Halbuki biz bugün size Dünya Sanat Günü’nü hatırlatmak istiyorduk: 2011 yılında, Meksika’nın Guadalajara kentinde toplanan UNESCO’ya bağlı Uluslararası Dünya Sanat Dernekleri (IAA) Genel Kurulu’nda, Türkiye olarak sunduğumuz öneri oybirliğiyle kabul edilince, Leonardo’nun doğum günü olan 15 Nisan, “World Art Day” ilan edildi. Geçen yıl, Meksika’dan Türkiye’ye, İsveç’den Venezuela’ya dünyanın bir çok ülkesinde yapılan kutlamalardan sonra bu yıl da 15 Nisan tarihini merkez alan bir çok etkinlik düzenlendi. Şişli’de ve Kadıköy’de vitrin sergileri, kitap ve tasarım standları, bazı müzelere o gün ücretsiz giriş hakkı, Ankara, Alanya, Sinop, Eskişehir’de aktiviteler, Prof. Özdemir Altan’a verilen “Dünya Sanat Günü ödülü”, Perşembe günü Kadıköy CKM’de Nilüfer Ergin, Tülin Onat ve benim katılacağımız panel, Cumartesi günü Büyükada’da Belediye’nin kokteyli ve Kartal’da Pazar günü yapılacak olan Murat Havan’ın temsili “Leonardo ve Mona Lisa’nın evlilik töreni” ilk toparlamada aklıma gelenler...
Bu yılın ana sloganı benden çıktı: “Dünyayı savaş değil, sanat kurtaracak”. Arkadaşlarla yaptığımız bir beyin fırtınası seansında spontan olarak aklıma geldikten sonra herbirinin verdiği destekle bez afişlerdeki yerini aldı. Sanatçılar Girişimi başta olmak üzere, bir çok değerli sanatçının kararlılıklarının ifadesi olan bu slogan, aydınların ortak aklının da sesiydi. Gerçekten de bütün caydırıcı biber gazlarına, tazzikli sulara ve barikatlara rağmen aydınlanma ateşi ve güneşinin yanında yer alan sanatçılar ve gençler, halkımıza güç vererek demokrasi ve özgürlüklere sahip çıktılar.
Tüm bu saydıklarıma karşın, bu yıl “Dünya Sanat Günü” etkinlikleri tam başlamak üzereyken elime geçen bana yollanmış belki 25X15 cm ebadında iki yapraktan oluşan sade ve saf bir küçük resim, bana sanatın bu direnç kapasitesini ve taşıdığı evrensel mesajları en yoğun şekilde taşıyarak hem de Say olayının şokuyla boğuştuğumuz şu anlarda, beni başka bir dünyaya götürdü. Hakkındaki iddialara karşı yaptığı savunmalar dolayısıyla disiplin cezası alan ve duruşmalarına katılamayan Toplumsal Dönüşüm Yayınları eski sahibi Ali Özoğul, yalnız bu savunmalar dolayısıyla 11 yıl 8 ay hapis cezası almış bir “mahpus”!. Yaptığı son derece çarpıcı savunmalar, ali-ozoglu.blogcu.com sitesinden okunabilir. İşte direncinin “çelikleşmesi” olarak gördüğü o iki yaprakla beraber bana ulaşan mektubunda şu satırlar da yer alıyor:
“...’Resim odaları süslemek için yapılmamıştır. Resim düşmana karşı saldırı ve savunmada kullanılması gereken bir savaş silahıdır’ diyerek Franco’ya ve diktatörlere meydan okuyan Picasso’nun sizin eserlerinizin nasıl güçlü birer silah olduğunu görmesini çok isterdim.
Can dostum Sn. Baykam, Bu yazdıklarımı dostça övgü dolu sözler olarak görmeyin lütfen. Kleptokrasi sistemini halkımıza demokrasi olarak anlatan ve kendilerine sanatçı ünvanını yakıştıranların halleri bana Miro’nun aya havlayan köpeğini hatırlatıyor. Yanılıyor muyum?
Sanatçılar Girişimi’ne dahil olanların dışında bu ülke başka sanatçı yetiştirmemiş diye mi düşüneceğiz? Suskun kalmak ve birilerinin yaptıklarını görmezden gelmek sanatçıya yakışmaz(......................) Dalımızı kırsalar, yaprağımızı dökseler de, kuru yaprağın üzerimde çiçekler açtırarak direncimi çelikleştiriyorum. Cepheden bir anı ve küçük bir tebessüm olur temennim ile size kuru bir yaprak yolluyorum. Mühimmata dönüşmüş bir yaprak. Sanatçı yoksa bir ülke vardır ama orası artık vatan değildir. Sanatınızla umudumuzu büyüttüğünüz ve yaşattığınız için öncelikli olarak size tüm sanatçı dostlarımıza Silivri cephesinden sonsuz sevgimi saygımı ve selamlarımı yolluyorum”.
Ali Özoğul’un ve tüm diğer arkadaşların hakettiklerine inandığım özgürlüklerine bir an önce kavuşmaları için bu hafta verdikleri savunmaların etkili olmasını diliyorum. Bu arada sahi, şimdi aklıma geldi de, acaba bizim sevgili “Akil” insanlarımız ne düşünüyorlar Say’a verilen ceza hakkında?
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.