İki hafta önce, yaşanan
tüm parti içi demokrasi sorunlarına rağmen, neden kaçınılmaz
şekilde CHP'ye oy vereceğimi bu sütunda kaleme almıştım. Bugün
bu konuyu biraz daha netleştirmek istiyorum. CHP'nin sorunlu aday
saptama süreçlerini, ulusalcı ve demokratik çevrelerden aldığı
tepkileri biliyoruz.
Bu sorunları öne çıkaran değerli ama az oy potansiyelli başka partiler de bilinçli olarak CHP'nin üstüne giderek kendi adaylarına oy istiyorlar. Bunlar arasında değerli sanatçılarımız, yazarlarımız veya eski CHP'li Belediye Başkanları var. Bir çoğu dostum arkadaşım ve söylemlerine önem veriyorum. Ne var ki bu seçim sürecinde kendilerine destek olamıyorum. Bu tavrımın benim CHP'li oluşumla alakası yok. Neden, gayet basit bir ilkokul matematik bilgisine dayanıyor. Görünen büyük sepetteki oyları geçebilmek için, "bizim" sepetteki oyların dörde beşe bölünmemesi lazım. Hele bu kadar başabaş geçecek İstanbul ve Ankara gibi illerin belediyeleri söz konusuysa... Merkez solun büyük partisi başka bir parti olsaydı, ona destek olurdum. MHP mi? Emin olun bu konuda fazla konuşmak istemiyorum. Her kritik virajda o kadar AKP destekçisi oldular ki, onlara muhalefet gözüyle bakamıyorum artık!
1994'te "Taban Operasyonu" olarak yaptığımız tüm ikazlara aldırış etmeyen başta Ecevit ve ardından Karayalçın ile Baykal'ın somutlaşan ego inatlarının neye mal olduğu ortada. Onların "birleşmeme" ihanetlerinin artçı şokları, adım adım Türkiye'yi bugün yaşadığı felaket tablolarına taşıdı. Kimse de bunun aksini iddia edemez! Aradan geçen süreçte yapılan onca seçimde hala bu intihar psikolojisini devam ettiren Türk solunun bugün bu konuda harcayabileceği tek santimetrekare alan kalmadı. Yapılabilecek son hata, Erdoğan'ı bu ülkeye kalıcı padişah ilan eder! 30 Mart-1 Nisan gecesinde bu seçimlerde "çoklu sepet" hatasına düşmüş tüm seçmenler de, geri dönülmez bir pişmanlıkla kendi bilinçsizliklerinin RTE'nin değirmenine su taşıdığı acısını çoook ağır bir bedel ödeyerek yüreklerinde hissederler. Böylece ne yazık ki kendi çocuklarının geleceğini nasıl kararttıklarını göreceklerinden belki de bu faturanın korkunç bedeliyle ezilirler. Ama o zaman da bu hiç bir şeye yaramayacağından, sıra hazin hazin Nilüfer'in "son pişmanlık fayda etmez, git ona söyle" şarkısını söylemeye gelir...
Gerçekçi olursak, özellikle İstanbul, Ankara, Adana, Eskişehir gibi büyük kentlerde, demokratik yarış "atbaşı" yaşanmaktadır. Başta bu kentler olmak üzere, AKP-CHP yarışında makas yarım puana, hatta belki beş-on bin oya kadar inebilir. O da çöplerden oylar çıkmazsa, sandıklar korunursa, gece saat 12'de aniden elektrikler gidivermezse... Mesela ABD'yi ve dünyayı felaketlere sürükleyen George W. Bush'un Miami kentinde bundan daha da az bir oy farkıyla öne geçip başkanlık yarışını kazandığını maalesef hatırlıyoruz. İşte bu nedenle solun içindeki o bitmez tükenmez hesaplaşmalarımızı kesinlikle seçim sonrasına, daha sakin bir döneme ertelemeye mecburuz.
Yaşanan tüm yüz kızartıcı bilgi akışının artık gözümüze soktuğu yolsuzluk gerçeklerine rağmen, iktidarın hala bu seçimlerden "kendini aklayabilme fırsatı" (!) olarak şaşırtıcı bir ukala özgüvenle söz edebilmesi, açtığım bu konuda ne kadar haklı olduğumu görmeyi reddedenler için herhalde iyi bir gözlük görevi üstleniyor!
Ne kadar acıdır ki, hala "CHP de kazansa, bir şey değişmez, hiç fark etmez" diyenler, halkın gözünün içine baka baka yalan söylemeye devam ediyorlar. Lütfen bunu yapmayın. Halkımızı farkında olmadan boş yere ümitlendirip kandırmayın. CHP'ye kızıyorsanız, bunu ispat etme yolu ve yeri, bu seçimlerden geçmiyor. Bu seçimlerde CHP'nin alacağı oy da, kesinlikle partinin bağımsız oy potansiyelini ifade etmez. CHP, şayet daha önce söz verdiği gibi barajı parlamentoda yüzde birlere düşürürse, genel seçimde kendi oyunun nerede durduğunu görmüş olur. Yoksa yerel veya Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP'li adayların alacağı oylar, CHP'nin değil, bilinçli olarak solun büyük partisine oy veren akıllı seçmen kitlesinin ödünç oylar dahil olmak üzere verdikleri olacaktır. Bu saptama dışında ifade edilecek her iki yönde farklı bir yorum ya AKP'ye hizmet, ya da CHP'ye karşı girişilen bir provokasyon-sabotaj olur.
Her seçmen, bu seçimlerde kendi siyasal "ödünsüz" çizgisini ve kişisel iddialarını rafa kaldırarak, tarihin kendisinden beklediği örnek tavra kendiliğinden geçmeli, demokrasi cephesini korumalıdır. Bu yazıyı yayına verdiğim saatlerde, Silivri’de yaşanan mahkemeler arası hukuk iddiaları ve savaşları ne yazık ki hala bir sonuca bağlanamamıştı. Bu akıl almaz esef verici günleri geride bırakmak istiyorsak, güçlerimizi bireştirmeye mecburuz!
Bu sorunları öne çıkaran değerli ama az oy potansiyelli başka partiler de bilinçli olarak CHP'nin üstüne giderek kendi adaylarına oy istiyorlar. Bunlar arasında değerli sanatçılarımız, yazarlarımız veya eski CHP'li Belediye Başkanları var. Bir çoğu dostum arkadaşım ve söylemlerine önem veriyorum. Ne var ki bu seçim sürecinde kendilerine destek olamıyorum. Bu tavrımın benim CHP'li oluşumla alakası yok. Neden, gayet basit bir ilkokul matematik bilgisine dayanıyor. Görünen büyük sepetteki oyları geçebilmek için, "bizim" sepetteki oyların dörde beşe bölünmemesi lazım. Hele bu kadar başabaş geçecek İstanbul ve Ankara gibi illerin belediyeleri söz konusuysa... Merkez solun büyük partisi başka bir parti olsaydı, ona destek olurdum. MHP mi? Emin olun bu konuda fazla konuşmak istemiyorum. Her kritik virajda o kadar AKP destekçisi oldular ki, onlara muhalefet gözüyle bakamıyorum artık!
1994'te "Taban Operasyonu" olarak yaptığımız tüm ikazlara aldırış etmeyen başta Ecevit ve ardından Karayalçın ile Baykal'ın somutlaşan ego inatlarının neye mal olduğu ortada. Onların "birleşmeme" ihanetlerinin artçı şokları, adım adım Türkiye'yi bugün yaşadığı felaket tablolarına taşıdı. Kimse de bunun aksini iddia edemez! Aradan geçen süreçte yapılan onca seçimde hala bu intihar psikolojisini devam ettiren Türk solunun bugün bu konuda harcayabileceği tek santimetrekare alan kalmadı. Yapılabilecek son hata, Erdoğan'ı bu ülkeye kalıcı padişah ilan eder! 30 Mart-1 Nisan gecesinde bu seçimlerde "çoklu sepet" hatasına düşmüş tüm seçmenler de, geri dönülmez bir pişmanlıkla kendi bilinçsizliklerinin RTE'nin değirmenine su taşıdığı acısını çoook ağır bir bedel ödeyerek yüreklerinde hissederler. Böylece ne yazık ki kendi çocuklarının geleceğini nasıl kararttıklarını göreceklerinden belki de bu faturanın korkunç bedeliyle ezilirler. Ama o zaman da bu hiç bir şeye yaramayacağından, sıra hazin hazin Nilüfer'in "son pişmanlık fayda etmez, git ona söyle" şarkısını söylemeye gelir...
Gerçekçi olursak, özellikle İstanbul, Ankara, Adana, Eskişehir gibi büyük kentlerde, demokratik yarış "atbaşı" yaşanmaktadır. Başta bu kentler olmak üzere, AKP-CHP yarışında makas yarım puana, hatta belki beş-on bin oya kadar inebilir. O da çöplerden oylar çıkmazsa, sandıklar korunursa, gece saat 12'de aniden elektrikler gidivermezse... Mesela ABD'yi ve dünyayı felaketlere sürükleyen George W. Bush'un Miami kentinde bundan daha da az bir oy farkıyla öne geçip başkanlık yarışını kazandığını maalesef hatırlıyoruz. İşte bu nedenle solun içindeki o bitmez tükenmez hesaplaşmalarımızı kesinlikle seçim sonrasına, daha sakin bir döneme ertelemeye mecburuz.
Yaşanan tüm yüz kızartıcı bilgi akışının artık gözümüze soktuğu yolsuzluk gerçeklerine rağmen, iktidarın hala bu seçimlerden "kendini aklayabilme fırsatı" (!) olarak şaşırtıcı bir ukala özgüvenle söz edebilmesi, açtığım bu konuda ne kadar haklı olduğumu görmeyi reddedenler için herhalde iyi bir gözlük görevi üstleniyor!
Ne kadar acıdır ki, hala "CHP de kazansa, bir şey değişmez, hiç fark etmez" diyenler, halkın gözünün içine baka baka yalan söylemeye devam ediyorlar. Lütfen bunu yapmayın. Halkımızı farkında olmadan boş yere ümitlendirip kandırmayın. CHP'ye kızıyorsanız, bunu ispat etme yolu ve yeri, bu seçimlerden geçmiyor. Bu seçimlerde CHP'nin alacağı oy da, kesinlikle partinin bağımsız oy potansiyelini ifade etmez. CHP, şayet daha önce söz verdiği gibi barajı parlamentoda yüzde birlere düşürürse, genel seçimde kendi oyunun nerede durduğunu görmüş olur. Yoksa yerel veya Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP'li adayların alacağı oylar, CHP'nin değil, bilinçli olarak solun büyük partisine oy veren akıllı seçmen kitlesinin ödünç oylar dahil olmak üzere verdikleri olacaktır. Bu saptama dışında ifade edilecek her iki yönde farklı bir yorum ya AKP'ye hizmet, ya da CHP'ye karşı girişilen bir provokasyon-sabotaj olur.
Her seçmen, bu seçimlerde kendi siyasal "ödünsüz" çizgisini ve kişisel iddialarını rafa kaldırarak, tarihin kendisinden beklediği örnek tavra kendiliğinden geçmeli, demokrasi cephesini korumalıdır. Bu yazıyı yayına verdiğim saatlerde, Silivri’de yaşanan mahkemeler arası hukuk iddiaları ve savaşları ne yazık ki hala bir sonuca bağlanamamıştı. Bu akıl almaz esef verici günleri geride bırakmak istiyorsak, güçlerimizi bireştirmeye mecburuz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.