Bazen
yazarların işi, gri alanları da eksisi ve artısıyla gündeme
taşırken zorlaşabilir. Ama bu sorumluluğu almak da gerektirir.
Sizlerden ricam, bu yazıyı elinizden geldiği kadar tarafsız bir
gözle okumanız.
Emre’nin
Fenerbahçe’ye dönüşü çeşitli tartışmalar eşliğinde oldu.
En yakınımdaki yazar arkadaşlarım, makalelerini Fenerbahçe’nin
FETÖ direnci üzerine de temellendirerek, bunun “gündeme bile
gelebilmesini” önemli argümanlarla eleştirdiler, çelişkiyi
vurguladılar. O günden beri, gözlerin üzerime çevrildiğinin
farkındayım, ki bu da normaldir.
Emre,
1980 doğumlu, 39 yaşını bitiriyor. Geçtiğimiz gün Fenerbahçe
kaptanı olarak sahaya çıktı ve ekibini bir maestro gibi yönetti.
Sahaya 23 yaşında gibi yansıyan enerjisiyle, futbol zekasıyla,
liderliğiyle ışıldadı. Onun ve kendisini Fenerbahçe’nin
merkezine yerleştiren Ali Koç ve Ersun Yanal’ın sayesinde, rakip
kolay olsa da, futbolun keyifli ve çok rahat oynanan bir oyun
olabileceğine insanları takımıyla birlikte inandırdı. Ama sol
kesimin içinde, Emre’nin Gülen tarikatı ile geçmişinden gelen
izler, hep ağır bir gölge gibi varlığını hissettirdi. Bugün
bu konuda farklı bir bakış açısı getirerek, toplumu kendisiyle
ve yadsınamaz yaşanmışlıklarla yüzleşmeye davet edeceğim.
EMRE
VE ECEVİT’İN GEÇMİŞLERİ
Emre,
arkadaşları liseye girmeye çalışırken, kendisi de daha 13-14
yaşındayken sahalarda parladı ve Zeytinburnuspor’dan
Galatasaray’a transfer oldu. Terim dönemi, üst üste gelen
şampiyonluklar... Milli takım ve Avrupa başarıları, Inter ve
Newcastle dönemi, dünyanın en iyi futbolcuları listelerine giriş
yapmak vs... Sonra 2008’de çocukluğunun sevgilisi Fenerbahçe’ye
transfer olması ve yeni büyük başarılar. Atletico Madrid
dönemini saymazsak, 2015’e kadar güzel bir dönem... O noktada,
Aziz Yıldırım’ın yaptığı büyük hata ile sözde
“kurumsallaşıyoruz” adı altında takımın, Türkiye’yi hiç
tanımayan bir Terraneo’ya teslim edilmesi ve onun Emre’yi
kovması, yönetimin bunu seyretmesi... (Kalsa, Fenerbahçeliler son
4 yılda en az 2 şampiyonluk daha görürlerdi).
Gelelim
Bülent Ecevit’e. Sosyal demokrat-Atatürkçü kesimler Emre’ye
ne kadar soğuk bakabiliyorlarsa, tam tersine Ecevit’e de bir o
kadar sıcak bakıp kendisinden hep “dürüst lider” olarak söz
edip CHP’nin simgesi haline getiriyorlar. Ecevit, Ulus’ta
gazeteciyken, 1950’lerde CHP Gençlik Kolları’nın kurucu
başkanı olan babam, Dr. Suphi Baykam’ın büyük ısrarlarıyla
Gençlik Kolları yönetiminde siyasete giriyor ve ardından
1970’lerde altın dönemini yaşıyor, Karaoğlan-Kıbrıs Fatihi
lakaplarıyla tarihimize damga vuran başbakan oluyor. Sonra Emre
henüz 5 günlük bir bebekken, 12 Eylül darbesi yaşanıyor. O
yıllarda Ecevit CHP’lilerle tüm ilişkilerini kesiyor, eşiyle
DSP’yi kuruyor. Ne bizlerin ricaları, ne onu ziyaret eden
profesörler, kimse onu “solu birleştirip başına geçmeye”
ikna edemiyor! Gerisi malumunuz, 1994’ten itibaren bu inatların
doğal neticesi olarak, yerel seçimlerle beraber Erdoğan dönemi
başlıyor. Ecevit sonra 1998-2002 arasında 2. başbakanlık
dönemini yaşıyor. Yaklaşımlarında Atatürk’ten daha ılımlı
bir laik cumhuriyet anlayışı olan Ecevit, o dönemlerde bizlerin
şaşkın bakışları arasında tarikatlara ve Gülen’e en sıcak,
en dayanışmacı mesajlarını veriyor!
HADİ
BUYRUN ÇELİŞKİSİZ KIYASLAYIN!
Şimdi
tekrar Emre’ye dönüyoruz. Kendisi Türkiye’nin %65’i gibi
sağa yakın bir kesimde doğmuş, Ecevit’in bu 2. başbakanlığında
henüz yalnız 18 yaşında bir genç! Kendinizi onun yerine koyun:
Ecevit’in de Fethullah olumlamalarıyla demek Türkiye’nin en az
%75’i o adamın sözde dini öncülüğüne destek veriyor veya
karşı çıkmıyor. Kimseyi dindar olmakla suçlayacak bağnaz
insanlar olmadığımıza göre, genç Emre’nin dini düşüncelerine
göre sıcak bulduğu ve maalesef çoğunluğun alkışladığı bu
adamla yakınlaşmasını onun açısından yadırgama hakkımız
yok. Tabii ki bizler o günlerde de, aynen bugün gibi yalnız Gülen
tarikatının değil, Türk siyaset, hukuk ve bürokrasisini ele
geçirmeye çalışan tüm anti-laik oluşumlara karşı açık bir
mücadele veriyorduk. Ama gördüğünüz gibi 80 yaşına merdiven
dayamış Ecevit’i bile ikna edememiştik! Ve o Ecevit, Başbakan
oluşunun gücü ve yönlendiriciliği ile yurtiçinde ve yurtdışında
Gülen’e tüm kapıları açıyordu! Aynen daha sonra Erdoğan ve
Gül’ün yaptığı gibi! Yani o günlerde eleştiri odağımız
18-19 yaşında “Gülen’e inanmış-inandırılmış” bir Emre
değil, tam tersine milyonlarca genci bu yola girmeye teşvik eden
tüm siyasiler ve gazeteciler olabilirdi!
Şimdi
bugüne dönüyoruz: AKP’nin büyüttüğü FETÖ’nün,
2016’daki darbe girişimi yüzünden, Türkiye hala terörü
bitirmek için uğraş veriyor.
Şimdi
geriye baktığımızda, tüm bu kavga gürültü içerisinde ülkenin
¾’ünün o günlerde maalesef alkışladığı adama, kendi
düşüncelerini belki henüz geliştiremeden inanıp kendisini ona
yakın hissetmiş bir genç sporcuyu “suçlu” sandalyesine
oturtup, profesyonel kariyerini rafa kaldırmasını talep edeceğiz,
AMA, gerek solu bölerek, gerek Türk siyasetinin böylece en az %30
oranında sağa kaymasına neden olarak, gerek tarikatları ve
Gülen’i olumlayarak Emre ve onun gibi milyonlarca gencin -bana
göre- beyninin yıkanmasına doğrudan olanak tanımış bir
Ecevit’i idolümüz mü yapacağız? Özür dilerim, mantığım ve
tarih bilgim buna izin vermiyor! Emre’nin “suçu” denilen
olgular, Ecevit’in ve o günlerde ona destek verenlerin suçunun
%1’i bile etmez! Üstelik Emre, Hakan Şükür gibi o tarikat
üzerinden onun temsilcisi olarak siyasete girmemiş, parlamenter
olmamış, o günlerde henüz bıyıkları yeni terleyen bir topçu!
Ülkenin
çoğunluğunu ve solun “simgesini” kandırabilmiş bir sahte
dini lider, onu da etkilemiş diye yok mu edelim adamı! Ayrıca
bugün kime oy verdiği, yalnız Emre’yi bağlar. Kimsenin siyasi
yasal tercihi, futbol dünyasında eleştirilemez.
Sol
kesimden rica ediyorum, tutarlı olun. Emre’yi hala “suçlu”
görecekseniz tepkinizin 500 mislini Ecevit’e gösterin -ki bence
göstermeniz lazım!
Emre,
öfke kontrolünü de iyi yapabilirse ve sahada siyasetten uzak
durursa, bir futbolsever olarak onu daha en az 2 yıl bu sahalarda o
muhteşem futboluyla alkışlamak istiyorum; sorumlusu değil, bence
mağduru olduğu siyasi akışlardan dolayı onu gölgelemeden...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.