İZLANDA REJKAVİK HAVAALANI
Bugünlerde, Türkiye haklı olarak
İzlanda’da Milli Takımımıza havaalanında yapılan çirkin
muameleyi konuştu. Konu yalnız Kaptan Emre Belözoğlu’na
uzatılan mikrofon kılıklı tualet fırçası değil. Bir kere
böyle bir rezilliği “şaka” deyip geçiştirmek zor. Misafir
bir milli takımın, bir havaalanında neredeyse üç saat girişte
tutulması, eşyalarının didik didik aranması ise çok aşağılık
bir tutum. Buna karşı Türkiye derhal UEFA’ya başvurarak
İzlanda’ya bir yaptırım getirilmesini sağlamalı. Bir misafir
takımı, o ülkenin futbol federasyonunun en üst düzeyden bir
temsilci karşılar, gereken özeni göstererek rahatça otellerine
ulaşmalarını sağlar, dostluk gösterir. Sporun hak ettiği
tavır budur. Ayrıca ısrarla ekliyorum: Türkiye Cumhuriyeti’ne
yakışan tavır, İzlanda buraya geldiğinde o takımı çiçeklerle
karşılamak, en rahat şekilde otellerine geçiş yapmalarını
sağlamaktır. Bunu dünyaya göstererek rövanşınızı alırsınız.
Tersini yaparak ise, onların seviyesine düştüğünüzü
gösterirsiniz!
KONYA’DA YAŞANAN ÜZÜCÜ
ISLIKLAMALAR VE YUHALAMALAR
Haklı olarak İzlanda’da yaşananlara
onurlu bir ülke olarak tepki veriyoruz değil mi?
Türkiye, gerek sporseverleri gerek
devlet düzeyinde tepkisiyle ne kadar doğru bir şey yapıyorsa,
aynı Türkiye, özeleştiri yapmayı da göze alacak. Konya
Stadı’nda Fransız milli marşı çalınırken terbiyesizce bu
marşı ıslıklayan ve yuhalayan çapsızları da eşit derecede
kınayacak. Bunu yapmayanın İzlanda’da yaşananlara gık deme
hakkı yok! Fransa’da ve dünyada maçı izleyen milyonlarca
sporseverin önünde bizi rezil edenlerin, Atatürk’ün bu
cumhuriyeti kurarken getirdiği evrensel barışçı güzelliklerle
dolu bakış açısından hiç mi hiç haberleri yok! Bu ülkenin
vatandaşı olarak o gün sahada ter akıtan başarılı
futbolcularımızla ve Şenol Güneş’le ne kadar övünüyorsam, o
rezilliği yapanlardan da bir o kadar şikayetçiyim. Bizi
dünyanın gözünde en güzel gurur günümüzde yine iki paralık
etmeye çalıştılar. Bu rezaleti görüp tepki vermeyenler de doğru
bir iş yapmadılar. Lütfen artık bu iptidailikler bunlar
yaşanmasın, kimse Türkiye Cumhuriyeti’ni bu şekilde
lekeleyemesin!
TÜRKİYE’DE BÜYÜK TAKIM
TARAFTARLARININ SÜREKLİ ÜZÜCÜ TAVRI
Ülkemizde ne zaman dört büyükler
birbirleriyle maç yapsalar, hangi stadyum olursa olsun misafir takım
sahaya çıktığında yuhalamalar, küfürler, gırla gider. Bu
görüntünün ne kadar çirkin olduğunu yaşayan yüz binlerce
sporsever umarım fark ediyordur. Ben ateşli bir Fenerbahçe
taraftarıyım. Kimdir bizim en büyük ezeli rakibimiz? Diyelim o
gün Galatasaray! Ben, Galatasaray bizim stadyumda, orta sahada
seyircilere selam verdiğinde istisnasız her defasında ayağa
kalkıp alkışlıyorum. Bunun aksi düşünülemez. Maç esnasında,
isteyen taraftar takımı için sürekli bağırır, slogan atar,
teşvik eder, alkışlar, hakeme kızar, esprilerle rakibi kızdırır,
hepsi kabul; ama ezeli rakibine, onun bayrağına, tarihine, o güzel
rekabete saygın yoksa, o gün o maça da gelme! Mustafa Kemal’in
İzmir’de Yunan bayrağına gösterdiği saygıyı anlamayanların,
bir futbol stadyumunda işi yoktur. Orada misafire karşı o çirkin
tavrı gösterenler diyebilir ki: “Efendim onlar da bize aynı
şeyi yapıyor, ben enayi miyim?” Evet
kardeşim, sen kötüye kötülükle yanıt veriyorsan, enayisin.
Orada senin görevin centilmenliğinle, bu saldırgan takımın
taraftarlarını utandırmak. Sen ancak o zaman dünyanın her
yerinde evrensel barışı taşıyan spora layık olursun. Aksi
taktirde bu şiddet kreşendosunun sonu kötü olaylara gebedir. Kötü
örnek, örnek olamaz.
FENERBAHÇE-ERGİN ATAMAN GERGİNLİĞİ
Oportünist yorumlar yapmak
istemiyorum. Fenerbahçe seyircisi ve Ergin Ataman arasında yaşanan
ağır gerginlik Türk sporuna, ilerde sporcu olmak isteyen gençlere
ve Fenerbahçe basketbol takımına doğrudan zarar veriyor. Büyük
bir şamata içinde Ataman’a yönelik ağır sataşmalar şık
durmadığı gibi, takıma bir fayda da sağlamıyor. Fenerbahçe o
gerginliklerin ortasında İspanya’da sezonun en önemli maçında
Efes’ten fark yedi ve belki Avrupa şampiyonluğunu kaçırdı.
Bana sorarsanız, Fenerbahçe o gün sakatlarına rağmen maçı
alırdı. Ama spor salonunu dolduran taraftarların yarısının
aklında takımlarını teşvik etmekten çok, Ataman’a her türlü
ters tezahüratta bulunma hırsı vardı. 19 Mayıs’ın 100.
yıldönümünde, Rus CSKA takımı Efes’e her sayı attığında,
sanki F.Bahçe, Beşiktaş’a son saniyede gol atmış gibi sevinen
taraftarları da anlayamıyorum. Atatürk’ün ruhunun o maçı
görmesini istemezdim.
Ataman, şu ya da bu nedenle ve tamamen
haksız olduğu konularla Fenerbahçelileri kızdırmış olabilir
geçmişte... Peki ne yapacaksınız? Ömür boyu kan davası
güderek geçmiş olayları büyütecek misiniz?
Eğitimsiz holiganların cirit attığı
ülkemizde ilerde herhangi biri, sportif rakibi gördüğü
birilerine saldırırsa bu bedeli kim ödeyebilir? İlla işlerin
oraya mı varması lazım?
Sevgili Başkan Ali Koç’a hiç
kimse “şiddet azmettiricisi” diyemez.
Kendisi görevi devralırken, Fenerbahçe’nin artık Türkiye’de
spora barış ve kardeşlik getirmek üzere yola çıktığını
vurguladı. Lütfen başta kendisine oy veren ve onu destekleyenler
olmak üzere, herkes o örnek sözleri hatırlasın. “Biz
barış istiyoruz ama Ataman hariç” denirse, bir yere
varılamaz. Çünkü herkesin farklı “istisnaları” vardır!
Fenerbahçe Spor Kulübü’ne yakışan, Obradoviç’in gösterdiği
yoldur: “Taraftarımız salonda yalnız bizi desteklesin,
rakip takım ile uğraşmasın”. Ben o büyük
insanın bu işlerden ne kadar rahatsızlık duyduğunu
hissedebiliyorum. Teşekkürler Obradoviç.
TENİSİN GÜZELLİKLERİ
Fransız tenisçi Mahut, Arjantinli
Mayer’e Roland Garros’da 4 zorlu sette yenildi. Gözleri yaşlı,
sandalyesine çökmüş otururken, sahaya 7 yaşındaki oğlu girdi,
babasına sarıldı. Muhteşem bir sahneydi, Mayer ayakta alkışladı.
İki dev rakipten Nadal, Federer’i yendi, İsviçreli büyük
şampiyon sahayı terk ederken Nadal herkesle beraber kendisini
ayakta alkışlıyordu. Hep çağımızın en büyük tenisçisinin o
olduğunu vurgular. Hem de kendisi Federer’i çok daha fazla yenmiş
olmasına rağmen... Herkesin, gladyatörlerin çağdaş er
meydanı tenisten alacağı o kadar çok ders var ki!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.