30 Ağustos 2019 Cuma

KADINLAR TAPULU MALINIZ FİLAN DEĞİL! | Bedri Baykam | 29.08.2019



Kadına yönelik şiddet yılda 2-3 kere kamuoyu önünde alevleniyor ve gündemin üst sırasına yerleşiyor. Dernekler, siyasiler, basın, herkes ayağa kalkıyor. O anlarda diyoruz ki “Nihayet gereken önlemler alınacak; bu acı olay, toplumu uyandırmış olacak
Ama ne gezer? Toplum nabzının yükselişi, halkın galeyana gelişi, hepsi birkaç hafta sürüyor, ardından gündem değişiyor ve söylenenler, yazılanlar yerlerini yeni felaketlere bırakıyor! Nabız yavaşlıyor, verilen sözler unutuluyor.
Yeni korkunç sahneler önümüze düşene kadar!
Biz Emine Bulut cinayetinin acısı ve sonuçları ile uğraşırken, Gülsüm Karasu, Konya Ereğlisi’nde kocası tarafından boğularak öldürüldü. Ayşe G., Mersin’de boşanmaya çalıştığı kocası tarafından pompalı tüfekle vurularak yok edildi! Gaziantep’te Güldane Y. doğum yaptıktan sonra hastanede eşi tarafından bıçaklandı, şükür ki araya girenler sayesinde ölmedi.
Kocaman devletimiz, bakanlarımız, parlamentomuz, sorsanız hepsi aynı fikirde. Dinleseniz, dersiniz ki bir daha bu ülke “bileklerini keser” böyle bir kadına yönelik cinayete-şiddete geçit vermez! Ama ne yazık ki bunlar “iyi niyetli temenniler” olarak kalıyor. Çünkü radikal kararlar alınamıyor!

KABUL EDİLEMEZ UYGULAMALAR
Babaların, erkek kardeşlerin evin kızlarına karşı sürdürdükleri ağır baskı “normal” karşılanıyorsa,
Kocasından ağır dayak yiyen ve gücünü toplayıp Emniyet Müdürlüğü’ne giden kadın, HALA karşısında “Kocan değil mi? Döver de sever de, hadi evine dön” diyen komiserler buluyorsa,
Karısını döven, tehdit eden ve hakkında uzaklaştırma kararı alınan adam, en korkunç şekilde o beklenen cinayeti işliyorsa....
Mahkemelerde, en akıl almaz şekilde “hafifletici nedenler” uydurulup cezaları en az yarı yarıya azaltılıyor, “iyi hal” adı altında “kravat taktı” gibi sözlerle katil cilalanıyor, kızı öldürülen mağdur ailenin önünde ceza resmen buharlaşıyorsa...
2014’de yürürlüğe giren muhteşem bir uluslararası toplumsal kontrat olan “İstanbul Sözleşmesi” ile denetim altına alınan tüm kadın hakları, fiili uygulamada, kamu görevlileri düzen ve tüm kurumlar tarafından yok sayılmaya devam ediyorsa...
Bu işler kolay kolay düzelmeyecek!

TOPLUM KADINI NASIL GÖRÜYOR?
Bütün bu şiddetin, cinayetlerin ve kadını aşağılamaların arkasında kadını 3. sınıf insan olarak gören o korkunç bakış açısı var. Tutucu zihniyetlerin Anadolu’ya yayılmış, geleneklerle yobazlığın karışımı bir sosla donatılmış kimyasında, kadınlar okumasa daha iyi olur! Bu mantığa göre, kadın bir maldır. Erkeğin tapulu malı... Önce ailesinin içinde babaya aittir. Ardından “münasip bir kısmet” çıkınca, çoğu zaman kız istese de istemese de, “o adamla” evlendirilir. Böylece kızın “tapusu”, babadan kocasına geçmiş olur. Maazallah koca vefat ederse, birçok çevrede, erkeğin ailesi, eşi ölen gelinin “namusunu” ve “iffetini” kendi ana meselesi haline getirir, babası veya biraderleri, kadını koruma yörüngelerinde tutarlar. Bu arada sözü edilen “namus”, kadının bacak arasının denetimi üzerine kuruludur ve onlara göre tabii ki bu o kadına bırakılamayacak kadar ciddi bir aile meselesidir! Uzun lafın kısası, o kadın artık son nefesini verene kadar “özel hayatı” olamaz, o aileye hakları ipotek edilmiş durumdadır.
Türkiye’de “Kadın ve Demokrasi” konusu, sadece “kadının her yerde türban takabilmesi ve her mesleğin türbanlı kadınlar tarafından ifa edilebilmesi” ile sınırlandırılmıştır. Bu, akıl almaz şekilde yörüngesinden çıkarılmış, saptırılmış bir antidemokratik tabloya işaret etmektedir. O kadının, o genç kızın, tüm erkeklerle eşit haklara sahip bir vatandaş olduğu, kendi kararlarıyla yönlenecek bir özel hayata sahip olma hakkı tamamen yok sayılan bir gerçektir. Hiç kimse o kadına “kapanmak istiyor musun?”, “boşanmak istiyor musun?”, “yalnız yaşamak istiyor musun?”, “ekonomik bağımsızlığını kazanmak ister misin?” gibi gerçek haklarını gündeme getirecek sorular sormaz, çoğu zaman onun da kendi kendine sormasına izin vermez. Varsa yoksa, onları ilgilendiren konu, “bakire” teslim aldıklarına emin oldukları kadının bundan sonra da yalnız yaşamaması, evlenmesi veya eş kaybederse kocasının ailesinin rıza göstereceği bir başka “uygun” adama tapusunun devredilmesidir!
İşte Türkiye’yi tehdit eden zihniyet budur! Kadınlar, sizin sahip olduğunuz “mal” değildir. Kendi yargıları, seçimleri, kararları, tercihleri olan ve erkeklerle eşit haklara sahip bireylerdir. Atatürk sayesinde bu ülkede elde ettikleri, yasalar önünde her açıdan erkeklerle eşit olma vasfını ve geri dönülmez haklarını, bu Cumhuriyet’i anlayamamış zavallılar grubuna teslim edecek değillerdir!
Yaşanan FETÖ felaketine rağmen, bundan hiçbir ders almamış şekilde sözde tarikat liderleri önünde el öpmeye ve resmi geçit yapmaya zorlanan kadınları, Cumhuriyetimiz yasalarıyla, polisiyle korumaya mecburdur. Bu da bir zihniyet devrimi yapmakla mümkün olur ancak! Mesela uzaklaştırma almasına rağmen buna uymayan adam, 2 yıl hücre hapsine konur!
Karakolda, kadına “evine dön” baskısı yapan komisere, görevden el çektirilir. Sapık “töre” gerekçeleriyle aile infazına uğrayan genç kızlar, kadınların “organize” katillerine hafifletici nedenler aranarak değil, suçu aralarında paylaşan herkese ağır müebbet cezaları, hem de aftan yararlanamaz şekilde verilerek cezalandırılmalıdır.
Genç kızlarına eşit eğitim şansı vermeyen aileler cezalandırılmalı, kadına şiddet uygulayan HİÇ KİMSE, aradan bir gün geçtikten sonra emniyet binasından elini kolunu sallayarak çıkamamalıdır.

STADLARIMIZDAKİ SEFALET!
Son sözüm futbolumuzu yönetenlere: Sevgili Nihat Özdemir, sevgili Ali Koç, değerli dostlarım, tüm başkanlar: Tabii ki Emine Bulut olayından sonra sahaya siyah tişörtle çıkmak, maçları birer dakika geç başlatmak önemli kararlar. Ama “Kadına uzanan eller kırılsın” diye yeri göğü inleterek tezahürat yapan insanlar, o andan 10 dakika sonra, ister hakemin ister bir rakip futbolcunun herhangi birinin annesine, eşine, kızına yönelik ağıza alınamaz küfürleri, kadın kimliği üzerinden yapmakta hiçbir mahzur görmezler... Türkiye bu yüz kızartıcı rezaletten kurtulmadan, ne stadyumlarda ne TV’lerde söylenen hiçbir cümlenin inandırıcılığı olamaz. Bunu nasıl önleyeceksiniz? Buyurun, gerekirse maçı tatil edin veya seyircileri çıkarın! Radikal önlemler bunlardır!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.