3
Temmuz 2011 gününü çok iyi hatırlıyorum. Bodrum’a
yazlığa gitmek üzereydik. Olay film kareleri gibi birbiri peşi
sıra kurgulanmıştı. Sanki silahli bir terör örgütü ve
dolandırıcılık çetesi çökertilmiş gibi ardı ardına patlayan
haberler, vtr’ler, koca Fenerbahçe Spor Kulübü’nü bir
silahlı mafya çetesi gibi sunuyor ve halkın gözünde telafisi
imkansız gibi görünen ön yargılarla total bir kamuoyu algısı
oluşturmaya yönelik bir kurgulu bütünsellik dikkat çekiyordu.
Olay Türkiye’nin yaşamını altüst ettikten 24 saat sonra bilen
göz için tutarsızlıklarını, kurgusallığını ve bir çete
opeasyonunun sonucu olduğunu ilk fark edenler arasındaydım. O
günden sonra attığım tweetler, yazdığım yazılar ve
televizyonlarda canlı yayınlarda verdiğim mücadelelerle bu
kumpası deşifre etmeye çalışan fahri Fenerbahçe avukatlarından
biri olmuştum. FBTV dışında özelikle CNN Türk ve Beyaz TV’de
sürekli programlara çıkıyordum. Örneğin Beyaz TV’de ROK
(Kütahyalı) Fenerbahçe’ye karşı coşmuş odaklardan biriydi.
Ünlü-ünsüz herkes, Fenerbahçe ile olan hesaplaşmalarını bu
olay vesilesiyle, özellikle Aziz Yıldırım’ı hedef tahtası
yaparak ortaya döküp, cerahatlerini akıtıyorlardı. Hadi
Trabzonsporluları anlıyorum da, özellikle Galatasaraylıların ilk
üç günkü sükunetlerinin ardından Fenerbahçe’ye kustukları
kini hiçbir zaman unutmayacağım. Özellikle UEFA müfettişi
Cornu’nün ülkemizde geçirdiği kısa ziyaret süresince nasıl
Türkiye Futbol Federasyonu’nun iki Galatasaraylı üyesi
tarafından yakın markaj ve ablukaya alındığını şaşkınlıkla
ve ibretle izlemiştim. Fenerbahçe’nin o yıl Şampiyonlar Ligi’ne
doğrudan katılımının son anda alçakça engellenişini tüm
Fenerbahçeliler yüreğimizde korkunç bir acıyla izledik. Telafisi
olmayan bir gasp yaşanıyordu Türkiye’de, neredeyse tüm diğer
takımların yöneticileri ve taraftarları Fenerbahçeyi LEKELEMEK
için UEFA’yı fax, e-posta ve telefon yağmuruna tutuyorlardı. O
günlerde Fenerbahçe’nin ortaya koyduğu savunmaları Avrupa’nın
anlamasına pek imkan bırakılmıyordu, yapılan toplu beyin yıkama
ile...
Kısa
bir süre sonra zaten Aziz Yıldırım tutuklanmış, Metris
cezaevine konmuştu. Bir yıl kalacağı bu yerde kendisini ziyaret
edenler arasındaydım; galiba telefonlu bir bölmede 1001 arama,
kontrol ve güvenlik önleminden sonra, karşı karşıya bir görüşme
için nihayet yalnız kalabilmiştik. Aramızda geçen tahmin
edebileceğiniz konuşmalardan sonra, o gün Aziz Bey bana doğru
eğilmiş ve bu işin arkasında FETÖ’nün olduğunu açıkça,
kısık sesle ifade etmiş, zaten izlediğimiz bilgileri teyid
etmişti.
Yıldırım
2012’de cezaevinden çıktıktan sonra yaşananları zaten herkes
biliyor. Ama UEFA’nın, FETÖ’nün büyük çöküşünü ve
davanın tüm dayanaklarını kaybedişini nasıl şaşkınlıkla
yaşayıp yönetim kurulu üyelerinin küçük dillerini yuttuğunu
görebilmek için neler vermezdim! Aynı şekilde UEFA’nın o
günden sonra kendisini bu çok önemli olduğu iddia edilen (!)
belgelere ve gazete kupürlerine boğan Trabzonspor ve Galatasaray
yöneticileri hakkında neler düşündüğünü de çok merak
ediyorum! Bütün bu yaşananların ardından bir de 15 Temmuz
fiyasko darbe çabası gelince, Fenerbahçe’nin bu kirli yapıya
karşı mertlik ve cesaretle doğrudan savaşan belki ilk resmi kurum
olduğu, tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Örneğin Türk
Silahlı Kuvvetleri’nin böyle bir tasarrufu olmamıştı, Balyoz
mağdurlarını savunmak için... Kendilerini mesafeli durmaya mecbur
hissediyorlardı sanki. Veya acaba o tarihlerde de TSK’ya sızmış
olan FETÖ’cü güçler bu tepkisizliği sağlayan faktörler
arasındaydı mı?
Aziz
Yıldırım, Türkiye’de seveni kadar sevmeyeni de olan büyük bir
kamuoyu figürü. Ama sevmeyenlerin bile itiraf ettği şekilde,
herkes kabul eder ki o mücadeleci bir çetin ceviz! Ve hayattaki tüm
enerjisini Fenerbahçe’ye veriyor. Bu konuda en başından beri
verdiği açık mücadelede sonuna kadar haklı çıkmış olması,
Fenerbahçelileri ve objektif sporseverleri ne kadar sevindirdiyse,
artık bu konu üzerinden gönül rahatlığıyla Fenerbahçe’ye
saldıramayacak olan sayısız başka insanı da üzdü. Ama Aziz
Yıldırım ismi, FETÖ ile olan mücadelede kalıcı şekilde tarihe
geçti...
Kendisiyle
6. yılında 3 Temmuz’u konuştuk...
Bedri
Baykam: Sayın
Başkan, yine bir 3 Temmuz yıldönümüne geldik. Siz Fenerbahçe’ye
o saldırı başladıktan sonra en karanlık günlerde, “Şike
Davası” olarak anılan duruşmalar sürecinde, esas tehlikenin çok
daha büyük olduğunu Türkiye’ye anlatmaya çalıştınız...
Aziz
Yıldırım:
“Ne şikesi, memleket elden gidiyor” dedim!
BB:
Evet, aynen böyle dediniz. Çok tarihi sözlerdi, insanların önemli
kısmı o gün anlamak istemediler bunu. Zaten o sözlerinizin
üzerinden 3-4 yıl geçtikten sonra Türkiye 15 Temmuz’u yaşadı
ve insanlar bu sefer de sanki çok şaşırdı. “Bu FETÖ de
nereden çıktı?” dediler. Siz o anda ne düşündünüz?
AY:
Tabii ki hiç şaşırmadım. 15 Temmuz’dan 1 sene önce
HaberTurk’te Faik Çetiner ile program yaptık ve orada 50 bin
kişiyle ihtilal yapacaklarını söylemiştim. Bunu herkes
görüyordu, biliyordu ama devletin her yerine sızdıkları için,
daha doğrusu devlet bunları özellikle içeride tuttuğu için
önlem alamıyorlardı. 15 Temmuz’da bunlar darbeyi yapınca ve
devlet de bunu görünce mücadele tam olarak başladı. Çünkü
önceden herkes iç içe olduğundan kimse birşey yapamıyordu.
Kimin FETÖ’cü olduğunu, kimin olmadığını biliyorlarsa dahi
birşey yapılamıyordu, pozisyon buydu!
BB:
Öte yandan 3 Temmuz 2011 tarihinden itibaren başta siz, Fenerbahçe
camiası bu saldırının kumpas olduğunu, mantıksızlığını,
yalan-dolanını ilk kez ortaya çıkardı ve yalnız kaldı. O
dönemde herkes Fenerbahçe’ye çamur atma peşindeydi. Peki
size ve Fenerbahçelilere Türkiye nasıl bakıyordu? Aslında
FETÖ’ye karşı bir hareketin öncülüğünü yapmış bu köklü
kurumun başkanı olarak bugün ne düşünüyorsunuz o süreç
hakkında?
“BU
HADİSE TÜRKİYE İLE SINIRLI DEĞİLDİR, BİR DÜNYA SENARYOSUDUR,
YAZAN DA OYNAYAN DA BELLİDİR!”
AY:
Hadise şu: Ortada 40-50 senelik tehlikeli bir oluşum var. Bu oluşum
olgunluk dönemine geldiği zaman artık ortaya çıkmaya başlamış.
Ve bu 40-50 sene boyunca her gruptan insanlarla beraber yürümüşler,
iç içe geçmişler, örgütlü olarak her yere sızmışlar! Bunun
karşısında durmak, “dini yayma, İslam’ın iyiliğini dünyaya
anlatma”nın çok ötesinde, gerçek amaçlarının devleti ve
hatta dünyayı ele geçirmek, yönetmek olduğunu dış dünyaya
anlatmak çok zordu o süreçte. Bunun boyutları Türkiye ile
sınırlıymış gibi bakıyor herkes, çok yanlış bu. Afrika’da,
Latin Amerika’da, Malezya’da, Müslüman ülkelerin olduğu her
yerde aynı Türkiye’de yerleştirdikleri sistemi kurmaya
çalışıyorlar. Yani FETÖ’ye bakarken, sadece Türkiye’de
darbe yapmaya çalıştılar dersek yanlış olur, gücünü de
küçümsemiş oluruz. FETÖ bir dünya gücüdür. Bu bir
senaryodur, oyundur. Bunu yazan da oynayan da bellidir. Yoksa
Fettullah Gülen’in yalnız başına yapacağı operasyonlar
değildir. Bunu iyi algılamak, geneline iyi bakmak lazım.
O
süreçteki insanların yanılgılarını da hoşgörüyle
karşılayacağız. Ama bu noktadan sonra bunlara terör örgütü
olarak bakmayıp, başka anlamda değerler yüklemeye çalışanlar
olursa, işte o zaman yanılgıya düşülür. Çünkü bu adamlar
Türkiye’ye büyük zarar verdiler. İşte o zaman bu ülke daha da
zarar görür.
BB:
Siz “Ne şikesi, ülke elden gidiyor!” derken bu tabloyu deşifre
etmiştiniz, değil mi?
AY:
Tabii ki görmüştüm. Aslında ondan daha önce de görmüştüm.
Din kisvesi altında, nasıl bir örgüt haline dönüştükleri
ortadaydı. Örneğin insanların bir işi olduğunda ve torpil
gerektiğinde millet ne yazık ki bunlara gidiyordu hep. Sanki her
yerde hakimdiler ülkeye. Hepsini görüyordum.
“TRABZONSPOR
HALA BAŞARISIZLIKLARINI ÖRTMEK İÇİN BİZE SIĞINIYOR”
BB:
Beni çok şaşırtan bir olay var: Tüm bu kumpaslarla oluşturulmuş
Ergenegon, Balyoz, Şike davaları çökmüşken, Trabzonspor hala
kalkmış ben “FIFA’ya gideceğim, CAS kararı var, UEFA kararı
var, sokaklarda protesto edeceğim” gibi akıl almaz bir davranışı
sürdürme peşinde. Buna ne diyorsunuz?
AY:
Şimdi Bedri Bey, bu davanın başlangıç noktası emniyetin
hazırlamış olduğu hayali bir romanla başlayan fezlekedir.
Avrupa’daki UEFA ve CAS, bu fezleke üzerinden yürümüştür.
Şimdi Yargıtay’daki davanın bitimiyle beraber, biz yeniden
yargılanmayı UEFA ve CAS’a, Türkiye Futbol Federasyonu’na
talebimiz olarak tekrar taşıyacağız. Bu şekilde davranmaları
normal, çünkü Trabzonspor yönetimleri başarılı olamıyor. Ve
bu başarısızlığı örtbas etmek için bir yere sığınmaları
lazım, bu sığınma için Fenerbahçe üzerine oynuyorlar. Ama biz
tersine hareket etmeye başladığımız zaman bu işin içerisinde
nerede olduklarını kendileri de, herkes de daha iyi bilecek,
herkese göstereceğiz.
“HALA
İÇERİDEN ÇOMAK SOKMAYA ÇALIŞAN HAİNLER VAR, MÜCADELE SÜRÜYOR”
BB:
Fenerbahçe’nin başkanıyla, yöneticileriyle, taraftarıyla
mantıkla ve akılla bu olayın en başından beri düzmece olduğunu
net gören ve hiçbir tehdide boyun eğmeyen bir yapısı var. Bunu
nasıl açıklarsınız?
AY:
Fenerbahçe’nin 1907’den beri hep doğruların yanında olma,
onları tespit etme anlayışı vardır. Baktığımız zaman
Fenerbahçe’ye karşı padişahlar zamanında da, Cumhuriyet
döneminde de yapılan haksızlıklarda hep direnen bir yönetimi ve
arkasında camiayı görürsünüz. Bu bir gelenek. Aziz Yıldırım
bu konuda söylemiştir, etmiştir ama camianın da kültürel yapısı
olarak böyle bir geleneği var. Bu gelenek biraz da yönetimin
tutumuyla, doğruları söylemesiyle ve insanların bize inanmasıyla,
duyduğu güvenle alakalı. Aziz Yıldırım’ın da 2011’den önce
hep doğruları söylemiş, haklı da haksız da olsa, kulübün
menfaatine olacak olsa bile hiç yalan söylememiş olması bunda
başka bir etkendir. Fenerbahçe camiası da, yine doğruyu
söylüyordur inancıyla arkamızda durmuştur. Zaman ve süreç bu
olayın ve her dediğimizin ne kadar doğru olduğunu kamuoyuna
göstermiştir.
Fenerbahçe’nin
bu tutumunun dışında hiçbir kulüp, hiçbir müessese bunun
altından kalkamazdı, ayakta kalamazdı, yok olur giderdi. Biz
2012’de hapisten çıktıktan sonra da iyi günler yaşamadık, hep
sıkıntılar yaşadık. Hep mahkeme şöyle mi olacak, böyle mi
olacak... O mahkeme açıyor, bu mahkeme açıyor, şu birşey
söylüyor. Kendi içimizde bile bazı hainler var! Örneğin onlar
da çıkıp hala başkanlığımın geçersiz olduğunu etrafa
anlatma peşine düştüler. Altı senedir mücadelemiz devam ediyor!
Tek hedefi ellerindeki çomakla ortalığı karıştırmak olanlardan
söz ediyorum. Çıktık ama hepsiyle mücadelemiz devam ediyor.
Rahat değiliz, huzurlu değiliz. Sadece
sporla uğraşamıyoruz, başka olaylarla uğraşıyoruz.
“ATATÜRK’ÜN
KULÜBÜYÜZ, LAİKİZ, TÜM İLKELERİYLE
CUMHURİYET’E
SAHİBİZ”
BB:
Fenerbahçe’nin Kurtuluş Savaşı’na, Atatürk’e verdiği
destekten gelen yapısı ve Atatürkçü ruhu, bu süreci böyle
yüksek bir inançla götürmesinde etkili olmuş mudur?
AY:
Olmaz mı? Ne diyorsun, Atatürk’ün kulübü diyorsun. Atatürk’ün
kulübü dediğimiz bir yerde düşüncemizle, varlığımızla onun
yaratmış olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarkenki ilkelerinin
hepsini kabul etmiyor muyuz? Samimi olarak böyle düşünmüyor
muyuz? Her zaman söylüyoruz: Atatürk’ün kulübüyüz,
Atatürkçüyüz, laikiz, Cumhuriyet’e sahibiz... Bu anlayışın
içerisinde olan camia da bu değerlere sahip çıkıyor. Kimse bunu
durduramaz.
“HİÇBİR
YERDEN, HİÇBİR KULÜPTEN BİR ÖZÜR GELMEDİ”
BB:
Tüm bu kumpaslara, bunların artık suçluları ve elebaşılarıyla
beraber deşifre olmuş olmalarına, FETÖ’cülerin hapiste veya
kaçmış olmasına rağmen, bu süreçte Fenerbahçe’ye saldıran
diğer kulüplerden özür geldiğini hatırlamıyorum...
AY:
Hayır. Hiçbir zaman hiçbir yerden gelmedi böyle bir özür. Türk
toplumunda öyle bir alışkanlık yok maalesef.
BB:
Ben de hiç duymadığım için, emin olmak için size sormak
istedim, ama görüyorum ki teyit ediyorsunuz Sayın Başkan...
AY:
Yok
öyle bir alışkanlık ülkemizde...
FETÖ’NÜN
SONU, 3 TEMMUZ’LA BAŞLAMIŞTIR
BB:
Eklemek istediğiniz başka birşey var mı?
AY:
3 Temmuzların unutulmamasını rica ediyorum. Tüm bu FETÖ
olaylarının ortaya çıkış hadisesinin en çarpıcı başlangıç
bölümlerindendir. 3 Temmuz'dan sonra Türkiye’yi bekleyen büyük
badirelerin, kötü günlerin belki de ilk aydınlık günüdür 3
Temmuz, bunları unutmamak lazım. FETÖ kumpasının yok olmasının
başlangıcıdır. Çünkü Fenerbahçe’nin kurumsal olarak
kararlılıkla karşı çıkışının büyük etkisi olmuştur!
BB:
Ergenekon ve Balyoz gibi davalar daha önce başladı ama Şike
davasındaki kararlılık ve dik duruşun, eminim ki tüm o
davaların çökmesinde de çok etkisi olmuştur.
AY:
Bütün özel mahkemelerde olan davalar FETÖ kumpasıdır.
Ergenekon, Balyoz, Odatv, KCK, Cübbeli Ahmet Hoca, Şike ve daha
ismini bilmediğimiz bir sürü dava... 15 Temmuz’da da birçok
insan maalesef vefat etmiştir aynı FETÖ çetesi nedeniyle.. Allah
hepsine rahmet eylesin diyoruz yıldönümü gelirken...
BB:
2 yıl önce HSYK baş müfettişi aynı çetenin benim için de
hazırladığı fezlekeyi de gösterdi! Uygulamaya koyamadan
çöktüler...
AY:
Hayırlı olsun, ucuz atlatmışsınız Bedri Bey!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.