20 Mayıs 2019 Pazartesi

EUROLEAGUE FİNALİ DAHA ŞIK BİR 19 MAYIS GÖRMELİYDİ! | Bedri Baykam | 20.05.2019



Size ne yazacağımı tam kestiremiyorum. O kadar çok şey var ki söylenecek! Hangisinden başlasam? Günün ilk maçında Fenerbahçe’nin yine direnemeyip Real Madrid’e yenilmiş olmasından mı? Efes’in umutları sonuca ulaştırmayı başaramayıp mücadeleci oyununa rağmen CSKA’ya mağlup olarak ikincilikle yetinmiş olmasından mı? Yoksa Efes’le geçirilen zor hafta sonunun Fenerbahçe seyircisini bölmüş olması ve CSKA’ya destek verenlerle finalde Efes’i tutanlar arasında yaşanan yol ayrımları ve ağır gerginliklerden mi başlasam?
Peki, bu karar zor. Yaşandığı sırada gidelim en iyisi!

REAL MADRİD’E KARŞI UMUTLARI SÖNDÜREN SERİ
Fenerbahçe, Cuma günü Efes’e karşı yaşanan büyük hayal kırıklığından sonra taraftarlarıyla bir ateşkes, bir helalleşme, bir umut ateşi yakmak istiyordu. Euroleague sezonunu en mükemmel şekilde geçirdikten sonra, yaşanan büyük hayal kırıklığına bir panzehir oluşturabilir miydi Real Madrid maçı? Bu umutlarla başladı maç. İlk üçlükle Kaliniç skoru açtı. Ama ardından Real Madrid, 7-3 öne geçti. Skor 24-13’e vardığında maç, kötü sinyallerin tamamını veriyordu. Çok düşük bir şut yüzdesiyle oynayan sarı lacivertlilerin sanki her topu çember ile kavgalıydı! İlk çeyrek 24-16 Real lehine kapandı! İkinci çeyrekte, sürekli farklı oyuncularla sayı bulan Fenerbahçe, (Sloukas, Melli, Guduric, Vesely) nihayet Melli’nin üçlüğüyle 32-31 öne geçti. Ardından karşılıklı baş döndürücü bir hızda oynanan maçta Melih Mahmutoğlu ve Sloukas’ın sayıları, Fenerbahçe’nin ilk yarıyı 40-38 önde kapamasını sağladı. Ardından 2. devrenin başlarında, Fenerbahçe tekrar Melih’in basketiyle önce 48-47, ardından oyun at başı giderken, Guduric’in basketiyle 61-58 öne geçti. İşte bu sarı lacivertli takımın son avantaj dakikasıydı. O ana kadar keyifle izlenen maç, o andan sonra başka türlü şekillenmeye başladı. Önce Real 3. çeyrek sonrası 69-63 öne geçti. İşte Fenerbahçe’nin bu maçı terk edişi o anlara denk geldi. Sarı lacivertliler maçta ruhlarını teslim etmişçesine o andan itibaren inanılmaz bir 26-2’lik seri ile karşı karşıya kaldılar! Bu modern zamanlarda ender rastlanan skandalvari bir durumdu! Seri bitmeden önce fark zaten 84-63’e kadar yükselmişti! Maç 94-75 Real Madrid lehine kapandığında o son çöküşü izah etmek kimsenin içinden gelmiyordu artık. Fenerbahçe, kendi içinden bulacağı bir formülle yeni bir sayfa açarak kaybolan özgüvenini tekrar kazanmalı.

GERGİN FİNAL BAŞLIYOR!
Finalin başlamasına çok az bir süre kalmıştı artık. Biraz sinirliydim. Ergin Ataman’ın Efes’i ve Fenerbahçe taraftarları arasında süregelen gerginliklerin, 19 Mayıs’ın 100. yılına denk düşecek olması, şanssızlıktan öte ters bir durumdu! Neler yaşanabileceğini düşünmek bile moralimi altüst ediyordu. Atatürk ve onun temsil ettiği değerlere en bağlı kulüp olan Fenerbahçe’nin 19 Mayıs’ın 100. Yılı’nda başka bir Türk takımına karşı pozisyon alacak olma riski, iştah kesici bir durumdu.
Maç başlarken biraz tahmin ettiğim bölünme yaşandı sarı lacivertli tribünlerde! Neredeyse yarı yarıya eşittiler, Efes’i tutanlar ve CSKA’yı tutanlar! Yok muydu bunun bir uygun uzlaşmacı başka yolu? Anlaşılan yoktu! Ama emin olun görüntü hem komik, hem de içler acısı idi! Ben, 19 Mayıs’ın 100. yılında Efes’i tutacağımı sizlere evvelsi günkü yazımda belirtmiştim! İlginç bir şekilde karışık olarak Fenerbahçe taraftarlarının yarısı Efes puanlarına, yarısı Rusların puanlarına sevindi. Ve maçın son anlarına kadar, ilginçtir, bu bölünme pek bir tartışmaya neden olmadı. Ama hava ağır mı ağırdı.
Maç karşılıklı basketler ile başlarken, Efes henüz ilk dakikalardan itibaren oyuna asılmaya ve işi ciddiye almaya başladı! Fakat biraz da Fenerbahçe’nin başına geldiği gibi, Efes’in de maalesef neredeyse üst üste 6-7 topu çemberde şeref turları atıp kendini potanın dışında buldu. De Colo ve arkadaşları, ilk çeyreği 29-20 önde bitirdikten sonra, bir ara 41-28 gibi bir farka gittilerse de, devrenin sonlarına doğru, yine özellikle yarı finalin kahramanı Larkin’in çabaları ile fark 44-42 ile tek baskete kadar indi! Fark 51-49’a kadar açılmasa da, 3. devrenin sonlarına doğru, skor 63-52 ile çift sayılı rakamlara geçti. Fenerlilerin yarısı ilk defa o anda Ergin Ataman’a nispeten kısa süreli olsa da “mola alsana” tezahüratına başladılar. Devre 68-62 CSKA lehine sonuçlandı. Son çeyrekte, önce CSKA yine skoru 83-71’e taşısa da, özellikle Micic, Simon ve Larkin’in basketleri son iki dakikaya girerken farkı 4’e indirdi: 85-81. Buna rağmen son hücumlarda hem top kaptıran hem de başarılı şut atamayan Efes, hiçbir anında teslim olmadığı maçı 91-83 kaybederek Euroleague’e finalist olarak veda etti. Sonra da bize yine şampiyonluk kutlamalarını, uzaktan kedinin ciğere baktığı gibi izlemek düştü! Kısmet...
CSKA, Larkin’i başıboş bırakmamış ve ona tersine mümkün olan en yakın markajı uygulamaya gayret etmişti. Micic’in skora Fenerbahçe maçındaki katkı verememesi, mucizenin gerçekleşememesinin bir başka nedeniydi. CSKA sayılarının, dengeli bir şekilde Clyburn, Higgins ve de Colo arasında paylaşılması, sahanın Rus takımı tarafından iyi parsellenmesi, Efes’in işini zorlaştıran faktörlerdi.

KEŞKE YAŞANMASAYDI DEDİKLERİM
Her ne kadar Efes ve Fenerbahçe’nin arası gergin olsa da, herhalde hiçbir şey Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışının 100. yılında Cumhuriyet’ten ve temel değerlerimizden daha üstün olamaz! Ben şahsen Fenerbahçeli seyircilerin yarısının maç boyunca Efes’in mağlubiyeti için tribünden çalışmalarına içerledim. Çılgın gibi rakibi alkışlamalar, küfürler, ağır sataşmalar... Ergin Ataman veya Efes’le yaşanabilecek hiçbir kavga, kan davası, karşılıklı suçlama, bu yılın tarihi 19 Mayıs ve 100. yıl kesişmesinden daha önemli olamaz. Bu değerlere tartışmasız en bağlı kulüp olan Fenerbahçe’nin taraftar ve üyelerinin, tüm arkadaşlarımızın “büyüklük bizde kalsın” diyerek Efes’i “amasız” desteklemelerini beklerdim. Emin olun şık sahneler yaşanmadı. Başkan Ali Koç, kendini hiçe sayarak, maçın sonunda kimi Fenerbahçe seyircilerinin kızgınlığına karşı kendini siper etmese, işler daha da kötü giderdi! Bizler de üzerimize düşen uyarıları yaptık. Ergin Ataman’ın da sürekli tahriklerin sonunda soğukkanlılığını kaybedip seyirciye ağır karşılıklar vermiş olması da üzücü bir hataydı. Keşke bunların hiçbiri yaşanmasaydı! Detaylara girip konuları uzatmak ve hatta sizleri daha çok yormak, üzmek istemiyorum. Şu kadarını ekleyeyim: Lütfen mesela 1923’ün 100. yılında biraz daha olgunlaşmış olalım, olur mu?
Lütfen şimdi basketbol ligimizin playoffları ve finallerine giden yolda, bu yaşananlardan bir ders alıp, gereken hassasiyeti fazlasıyla gösterelim! Spor karşılaşmaları, kan davasına dönüştürülecek gerekçelerin peşinde koşmak olamaz. Lütfen artık Fenerbahçe basketbol takımına faydadan çok, zarar getiren bu kavgalarda sayfayı çevirelim.
Atatürk’ün gözleri üzerimizde... Değer mi?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.