4 Mart 2014 Salı

BU DİZİNİN SONUNU BİLEN VAR MI? / Bedri Baykam / 4 Mart 2014 tarihli Cumhuriyet makalesi..



"Muhteşem Yüzyıl" dizisinde olacakları aşağı yukarı biliyoruz ama bizim artık bir haftadır hergün izlediğimiz taze kaset dizilerinin sonunun nereye varacağı hakkında bir fikrimiz yok. Alabildiğine heyecanlı günler yaşıyoruz! Aynı fikirde değil misiniz?
            Durumun özeti şu: Başbakan veya mahdumu, veya kimi Bakan ve iktidar bürokratının kaseti çıktığı zaman, aynı tip konuşma ve diyaloglara farklı yorumlar geliyor "ses sahibinden"! Örneğin Başbakan
"Alo Fatih" hattı için "Evet ben aradım, ne var ki bunda?" diyebiliyor. Adalet Bakanlığı da "baskı" telefonlarını inkar etmiyor. Bunu artık doğal kabul ediyorlar maşallah! Başka kasetler ise inkar ediliyor!
             İşte "
Maşallah" dedik de, aklıma o inkar edilen kasetler geliverdi. Hani "montaj" denilenler. Hani soygun konuşmalarının "inşallahlı-maşallahlı" (!) yapıldığı kasetler! Tabii onlara "montaj" denmesi normal. Çünkü aksi takdirde ses sahiplerinin bir araca binerek en yakın karakola teslim olmaları gerekir. Tabii seslerin inkarında karışıklıklar da var: Mesela yandaş basına göre, Amerikan Marshall Media şirketi, kendi kartvizitlerinin iliştirilmiş olduğu alakasız bir başka doküman üstünden bu seslerin "montaj" olduğunu iddia edenlere "Ayıp sizlere" şeklinde hitap ederek Yönetim Kurulu Başkanı’nın kendi ağzından yanıtını verdi. Yani insan böyle şaşırınca, aklanayım derken kendi kendini daha da çok batırabiliyor!
               Aslında durumu karışıklığa götüren başka veriler de var. Mesela Başbakan bir yandan "itiraf" mahiyetinde uzun bir süredir "
Kriptolu telefonlarımızı bile dinlediler" diye açık açık şikayette bulunuyor! (Tabii TSK'nın da Başbakan'a olan bağlılığını kanıtlayıp kendisini bu kriptolu dinlemelerden net şekilde ayıran ve sorumluluğu TÜBİTAK'a atan açıklaması da yine dikkat çekti) Yani uzun lafın kısası, Başbakan, oğlu ve ekibinin geri kalanı dinlenmiş. İnkar eden yok. Bir tek direkt karakola gitmeyi gerektiren o malum konuşmalar inkar ediliyor! İyi de, tüm devlet imkanları Başbakan'ın elinde! Bu iddialar gerçek dışıysa, o zaman ister TİB kayıtları, ister MOBESE görüntü kayıtları ile, Başbakan o saatlerde kimin nerede olduğunu, kimin kiminle konuştuğunu anında şatafatlı bir basın toplantısı ile açıklayıp, iddia sahiplerini bin pişman edebilirdi! Ama nedense Başbakan kuru bir "montaj" yanıtıyla yetinip buna gerek görmedi.
               Hatta devam edelim, tam tersi oldu: Eldeki somut verileri açıklayıp kendini aklama yönüne gidebilecek olan İktidar, farklı bir rota seçti. 8 Ocak 2014 tarihinde, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Emniyet Müdürlüğü’nün mali suçlar şubesine
"Başsavcılığımızın talebi ile mahkeme kararlarına istinaden yapılan telefon dinleme, iletişimin tespiti ve fiziki takip işlemlerinin 15/12/2013 tarihi itibariyle sonlandırılarak imha işlemlerinin başsavcılığımız nezaretinde yapılmasını müteakip evrakın Başsavcılığımıza gönderilmesi" şeklinde legal bir talimat yollamayı tercih etti! Bunun yanısıra İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Hüseyin Baş da, Adalet Bakanlığı müsteşarı Kenan İpek'in kendisine soruşturmaları durdurması için büyük baskı yaptığını kamuoyuna açıkladı. Yani olası iddia ve kanıtların yok edildiği farklı bir savunma dünyası, artık nasıl anlarsanız öyle değerlendirebilirsiniz!
              Şöyle toparlarsak, ortada genç bir Başbakan oğlunun neden kurduğu netleşmeyen ve sürekli bağışların aktığı acaip bir vakıf,
"kasetlerin montaj olduğunu hisseden" Telepatik Bilim Bakanı Fikri Işık, sürekli yeri değiştirilen, soruşturmadan el çektirilen savcılar, polisler, imha edilen kayıtlar, izler ve bunların sonucunda afiyetle serbest bırakılan nur topu gibi Bakan mahdumları ve Orta-Doğu Sarrafları var! Canımız aydınlarımız ve Genel Kurmay Başkanı içeride gün saymaya devam ederken bu gelişmeye Başbakan "Hak yerini buldu" diyip, ahaliye küçük dilini yutturabiliyor! Hergün dizinin yeni bölümündeki rolünü merak eden Başbakan'ın ise, en son Fenerbahçe Kongresi’ne yaptığı direkt Aziz Yıldırım karşıtı baskılar da evvelsi gece ortalığa döküldü. Yani Başbakan’ın Fenerbahçe davasına tahmin edildiği gibi doğrudan müdahil olduğu ortaya çıktı!              Bence artık son yaşadığımız 2,5 aydan sonra, yurt dışına, ülkemizde yaşanan gerçek ötesi "ileri demokrasi" dizisini anlatmamız, aktarabilmemiz hiç bir zaman mümkün olamayacak. Çünkü bu köyde yaşamayan hiç bir dünya vatandaşı bu derece absürd ve abartılı, tiyatro diliyle "grotesk" senaryoya prim vermez, bizlere inanmaz! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.