6 Mayıs 2014 Salı

PİRAMİD SANAT'TA PANEL: “Müzayede Krizi” Konuşmalar dökümü‏

PİRAMİD SANAT'TA PANEL: “Müzayede Krizi” Cumartesi, 03.05.2014 
UPSD BAŞKANI BEDRİ BAYKAM:
"BU SORUN ÇÖZÜLECEK YA DA ÇÖZÜLECEK" 

Katılımcılardan Balkan Naci İslimyeli: "Bu 'açık eksiltme' kurumlarının 'başaktör" konumunda olmalarını kabul etmiyoruz" 

UPSD ve SGD’nin 10 Nisan 2014 tarihinde yayınladığı ortak bildiri üzerine düzenlenen “Müzayedeler Krizi” başlıklı panel, Bedri Baykam (UPSD Başkanı) moderatörlüğünde ve Doğan Paksoy (SGD Başkanı) Ahmet Utku (Maçka Mezat), Nur Gülener (Mine Galeri), Av. Pınar Sönmez, Av. Hatice Doğan, Balkan Naci İslimyeli ve Ali Şimşek’in katılımıyla geniş bir izleyici kitlesi önünde Piramid Sanat’ta gerçekleşti. Panelde sanatçılarla birlikte eleştirmenler, müzayedeciler ve galericiler konuya dair görüşlerini paylaştı. Konu ayrıca uzman hukukçuların perspektifinden de değerlendirildi. Kimi katılımcılar sorunun hukuki platforma taşınması görüşündeyken, bazıları ise hukuki sürece gerek kalmadan tarafların mutabakatı üzerinde durdu. Panele ayrıca dinleyici ve destekçi olarak katılanlar arasında Prof. Adnan Çoker, Prof. Tülin Onat, Prof. Zahit Büyükişleyen, Ressamlar Mustafa Ata, Ekrem Kahraman, Onay Akbaş, Muzaffer Akyol, Mustafa Altıntaş, Barış Sarıbaş, UPSD yönetim kurulundan Bahri Genç, Tijen Şikar, Nebahat Karyağdı, Ekin Onat, Turan Büyükkahraman, Murat Havan, bir çok galerici, eleştirmenler Mahmut Nüvit, Yalçın Sadak, Denizhan Özer, Serkan Azeri gibi sanat dünyasından yoğun bir kalabalık izledi. Açılış konuşmasını yapan Bedri Baykam sözlerine “Bizim hedefimiz kavga yaratmak değil, aksine sorunu ortaya koyup çözümü oluşturabilmek için buradayız” diyerek başladı ve devam etti:
“Eser satıldıktan sonra el değiştirmesi esnasında oluşan sorunlar kısmında müzayede olayı devreye giriyor. Eser satılırken daha fazla para umuduyla müzayedeye veriliyor ancak tam tersine neredeyse olabilecek en alt değere alıcı buluyor. Değeri 10 olan eser, değeri 1’e 2 indirilerek satışa konuyor. Etrafta bu müzayede katalogları gezerken, orada iki buçuk yazıyorsa o eser 15.000’e de çıksa, o ressam iki buçukluk ressam oluyor. Kataloglardaki bu fiyatları koleksiyoner de gelip “Beni kazıklıyor musunuz” diyor! Siz 1000 tane resmi gerçek fiyatından satın, katalogta bir kere 2’ye çıktı mı tüm değerler sanki çöp oluyor. Kimi müzayedecilerin hiçbir etik tanımayan tavırları nedeniyle bir çok koleksiyoner dolandırıldığını bile sanabiliyor! Bunun tersi de geçerli: 10 TL’lik resim müzayede kapışmasında 50TL’ye satılınca da o ressamın değeri artık o fiyatlara yükselmiyor, sadece bir çekişmede 50 TL‘ye satılmış oluyor. Bu değerin ne 3 saniyede 500’e çıkması sağlıklı, ne de kitaplarda veya 15 saniye müzayedelere çıkarıldığında 2 TL gösterilmesi. Genç sanatçılar daha kişisel sergi bile açmadan müzayedecilerle anlaşıyor, zorla bu spekülasyonun ayağı olmak üzere bu oyuna dahil ediliyor. Oluşan tüm bu olaylar sonucunda da gerçek koleksiyonerliğin karşısında, müzayede koleksiyonerliği ortaya çıkmış oldu.
Bir sanatçının ömrünü verdiği resim o ortamda 20 saniyede satılamadıysa bu kesinlikle onu ve ressamını değersiz yapmaz. Gerçekle ilgisi olmayan bu fiyatları ortaya atmadan önce, müzayedeciler o eserin sanatçısı ve galericisine danışmaya mecburlar. Fiyatların bu derece kullanılmasıyla ve takınılan bu negatif tavırla birlikte bir de maalesef son zamanlarda kimi ünlü koleksiyonerler hakkında maalesef "Artık Türk resminden vazgeçmişler, yalnız yabancı sanat alıyorlarmış" gibi laflar yayıldı. Ne yazık ki bunlar doğru iddialar! Bu sefer de toplumda "Demek inandığımız şu şu ressamın değeri düşmüş, bunları en iyisi satalım” algısı oluşup dedikoduyla yayılıyor! Aslında bu koleksiyonerlerin tavrı bindikleri dalı kesmek! Bir alman koleksiyoner ben alman resminden vazgeçtim der mi? Demek ki bazı koleksiyonerlerin tavırları cahilce ve tehlikeli ülke sanatı için!
Batıdaki gibi sanat vakıfları, köklü müzeler, büyük koleksiyoner aileler gibi strüktürler yok. Dolayısıyla çağdaş sanata güven yok. Bu güvensizlik koleksiyonerler arasında konuşuldukça da kötü sonuçlar oluşuyor. Gerçek bilinçli koleksiyonerler oluşamıyor.
Fransa’da bu işi resmi olarak yapanlar "commisaire priseur"lerdir. Sanat tarihi ve sanat hukuku okuyarak iki ayrı Üniversite bitirirler. 3 kere devlet sınavını geçemezlerse bir daha o işi yapamazlar. Ancak Türkiye’de böyle bir şey yok. Bir bankacı birden "bu işi yapıyorum" diye ortaya çıkıp “Tülin Hanım senin fiyatın 10 değil 2'dir” demek küstahlığını gösterebiliyor. Müzayedeciler "Ben sürümden kazanmak istiyorum, alıcıları cezbetmek istiyorum. Bir de ayrıca şu eser 1 milyon TL’ye satıldı manşetleriyle spekülasyonlar uçurmak istiyorum" mantığıyla davranıyorlar. Müze ve otorite eksikliğinden, kendi özgüveni üzerine koleksiyonunu inşa etmeyen koleksiyonerler, Türk sanatını hiçbir yere doğru kendileri taşıyamaz hale geliyor. Biz "Müzayede olmasın demiyoruz. 10 TL’lik resmi 6 TL’den başlatabilir ancak 2 TL’den başlattığında çocuk ölü doğuyor. Özgüveni olmayan koleksiyoner de “Biz bunu değerli biliyorduk, meğer değilmiş” deyip hiç almıyor. Böylece piyasada huzursuzluk, rahatsızlık ve kriz ortamı oluşuyor. Müzayedeciler kafalarından işporta veya eskiciusulü fiyat sallayamazlar. Eser sahibine danışmaya mecburlar!
Özetle biz burada birbirimizi anlayıp, sorunun çözülmesini istiyoruz. Daha önce UPSD olarak 2005 ve 2008’de bu konuyu gündeme getirdik. Gittik, konuştuk, "sanatçıyı, piyasayı krize sokmayın" diye uzun uzun anlattık. Bu belki 6 ay uygulanabildi. Ancak 1 yıl sonra yine aynı oldu. Biz bu sefer vur kaç yapmayacağız. Olayın peşini bırakmıyoruz”
Baykam’dan sonra sözü alan Sanat Galericiler Derneği Başkanı Doğan Paksoy ise isteklerinin sadece sanatçı ve galericilere saygı duyulması olduğunu vurgulayarak “Burada sadece müzayedeleri yargılamamalıyız. Bazı sanatçı ve galericileri de yargılamalıyız onlarla yaptıkları işbirliğinden dolayı” vurgusunda bulundu. Paksoy, kavganın değil çözümün yararını vurguladı ve bazı müzayedelerin sanatçılara siparişle resim yaptırdığı bilgisini ekledi. Her isteyenin müzayede evi, galeri açmaması gerektiğini, bunun derneklerden izin alınarak yapılması gerektiği öenrisinde bulundu.
Sonrasında söz alan Maçka Mezat’ın sahibi müzayedeci Ahmet Utku yaptığı konuşmada müzayedelerle ilgili iki sorun olduğundan bahsetti: “Birincisi, katalogta yer alan fiyatlar. İkincisi ise bir sanatçının 20 adet eserinin tek bir müzayede de sunulması.
Burada herkesin bu olumsuzluklardan dolayı kusuru ve özrü var. Müzayedeler bir neticedir. Benim de çok ayıpladığım, kendimi kınadığım oldu. Ama asıl mesele o müzayedeye eseri veren kişide yani sanatçı veya galericide. İstediğimiz kadar müzayedelere kızabiliriz ancak suçlayamayız, onlar da görevini yapıyorlar. Etik olarak şöyle yapılabilir: katalogta fiyat, değer konmamalı denebilir. Veya esas danışılan bedel yazılabilir. sonra kaçtan satılırsa satılır. Yalnız bu söylediklerim benim düşüncem. Mesela Adnan Hoca’nın 100 bin TL’lik resmi 10 TL’ye satılırsa çok rahatsız olurum. Bu duruma çözüm olarak şunu sunabilirim: ya hiç fiyat koymadan çıkarın ya da galeriden veya kendisinden fiyatı öğrenin anlaşarak satın”
Konuklar arasında bulunan galerici Çağla Cabaoğlu’nun “danışma kurulunuz var mı işleri seçerken be fiyatlandırırken danıştığınız sizin dışınızda biri var mı?” sorusu üzerine müzayedeciAhmet Utku: “Kimsenin de yok, bizim de yok. Dediğim gibi, galerinin istediği fiyatı koyup daha yükseğe satabilirsiniz. Çok fazla eser konulmasına karşıyım. Burada biraz nezaket gerekli. Bu resmi veren kişiyle de konuşup, her sanatçıdan maksimum 4 tane eser konulması gibi bir çare de bulunabilir. Bu temin edilebilir eğer galeriler iyi münasebette olursa. Galericilik de bazı mesuliyetleri gerektirir. Özeleştiri yapın. Herkes aklına gelen fiyatı koymamalı. Sanatçı da kendisini ona göre yönlendirip, üretmeli. Bu noktada alıcı da önemli. Üretim çok ancak karşıda alıcı yok. Çok dip bir piyasa var. Üç tür alıcı var. 1. Gerçek koleksiyonerler: az sayıdalar ama kendini geliştiren koleksiyonerler. 2. Modaya uyan koleksiyonerler. 3. İnşaatçı, tekstilci, banker yatırımcılar var. Bu yatırımcılar sanatçı atölyesine de gidip toptan alım yapan yatırımcılar. Yani ticaretini yapan alıcılar. Müzayedeciler de yaşam savaşı veriyor. Bu eseri asıl oraya götürüp verenlerde kabahat. Bir kaos oluşmadan halledilmeli. Sizin derneğiniz var bizim öyle bir şeyimiz yok.
Müzayedelerde bir sanatçının 20 tane eseri olamaz. Siz hiç bir müzayedede 10 tane Picasso gördünüz mü? Ben görmedim, bu olmamalı.” Demesi üzerine Baykam zaten böyle bu uygulamaların galericiliğin alanı olduğunu vurguladı ve sözlerine şu şekilde devam etti: ”Koleksiyonerler ilginç insanlar. Her koleksiyonerin psikolojisi şu: “ben en zekiyim, en uyanığım, bana en iyi fiyatı vereceksin ve merak etme bu durum aramızda kalacak.” Sonra galeriden çıkınca hemen kendi aralarında “sen 8’e aldın ya ben 6’ya aldım” diyorlar. Dedikodu çerçevesine giriyor. Ardından da müzayede furyasında en ucuza alanın dedikodusu baskın çıkıyor!"
Sanat hukukçusu Pınar Sönmez ise Baykam’ın bu yorumuna varolan kanunlar çerçevesinde yaklaşarak: “Bu konuda bizim bir kanunumuz var Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu. Ancak jargon bilinmediğinden yanlış anlaşılmalar üzerine kurulu. Ne zaman dili doğru kullanırsak doğru bir adım atmış oluruz. Bütün bu ilişkilerin "hakkaniyete" uygun olması gerekiyor. Yaptığınız her etiğe aykırı davranış medeniyete aykırıdır. Ticaretin kuralı da öncelik makul olmaktır.
Öte yandan maddi ve manevi haklar da var. Manevi haklar üzerinden gittiğimizde saygı, nezaket ve zarafet gereklidir. Aslında bu alan anlaşmaya, uzlaşmaya en meyilli alandır. Çünkü, karşı tarafın bilgiye ihtiyacı var. Her zaman bilgi güçtür, güç bilgidir.
Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda madde 17’de "eser sahibi, esere ulaşabilir" diyor. Bu sizin hakkınız. Görmek istiyorsanız ya da fotoğrafını çekmek istiyorsanız bu sizin hakkınız.
Hukuk sizin taleplerinizle her gün değişir. Bugün yanlış olduğunu düşündüğünüz bir konunun mevzuatla değil sizin sözleşmenizle değiştirilip, düzeltilebilir. Öncelikle kendinizi korumalısınız. Her biriniz bir şirket gibi kendi kendinizi yönetmelisiniz. Özel mevzuat uygulamayla, tutumla olur. Müzayedeler için de bu durum sözleşmeyle olur. Görüşün, sözleşme yapın, anlaşmaya varın. Sanat sektörü niyete dayalı, ucu açık bir sektör. Eğer bir dava açılırsa aynı şeyi dile getirin ‘teamül’.”
Konuklar arasında bulunan sanatçı Zahit Büyükişleyen’in “Müzayedelerde katalog yapılıyor. Katalogta haberim olmadan benim resmimin fotosunu koyuyorlar. Bu da suç değil mi?” sorusu üzerine Sönmez, eser satışında mali hakların devredildiğini ama manevi hakların sanatçıya ait olduğunu belirtti ve izin alınması gerektiğini belirtti.
UPSD avukatı Hatice Doğan ise Sönmez bu cevabına karşılık: “Eserin kataloğa basılması konusuna Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda izin verilmiş. Ayrı bir izine gerek yok. “Sanatçının umuma arz etme hakkı” bilgisini ekledi.
Konuşmacılar arasında bulunan sanatçı Balkan Naci İslimyeli, oldukça sert bir çıkış yaparak: “Konuşmalardan anladığım kadarıyla genel bir kabul var. Müzayedelerin baş aktör olması kabul edilmiş. Ben bunu kabul etmiyorum. Müzayede ender, seçkin sanatçıların, ürünlerin seyrek aralıklarla sırf o yapıtın şanına uygun olabilmesi için yapılan şeylerdir. Bizdeki gibi yılda 30 müzayede gördünüz mü? Ya da bir müzayede de bir sanatçının eserinin değeri 100 ken diğerinde 30'a düşen bir müzayede ciddi olabilir mi?
Sanatçı bugün bir esir pazarında sergilenen köleler konumunda. Sanat eseri borsa kağıdı, müzayedeler bit pazarı konumunda ve ‘açık eksiltme’ kurumları gibi! Sanatçının değerini oluşturan veriler, müzayedeler, satış rakamları değil, sanatçının 40 yıl içinde yavaş yavaş oluşan kendi retrospektif portfolyosudur. 40 yıla karşılık 2 dakika koyamazsınız. Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar susan sanatçı görülmemiştir. Bizim bunu sonuna kadar götürmemiz lazım.” sözlerini sarf etti ve sisteme dair eleştirileriyle konuşmasına devam etti: “Hem ticari değerlerden, hem ahlaktan dışa savuran sistem içindeyiz. Buna topluca dur demeden, hukuki yönlerini konuşmamız lazım. Çünkü biz bu duruma hazırlıksız yakalandık, galeriler tam oturmamışken, sanatçılar kendini bulamamışken birdenbire hazırlıksız yakalandık ve istismar edilip sömürülüyoruz.
Ben gençlere üzülüyorum. Sonra onlar bir kenara atılan sanatçılar olacaklar.
Dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş bir skandal yaşıyoruz. İşlerin süreç içinde yok edildiği bir ortam oldu. Sanatçıyı, küratörü, galericiyi tekrar kendi sahalarına dönmeye ve orada çalışmaya davet ediyorum.”
Konuşmacı Nur Gülener de galerici olarak mağdur olduklarını belirterek: “Bundan önceki 20 yıl içerisinde müzayedeleri arar fikir alışverişi yapardık. Bu sanatçının piyasa varlığını, sanatçının değerini, müzayede de ne şekilde kullanılabilir diye sorarlardı. Fakat son 10 yılda bu tarifi mümkün olmayan duruma döndü. İki yönlü kayba uğruyoruz. Sanatçıyı temsil ediyoruz. Kendi bilgilerimizi, tecrübelerimizi koyarak galeriye asıyoruz. Ancak bir müzayedede aynı sanatçının bir eseri daha az fiyata çıkıyor ve zarara uğruyoruz. Birincisi zarara uğruyorum diğer açıdan da o sanatçıyı daha önce sattığım koleksiyonere karşı mahcup oluyorum. Koleksiyoner hiçbir zaman bu resmin değeri 10 bin lira ama ben bunu 15 bine almak istiyorum demez. Aksine 5 bin liraya almaya çalışır. Koleksiyoneri kınamayalım Baykam’ın dediği gibi gerçek koleksiyoner var, sanatı paraya çeviren var. Herkes hep ucuza almaya bakar. Ancak müzayedede o fiyatı görünce hemen size arar. İlk tokatı galerici yer.”
Eleştirmen Ali Şimşek eskiden müzayede denince aklımıza gelenin ya antika ya da Retro olduğunu hatırlatırken güncel sanatın ve oluşan yeni koleksiyonerlerin üzerine bir konuşma yaptı: “Şimdi güncel sanatın egemenliğiyle contemporary art hakimiyet kurmaya başladı. Yeni koleksiyonerlere yüklenmiş galeri yapıları kriz yaşamaya başladı. Tüm dünyada galeriler kitsch stratejilere sahip. Müzayedelerde tual var. video yok! Ben mesela düşürmeyi düşünüyorum! Küresel sermaye gruplarının bu alana girmesi galeri yapılarını değiştirdi. Sanatçı ayakta kalmak için el altından yapıt satmaya başladı. Aslında en büyük şeytan güncel sanat müzayedesi.Güncel sanatın en büyük zararlarından biri, çok kazanan hepsini alır mantığı olması. Aslında güncel sanat, az insanı alıp paraya çevirir.
Müzayedeler bir tür nefes alma alanı. Çünkü yer yok. Genç sanatçılar için müzayedeler kendilerini gösterebilecekleri bir alan. Güncel sanatın ressam öldürme özelliği var. Mamut Art’ta sanatçı aslında ressam ancak güncel sanat etkisiyle resim yapmıyor!
Yeni bir koleksiyoner tipi türedi. Burjuva+bohem-BOBO-70Kuşağı. Hizmetler sektöründe çalışanlar, bankacı, beyaz yakalılar. Daha esnek, daha vahşi reflekslere sahip. Tamamen kültürel sermaye üzerinden hava atmaya bakan tipler. Sattığı anda hava atan koleksiyonerler var. yeni koleksiyoner yapısı 80’li yıllardaki kalender koleksiyoner yapısından farklı. Borsa sektörü gibi esnek be dedikodu üzerine davranıyor. 57 kuşağındaki bir avukat borsacı gibi davranıyor. Alaycı, esnek ve daha cesur.
İzleyicilerden eleştirmen Yalçın Sadak müzayedelerin vahşi kapitalizm ortamında piyasaya girerek galericilerin alanının nasıl çaldığından bahsetti. UPSD, sanatçılar ve galericilerin örgütlenerek öncelikle eser satışında sözleşme yapılamasının önemini vurguladı. Bunun üzerine Avukat Hatice Doğan, Sadak’ı destekleyerek sözleşme yapmanın zorunluluğunu belirtti ve Fikir ve Sanat Eserleri kanununa göre satılan eserin hukukta ticari bir meta olarak tanımlanmadığını, aslında maddiyatın değil, yükümlülüklerin varolduğunu vurguladı. Avukat Şükran Tezel ise ortamdaki başıboşluktan bahsederken, şu anda bu güçbirliğinin hukuki mücadelenin de önünü açacağını belirtti ve sözleşme yapmanın belirleyici belge ve delil niteliğinde olacağını vurguladı. İzleyicilerden Onay Akbaş, Fransa’da herhangi bir eser müzayedede satıldığı zaman direkt olarak %2 pay aldığını ve bu takibi kendisinin değil, Fransız sanatçılar derneğinin üstlendiğini belirtti.
Baykam paneli kapatırken sanatı seven bir hükümetimiz olmadığı konusunu vurguladı ve bunun sadece AKP’ye değil, önceki hükümetlere de dayandığını belirtti. Ama AKP’nin tavrının farklı olarak ilgisiz olmanın ötesinde aşağılayıcı ve düşmanca olması açısından diğerlerinden ayrıldığını da ekledi. Bu nedenle Bakanlık’tan bir çözüm beklemeden, çıkış yolunun kendi içimizden gelmesi gerektiği sonucunu vurguladı. Kurulacak dialog sayesinde çözüme doğru ilerleyebileceğimizi, panele katılan Ahmet Utku'dan bir arabuluculuk beklediklerini ama her ne olursa olsun bu sefer asla geriye çekilmeyeceklerini, bir çok üyelerinin mağdur olduğunu ve bu sorunun artık "ya çözülmeye, ya da çözülmeye" mahkum olduğunu belirtti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.