Doğru yerde doğru zamanda olmak
önemlidir. Şans, bazen yardım eder. Benim için iyi kalpli ve
sağlam Atatürkçü bir ailede doğmuş olmak, “doğru yer ve
doğru zaman”dır. Anneme, babama ve tüm aileme bana gösterdikleri
özen ve sevgi için minnettarım. Ben dürüstlüğü, aile
bağlarını, yardımseverliği onlardan öğrendim. 35 yıldır
yazdığım her satırdan, verdiğim konferanstan sorumlu olmamdaki
tutarlılığı, bu sağlam mayaya borçluyum.
Bunun dışında, ömrümde genel
olarak hiç doğru yerde, doğru zamanda olmadım. Ne uçakta, ne
sinemada yanıma Museum of Modern Art’ın direktörü, ne
Hollywood’un en büyük yapımcısı, ne Picasso, ne de dünyanın
en açık vizyonlu koleksiyoncusu düştü. Hiçbir askerlik
arkadaşım ne kültür bakanı oldu, ne de banka sahibi... Ömrümde
hiç hazıra konmadım. Paranın kendisine veya mala mülke önem
verdiğimden değil, ama sanatçılık, hele uluslararası düzeyde,
her açıdan çok pahalı bir meslek.
Bazen hayvanlar yanlış zamanda yanlış
yerde bulunurlar. Bir mahallenin köpeği, çöpte günün
artıklarını kolaçan etmeye gider, ama omurgasız bir belediyenin
itlaf ekibi onu oracıkta ağına düşürüp ölüme yollar, hem de
30 saniyecik bir farkla...
Bazen de doğru yerde doğru zamanda
bulunurlar. Cumartesi günü çok keyifliydi. Sevgili Uğur Dündar,
beni ve Piramid Sanat’ı ziyaret etmeye geldi. O ayrıldıktan
sonra bizim ekipten Sedef, Piramid’in önünde 2-3 aylık bir yavru
kedi bulmuş. İtiraf edeyim, hastası olduğum tüylü bir tekir
tipolojisine sahip kendileri! “Arapları korkutuyordu, aldım
getirdim” dedi. O anda kediyi transfer ettim! 2 dakika önce
vızır vızır arabaların tehdidi altında canlı kalma savaşı
veren bu kedicik, Baykam ailesinin bir ferdi oluverdi. Onu
Piramid’deki diğer iki kedi (birini Nişantaşı’nda, diğerini
Eskişehir’de sokakta bulmuştum) ve iki köpeğimin yanına değil,
eve aldım. Çünkü oğlum da aylardır bir kedi istiyordu!
Aynı gece Suphi ile aşılarını
yaptırdık ve o andan itibaren evin yeni maskotu oldu. Şimdi her
saniyesini bizimle paylaşarak mutluluk saçıyor etrafa! Yalnız
kedi değildi doğru yerde doğru zamanda olan, esas bizler ona
erişen şanslılardık! Bakın Luka’nın fotoğrafına!
Hayvan dostu insanlarla beraber yaşamak
benim için büyük bir keyif ve kaçınılmaz bir durum. Çünkü
hayvanlarla arası soğuk birine anlayış göstersem bile, sürekli
bir ilişkiye giremezdim. Hem sevgili eşim, oğlum, hem tüm Piramid
ve UPSD ekibi hayvan aşıklarıyla dolu.
EGE CANSEN NEDEN BÖYLE DÜŞÜNÜYOR?
Ama herkes aynı frekansta olamıyor.
Kardeş bir gazetenin yazarını ağır bir şekilde eleştirmek
tarzım değil. Ege Cansen’in geçenlerde Sözcü’de yazdığı
“Hayvanperestlik” başlıklı yazıya gerçekten içerledim.
Empati kurmaktan yoksun bir yazıydı. Hem hayvanlara, hem de
hayvanseverlere karşı! Eski bir yazısını da referans göstererek
şunları yazmaya cüret edebilmiş: “Başıboş köpeklerin
belediyeler tarafından toplanıp bir barınma merkezine götürülmesi
ve belli bir süre içinde sahiplenilmeyenlerin uyutulması
gerektiğini yazdım”
“(...) apartman girişlerine
birbirinden pis, mikrop yuvası kartondan köpek yatakları veya
kulübeleri konmaya başlandı. Kulübelerin önü de hayvan
severlerin getirdikleri yağlı yemek artıklarıyla doldu”
“Türkiye’de adeta köpeği
kutsallaştıran yeni bir din oluşmuştu.”
Emin olun, insanın nasıl bir geçmiş
sonucu bunları düşünebildiğini bilmiyorum. Bu dünyanın
yalnız biz insanlar için var olduğunu kim anlattı sizlere?
Yüz milyarlarca galaksi veya bir o kadar yıldız arasında dünya
isimli gezegende, yaşam hakkının yalnız biz insan canlısına ait
bir hak olduğunu sanmak nasıl bir mantık-zeka-evrensel ve ilahi
hukuk anlayışının sonucudur? Ormanları, denizi, suyu, ezcümle
doğayı kirletiyor oluşumuz maalesef artık normalleşti (!). Daha
zeki ve saldırgan olmamız diğer canlılara karşı Nazivari
davranma haklar vermiyor. Bu anlayış, benim gözümde affedilmez
canilik ve doğaya, insanlığa, evrene karşı işlenmiş ağır bir
suçtur. Ama bu da onları ne ilahi adalet, ne evrensel hukuk önünde
koruyamaz. Türkiye’nin belediye itlaf ekipleri, Danimarka’nın
balina katilleri, Uzakdoğu’nun canavar mutfakları, -her biri
büyük ihtimalle ailelerinden kaynaklanan ağır defolu bir
geçmişten gelen- herkes eşit derecede veya birbirinden ağır
suçlu insanlardır.
Bizim toplumumuz merhametlidir. Ama
şunu da belirtmem lazım, aşırı travmatik ve medyatik bir mevzu
olduğunda birkaç günlüğüne kenetlenmekten ziyade (örnek:
bacakları kesilen yavru köpek) her gün acı çeken ve
imkansızlıklardan dolayı can veren dostlarımız için sürekli
bir duyarlılık gerekiyor. Ormanlarda dağlarda dolaşarak, ömrünü
buna adamış arkadaşlarımız var. Onlara destek olalım.
Sonuç olarak bizim yeni kedicik, Luka
kurtuldu. Ege Bey, kedileri hiç olmazsa nispeten daha selim ve
faydalı buluyormuş! (Çünkü onlar fare tutuyormuş). Ama buna
rağmen kediler ve onları korumaya çalışanlar da Ege Bey’ den
nasiplerini alıyorlar:
“Her sabah on binlerce kadın,
kocaman el çantalarının içinde veya arabalarının bagajları da
plastik poşetlerde kedi maması taşımakta, gezi parkuru üzerinde
belli değil noktalara bunları koymaktadır. Mamaları, kediler,
köpekler, kargalar ve martılar yemektedir. Onların pisliği
yetmiyormuş gibi görevi kenti temiz tutmak olan bazı belediyeler,
kartondan ‘kedi evleri’ yaptırıp bunları otobüs duraklarını
yerleştirmiştir. Pislik diz boyudur”
Ege Bey, soruyorum size: Bir dahaki
yaşamınızda bir sokak kedisi veya köpeği olarak doğsanız,
sizin gibi konuya bakan bir insan hakkında neler düşüneceksiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.