Bu
yazıyı dikkatle okuyun lütfen. Çünkü yaşayacaklarımızı
kaçınılmaz şekilde etkileyecek. Yaklaşmakta olan yerel
seçimlerin başımıza bir “taş” gibi düşüp, “Gezi
Direnişi” ile yükselen morallerimizi paramparça etmemesini
istiyorsanız, lütfen yayın...
İlk önemli hatırlatmam 1993 yazından olacak. Sol üçe bölünmüş: SHP-CHP-DSP. O yaz yaptığım çağrıyla “Taban Operasyonu”nu başlatıyoruz: Bu bölünmenin Refah Partisi’ne önce yerel, ardından genel seçimleri kazandıracağını kamuoyuna ısrarlı şekilde anlatıyoruz. Bu gündemi sarsan çıkış, aynı zamanda Türkiye’de Atatürkçü ve sol tabanlı kitle örgütleri ve aydınların 12 Eylül sonrası ilk “bir arada”lıkları, yani USTKB’nin de öncüsü. İlk bildiri, bu ayrılığın demokrasimiz ile Atatürk devrim ve ilkelerini tehlikeye sokacağını aktarıyor. Kimler yok ki imzacılar arasında: ADD, ÇYDD, DİSK, Mimarlar Odası, ÇASOD, UPSD, onca meslek odası ve Türkiye’nin yüz akı aydınları: Türkan Saylan, Alev Coşkun, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı, Suphi Baykam, Mustafa Ekmekçi, Oktay Ekinci, Ceyhan Mumcu, Hikmet Çetinkaya, Zeynep Oral, Nejat Yavaşoğulları, Rutkay Aziz, Mehmet Güleryüz, Tahsin Yeşildere, Oğuz Gündoğdu, Beral Madra, Turhan Feyizoğlu, Genco Erkal, Semih Balcıoğlu, Nurzen Amuran, Yusuf Taktak, İlhan Arsel, Necla Arat ve niceleri... Bugün birçoğunu kaybetmiş olduğumuz, yeri doldurulmaz dostlar. Bir isim daha var pırıl pırıl parlayan... Geçen hafta kaybettiğimiz eşsiz aydın, yurtsever dost Prof. Alparslan Işıklı. Bu hafta, bu ağır gündem içerisinde sütunumu kendisine ithaf ediyorum. Yalvardık sol partilere, “Ya birleşin, ya ortak aday çıkarın, ya alan paylaşması yapın. Mesela biriniz Ankara’da aday çıkarsın, biriniz İstanbul’da” dedik. İlk yanıt hemen Ecevit’ten geldi: “Bizi yok sayın”. O yaz sıcağında, bana destek veren ÇYDD ve ADD’li gençlerle on binlerce imza topladık. Hilmi Hacaloğlu, Barış Doster gibi bugünün başarılı basın mensupları, Devrim Çubukçu, Alptekin Gündüz, Serkan Şahin, İshak Gülsoy gibi değerli gençler durumun vahametini anlamıştı. İl başkanlıkları ve kurultaylarda kan ter içinde çalışıyorduk. O yıllarda sanal dünya filan yok ki!
SHP Başkanı Murat Karayalçın ve CHP Başkanı Deniz Baykal arasındaki temasları ise ben yürüttüm. Her birine diğerinin taleplerini bin bir uzlaşma formülü ile ilettim. Sonuç maalesef kocaman bir sıfır. Anadolu’da yaptığım iki konuşma arasında bir benzinciden Baykal’ı aramıştım ve son kopuş orada yaşandı. Bize düşen artık bir mucize beklentisiydi. Yani bu akıl almaz tıkanmaya rağmen, belediyeleri kaybetmemek!
Mucize değil, felaket yaşandı. Aynen korktuğumuz gibi, İstanbul’da Refah Partisi, %25’le kazanırken, merkez sol oyların toplamı %34 idi. Ankara’da Refah, %27,3 ile kazanırken, merkez solun toplamı %37 civarıydı. Hatta SHP’nin 26,88 puanına CHP’nin 2,09’u eklenebilse, o da fazlasıyla yetiyordu. Ama “bizim” partiler birbirlerini afiyetle yemeye devam edip Erdoğan ve Gökçek “efsaneleri”ni ülkeye hediye ettiler. Siyaseti normalde bizlerden çok daha iyi bilmesi gereken liderlerimiz (!) sayesinde yuvarlana yuvarlana bugünlere kadar düştük! Yani Atatürk Anıtı’na çelenk koymanın ve tencere tava çalmanın suç olduğu, aydınların, askerlerin zindanlarda çürütüldüğü bir Türkiye’ye kavuştuk! Cömert, Sarısülük, Ayvalıtaş ve Korkmaz işte o 1993 yazının inatlaşmalarının sonucu olarak öldürüldüler! İşte 20 yıl önceki basın toplantılarında bugünün karanlığını nasıl tarif ettiğimizi herkes okuyabilir, görüşmeleri o liderlere sorabilir. Olaylar “şeffaf” yaşandı, dolayısıyla hiç kimse “benim aklıma gelmemişti” diyemez.
Şimdi akan kum saatine dönelim. Biz “Taban Operasyonu” ile uğraşırken o yaz doğan gençler, bu yaz Gezi Parkı’nda ellerinden kayan özgürlüklerine sahip çıkıyorlar! Ve mücadele devam ediyor. İktidar kendini faşist uygulamalara kilitlerken, Türkiye artık laik, demokratik hukuk devleti ve özgürlük müdafaasında şehitler veriyor.
Şimdi yerel seçim son süratle yaklaşıyor. İki seçeneğimiz var: Ya yine gençler ve partiler birbirini müşkülpesent şımarık bulvar gençleri gibi dışlamaya devam edecekler ya da “ ne pahasına olursa olsun uzlaşma” diyerek önyargılarını taca atacaklar!
Zaman az, konu somut: Ey CHP! “Gezi’yi destekliyorum” demek yetmez. “Gezi ruhu”nun arasından çıkan aydınları, gençleri ve kendi eksenindeki küçük partilerin temsilcilerini listene alacak mısın? Ve sen Gezi destekçisi! “Bana layık parti yok” demenin seni yok edeceğini artık anlayacak mısın? Bu diyalogları açmanın şimdi tam zamanı. Ve top muhalefetin abisi konumundaki CHP’de. Umarım 20 yıl önceki intiharvari hatalardan şu kritik günlerde ders alınır.
İlk önemli hatırlatmam 1993 yazından olacak. Sol üçe bölünmüş: SHP-CHP-DSP. O yaz yaptığım çağrıyla “Taban Operasyonu”nu başlatıyoruz: Bu bölünmenin Refah Partisi’ne önce yerel, ardından genel seçimleri kazandıracağını kamuoyuna ısrarlı şekilde anlatıyoruz. Bu gündemi sarsan çıkış, aynı zamanda Türkiye’de Atatürkçü ve sol tabanlı kitle örgütleri ve aydınların 12 Eylül sonrası ilk “bir arada”lıkları, yani USTKB’nin de öncüsü. İlk bildiri, bu ayrılığın demokrasimiz ile Atatürk devrim ve ilkelerini tehlikeye sokacağını aktarıyor. Kimler yok ki imzacılar arasında: ADD, ÇYDD, DİSK, Mimarlar Odası, ÇASOD, UPSD, onca meslek odası ve Türkiye’nin yüz akı aydınları: Türkan Saylan, Alev Coşkun, Onat Kutlar, Ahmet Taner Kışlalı, Suphi Baykam, Mustafa Ekmekçi, Oktay Ekinci, Ceyhan Mumcu, Hikmet Çetinkaya, Zeynep Oral, Nejat Yavaşoğulları, Rutkay Aziz, Mehmet Güleryüz, Tahsin Yeşildere, Oğuz Gündoğdu, Beral Madra, Turhan Feyizoğlu, Genco Erkal, Semih Balcıoğlu, Nurzen Amuran, Yusuf Taktak, İlhan Arsel, Necla Arat ve niceleri... Bugün birçoğunu kaybetmiş olduğumuz, yeri doldurulmaz dostlar. Bir isim daha var pırıl pırıl parlayan... Geçen hafta kaybettiğimiz eşsiz aydın, yurtsever dost Prof. Alparslan Işıklı. Bu hafta, bu ağır gündem içerisinde sütunumu kendisine ithaf ediyorum. Yalvardık sol partilere, “Ya birleşin, ya ortak aday çıkarın, ya alan paylaşması yapın. Mesela biriniz Ankara’da aday çıkarsın, biriniz İstanbul’da” dedik. İlk yanıt hemen Ecevit’ten geldi: “Bizi yok sayın”. O yaz sıcağında, bana destek veren ÇYDD ve ADD’li gençlerle on binlerce imza topladık. Hilmi Hacaloğlu, Barış Doster gibi bugünün başarılı basın mensupları, Devrim Çubukçu, Alptekin Gündüz, Serkan Şahin, İshak Gülsoy gibi değerli gençler durumun vahametini anlamıştı. İl başkanlıkları ve kurultaylarda kan ter içinde çalışıyorduk. O yıllarda sanal dünya filan yok ki!
SHP Başkanı Murat Karayalçın ve CHP Başkanı Deniz Baykal arasındaki temasları ise ben yürüttüm. Her birine diğerinin taleplerini bin bir uzlaşma formülü ile ilettim. Sonuç maalesef kocaman bir sıfır. Anadolu’da yaptığım iki konuşma arasında bir benzinciden Baykal’ı aramıştım ve son kopuş orada yaşandı. Bize düşen artık bir mucize beklentisiydi. Yani bu akıl almaz tıkanmaya rağmen, belediyeleri kaybetmemek!
Mucize değil, felaket yaşandı. Aynen korktuğumuz gibi, İstanbul’da Refah Partisi, %25’le kazanırken, merkez sol oyların toplamı %34 idi. Ankara’da Refah, %27,3 ile kazanırken, merkez solun toplamı %37 civarıydı. Hatta SHP’nin 26,88 puanına CHP’nin 2,09’u eklenebilse, o da fazlasıyla yetiyordu. Ama “bizim” partiler birbirlerini afiyetle yemeye devam edip Erdoğan ve Gökçek “efsaneleri”ni ülkeye hediye ettiler. Siyaseti normalde bizlerden çok daha iyi bilmesi gereken liderlerimiz (!) sayesinde yuvarlana yuvarlana bugünlere kadar düştük! Yani Atatürk Anıtı’na çelenk koymanın ve tencere tava çalmanın suç olduğu, aydınların, askerlerin zindanlarda çürütüldüğü bir Türkiye’ye kavuştuk! Cömert, Sarısülük, Ayvalıtaş ve Korkmaz işte o 1993 yazının inatlaşmalarının sonucu olarak öldürüldüler! İşte 20 yıl önceki basın toplantılarında bugünün karanlığını nasıl tarif ettiğimizi herkes okuyabilir, görüşmeleri o liderlere sorabilir. Olaylar “şeffaf” yaşandı, dolayısıyla hiç kimse “benim aklıma gelmemişti” diyemez.
Şimdi akan kum saatine dönelim. Biz “Taban Operasyonu” ile uğraşırken o yaz doğan gençler, bu yaz Gezi Parkı’nda ellerinden kayan özgürlüklerine sahip çıkıyorlar! Ve mücadele devam ediyor. İktidar kendini faşist uygulamalara kilitlerken, Türkiye artık laik, demokratik hukuk devleti ve özgürlük müdafaasında şehitler veriyor.
Şimdi yerel seçim son süratle yaklaşıyor. İki seçeneğimiz var: Ya yine gençler ve partiler birbirini müşkülpesent şımarık bulvar gençleri gibi dışlamaya devam edecekler ya da “ ne pahasına olursa olsun uzlaşma” diyerek önyargılarını taca atacaklar!
Zaman az, konu somut: Ey CHP! “Gezi’yi destekliyorum” demek yetmez. “Gezi ruhu”nun arasından çıkan aydınları, gençleri ve kendi eksenindeki küçük partilerin temsilcilerini listene alacak mısın? Ve sen Gezi destekçisi! “Bana layık parti yok” demenin seni yok edeceğini artık anlayacak mısın? Bu diyalogları açmanın şimdi tam zamanı. Ve top muhalefetin abisi konumundaki CHP’de. Umarım 20 yıl önceki intiharvari hatalardan şu kritik günlerde ders alınır.
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.