Her kafadan bir ses çıkıyordu.
Herkes loto oynar gibi, seçimler iptal edilecek edilmeyecek diye en
iddialı tahminleri yürüterek yüksekten uçuyordu.
YSK resmi bir açıklama yapmadan
bir AKP’linin sızdırdığı bilgi üzerine Türkiye birbirine
girdi! YSK’nın dik duramadığı yalnız bundan bile belli! Böyle
hayati bir toplantıda bilgiyi kim sızdırıyor, çaycı mı? Bundan
daha büyük kanıtı olabilir mi hukuk devletinin sonunun?
Böylesine omurgasız, mantıksız bir
karar alınıyor... Ve hiç kimsede bunu açıklayacak yüz veya
cesaret yok! Bu gerçekten tarihimizde bir ibret vesikası olarak
yerini alacak!
Herkesten dinleyip ezberlemişsinizdir,
ne espriler ve fıkralar üretildi. Adamın dördüzü oluyor, dava
açıyor, “Bunlardan üçüncüsü benden değil” diye.
Başka türlü bir izahı var mı bunun? Oy sandığına dört oy
pusulası aynı zarf içinde atılıyor; üçü hatasız ama İstanbul
Belediye Başkanlığı için verilen oy hatalı! İnsan bu kadar
fütursuzca bir iddiayı sunmaktan imtina eder!
Resmen enayi yerine koymaya çalıştılar
bizi!
Bu demokratik bir çöküş! Dünyanın
yüzüne nasıl bakacağız, söyleyecek laf bulamıyorum!! Kim
bizimle alay ediyor? Yabancı basında Türkiye’de demokrasinin
Titanik gibi battığını aktaran onca yazı, bu ülkeye ne
kazandırıyor, ne kaybettiriyor, umursayan kimse var mı iktidar
kanadında?
Bakın Twitter’da ne yazdım o
hırsla:
“Seçim nedir? İktidar partisi
kazanana kadar tekrarlanan ve oy sayılan bir oyun mu? Bundan sonra
kim, nasıl seçime güvenecek? Yoksa şu meşhur ‘demokrasi bir
tramvaydır, gerektiğinde binersin, zamanı geldiğinde inersin’
sözleri artık ayyuka çıkan bir gerçek olmanın ötesine mi
geçti? Yani ‘göstermelik demokrasimiz’ de mi ‘sizlere ömür’?
Teşekkürler ikinci
cumhuriyetçiler! Teşekkürler yetmez ama evetçiler! Teşekkürler
sevgili işbirlikçiler! Yeni demokrasiniz, yeni Türkiyeniz hayırlı
olsun! Hepinize tebrikler! Haydi buyurun çıkın yine medyalarda boy
gösterin, bilgiç havalar atın! Yeni üniversitelerinizden atıp
tutun!”
“AKP bizi kırmızı halıyla
Avrupa’ya sokacak” diye atıp tutan sivri
zekalılar, şimdilerde de utanmadan yine bilirkişi havalarıyla,
rencide olmuş depresif ergen rolüne soyunuyorlar! Geçiniz! Size
değil, hala sizleri adam yerine koyanlara kızıyorum!
“İptal kararı veremezler, çünkü
o zaman bütün Avrupa, tüm dünya Erdoğan’a saldırır ve onu
demokrasi düşmanı veya diktatör ilan eder!” diyenler de
yanıldılar. Kim bilir, belki yakın çevresi Erdoğan’a “Efendim,
ciddiye alınmaz bu yabancı densizler, ne fark edebilir ki?”
şeklinde baskı yaptı! Bu arada, her ne kadar Erdoğan iki-üç
genel değerlendirmesinde “sonuçları kabullenmiş bir siyasi”
rolüne soyunduysa da, İBB’den rant elde eden satelit çevrelerin
kuşatması ve baskısı altında, kaybolan pastanın boyutunu daha
derinden idrak etmeye zorlanmış olabilir! Çünkü süreç
ilerledikçe, kullandığı dil hızla değişmeye başladı. Olgun
bir Avrupalı siyasinin değerlendirme düzeyinden, YSK’ya “Beka”
üzerinden tehditvari telkin/emir karışımına kadar ilerledik!
TAM SAHA PRES, YAZ GELENE KADAR
İLERİ!!
İmamoğlu rüzgarıyla hareket
edenler, önce korkunç haberle depresyona girdiler, ama bu sürmedi!
Hemen arkasından tam tersine bir hırs, bir adrenalin patlaması ve
inanç seli dökülmeye başladı ortalığa...
İşte şu anda yapılacak olan,
iktidarın istediği gibi sinmek değil! İktidarın emrettiği gibi
“herkesin haddini bilmesi” değil bize düşen! Tam
tersine, İmamoğlu’nun hatırlattığı gibi, herkesin konuşması!
“Sanatçı da konuşacak, işadamı da konuşacak!” dedi
İmamoğlu ve aynı anda TÜSİAD’dan Yılmaz Erdoğan’a herkes
konuşmaya başladı! Bize yakışan, bu noktada yaratılan yüz
kızartıcı krizi fırsata çevirmek! “Tekrar seçim” kararını
alanları ve aldıranları bin pişman etmek! Tatilleri iptal ederek,
komşu komşu gezerek, taksicisiyle, bakkalıyla, çarşısıyla
durmadan konuşup, yapılan hukuk gaspının boyutunu halka anlatarak
mantık, vicdan ve dürüstlüğü aynı anda harekete geçirmek! Bu
hava şu anda fazlasıyla var! İmamoğlu, bu haberin ilk
duyulduğu gecenin sonunda kollarını sıvayarak tarihe kalacak
konuşmasını yaparken, bu haksızlığa toplu başkaldırının
demokratik harcı orada atılmıştı bile! Orada kendiliğinden
şekillenen bu slogan boş yere halka yayılmadı. Çünkü birileri
ne kadar baskı yapmaya çalışırsa çalışsın, halk artık
baharın ardından yazın gelmesi için kolları İmamoğlu gibi
sıvadı! Şu anda hedef yazı coşkuyla karşılamak, 31 Mart
baharını olgunlaşmış olarak devamıyla kucaklamak!
Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu’nun
son çıkışları da, Erdoğan’ın önünde kendi arka
bahçesindeki güllerin dikenli olabileceğini ve evdeki hesapla
çarşının pek uymayabileceğini gösteriyor. Bu arada AKP’nin
adayının ısrarlı şekilde Binali Bey olarak sunulması da çok
ilginç! Çünkü daha önce bu sütunda aktardığım gibi, ben
kendisinde uzaktan yakından yeni bir kampanya yapacak enerjiyi
kararlılığı ve keskinliği göremiyorum!
Tersine İmamoğlu ve CHP kesiminde
ise büyük bir kararlılık ve enerji patlaması var! Normalde
siyasi konularda etliye sütlüye karışmayan galerici bir dostum da
etrafta Atatürk’ün Gençliğe hitabesini yollamaya başlayınca
inancım tavan yaptı! Gerek sahil kentlerinin gerek gözde
büyükşehirlerimizin de İstanbullu seçmenleri en nazik ve esprili
şekilde “Plajlarımız kapalı, kar ve kum fırtınası
bekleniyor”, “Köpek balığı saldırısı var, 23 Haziran’da
gelmeyin” şeklinde etrafa yaydıkları sosyal medya
paylaşımları, gerçekten hem güldürüp keyif veriyor hem de bu
yaz seçimi taktiğinin tutmayacağını gösteriyor! Halkımızı
seçim heyecanının olumlu anlamda sarmaya başladığını
söyleyebiliriz!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.