29 Nisan 2014 Salı

ŞAMPİYONUN ZORLU YILINA TOPLU BAKIŞ | BEDRİ BAYKAM | 29 Nisan 2014 tarihli Cumhuriyet makalesi..


Fenerbahçe'nin kazandığı Lig Şampiyonluğu, bütün ülkede herhangi bir yılın futbol yarışında ipi göğüslemenin ötesinde anlamlar kazanan bir zafer. Tanıdığım onca "kökten Galatasaraylı" bu sene Fenerbahçe'nin başarısını arzuladılar. Sarı-Lacivertliler’in 3 yıldır sürdürdüğü büyük direnişin, Cumhuriyetçi ve demokrat muhalif kesimleri nasıl etkilediğini biliyoruz. Daha önce de hatırlattığım gibi, bu isimler arasında İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek, rahmetli futbol yıldızımız Galatasaraylı Gündüz Kılıç hakkında da kitabı olan aydınlarımızdan Mehmet Kunt ve daha birçok değerli insan vardı. Fenerbahçe'yi tutmasa bile saygı duyan bir diğer büyük kesim daha var! Onların da sayıları milyonlara ulaşıyor...
        Fenerbahçe'nin 3 Temmuz sürecinin başından beri yaşadığı işkencelerin komplo senaryolarını yazan belirsiz isimler tarihe kalır mı, bilmem. Ama bu direnci gösteren camia, onun başkanı, taraftarları, sözcüleri, avukatları kolay kolay unutulmaz! Şimdi Türkiye'nin ne son 12 yıldır, ne de Fenerbahçe'nin 3 yıldır yaşadığı hukuksuzlukları burada hatırlatacak değilim. Ama sonuçta artık Aziz Yıldırım'ı mahkum eden mahkemenin hukuki bir geçerliliği kalmadığı ve alınan tüm kararların yeniden yargılanma sürecine girmesi gerektiği, artık üzerinde her kesimin anlaştığı kesin bir sonuç. Change.org’ta açılan "Adalete Fener Yak" kampanyasına katılmak da son derece etkili. Her zamanki gibi "
bir tek benim sesim ne fark yaratır ki?" demeden...
         Fenerbahçe yöneticileri bir süredir UEFA'nın verdiği cezanın son kısmı olan bu seneki Şampiyonlar Ligi yasağının, az da olsa kalkma ihtimali olduğunu ifade ediyorlar. Bana sorarsanız Fenerbahçe’nin gerekirse bir futbolcu daha az transfer edip tüm Avrupa'nın büyük gazetelerine tam sayfa ilanlar vererek, kararı alan 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin yok oluşunu ve artık tartışılamayacak kadar önyargılı kararlara imza attığının tespit edildiğini, ülkenin genel siyasi-hukuki kaosuyla beraber duyurması lazım. Öte yandan Sarı-Lacivertli kulübün zaten 2011-12 ve 2013-14 sezonlarında fiili olarak Avrupa'dan men edilmiş olmaları, 2 yıllık cezanın da çekilmiş olduğunu gösteriyor. İyi bir strateji ve sunumla bu "mucize" gerçekleşebilir ve Avrupa belki 15 puan farkla şampiyon olacak "esas oğlan"ı seyretme şansını yakalar!
         Peki, “bu yılki şampiyonluk” denince aklımıza ne geliyor? Büyük camianın inancıyla beraber Ersun Yanal'ın kurduğu mükemmel dişli çark! Gerçekten tam bir kolej disiplini ve arkadaşlık bağları ile harmanlanmış, ilk 11'e giren-girmeyen herkesin eşit derecede kendisini takımın parçası olarak hissettiği büyük bir düzen. Bu yılın şampiyon ekibinde takımı toptan sırtlayan bir yıldız yok. Gerektiğinde herkes günün yıldızı, günün işçisidir! Üstelik iki noktayı da unutmamak lazım: Birincisi, yönetiminden taraftarına ve medyasına kadar kaynayan bir cadı kazanı olan Fenerbahçe’de, Yanal’a yalnızca bir yıllık kontrat sunuldu; bu çok ağır baskıdır bir hoca için. İkincisi de, bu zor şartlara rağmen sezon başından itibaren Yanal'ın "
Bu takım rahatlıkla şampiyon olacak" sözünü ısrarla ve dev bir özgüvenle verebilmiş olmasıdır. Hem de karşıda büyük bir hoca ve dünya yıldızlarından kurulu bir takım olmasına rağmen!
         Sezon başlarken, kamuoyuna hakim olan genel düşünce şuydu:
"Bu yıl, oturmuş ekibi ve yıldızlarıyla Galatasaray şampiyon olur da, acaba ikinci kim olur?" Ama evdeki hesap çarşıya hiç mi hiç uymadı. Şampiyonluk ve başarı için Drogba, Sneijder, Melo, Burak ve Selçuk gibi yıldızlar ve ünlü bir hocaya sahip olmak yeterli değildir! Takım olmak, iç gerginlikler ve klikleşmeleri aşabilmek lazımdır! Galatasaray, bu noktalarda başarılı olamamıştır. Sarı kırmızılı yöneticiler, anlaşılmaz şekilde Fenerbahçe'nin UEFA cezasının koşullarını içten takip ettikleri kadar kendi ekiplerinin halet-i ruhiyesini izleselerdi, belki alacakları sonuçlar da farklı olurdu!
         
 Fenerbahçe'ye tüm kutlamalarımızı sunduktan sonra, bazı sözde Fenerbahçe taraftarlarına olan büyük kızgınlığımı ifade etmeden geçemeyeceğim. Bağdat Caddesi'nde GS Store'u yakıp yağmalayan holiganların tam olarak kim oldukları bilinmiyor. Kimi rivayetler bu kişilerin sabıkalı hırsızlar, kimileri de bazılarının Ultraslan üyesi olduğunu söylüyor. Sonuçta elbet gerçekler er geç ortaya çıkar. Ama orada bu olayı müteakiben  Galatasaray formasına yönelik saldırıları bizzat gördüm. Bu utanılası eylemi yapanlar, Fenerbahçe'nin güzellik tablosuna büyük bir zarar vermişlerdir. Orada saldırılan yer aslında GSaray forması değil, Fenerbahçe'nin asil ruhudur, tarihi ve onurudur. "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" sloganını haykırmak yetmez; büyük önderin "düşman" ülke bayraklarına veya ölen askerlerine gösterdiği eşsiz büyük saygı ve korumayı anlamadıysanız, onu. Adını ağzınıza almamanız lazım. Şahsen G.Saray camiasından özür dilerken, Fenerbahçe kulübünü de bu konuda saldırıyı yapanlara en sert cezaları vermeye davet ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.