Size ne yazacağımı tam
kestiremiyorum. O kadar çok şey var ki söylenecek! Hangisinden
başlasam? Günün ilk maçında Fenerbahçe’nin yine direnemeyip
Real Madrid’e yenilmiş olmasından mı? Efes’in umutları sonuca
ulaştırmayı başaramayıp mücadeleci oyununa rağmen CSKA’ya
mağlup olarak ikincilikle yetinmiş olmasından mı? Yoksa Efes’le
geçirilen zor hafta sonunun Fenerbahçe seyircisini bölmüş olması
ve CSKA’ya destek verenlerle finalde Efes’i tutanlar arasında
yaşanan yol ayrımları ve ağır gerginliklerden mi başlasam?
Peki, bu karar zor. Yaşandığı
sırada gidelim en iyisi!
REAL MADRİD’E KARŞI UMUTLARI
SÖNDÜREN SERİ
Fenerbahçe, Cuma günü Efes’e karşı
yaşanan büyük hayal kırıklığından sonra taraftarlarıyla bir
ateşkes, bir helalleşme, bir umut ateşi yakmak istiyordu.
Euroleague sezonunu en mükemmel şekilde geçirdikten sonra, yaşanan
büyük hayal kırıklığına bir panzehir oluşturabilir miydi Real
Madrid maçı? Bu umutlarla başladı maç. İlk üçlükle Kaliniç
skoru açtı. Ama ardından Real Madrid, 7-3 öne geçti. Skor
24-13’e vardığında maç, kötü sinyallerin tamamını
veriyordu. Çok düşük bir şut yüzdesiyle oynayan sarı
lacivertlilerin sanki her topu çember ile kavgalıydı! İlk çeyrek
24-16 Real lehine kapandı! İkinci çeyrekte, sürekli farklı
oyuncularla sayı bulan Fenerbahçe, (Sloukas, Melli, Guduric,
Vesely) nihayet Melli’nin üçlüğüyle 32-31 öne geçti.
Ardından karşılıklı baş döndürücü bir hızda oynanan maçta
Melih Mahmutoğlu ve Sloukas’ın sayıları, Fenerbahçe’nin ilk
yarıyı 40-38 önde kapamasını sağladı. Ardından 2. devrenin
başlarında, Fenerbahçe tekrar Melih’in basketiyle önce 48-47,
ardından oyun at başı giderken, Guduric’in basketiyle 61-58 öne
geçti. İşte bu sarı lacivertli takımın son avantaj dakikasıydı.
O ana kadar keyifle izlenen maç, o andan sonra başka türlü
şekillenmeye başladı. Önce Real 3. çeyrek sonrası 69-63 öne
geçti. İşte Fenerbahçe’nin bu maçı terk edişi o anlara denk
geldi. Sarı lacivertliler maçta ruhlarını teslim etmişçesine o
andan itibaren inanılmaz bir 26-2’lik seri ile karşı karşıya
kaldılar! Bu modern zamanlarda ender rastlanan skandalvari bir
durumdu! Seri bitmeden önce fark zaten 84-63’e kadar yükselmişti!
Maç 94-75 Real Madrid lehine kapandığında o son çöküşü izah
etmek kimsenin içinden gelmiyordu artık. Fenerbahçe, kendi içinden
bulacağı bir formülle yeni bir sayfa açarak kaybolan özgüvenini
tekrar kazanmalı.
GERGİN FİNAL BAŞLIYOR!
Finalin başlamasına çok az bir süre
kalmıştı artık. Biraz sinirliydim. Ergin Ataman’ın Efes’i ve
Fenerbahçe taraftarları arasında süregelen gerginliklerin, 19
Mayıs’ın 100. yılına denk düşecek olması, şanssızlıktan
öte ters bir durumdu! Neler yaşanabileceğini düşünmek bile
moralimi altüst ediyordu. Atatürk ve onun temsil ettiği değerlere
en bağlı kulüp olan Fenerbahçe’nin 19 Mayıs’ın 100.
Yılı’nda başka bir Türk takımına karşı pozisyon alacak olma
riski, iştah kesici bir durumdu.
Maç başlarken biraz tahmin ettiğim
bölünme yaşandı sarı lacivertli tribünlerde! Neredeyse yarı
yarıya eşittiler, Efes’i tutanlar ve CSKA’yı tutanlar! Yok
muydu bunun bir uygun uzlaşmacı başka yolu? Anlaşılan yoktu! Ama
emin olun görüntü hem komik, hem de içler acısı idi! Ben, 19
Mayıs’ın 100. yılında Efes’i tutacağımı sizlere evvelsi
günkü yazımda belirtmiştim! İlginç bir şekilde karışık
olarak Fenerbahçe taraftarlarının yarısı Efes puanlarına,
yarısı Rusların puanlarına sevindi. Ve maçın son anlarına
kadar, ilginçtir, bu bölünme pek bir tartışmaya neden olmadı.
Ama hava ağır mı ağırdı.
Maç karşılıklı basketler ile
başlarken, Efes henüz ilk dakikalardan itibaren oyuna asılmaya ve
işi ciddiye almaya başladı! Fakat biraz da Fenerbahçe’nin
başına geldiği gibi, Efes’in de maalesef neredeyse üst üste
6-7 topu çemberde şeref turları atıp kendini potanın dışında
buldu. De Colo ve arkadaşları, ilk çeyreği 29-20 önde
bitirdikten sonra, bir ara 41-28 gibi bir farka gittilerse de,
devrenin sonlarına doğru, yine özellikle yarı finalin kahramanı
Larkin’in çabaları ile fark 44-42 ile tek baskete kadar indi!
Fark 51-49’a kadar açılmasa da, 3. devrenin sonlarına doğru,
skor 63-52 ile çift sayılı rakamlara geçti. Fenerlilerin yarısı
ilk defa o anda Ergin Ataman’a nispeten kısa süreli olsa da “mola
alsana” tezahüratına başladılar. Devre 68-62 CSKA lehine
sonuçlandı. Son çeyrekte, önce CSKA yine skoru 83-71’e taşısa
da, özellikle Micic, Simon ve Larkin’in basketleri son iki
dakikaya girerken farkı 4’e indirdi: 85-81. Buna rağmen son
hücumlarda hem top kaptıran hem de başarılı şut atamayan Efes,
hiçbir anında teslim olmadığı maçı 91-83 kaybederek
Euroleague’e finalist olarak veda etti. Sonra da bize yine
şampiyonluk kutlamalarını, uzaktan kedinin ciğere baktığı gibi
izlemek düştü! Kısmet...
CSKA, Larkin’i başıboş bırakmamış
ve ona tersine mümkün olan en yakın markajı uygulamaya gayret
etmişti. Micic’in skora Fenerbahçe maçındaki katkı verememesi,
mucizenin gerçekleşememesinin bir başka nedeniydi. CSKA
sayılarının, dengeli bir şekilde Clyburn, Higgins ve de Colo
arasında paylaşılması, sahanın Rus takımı tarafından iyi
parsellenmesi, Efes’in işini zorlaştıran faktörlerdi.
KEŞKE YAŞANMASAYDI DEDİKLERİM
Her ne kadar Efes ve Fenerbahçe’nin
arası gergin olsa da, herhalde hiçbir şey Mustafa Kemal’in
Samsun’a çıkışının 100. yılında Cumhuriyet’ten ve temel
değerlerimizden daha üstün olamaz! Ben şahsen Fenerbahçeli
seyircilerin yarısının maç boyunca Efes’in mağlubiyeti için
tribünden çalışmalarına içerledim. Çılgın gibi rakibi
alkışlamalar, küfürler, ağır sataşmalar... Ergin Ataman veya
Efes’le yaşanabilecek hiçbir kavga, kan davası, karşılıklı
suçlama, bu yılın tarihi 19 Mayıs ve 100. yıl kesişmesinden
daha önemli olamaz. Bu değerlere tartışmasız en bağlı kulüp
olan Fenerbahçe’nin taraftar ve üyelerinin, tüm
arkadaşlarımızın “büyüklük bizde kalsın” diyerek Efes’i
“amasız” desteklemelerini beklerdim. Emin olun şık sahneler
yaşanmadı. Başkan Ali Koç, kendini hiçe sayarak, maçın sonunda
kimi Fenerbahçe seyircilerinin kızgınlığına karşı kendini
siper etmese, işler daha da kötü giderdi! Bizler de üzerimize
düşen uyarıları yaptık. Ergin Ataman’ın da sürekli
tahriklerin sonunda soğukkanlılığını kaybedip seyirciye ağır
karşılıklar vermiş olması da üzücü bir hataydı. Keşke
bunların hiçbiri yaşanmasaydı! Detaylara girip konuları uzatmak
ve hatta sizleri daha çok yormak, üzmek istemiyorum. Şu kadarını
ekleyeyim: Lütfen mesela 1923’ün 100. yılında biraz daha
olgunlaşmış olalım, olur mu?
Lütfen şimdi basketbol ligimizin
playoffları ve finallerine giden yolda, bu yaşananlardan bir ders
alıp, gereken hassasiyeti fazlasıyla gösterelim! Spor
karşılaşmaları, kan davasına dönüştürülecek gerekçelerin
peşinde koşmak olamaz. Lütfen artık Fenerbahçe basketbol
takımına faydadan çok, zarar getiren bu kavgalarda sayfayı
çevirelim.
Atatürk’ün gözleri üzerimizde...
Değer mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.