV dışında özelikle CNN Türk ve Beyaz TV’de sürekli programlara çıkıyordum. Örneğin Beyaz TV’de ROK (Kütahyalı) Fenerbahçe’ye karşı coşmuş odaklardan biriydi. Ünlü-ünsüz herkes, Fenerbahçe ile olan hesaplaşmalarını bu olay vesilesiyle, özellikle Aziz Yıldırım’ı hedef tahtası yaparak ortaya döküp, cerahatlerini akıtıyorlardı. Hadi Trabzonsporluları anlıyorum da, özellikle Galatasaraylıların ilk üç günkü sükunetlerinin ardından Fenerbahçe’ye kustukları kini hiçbir zaman unutmayacağım. Özellikle UEFA müfettişi Cornu’nün ülkemizde geçirdiği kısa ziyaret süresince nasıl Türkiye Futbol Federasyonu’nun iki Galatasaraylı üyesi tarafından yakın markaj ve ablukaya alındığını şaşkınlıkla ve ibretle izlemiştim. Fenerbahçe’nin o yıl Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katılımının son anda alçakça engellenişini tüm Fenerbahçeliler yüreğimizde korkunç bir acıyla izledik. Telafisi olmayan bir gasp yaşanıyordu Türkiye’de, neredeyse tüm diğer takımların yöneticileri ve taraftarları Fenerbahçeyi LEKELEMEK için UEFA’yı fax, e-posta ve telefon yağmuruna tutuyorlardı. O günlerde Fenerbahçe’nin ortaya koyduğu savunmaları Avrupa’nın anlamasına pek imkan bırakılmıyordu, yapılan toplu beyin yıkama ile...
Kısa bir süre sonra zaten Aziz Yıldırım tutuklanmış, Metris cezaevine konmuştu. Bir yıl kalacağı bu yerde kendisini ziyaret edenler arasındaydım; galiba telefonlu bir bölmede 1001 arama, kontrol ve güvenlik önleminden sonra, karşı karşıya bir görüşme için nihayet yalnız kalabilmiştik. Aramızda geçen tahmin edebileceğiniz konuşmalardan sonra, o gün Aziz Bey bana doğru eğilmiş ve bu işin arkasında FETÖ’nün olduğunu açıkça, kısık sesle ifade etmiş, zaten izlediğimiz bilgileri teyid etmişti.
Yıldırım 2012’de cezaevinden çıktıktan sonra yaşananları zaten herkes biliyor. Ama UEFA’nın, FETÖ’nün büyük çöküşünü ve davanın tüm dayanaklarını kaybedişini nasıl şaşkınlıkla yaşayıp yönetim kurulu üyelerinin küçük dillerini yuttuğunu görebilmek için neler vermezdim! Aynı şekilde UEFA’nın o günden sonra kendisini bu çok önemli olduğu iddia edilen (!) belgelere ve gazete kupürlerine boğan Trabzonspor ve Galatasaray yöneticileri hakkında neler düşündüğünü de çok merak ediyorum! Bütün bu yaşananların ardından bir de 15 Temmuz fiyasko darbe çabası gelince, Fenerbahçe’nin bu kirli yapıya karşı mertlik ve cesaretle doğrudan savaşan belki ilk resmi kurum olduğu, tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Örneğin Türk Silahlı Kuvvetleri’nin böyle bir tasarrufu olmamıştı, Balyoz mağdurlarını savunmak için... Kendilerini mesafeli durmaya mecbur hissediyorlardı sanki. Veya acaba o tarihlerde de TSK’ya sızmış olan FETÖ’cü güçler bu tepkisizliği sağlayan faktörler arasındaydı mı?

Aziz Yıldırım, Türkiye’de seveni kadar sevmeyeni de olan büyük bir kamuoyu figürü. Ama sevmeyenlerin bile itiraf ettği şekilde, herkes kabul eder ki o mücadeleci bir çetin ceviz! Ve hayattaki tüm enerjisini Fenerbahçe’ye veriyor. Bu konuda en başından beri verdiği açık mücadelede sonuna kadar haklı çıkmış olması, Fenerbahçelileri ve objektif sporseverleri ne kadar sevindirdiyse, artık bu konu üzerinden gönül rahatlığıyla Fenerbahçe’ye saldıramayacak olan sayısız başka insanı da üzdü. Ama Aziz Yıldırım ismi, FETÖ ile olan mücadelede kalıcı şekilde tarihe geçti...

Kendisiyle 6. yılında 3 Temmuz’u konuştuk...                              





Bedri Baykam: Sayın Başkan, yine bir 3 Temmuz yıldönümüne geldik. Siz Fenerbahçe’ye o saldırı başladıktan sonra en karanlık günlerde, “Şike Davası” olarak anılan duruşmalar sürecinde, esas tehlikenin çok daha büyük olduğunu Türkiye’ye anlatmaya çalıştınız...

Aziz Yıldırım: “Ne şikesi, memleket elden gidiyor” dedim!
 
BB: Evet, aynen böyle dediniz. Çok tarihi sözlerdi, insanların önemli kısmı o gün anlamak istemediler bunu. Zaten o sözlerinizin üzerinden 3-4 yıl geçtikten sonra Türkiye 15 Temmuz’u yaşadı ve insanlar bu sefer de sanki çok şaşırdı. “Bu FETÖ de nereden çıktı?” dediler. Siz o anda ne düşündünüz?
 
AY: Tabii ki hiç şaşırmadım. 15 Temmuz’dan 1 sene önce HaberTurk’te Faik Çetiner ile program yaptık ve orada 50 bin kişiyle ihtilal yapacaklarını söylemiştim. Bunu herkes görüyordu, biliyordu ama devletin her yerine sızdıkları için, daha doğrusu devlet bunları özellikle içeride tuttuğu için önlem alamıyorlardı. 15 Temmuz’da bunlar darbeyi yapınca ve devlet de bunu görünce mücadele tam olarak başladı. Çünkü önceden herkes iç içe olduğundan kimse birşey yapamıyordu. Kimin FETÖ’cü olduğunu, kimin olmadığını biliyorlarsa dahi birşey yapılamıyordu, pozisyon buydu!
 
BB: Öte yandan 3 Temmuz 2011 tarihinden itibaren başta siz, Fenerbahçe camiası bu saldırının kumpas olduğunu, mantıksızlığını, yalan-dolanını ilk kez ortaya çıkardı ve yalnız kaldı. O dönemde  herkes Fenerbahçe’ye çamur atma peşindeydi. Peki size ve Fenerbahçelilere Türkiye nasıl bakıyordu? Aslında FETÖ’ye karşı bir hareketin öncülüğünü yapmış bu köklü kurumun başkanı olarak bugün ne düşünüyorsunuz o süreç hakkında?

BU HADİSE TÜRKİYE İLE SINIRLI DEĞİLDİR, BİR DÜNYA SENARYOSUDUR, YAZAN DA OYNAYAN DA BELLİDİR!”

AY: Hadise şu: Ortada 40-50 senelik tehlikeli bir oluşum var. Bu oluşum olgunluk dönemine geldiği zaman artık ortaya çıkmaya başlamış. Ve bu 40-50 sene boyunca her gruptan insanlarla beraber yürümüşler, iç içe geçmişler, örgütlü olarak her yere sızmışlar! Bunun karşısında durmak, “dini yayma, İslam’ın iyiliğini dünyaya anlatma”nın çok ötesinde, gerçek amaçlarının devleti ve hatta dünyayı ele geçirmek, yönetmek olduğunu dış dünyaya anlatmak çok zordu o süreçte. Bunun boyutları Türkiye ile sınırlıymış gibi bakıyor herkes, çok yanlış bu. Afrika’da, Latin Amerika’da, Malezya’da, Müslüman ülkelerin olduğu her yerde aynı Türkiye’de yerleştirdikleri sistemi kurmaya çalışıyorlar. Yani FETÖ’ye bakarken, sadece Türkiye’de darbe yapmaya çalıştılar dersek yanlış olur, gücünü de küçümsemiş oluruz. FETÖ bir dünya gücüdür. Bu bir senaryodur, oyundur. Bunu yazan da oynayan da bellidir. Yoksa Fettullah Gülen’in yalnız başına yapacağı operasyonlar değildir. Bunu iyi algılamak, geneline iyi bakmak lazım.
O süreçteki insanların yanılgılarını da hoşgörüyle karşılayacağız. Ama bu noktadan sonra bunlara terör örgütü olarak bakmayıp, başka anlamda değerler yüklemeye çalışanlar olursa, işte o zaman yanılgıya düşülür. Çünkü bu adamlar Türkiye’ye büyük zarar verdiler. İşte o zaman bu ülke daha da zarar görür.
 
BB: Siz “Ne şikesi, ülke elden gidiyor!” derken bu tabloyu deşifre etmiştiniz, değil mi?

AY: Tabii ki görmüştüm. Aslında ondan daha önce de görmüştüm. Din kisvesi altında, nasıl bir örgüt haline dönüştükleri ortadaydı. Örneğin insanların bir işi olduğunda ve torpil gerektiğinde millet ne yazık ki bunlara gidiyordu hep. Sanki her yerde hakimdiler ülkeye. Hepsini görüyordum.


TRABZONSPOR HALA BAŞARISIZLIKLARINI ÖRTMEK İÇİN BİZE SIĞINIYOR”

BB: Beni çok şaşırtan bir olay var: Tüm bu kumpaslarla oluşturulmuş Ergenegon, Balyoz, Şike davaları çökmüşken, Trabzonspor hala kalkmış ben “FIFA’ya gideceğim, CAS kararı var, UEFA kararı var, sokaklarda protesto edeceğim” gibi akıl almaz bir davranışı sürdürme peşinde. Buna ne diyorsunuz?

AY: Şimdi Bedri Bey, bu davanın başlangıç noktası emniyetin hazırlamış olduğu hayali bir romanla başlayan fezlekedir. Avrupa’daki UEFA ve CAS, bu fezleke üzerinden yürümüştür. Şimdi Yargıtay’daki davanın bitimiyle beraber, biz yeniden yargılanmayı UEFA ve CAS’a, Türkiye Futbol Federasyonu’na talebimiz olarak tekrar taşıyacağız. Bu şekilde davranmaları normal, çünkü Trabzonspor yönetimleri başarılı olamıyor. Ve bu başarısızlığı örtbas etmek için bir yere sığınmaları lazım, bu sığınma için Fenerbahçe üzerine oynuyorlar. Ama biz tersine hareket etmeye başladığımız zaman bu işin içerisinde nerede olduklarını kendileri de, herkes de daha iyi bilecek, herkese göstereceğiz.
  
HALA İÇERİDEN ÇOMAK SOKMAYA ÇALIŞAN HAİNLER VAR, MÜCADELE SÜRÜYOR”

BB: Fenerbahçe’nin başkanıyla, yöneticileriyle, taraftarıyla mantıkla ve akılla bu olayın en başından beri düzmece olduğunu net gören ve hiçbir tehdide boyun eğmeyen bir yapısı var. Bunu nasıl açıklarsınız?

AY: Fenerbahçe’nin 1907’den beri hep doğruların yanında olma, onları tespit etme anlayışı vardır. Baktığımız zaman Fenerbahçe’ye karşı padişahlar zamanında da, Cumhuriyet döneminde de yapılan haksızlıklarda hep direnen bir yönetimi ve arkasında camiayı görürsünüz. Bu bir gelenek. Aziz Yıldırım bu konuda söylemiştir, etmiştir ama camianın da kültürel yapısı olarak böyle bir geleneği var. Bu gelenek biraz da yönetimin tutumuyla, doğruları söylemesiyle ve insanların bize inanmasıyla, duyduğu güvenle alakalı. Aziz Yıldırım’ın da 2011’den önce hep doğruları söylemiş, haklı da haksız da olsa, kulübün menfaatine olacak olsa bile hiç yalan söylememiş olması bunda başka bir etkendir. Fenerbahçe camiası da, yine doğruyu söylüyordur inancıyla arkamızda durmuştur. Zaman ve süreç bu olayın ve her dediğimizin ne kadar doğru olduğunu kamuoyuna göstermiştir.
Fenerbahçe’nin bu tutumunun dışında hiçbir kulüp, hiçbir müessese bunun altından kalkamazdı, ayakta kalamazdı, yok olur giderdi. Biz 2012’de hapisten çıktıktan sonra da iyi günler yaşamadık, hep sıkıntılar yaşadık. Hep mahkeme şöyle mi olacak, böyle mi olacak... O mahkeme açıyor, bu mahkeme açıyor, şu birşey söylüyor. Kendi içimizde bile bazı hainler var! Örneğin onlar da çıkıp hala başkanlığımın geçersiz olduğunu etrafa anlatma peşine düştüler. Altı senedir mücadelemiz devam ediyor! Tek hedefi ellerindeki çomakla ortalığı karıştırmak olanlardan söz ediyorum. Çıktık ama hepsiyle mücadelemiz devam ediyor. Rahat değiliz, huzurlu değiliz. Sadece sporla uğraşamıyoruz, başka olaylarla uğraşıyoruz.
  
ATATÜRK’ÜN KULÜBÜYÜZ, LAİKİZ, TÜM İLKELERİYLE
CUMHURİYET’E SAHİBİZ”
BB: Fenerbahçe’nin Kurtuluş Savaşı’na, Atatürk’e verdiği destekten gelen yapısı ve Atatürkçü ruhu, bu süreci böyle yüksek bir inançla götürmesinde etkili olmuş mudur?

AY: Olmaz mı? Ne diyorsun, Atatürk’ün kulübü diyorsun. Atatürk’ün kulübü dediğimiz bir yerde düşüncemizle, varlığımızla onun yaratmış olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarkenki ilkelerinin hepsini kabul etmiyor muyuz? Samimi olarak böyle düşünmüyor muyuz? Her zaman söylüyoruz: Atatürk’ün kulübüyüz, Atatürkçüyüz, laikiz, Cumhuriyet’e sahibiz... Bu anlayışın içerisinde olan camia da bu değerlere sahip çıkıyor. Kimse bunu durduramaz.

 “HİÇBİR YERDEN, HİÇBİR KULÜPTEN BİR ÖZÜR GELMEDİ”

BB: Tüm bu kumpaslara, bunların artık suçluları ve elebaşılarıyla beraber deşifre olmuş olmalarına, FETÖ’cülerin hapiste veya kaçmış olmasına rağmen, bu süreçte Fenerbahçe’ye saldıran diğer kulüplerden özür geldiğini hatırlamıyorum...
  
AY: Hayır. Hiçbir zaman hiçbir yerden gelmedi böyle bir özür. Türk toplumunda öyle bir alışkanlık yok maalesef.

BB: Ben de hiç duymadığım için, emin olmak için size sormak istedim, ama görüyorum ki teyit ediyorsunuz Sayın Başkan...

AY: Yok öyle bir alışkanlık ülkemizde...
  
FETÖ’NÜN SONU, 3 TEMMUZ’LA BAŞLAMIŞTIR

BB: Eklemek istediğiniz başka birşey var mı?

AY: 3 Temmuzların unutulmamasını rica ediyorum. Tüm bu FETÖ olaylarının ortaya çıkış hadisesinin en çarpıcı başlangıç bölümlerindendir. 3 Temmuz'dan sonra Türkiye’yi bekleyen büyük badirelerin, kötü günlerin belki de ilk aydınlık günüdür 3 Temmuz, bunları unutmamak lazım. FETÖ kumpasının yok olmasının başlangıcıdır. Çünkü Fenerbahçe’nin kurumsal olarak kararlılıkla karşı çıkışının büyük etkisi olmuştur!

BB: Ergenekon ve Balyoz gibi davalar daha önce başladı ama Şike davasındaki kararlılık ve dik duruşun, eminim ki tüm o  davaların çökmesinde de çok etkisi olmuştur.

AY: Bütün özel mahkemelerde olan davalar FETÖ kumpasıdır. Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK, Cübbeli Ahmet Hoca, Şike ve daha ismini bilmediğimiz bir sürü dava... 15 Temmuz’da da birçok insan maalesef vefat etmiştir aynı FETÖ çetesi nedeniyle.. Allah hepsine rahmet eylesin diyoruz yıldönümü gelirken...

BB: 2 yıl önce HSYK baş müfettişi aynı çetenin benim için de hazırladığı fezlekeyi de gösterdi! Uygulamaya koyamadan çöktüler...

AY: Hayırlı olsun, ucuz atlatmışsınız Bedri Bey!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.