Dünyanın
tartışmasız en çok ilgi gören Slam’i, en büyük gürültü
koparan turnuası Wimbledon, yine unutulmaz dramatik maçlara ve
insanlara kalp krizi geçirtecek bir finale sahne oldu. Ama belki en
az son günün trajedyası kadar önemli olan, 1. turun ilk iki güne
yayılan büyük sürprizleriydi! Kimler düşmedi ki! En büyük
şaşkınlık, 5 numaralı seribaşı Thiem’in Amerikalı büyük
servisçi Sam Querrey’e ilk seti kazanmasına rağmen 4 sette
elenmesiyle yaşandı. 2. seti de tie-break’de kazansa, işler
tabii farklı akardı. 6 Numaralı seri başı Rus asıllı Alman
Alexander Zverev, her yıl olduğu gibi yine büyük hayal kırıklığı
yarattı. Çek Vesely’ye 4 sette yenilirken birçok izleyici
“aslında şaşırmadım” sözlerini açmakla meşguldü. 7
Numaralı seri başı Yunan Tsitsipas, İtalyan Fabbiano’ya karşı
5 sette maçı kaybederken, onu turnuanın gizli favorilerinden biri
ilan edenler, ne diyeceklerini şaşırdılar. Tsitsipas da inanın
bir o kadar şaşırdı! Kanadalı genç yıldız, Shapavalov,
Litvanyalı Berankis’e karşı hiçbir varlık gösteremedi.
Bulgar Grigor Dimitrov, geçen yıl İstanbul TED açık turnuasında
şampiyon olan solak Fransız Moutet’ye karşı ilk iki seti
almasına rağmen sonraki setleri 7/6, 6/3, 6/1 kaybederek elendi.
Birkaç yıl öncesine kadar “finale çıkar mı?” gözüyle
izlenen “komşu” yıldız maalesef düşüşte... Bunun ardından
gelen 2. turda da bu erken veda kervanına Marin Cilic eklendi.
Portekizli Sousa’ya 3-0 yenilerek o müthiş servisine rağmen yok
oluşunu engelleyemedi. Yine 2. turda yok olan Slam şampiyonlarından
biri, Wavrinka oldu. Amerikalı Opelka’ya, 5 sette (hem de son set
8/6!) yenilerek soğuk bir duş yaşadı, yaşattı. Halbuki
kimbilir, bir tur sonra Raonic’le ne büyük bir kapışmaya
hazırlanıyordu! Raonic de Opelka’dan Wavrinka’nın intikamını
aldı ama çeyrek final yolunda Arjantinli Pella’ya karşı nefes
kesen bir maçtan sonra 5. sette 8/6 ile yenilerek elendi. Fakat
Pella da, seyircilere fazla bir çekicilik sunamayan Bautista Agut’a
4 sette yenildi ve Djokovic ile yarı final oynama şansını
kaçırdı. Diğer tarafta Thiem dışında tüm favoriler çeyrek
finale kayıpsız geldiler ve böylece sıra Turnuanın başından
beri beklenen Federer-Nadal maçına geldi, Wimbledon nefesini
tuttu...
Sonunda
yazmam gerekenleri lütfen başından söyleyeyim: Federer-Nadal
maçı, ikilinin neredeyse 2017 Avustralya Açık’taki muhteşem
finallerini bile gölgede bırakabilecek olağandışı bir tenis
karşılaşmasıydı. 3 saat boyunca topa kilitlendikten sonra “İyi
ki yaşıyorum ve iyi ki bu maçı izleyenler arasındayım” diye
haykırdım içimden! Bu maçla beraber, inanın tenis sporu kendi
içinde boyut atladı. İki tenisçinin izleyicilere bir görsel
şölen sunduklarını çok görmüşüzdür. Ama burada ziyafetin
ötesinde yeni bir uzay tenisi vardı. Toplara bu kadar sert vurulan,
topun bu kadar önde ve yüksekte alındığı, dömi-volelerin bu
mükemmellikte üst üste vurulabildiği ve oyunun Çinli masa
tenisçileri kıvamında aktığı bir düello tadını, ömrü
boyunca bu maçların neredeyse tamamını izleyen ben bile sanki
hatırlamıyorum.
BÜYÜK
KAPIŞMANIN AKIŞI:
İLK
SET: Her
iki raket, kendi servislerini kazanıyor olmaktan mutluydu! Oyunun
başlarında ralliler oldukça kısa sürüyor, her iki oyuncu da
“kazanan vuruş” peşinde sayıyı alıyor ya da veriyordu...
Her iki oyuncu da servis kırma şanslarını kullanamadılar ve iş
tie-break’e kaldı. 2-1 geriye düşen Federer, inanılmaz
İsviçreli disiplinine terlemeden giydirdiği acı kuvvetle duruma
hakim oldu ve o kritik oyunu 7-3’le kapayarak ilk seti hanesine
yazdı.
İKİNCİ
SET: Bu
setin yalnız başı hakkında söylenecek bazı şeyler var. Nadal
2-1 ilerideyken, Federer iki servis kırma puanı kaçırdı. Kalan
oyunlarda, konsantrasyonunu kaybeden Federer, adeta dinlenircesine
seti 6/1’le gidişatına bıraktı ve maça denge geldi.
ÜÇÜNCÜ
SET: Kabus
setin ardından, Federer kendi servisiyle başladı ve 2-1 öndeyken
Nadal’ı kırma şansını elde etti ve çok iyi hazırladığı
bir puanı şık bir vole ile bitirdi ve ardından kendi servisini de
alarak 4-1 öne geçti.
Federer
o noktadan sonra doğal skor akışıyla seti 6/3 almayı başardı.
DÖRDÜNCÜ
SET:
Kral, rakibinin servisini başlarda kırdı ve 2-1 öne geçti. Maçın
sonu yaklaştıkça, Federer servis oyununa kutsal kitabına
taparcasına yapıştı. Çekişmeli maçın sonlarında İsviçreli
şampiyon önce dört maç topu kaçırdı. Amerikan filmlerinde
olduğu gibi, Nadal yedi canlı bir cengaver olarak o gladyatör
kapışmalarında hep kurtardı kendini. 5.maç topunda artık
Federer’in bu şansı kaçırmayacağına emindim. Kısa bir
ralliden sonra İspanyol efsanesi backhand’iyle topu auta atınca
Federer beklenen duygu patlamasını yaşadı.
MAÇIN
DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ:
Maç
boyunca toplarını en uzun ve üstelik fileye teğet geçecek bir
makine intizamında oynamayı başaran Federer, hızlı sahalardaki
oyununu çok geliştiren Nadal’a karşı, herkese parmak ısırttı.
Onu seyrederken aklıma yaşı 30’a yaklaşan her futbolcuyu emekli
etmeye kalkışan Türk futbol kulüpleri geldi. İş onlara
kalsaydı, tenis bireysel bir spor olmasaydı, Federer’e defalarca
tenisi zorla bıraktırırlardı!
O NE FİNALDİ ÖYLE!
Tenis gerçekten nankör! 5 saat sahada
mücadele edersiniz, sonra son saniyelere kalır her şey... Top
gidip gelirken alabileceğiniz tek bir yanlış karar, bir çuval
inciri berbat eder. Tenis dünyasının kralı, “Ekselansları
Federer”, tarihin en büyük maçlarını sığdırdığı kendi
kariyerini emekli olduktan sonra gözden geçirirken dün maçın son
anında yaptığı bir hatayı hiçbir zaman aklından çıkaramayacak.
Şimdi filmi geri sarıp, o ana dönelim...
Maç o anda belki 4,5 saattir maç
oynanıyor. Maçtan önce, kendisinden 5 yaş daha genç rakibi
karşısında daha az şans tanınan Federer ilk seti kaybettikten
sonra, hatta daha sonra 3. seti kaybettikten, 2-1 setlerde geri
düştükten sonra, yaşından beklenilmeyecek bir direnç ve
kararlılıkla, puanların her biri için akıl almaz mücadeleler
vererek alıyor, 8/7 öne geçiyor ve kendi servisindeki o “taç
giyme” oyununda 15/15’de üst üste çaktığı iki servisten
direkt puanla 40-15’e geliyor. Bunun anlamı, “maç topu” elde
etmek... Çok farklı bir sırat köprüsüdür maç puanı... Bir
tarafı uçurum, diğer tarafı cennet. O top gider gelir, gider
gelir.. Bilinçaltınızdan film şeridi gibi akan olasılıklar sizi
esir alabilir. Hem melek hem şeytan dürter sizi: “Hadi işte vur
kazan, kahraman ol! Bu stresten kurtul, yere yat, çığlık at,
kupayı kucakla!” Federer, ilk maç puanında, hem kendisi hem tüm
stad o sevinç patlamasına hazırlanmışken, doğru bir kararla
yine forehand’e kaçıp, rakibinin backhandine uzun ve sert bir top
atmak istiyor. Karar doğru. Ama o top auta gidiyor. Olabilir. Sonra
sıra 2. maç topuna geliyor. O ace veya rakibin ancak değebildiği
puanlarla 50-60 kez sayı yazmış olan servis, orada da bir yardım
etmiyor. O ana kadar, Federer, Wimbledon’daki maçlarında
servislerinin %94 civarını kazanmış. Hele 40-15 öndeyken
herhalde kaybettiği servis oyunu oranı %1’e bile yaklaşamaz. Ama
“Murphy Kanunu” diye bir terslik düzeni vardır. İşte o %1,
durur durur, Wimbledon finalinde taç giyme törenine bir saniye kala
karşına çıkar!. İşte Federer, o 2. maç topunda inanılmaz
derecede sabırsız bir kararla, o anormal hatayı yapıyor ve kruaze
ve kısa bir forehand vurarak fileye çıkıyor. Olağan dışı sert
ve açılı bir sürpriz fileye çıkış yapmıyorsanız, ya uzun
bir paralel top atacaksınız ya da fazla açı bırakmadan ortaya
uzun oynayacaksınız. Federer puanı hazırlamadan servisinden sonra
hemen ilk vuruşta en çıkılmayacak şekilde markete gider gibi
geliyor ve Djokovic cezayı kesiyor. Çünkü o anda kralın aklında
artık raketini atıp çocuklarına dönüp kendisini alkışlamak
için yanıp tutuşan tebasına öpücükler vermek, rakibini
centilmence kutlamak, bu yeni zaferin tadına varmak istiyor. Başka
bir izahı yok bu yıkıcı aceleciliğin...
BÜYÜK FİNALİN AKIŞI:
İLK SET: Her tenisçi
servislerini kazanarak 6/6’ya kadar geliyorlar. Federer’in servis
ve voleleri, Djokovic’in servisinin ardından vurduğu sert geri
toplarla, puanlar dengeli gidiyor. Tie-break’te. Federer 3-1
geriden gelip 5-3 ileri geçti. Ama bütün maç boyu sürecek olan
sendrom burada ilk defa kendini gösterdi. O kritik puanları
Djokovic üst üste aldı ve Federer’in fileye taktığı bir
forehand seti bitirdi: 7/6
İKİNCİ SET: İlk setin kaybı
Federer için bu maçta başına gelebilecek en kötü olaydı.
Herhalde o anda bahisler açılsa, insanların %80’i maçı üç
sette Djokovic’e verirdi. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı!
Müthiş bir performansla silahlarını çalıştıran Federer 2.
seti kolay kaparken Djokovic’in locasını bile alkışlattı: 1/6.
ÜÇÜNCÜ SET: Her iki tenisçi
de yine servislerini kazandıktan sonra, iş yine tie-break’e
kaldı. Djokovic 5/1 öne geçtikten sonra Federer 5/4’e kadar geri
geldi, ancak bu da yetmedi ve ölümcül puanları hanesine yazan
Sırp şampiyon bu seti de 52 dakikada 7/6 kapamayı bildi.
DÖRDÜNCÜ SET: Djokovic hızlı
servis ve sert geri vuruşlarla 2/1 önüne geçtiğinde sanki
Federer artık psikolojik olarak maçı bırakmış görünüyordu.
Ama Şampiyon bunun yalnız yanlış bir izlenim olduğunu
kanıtlayarak üst üste 4 oyun kazandı. Özellikle 4/2’de
Djokovic’i 2. kere kırarken vurduğu öldürücü backhand ve kısa
volelerle adeta ışıldadı. Ardından Djokovic, Federer’in
servisinde 35 vuruşluk bir rallinin sonucunda rakibinin servisini
ilk defa kırdı ve kendi servisleri de kolayca alarak birden skoru
5-4’e kadar düzeltti. Ama “Kral” kendi servisini bu defa
kimseye acımadan sıfıra karşı kazandı ve maça 2-2’lik denge
geldi: 4/6
BEŞİNCİ SET: Ardından sıra
tenis tarihinin en acımasız en vahşi setlerinden birine geldi.
5. sette 4/2 ileri geçen bir
Djokovic’e karşı artık Kral ne yapabilir ki?” diye düşünüyordu
herkes. Ama Kral yine çeşitli sürprizlerini hazırlıyordu. Önce
rakibinin servisini hemen kırıp bu avantajını yok etti. Ardından
kısa toplarla dengesini bozdu. Oyuncular 6/5’e kadar servislerini
kırdırmadan geldiler. Auta çıkan bir backhand’iyle, Federer
kendi servisinde 15-30 geri düştü. Orada sert servisler ve
forehandlerle, oyun yine dengelendi. Hem de aceleci bir Federer’in
olmadık drive volleylerle arada kendi kendini sabote etmesine
rağmen... 7/7’de, İsviçreli şampiyon, kısa toplar ve forehand
passing shotlarla rakibinin servisini bir kere daha kırdı.
8/7’de Federer’in başına kaderin
hangi ağları ördüğünü, Bu yazının başında anlatmıştık.
Kaçan büyük fırsata rağmen Federer maça asılmaya devam etti.
11/11’e kadar herkes yine servisini kazanmaya devam etti. O oyunda
güzel voleler vuran Federer, rakibinin haksız yere itiraz ettiği
bir sert topun arkasından servis kırma puanı kazandı ama bundan
faydalanamadı.
Bu set de böylece 12-12’de 3. defa
Tie-break’e kaldı. Djokovic önce 4/1, ardından 6/3 öne geçti.
İlk maç topunda, Federer bir çeşit “ıskamsı” vuruşa denk
gelerek maçın bittiğini ilan etmiş oldu.
Santrkortun %90’ının yüzünden düşen bin parçaydı...
BİR DJOKOVİC MUHASEBESİ
Djokovic maçın sonunda seyircilere
manidar bakışlar atıp, çömelip yerden kopardığı birkaç çim
parçasını sessizce yedi ve ardından hırsla göğüs kafesine
vurdu ve agresif şekilde seyircilere baktı. Maç esnasında da yine
anlamsız şekilde kendi kendine söylenmeler Hakem Kulesi’ndeki
bantlara raketiyle vurmak, haksız çıktığı Şahingöz
taleplerinden sonra bile söylenmeye devam etmek gibi, antipatik
gelen hareketlere devam etti. Kimbilir, belki bu şekilde önümüzdeki
yılda da bir nevi “bad boy”luktan kamçılanmış olarak çıkmak
istiyor.
Ama haksızlık yapmayalım. Çelik
sinirleriyle, inanılmaz fizik kondisyonu ve iş ciddiyetiyle,
kendisinden önce kraliyet salonuna yerleşmiş olan Federer ve
Nadal’ın 2003-2004’den beri yerleşik görünen devler
rekabetinin arasına 16 Slam zaferi sığdıran bir adama ancak şapka
çıkarılır!
Sonuçta Wimbledon tarihinde, ilk defa
bir final setinde o saçma kararla tie-break oynan
bu kısa yola rağmen, bu maç aynı
zamanda bu tarihin en uzun süren müsabakası oldu 4 saat 57 dakika
ile... 5 saatlik ziyafetin sonu ise ekşi-acılı ve de üstelik ağır
kokulu işkembe çorbasıydı çoğu izleyici için...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.