27 Mayıs 2014 Salı

ERDOĞAN KABUSU VE ERDOĞAN'IN KABUSU | BEDRİ BAYKAM | 27 Mayıs 2014 tarihli Cumhuriyet makalesi..



Yazımı kaleme almadan önce Twitter'da geziniyordum. Hani Başbakan'ın çok sevip bir türlü ağzından düşürmediği twitter-mwitter var ya... Ben Twitter'a gireli 5 yıl olmuş. İşte o Twitter’da, 171.731 takipçimden ne mesaj var diye bakarken ana sayfamda bir tweet gözüme ilişti. Yaşadığımız durumları tam özetleyen sade bir tweet. Hakan Demir kaleme almıştı:
"Başbakan 'ben diktatör olsam, meydanlara çıkamazdınız' demesiyle polisin bir vatandaşı başından vurması arasında geçen süre 2 dakika"... Evet Erdoğan'a göre bizlerin yani muhaliflerin sokağa çıkma veya ağzını açma hakkını kendilerinde bulmaları bile ona minnet duymamız için ciddi bir gerekçe!
        Erdoğan kendi kurduğu şiddet dünyasının sarmalına dolandı. Sürekli olarak derinlik sarhoşluğu gibi faşizmin de daha fazlasını istiyor. Ne ölen gençlerin sayısı, ne evlat acısıyla haykıran anneler, ne Soma'da ciğeri yanan aileler, ne gazete başlıkları, ne hoşgörü ve sukunet çağrıları, ne AB ikazları... Hiçbir şey onun, polisin ve hukuksuzluğun sillesini her gün yiyen halkıyla herhangi bir empati kurmasına izin vermiyor. Gözünü kin-kan-intikam (!) bulamışcasına her gün artan bir şiddetle muhaliflere saldırıyor. Okmeydanı’nda polis kurşunuyla ölenler o uzun listeye eklenen son acı halkalar. Erdoğan'a ise bunlar bile yetmiyor. O bildiğiniz gibi en çok
"polisin sabrına" şaşırıyor. Bir de ölülerimizin arkasından törenler yapmamıza! "Ne o öyle! Her ölünün arkasından? Ölmüştür, bitmiştir" cümlesi de o dev faturalar arasındaki tarihi yerini aldı. İnsan bu cümleleri ciddiye mi alsın, yoksa en iyisi "fesupanallah" diyip yok mu saysın, bir insanoğlunun ağzından böyle bir cümle çıkmış olabileceğini insanlığın şanı adına red mi etsin, kararsız kalıyor.. Hayat, bu kadar zalim senaryolarla gelişiyor 2014 Türkiyesi'nde.
          Unutmadan parantez olarak ekleyeyim: Türkiye'nin ebedi önderini ve onun özgürlük, laiklik ve demokrasi savaşını en muhteşem yurtsever vatandaşımız, aydınımız kadar analiz etmiş olan Amerikalı bir siyasi ve yazarın olağandışı bir konuşmasını dinledim Facebook’ta. Adı Sean Faircloth. Muhakkak izleyin derim, başka da bir şey demem. Tüylerim ürpererek o vurucu cümleleri dinlerken aklıma yurdumuzda yaşayan bir başka Amerikalı geldi: Jim Ryan. Yaşına rağmen her gençten daha dinamik ve atılgan bir Kemalist kimlik ve ruh var Ryan'ın içinde. Türk eşi Hüda Cereb ise beraber yaşadığımız dönemin içinde tam bir demokrasi cengaveri.
          Niçin mi bu yabancılardan söz ediyorum? Çünkü o kadar hak etmediğimiz şeyler yaşıyoruz ki, artık onlar da dayanamıyorlar koskoca Atatürk Cumhuriyeti’nin bu durumlara düşürülmesine. Ben de kendi kendime diyorum ki, bu uzak diyarların insanları bile uyanabildiyse, bir sabah vakti, bizim politikacılarımız niye harekete geçmesin? Mesela bu hafta CHP ve MHP Genel Başkanları, kurmayları bir araya gelseler, bu "Çatı Aday" konusunda bir açık sohbet yürütüp kelimenin tam anlamıyla sorumlu siyasetçiler ve hatta herşeyden önce yurttaşlar olarak üstlerine düşeni yapsalar, fena mı olur? Ben artık Sayın Kılıçdaroğlu'nun bu hamleyi yapmasını bekliyorum. Geçmişte de gaftan öteye gitmeyen tahminlerle suları bulandıranların aksine, ilk turda birleşme gerçekleşmezse, Erdoğan'ın direkt olarak kazanabileceğini düşünüyorum. Soruyorum: Hangi siyasetçi, gözü kararmış bir şekilde tüm sıfatları de facto taktiklerle cebe atmaya kalkacak böyle bir anti-demokratın önünü açmaya kalkabilir?
         CHP ve MHP başta olmak üzere, şu anda muhalefetin acilen bir araya gelmesi ve aklını başına alması kaçınılmaz bir vatani görevdir. Bu aşamada bazı partilerimizden duyulan "
Efendim bizim neyimiz eksik, biz de içimizden kendi adayımızı çıkaralım" sözleri, sahte yüreklendirme ve köklerine ihanetten başka bir şey değildir. Bu cümleleri siyasette -maalesef- her dediği çıkmış şanssız bir dostunuz, bir vatandaşınız olarak söylüyorum. Bu intihar kokan "yola ayrı çıkma" ihaneti yaşanırsa, yani şu günlerde Erdoğan'ın uykusunu kaçıran tek konu olan ortak aday girişimi rayına zamanında, testi kırılmadan oturtulamazsa, Erdoğan kampanya sürecinde Başbakanlığın hatta devletin tüm imkanlarını fütursuzca kullanarak aradan çeviklikle sıyrılacak ve ülkeyi resmen toptan zimmetine geçirecektir. Ama sorumlu demokratların ortak adayı saptanırsa, o zaman işler tersine dönecek, bu hamle "Erdoğan'ın kabusu" olarak gündeme yerleşecektir. Durum nettir: isteyen saf iddialarla bölünüp, Erdoğan kabusunu büyütebilir, isteyenler de zoru başarıp birleşerek Erdoğan'ın kabusu haline gelebilirler. Seçim sizin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.