“Kabak tadı verdi” diye bir
deyimimiz var. Seçimlerinin hala bir sonuca bağlanmamış olması,
bu sözü getiriyor aklıma.
Belki sizi güldüreceğim ama, YSK
“seçim tekrarlanıyor!” dese buna en çok üzülecek olan
kişilerin başında bence kim var biliyor musunuz? Binali
Yıldırım’ın kendisi! Çünkü şu anda Türkiye’nin gözü
önünde saatte 200’le ilerleyerek, hızlı ama dengeli bir şekilde
imajını oluşturan Ekrem İmamoğlu’nun tekrar karşısına
çıkmak istemiyor! Bundan neredeyse eminim! Bence Binali Bey,
kendisinde ne böyle bir enerji, ne arzu, ne de iddia görüyor!
Zaten verdiği son demeç bunu kanıtlıyor. Bence Cumhurbaşkanı
ve AKP’nin tüm yöneticileri de bunun farkındalar! Yani bu sefer
çok daha farklı gelebilecek bir seçim mağlubiyetinin faturası
onlara çok daha ağır bir darbe vurabilir. Bunu görmelerine rağmen
itirazı geri çekmeye de elleri varmıyor. Çünkü geride
bıraktıkları pasta çok büyük! Yıllardır bütün partiye besin
kaynağı olan kaymaklı ekmek kadayıf gibi kullanılmış!
İmamoğlu’na
gelince, 1 Mayıs için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde
çaldırdığı marşlar, TC’nin tekrar binaya en güzel şekilde
yerleştirmesi, İBB Meclisi’ndeki tartışmaları naklen
yayınlatarak halka açık hale getirmesi (böylece AKP’nin
uyuşturucu ile mücadeleye bile kırmızı ışık yaktığının
öğrenilmesi) ve buna benzer onca noktayla şimdiden gönülleri
fethetti. 31 Mart’ta kendisine oy vermemişlerin içinde bile
artık ciddi ölçüde hayranları var! Sempatikliği, güler yüzü,
samimiyeti, cana yakınlığı, halka geleceğine dair güven verme
kapasitesi ile her an puan topluyor! İmamoğlu ve 31 Mart’ta gelen
diğer belediye kazanımları sayesinde oluşan havayla, halkımız
şimdi mitinglerde ayrı bir özgüvenle yürüyor! Geriye
kalıyor “tatile seçim koyarlar mı?” bulmacası... Yok
artık!
VALBUENA VE BURAK YILMAZ...
Valbuena’nın yalnız futbolculuğuna
değil, karakter ve direnç gücüne de ne kadar hayran olduğumu
daha önce bu sütunlarda çok ifade etmiştim.
Sezon başından beri herkes biliyor
ki, Valbuena 25 maçtan fazla oynarsa kontratı otomatik olarak
uzayacaktı ve büyük para kazanacaktı. Son çıktığı Trabzon
maçından önce, Fenerbahçe’nin önerisi üzerine kontratındaki
bu maddeyi yok saymayı kabul etmiş! Yani 25 maç ve daha fazlasında
oynasa bile, bu hakkından feragat etmiş! İki yıldır, beraber
çalıştığı çeşitli hocalardan özellikle ilk 11’de oynama
konusunda sürekli kesik yemesine rağmen, inatla ve ısrarla her an
oyuna girmeye kendisini hazır tutuyor ve formunun zirvesinde! Sahada
o anda 22 kişi ve 4 hakem var ama son Trabzonspor maçında yine
Valbuena girdikten sonra oyunun akışı yine onun sihiriyle toptan
değişti! Sanki F.Bahçe mağlup olursa, adamın bütün
varlıklarına el konulacak ya da 30 yıl hapse girecekmiş gibi
mağlubiyeti reddederek ama hiçbir zaman centilmenlikten
uzaklaşmadan büyük bir yürek olarak mücadelesini yine ortaya
koydu. 97 dakikanın son salisesinde attığı gol, onun hak ettiği
şekilde taçlanmasıydı. Fenerbahçe bu adamın kontratını en
güzel şekilde yenilemeye bence mecbur!
BURAK YILMAZ’A GELİNCE:
Hakkında Beşiktaşlılardan önyargısız yanıt rica ediyorum,
“Türk Ronaldosu” gibi oynayan Burak’ı seyrettikçe
“Beşiktaşlı duruşu nedeniyle onu istemiyoruz” diye
kampanya yapanlar şimdi neler hissediyorlar? Görüşleri mi değişti
yoksa özeleştiri yapıyorlar mı? Bu soruyu Twitter’de sordum,
teşekkür ediyorum, çoğu Siyah-Beyazlılar çok seviyeli ve
dengeli yanıtlar verdiler. Ben bir sporsever olarak kendi yanıtımı
vereyim: Bu kadar ateşli bir taraftar grubunun hocalarına ve
başkanlarına da tavır koyarak “Biz bu adamı istemiyoruz”
kampanyalarından sonra, Burak Yılmaz sahaya çıktı ve
sadece futbolculuğunu konuşturdu. Milli Takım’a da güven verdi!
Ona bu kimliği tekrar kazandıran güçlü karakter direncine ve
Şenol Güneş’e tebrikler!
YUSUF TAKTAK ‘ELLERİM TANIKTIR
ZAMANA”
Sergi bugün açılıyor. Bolvadin
doğumlu sanatçı, Türk çağdaş sanat ortamında birçok temel
taşın yerine oturmasına katkıda bulunmuş bir önemli isim.
Size nasıl anlatsam... Hani şimdi her
yerimiz fuar ve bienal gezginleri ile, “büyük”
koleksiyonerlerle dolu ya... Şimdi herkes büyük sanat eksperi ve
hatta herkes sıfatlı ya... Hani sağımız solumuz kendini hayati
derecede ciddiye alan sanat danışmanları, galericiler, küratörler
ve müzecilerle dolu ya... Türkiye’de çağdaş sanat tohumları
40-45 yıl önce ekilirken bunların hiçbiri yoktu. “Buralar
dutluktu”. Herkesin çocuğu ünlü okullarda henüz sanat
okumamıştı. Türkiye’de yalnız klasik ve empresyonist resim
biraz satılıyordu, diğer tarzlar tamamen “eksantrik” kabul
edilen, kimine göre beş para etmez, kimine göre deneysel veya
sıradan işlerdi. En değerli sanatçılarımızın bile alıcısı
çok azdı. Yusuf Taktak’la 80’li yıllardan itibaren hem kalıcı
güzel bir dostluğumuz, hem de büyük işbirliklerimiz oldu.
UPSD’nin kuruluş çalışmaları için kurucu yönetim kuruluna
beraber seçildik, 1989’da Resim Heykel Müzesi’nin içinde
başlayan çalışmalarla UPSD kuruldu, büyüdü, artık dünyada
söz sahibi bir kurum haline geldi. Taktak, ayrıca UPSD’de
olduğu gibi, “Öncü Türk Sanatından Bir Kesit” sergilerinin
de ilk ateşleyicilerindendi. Gerek özgün eserleriyle, gerek
arşivciliğiyle Türk çağdaş sanat ortamına büyük katkılarda
bulundu. Akademisyen kimliğiyle yeni kuşak sanatçı ve sanat
yöneticilerinin yetişmesine katkıda bulundu. Ne güzel bir
sonuç ki, bugün Piramid Sanat’ın başarılı direktörü olan
Öykü Eras da, Taktak’ın Yıldız Teknik’ten bir öğrencisiydi.
Bugün açılacak serginin küratörü de Eras! Bu sergi, Türkiye’de
pek rastlanılmayan bir şekilde bir “ön-retrospektif” olarak
düzenlendi. Dönemler, belgeler, Taktak’ın sanatsal evrimi de en
analitik bakış açısıyla sergi mekanına yansıtıldı. Sergi
Piramid Sanat’ta üç haftalık bir süre için bu akşamüstü
açılıyor. Kaçırmayın derim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.