Kadına
yönelik şiddet yılda 2-3 kere kamuoyu önünde alevleniyor ve
gündemin üst sırasına yerleşiyor. Dernekler, siyasiler, basın,
herkes ayağa kalkıyor. O anlarda diyoruz ki “Nihayet
gereken önlemler alınacak; bu acı olay, toplumu uyandırmış
olacak”
Ama
ne gezer? Toplum nabzının yükselişi, halkın galeyana gelişi,
hepsi birkaç hafta sürüyor, ardından gündem değişiyor ve
söylenenler, yazılanlar yerlerini yeni felaketlere bırakıyor!
Nabız yavaşlıyor, verilen sözler unutuluyor.
Yeni
korkunç sahneler önümüze düşene kadar!
Biz
Emine Bulut cinayetinin acısı ve sonuçları ile uğraşırken,
Gülsüm Karasu, Konya Ereğlisi’nde kocası tarafından boğularak
öldürüldü. Ayşe G., Mersin’de boşanmaya çalıştığı
kocası tarafından pompalı tüfekle vurularak yok edildi!
Gaziantep’te Güldane Y. doğum yaptıktan sonra hastanede eşi
tarafından bıçaklandı, şükür ki araya girenler sayesinde
ölmedi.
Kocaman
devletimiz, bakanlarımız, parlamentomuz, sorsanız hepsi aynı
fikirde. Dinleseniz, dersiniz ki bir daha bu ülke “bileklerini
keser” böyle bir kadına yönelik cinayete-şiddete geçit vermez!
Ama ne yazık ki bunlar “iyi niyetli temenniler” olarak kalıyor.
Çünkü radikal kararlar alınamıyor!
KABUL
EDİLEMEZ UYGULAMALAR
—Babaların,
erkek kardeşlerin evin kızlarına karşı sürdürdükleri ağır
baskı “normal” karşılanıyorsa,
—Kocasından
ağır dayak yiyen ve gücünü toplayıp Emniyet Müdürlüğü’ne
giden kadın, HALA karşısında “Kocan
değil mi? Döver de sever de, hadi evine dön”
diyen komiserler buluyorsa,
—Karısını
döven, tehdit eden ve hakkında uzaklaştırma kararı alınan adam,
en korkunç şekilde o beklenen cinayeti işliyorsa....
—Mahkemelerde,
en akıl almaz şekilde “hafifletici nedenler” uydurulup cezaları
en az yarı yarıya azaltılıyor, “iyi hal” adı altında
“kravat taktı” gibi sözlerle katil cilalanıyor, kızı
öldürülen mağdur ailenin önünde ceza resmen buharlaşıyorsa...
—2014’de
yürürlüğe giren muhteşem bir uluslararası toplumsal kontrat
olan “İstanbul Sözleşmesi” ile denetim altına alınan tüm
kadın hakları, fiili uygulamada, kamu görevlileri düzen ve tüm
kurumlar tarafından yok sayılmaya devam ediyorsa...
Bu
işler kolay kolay düzelmeyecek!
TOPLUM
KADINI NASIL GÖRÜYOR?
Bütün
bu şiddetin, cinayetlerin ve kadını aşağılamaların arkasında
kadını 3. sınıf insan olarak gören o korkunç bakış açısı
var. Tutucu zihniyetlerin Anadolu’ya yayılmış, geleneklerle
yobazlığın karışımı bir sosla donatılmış kimyasında,
kadınlar okumasa daha iyi olur! Bu
mantığa göre, kadın bir maldır. Erkeğin tapulu malı... Önce
ailesinin içinde babaya aittir. Ardından “münasip bir kısmet”
çıkınca, çoğu zaman kız istese de istemese de, “o adamla”
evlendirilir. Böylece kızın “tapusu”, babadan kocasına geçmiş
olur. Maazallah
koca vefat ederse, birçok çevrede, erkeğin ailesi, eşi ölen
gelinin “namusunu” ve “iffetini” kendi ana meselesi haline
getirir, babası veya biraderleri, kadını koruma yörüngelerinde
tutarlar. Bu arada sözü edilen “namus”, kadının bacak
arasının denetimi üzerine kuruludur ve onlara göre tabii ki bu o
kadına bırakılamayacak kadar ciddi bir aile meselesidir! Uzun
lafın kısası, o kadın artık son nefesini verene kadar “özel
hayatı” olamaz, o aileye hakları ipotek edilmiş durumdadır.
Türkiye’de
“Kadın ve Demokrasi” konusu, sadece “kadının her yerde
türban takabilmesi ve her mesleğin türbanlı kadınlar tarafından
ifa edilebilmesi” ile sınırlandırılmıştır. Bu, akıl almaz
şekilde yörüngesinden çıkarılmış, saptırılmış bir
antidemokratik tabloya işaret etmektedir. O kadının, o genç
kızın, tüm erkeklerle eşit haklara sahip bir vatandaş olduğu,
kendi kararlarıyla yönlenecek bir özel hayata sahip olma hakkı
tamamen yok sayılan bir gerçektir.
Hiç kimse o kadına “kapanmak istiyor musun?”, “boşanmak
istiyor musun?”, “yalnız yaşamak istiyor musun?”, “ekonomik
bağımsızlığını kazanmak ister misin?” gibi gerçek haklarını
gündeme getirecek sorular sormaz, çoğu zaman onun da kendi kendine
sormasına izin vermez. Varsa yoksa, onları ilgilendiren konu,
“bakire” teslim aldıklarına emin oldukları kadının bundan
sonra da yalnız yaşamaması, evlenmesi veya eş kaybederse
kocasının ailesinin rıza göstereceği bir başka “uygun”
adama tapusunun devredilmesidir!
İşte
Türkiye’yi tehdit eden zihniyet budur! Kadınlar, sizin sahip
olduğunuz “mal” değildir. Kendi yargıları, seçimleri,
kararları, tercihleri olan ve erkeklerle eşit haklara sahip
bireylerdir. Atatürk sayesinde bu ülkede elde ettikleri, yasalar
önünde her açıdan erkeklerle eşit olma vasfını ve geri
dönülmez haklarını, bu Cumhuriyet’i anlayamamış zavallılar
grubuna teslim edecek değillerdir!
Yaşanan
FETÖ felaketine rağmen, bundan hiçbir ders almamış şekilde
sözde tarikat liderleri önünde el öpmeye ve resmi geçit yapmaya
zorlanan kadınları, Cumhuriyetimiz yasalarıyla, polisiyle korumaya
mecburdur. Bu
da bir zihniyet devrimi yapmakla mümkün olur ancak! Mesela
uzaklaştırma almasına rağmen buna uymayan adam, 2 yıl hücre
hapsine konur!
Karakolda,
kadına “evine dön” baskısı yapan komisere, görevden el
çektirilir. Sapık “töre” gerekçeleriyle aile infazına
uğrayan genç kızlar, kadınların “organize” katillerine
hafifletici nedenler aranarak değil, suçu aralarında paylaşan
herkese ağır müebbet cezaları, hem de aftan yararlanamaz şekilde
verilerek cezalandırılmalıdır.
Genç
kızlarına eşit eğitim şansı vermeyen aileler cezalandırılmalı,
kadına şiddet uygulayan HİÇ KİMSE, aradan bir gün geçtikten
sonra emniyet binasından elini kolunu sallayarak çıkamamalıdır.
STADLARIMIZDAKİ
SEFALET!
Son
sözüm futbolumuzu yönetenlere: Sevgili Nihat Özdemir, sevgili Ali
Koç, değerli dostlarım, tüm başkanlar: Tabii ki Emine Bulut
olayından sonra sahaya siyah tişörtle çıkmak, maçları birer
dakika geç başlatmak önemli kararlar. Ama “Kadına uzanan eller
kırılsın” diye yeri göğü inleterek tezahürat yapan insanlar,
o andan 10 dakika sonra, ister hakemin ister bir rakip futbolcunun
herhangi birinin annesine, eşine, kızına yönelik ağıza alınamaz
küfürleri, kadın kimliği üzerinden yapmakta hiçbir mahzur
görmezler... Türkiye bu yüz kızartıcı rezaletten kurtulmadan,
ne stadyumlarda ne TV’lerde söylenen hiçbir cümlenin
inandırıcılığı olamaz. Bunu
nasıl önleyeceksiniz? Buyurun, gerekirse maçı tatil edin veya
seyircileri çıkarın! Radikal önlemler bunlardır!