2 Temmuz 2013 Salı

35. MADDE'NİN DEĞİŞMESİ ÇOK MU GEREKLİYDİ? / Bedri Baykam / 2 Temmuz 2013 tarihli Cumhuriyet makalesi..



         Neden bu karışık gündemde, Madımak anması değil de,TSK 35. Madde'nin değişimi o kadar yer işgal ediyor ki?
 
        Ben nasıl rahmetli babamla rüyam dışında bir tavla maçı yapamıyorsam, TSK'nın da bu fiili, 35. Madde'ye istinaden yapması bir o kadar imkansız! Ülke zaten ileri demokrasi ile idare edilirken kimin aklına gelir bunlar? CHP böyle bir talebi üç yıl önce TBMM gündemine alıp AKP'nin ezberini bozmuştu! TSK zaten 7 yıldır kendi kendini bitirmiş bir kurum. Bittiğini toplumla paylaştığı ilk an da, imzası belli olmayıp 27 Nisan 2007 gece yarısı servis edilen e-muhtıra! Ertesinde neredeyse web-master'dan hesap soracaklardı! Cumhuriyet mitinglerinin demokratik açılımını sıfırlamak ister gibi!
 
          Çoğumuzun sandığının aksine, TSK'yı AKP değil, bizzat kendisi bitirdi. E-muhtıra bunlardan yalnızca biri. Sarı öküzü verdin miydi, gerisi çorap söküğü gibi gelirmiş! İşte bu senaryo aynen başarılı oldu. Bir de meşhur toplu istifa olayı yaşandı! 2011 Temmuzu'nda hani
"deprem gibi istifalar" diye sansasyon yaratmıştı! Neresi deprem gibiyse, hala anlayamadım! Genel Kurmay Başkanı Işık Koşaner ve Kuvvet Komutanları topluca istifayı basmışlardı büyük bir havayla! Ama Allah'tan Jandarma Komutanı Özel "Sağolun ben kalayım" dedi de işler yürüyebildi... Sorarlar insana, mevzileri başkalarına bırakıp gittiniz, dağa küstünüz de dağın haberi mi oldu? Olay, hem de YAŞ'ın hemen öncesi yaşandığı için herşey çok yahşi oldu. Mesela o istifalardan sonra 30 Ağustos’ta evsahibi Genel Kurmay değil, Cumhurbaşkanlığı oluverdi! Bir de Başbakan tek başına oturdu o koca masanın önüne, etrafında onayıyla terfi bekleyen generallerimizle... Hem neydi öyle eskiden, yok o karara şerh koy, bu karara şerh koy! Ne güzel, artık Başbakan'ın her dediğini koşar adım yapan bir Genel Kurmay Başkanı var! Mesela "35. Madde" operasyonunu kanunlaşmadan kendi kendine sitesinden dünyaya ilan etmiş. Bundan böyle sadece dış dünyadan ülkemize yönelen tehditlerle uğraşacağını ve “iç güvenlik harekatına destek olacağını”. Haklılar, dikkatli olmalı: Yani mazallah iç tehdit de mevzubahis olabilir. Yok haşa, tabii ki irticadan filan söz etmiyorum, o demode şeyler MGK’da çoktan değiştirildi. "İrtica da neymiş, zaten tarifi bile yapılamıyor" denmiş ve böylece demokratikleşme yolunda en önemli adım atılmıştı! Ben "Çapulcular"dan söz ediyorum. İşte onlara karşı da gereğiyle savaşabilecek şekilde yazılsın. Mesela TSK'nın "dış düşmanlara ve içeride AKP sevmeyenlere karşı" etkin olmasından söz edilebilir. Duydum ki, yurtdışı görevlere de "barışı sağlamak üzere" yollanabilecekleri de söz konusuymuş. Normal! Böyle tarihi misyonlar, Atlantik ötesinde çok iyi pişirilir... Allah herkese bu detayların iyice netleştirileceği güvenli günü yaşatsın!
          Zaten bu değişiklik daha gündeme gelmeden, Sn Arınç, çapulculara karşı TSK'nın da kullanılabileceğini, evvelsi hafta ifade edivermişti! Hayat! Yıllarca Ordu iç siyasetten uzak dursun dersin, sonra halkına karşı
"Ordu Göreve!" deme noktasına gelirsin! Hani 3-5 densiz, 2003’de demokratik tepkiler pişerken işi yokuşa sürmek ister gibi böyle abuk bir pankart tutmuşlardı ya? Hani başta AKP, her partiden haklı tepkiler gelmişti? İşte biraz onun gibi, ama büyüklerimizin elbet bir bildiği vardır...
           İki alanda ciddi rekorumuz var. Halter ve güreşten değil, hapiste olan gazeteci ve general sayısından söz ediyorum. Genel Kurmay Başkanı'na iki hamleyle "terörist" damgası vurmak da az iş değil! Artık bu yargının bağımsızlığını mı gösterir yoksa başka şeyleri mi, bilemem!
          Zaten Ordu kim, siyaset konuşmak kim? Efendim onlar
"kanla irfanla” kurmuşmuş Cumhuriyeti diye marşlar yapmışlar! Kurduysan kurdun! Şimdi Cumhuriyet hakkında dini vakıfların ve hatta o ünlü "kanaryasevenler derneği"nin konuşma hakkı var, ama Ordu'ya verilen tek hak, emir verildiğinde çarpışmak ve ölmek! 
            TSK'nın tüm görevleri bu şekilde budanırken düşünüyorum da, TBMM ve Dolmabahçe Sarayı girişlerinde üstlendiği bekçilik görevinden azledildiği tarih henüz uzak değil. Hatta yakında Anıtkabir’de üstlendikleri görevlerden de yolcu edilebilirler. Sahi niye hala orada duruyorlar ki? Anıtkabir'in kapısında girişte bir metin var:
"...Türk Vatanı’nın ve Türklük camiasının şan ve şerefini, dahili ve harici her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan vazifeni, her an ifaya hazır ve amade olduğuna benim ve büyük ulusumuzun tam bir inan ve itimadımız vardır. –Atatürk, 29 Ekim 1938” Kaç kere yazdım: O duvarı lütfen artık sıvayın, Atatürk'ün manevi huzurunda alay eder gibi, geçmiş günlerden kalma bu "kadük" görevleri üstlenmiş havaları terkedin! 
            Acaba birkaç noktadan daha uzaklaştırılsalar, birkaç madde daha değiştirilse, Ordu, hükümetin gözünde polis kadar değerli hale gelebilir mi? Pek sanmam. Halka göre mi? Onlar artık
Çarşıcı oldu!

Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.