Bazı
maçların teknik analizini yapmaya fazla gerek görmezsiniz. Maç
akışının hatırlatmaları veya taktik ve strateji yorumlarının
önüne geçer; daha doğrusu bu diğerlerine gerek kalmaz. İşte
Avustralyalı Ashleigh Barty’nin Paris’te Çek rakibi Marketa
Vondrousova’yı 6/1, 6/3 yendiği ve şampiyonluğa ulaştığı
maç bunlardan biriydi. Size itiraf edeyim ki, ben bu turnuada bu
balık eti kıvamında, sempatik, güler yüzlü, yaramaz tatlı
çocuk suratlı Avustralyalıyı tutuyordum. Maçı ilk dakikasından
sonuna kadar sorunsuz şekilde önde götürdü ve kupasına uzandı.
Vondrousova,
yıllardır tenis sahalarında gördüğümüz solak, sert geri
vuruşlu güzel servisli, her an her turnuvayı kazanabilecek
kapasitede, eski doğu bloku ülkelerinden gelen tenisçi geleneğinin
doğrudan bir devamı. Rus, Çek, Slovak, Letonya, Estonya, Ukrayna,
saymakla bitmez. Ama ilginç bir gerçek var: Barty, finalde onu
yenerken, sanki liseli bir kıza ders verir kıvamda oynadı. O kadar
sahaya hakim ve kendi tekniğini ve kapasitelerini iyi biliyor ki,
sahada sanki kendini sudaki balık gibi hissediyor. Tenisi kolay bir
spor gibi gösteriyor. Aynen ebedi şampiyon Federer gibi. İlginç
bir şekilde Mats Wilander, kendi yorumlarında biraz abartmış ve
onun tekniğini Federer ile kıyaslamış! Maçı seyrederken onun
kazanacağından hiçbir şüphem yoktu. Sakin, eline koluna hakim,
ayakları hızlı, sanki sinirleri alınmış, ve antrenman maçı
oynayan, kendisi ile barışık bir genç kız... Aynen Avustralyalı
diğer bir oyuncu Sam Stosur gibi.. O da gerek röportaj yaparken
gerek seyrederken insanı hayran bırakan bir sporcu olarak iz
bıraktı bende; Barty’den önce son Slam turnuası kazanan
şampiyon Stosur’dü zaten.
Barty,
en sempatik halleriyle Paris’teki kupayı kaldırırken, herkesin
aklına 46 yıl önce en son bunu başaran Avustralyalı Margaret
Court geldi. Hala en çok slam turnuası kazanan Court’un rekoruna
ulaşmak Federer için bile çok zor: 24 şampiyonluk...
“Tenis
artık beni heyecanlandırmıyor”
diyen, iki yıl boyunca 2014-2016 arasında bu sporu bırakmış ve
profesyonel kriket oynamış, hem de ülkesinin milli takımına
seçilecek kadar. Ardından tekrar üç yıl önce tenise dönmeye
karar vermiş. Ekibiyle, Craig Tyzzer ve Jason Stoltenberg’le olan
güzel serüveni başlıyor.
Daha
önce Amerikalı tenisçi Coco Wandeweghe ile geçen yıl ABD Açık’ta
çift şampiyonluğu kazanan Barty, bu başarıya teklerde ilk defa
Paris’te uzandı. Halbuki tenis otoriteleri onun hızlı kortlarda
daha başarılı olacağına inanıyorlardı. Tabii bundan sonra
Barty’nin Wimbledon veya Avustralya başarıları da ardarda
gelebilir! Oyunu her sahaya müsait. Bu arada yeri gelmişken
söyleyeyim tenis otoritelerinin neler dediğine çok fazla önem
vermemek lazım. Mesela Bjorn Borg ve Nadal’ın önce yalnız
toprak sahaya uygun bir oyunları olduklarını düşünen çok kişi
vardı. 1976 Wimbledon finalinde, ilk sette Nastase Borg’a karşı
ilk sette 3-0 ileri geçince tüm dünya “gördünüz
mü, bu çocuktan çimde bir halt olmaz”
diye ukalalığa başladıktan sonra İsveçli o maçı 3 sette
kazanmış, arkasından da bu turnuayı toplamda altı kere
kazanmıştı. Dolayısıyla Barty’nin de oyununun her sahaya
adapte olabileceğini görmek zor değil.
Barty
için kazandığı 2.710.000 Dolar’dan çok daha önemlisi, koca
kıtasını temsil ederek Melbourne’da, Sydney’de milyonları
bugün ağlatmış olması. Ayrıca onun yerli Aborijin kökeninin de
Avustralya’da birleştirici bir unsur haline dönüşebileceği
konuşuluyor. Tebrikler küçük tatlı yaramaz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.