Bu
makalem öncelikle CHP örgütüne, ardından da CHP seçmenlerine...
Değerli
CHP örgütü, belediye başkan adaylarının resmi şekilde
açıklanmasına birkaç gün kala, örgütün her kademesinden
tepkiler gelmeye devam ediyor. Akif Hamzaçebi CHP Genel Sekreterliği
görevinden istifa etti. Pazartesi, Gürsel Tekin liyakatle ilgili
sert açıklamalarda bulundu. Maltepe örgütü, Ankara’ya doğru
yürüyüşe çıktı, şu anda inançla yollarına devam ediyorlar.
Beşiktaş örgütünün bir kısmı, adayına karşı sokak
buluşmalarına girişti. Marmaris, Şişli, toz duman oldu. Siverek
adayı Bucak partiyi karıştırdı. Soyuer’in İzmir adaylığı,
babasının geçmişi nedeniyle kriz yarattı. Saymakla bitmez.
Gerek
yıllardır, gerek bu son seçimler konusunda aylardır, sayısız
kereler yazdım. Son 15 yılda neredeyse her kurultayda üstüne basa
basa, “Bırakın her il ve ilçe, adaylarını tüm üyeleriyle
seçsin” formülünü detaylı gerekçeleriyle anlattım. İnsan,
eğer doğa üstü yeteneklere sahip değilse, her noktanın en uygun
kişilerini objektif olarak belirlemeye kalkışmasının saçmalıktan
başka bir şey olmadığını, kavga gürültü ve kaostan başka
bir sonuç getiremeyeceğini, sayısız kereler makalelerde,
panellerde, örgüt toplantılarında dile getirdim. Şimdi
izninizle soruyorum sevgili Hamzaçebi’ye, sevgili Gürsel Tekin’e,
her yerde şikayetini dillendirip ayağa kalkan örgüt üyelerine:
Niye kızgınsınız? Ne umuyordunuz da hayal kırıklığına
uğradınız?
Buradan
hareketle şu soruyu da ekliyorum: Bugüne kadar “parti içi tam
demokrasi” diye yırtınanlara ne kadar destek verdiniz de, bugün
bu tepkileri ciddiye almamızı bekliyorsunuz? (Ekmek için
Ekmeleddin) İhsanoğlu faciasına ne tepki verdiniz? O günlerde
demokratik kitle örgütlerinin seçtiği aday için gerekli 20
milletvekili imzasından birini bile atmazken, tüm demokrasi ve
şeffaflık çağrılarını görmezden gelirken aklınızda ne
vardı? Soruyorum CHP
örgütüne: Neden bilincinizin, düşünce ve buna bağlı
kararlarınızın parti yörüngesi ve adayları saptanırken yok
sayılmasına, bu beyin tutsaklığına yıllardır seyirci
kalıyorsunuz? Sizin
ötenizde, halkın partiye olan saygısında neye mal olduğunu
göremiyor musunuz?
Huzursuzluğun
hiçbir faydası yok. Ama bir de gerçek var: Şimdi bunları
tartışma zamanı değil. Bunlar, kurultaylarda, genel başkan
seçimlerinde, parti siyasetinin tartışıldığı kongre
seçimlerinde gündeme gelecek konular. Şimdi konumuz artık seçim
başarısı. Lütfen her haklı şikayetinizi artık buzdolabına
kaldırın ve muhalefetten tüm adaylara destek vererek sahaya çıkın.
Hiç kimsenin, kötü seçim sonuçları bekleyerek kurultay hesabı
yapma hakkı yok. Bundan daha affedilmez bir tavır olamaz. Seçim
için her şey yapılır, her dayanışma gösterilir. En büyük
haksızlığa uğramışlar da bu söylediklerime dahildir. Seçimden
sonra yaşanacaklar apayrı bir alandır. Şimdi 31 Mart akşamı
genel anlamda muhalefet adına arzuladığımız sonuçlara
ulaşabilmek için çalışma zamanıdır.
2019:
YAYALARIN VARLIĞI HATIRLANDI!
Bu
kredi kime yazılıyor onu ben bilemem, oralar çok karışık.
İçişleri Bakanlığı’na mı, trafik komisyonuna mı, Bakanlar
Kurulu’na mı, valilere mi? Bildiğim tek şey, bu yıl yaya
geçitlerinde durmak gereğini nihayet biz Türklere hatırlatan bir
makam oldu! Ayrıca sakın sanmayın ki, ben bu cümlelerimle
kinayeli bir şekilde AKP hükümetine taş atıyorum. Alakası yok!
Çünkü bugüne kadar bu uygulama hiçbir hükümetin aklına
gelmedi! Ne Ecevit, ne Özal, ne Demirel, ne Çiller...
Diyebilirsiniz ki “Çok
saçma! Yaya geçitleri zaten hep vardı ve geçiş üstünlüğü
zaten yayalardaydı!”
Yok sevgili arkadaşlar, o iş öyle değildi! Yaya geçitleri, Türk
şoförlerin gözünde ister ticari, ister sivil araç olsun, olsa
olsa yayaların ezilmeleri gereken (!) yerin adıydı. Burada da şaka
yaptığımı sanmayın lütfen. Bana doğruyu söyleyin: Bugüne
kadar ışık olmayan yaya geçitlerinde kaç kere arabaların
sükunetle durup yayalara yol verdiğini gördünüz?
Bu
yazının benzerini 90’larda, Aydınlık’ta kaleme almıştım.
Güvenli araba kullanmanın püf noktalarını çocukluğumdan
itibaren bana sürekli nasihat ederek yanımda araba kullanan
babacığımdan öğrendim. Yayalar konusunda bana verdiği bu
uyarıyı ise ömür boyu tuttum: “Yayalara
daima yol vereceksin. Onlar geçerken de elinin tersiyle acele
geçmelerini işaret eden bir ‘hadi kış kış’ hareketi değil,
tersine nezaketle ‘buyrun’ gülümsemesiyle, saygı ve güvenle
onları yolu geçmeye davet edeceksin”.
Yemin ediyorum sürekli uyguladım. Teşekkürler Dr. Suphi Baykam.
Yaşam bu detaylarla, birbirimize nazik olmakla güzelleşiyor!
Ömrüm,
yayaları yok sayarak, araçlarını onların üstüne sürerek
sokakları kirleten magandalarla kavga ederek geçti. Her yavaşlayıp
durduğum yaya geçidinde, zamanın yüzde sekseni, arkamdaki
görgüsüzün korna veya sözlü tacizlerine maruz kaldım. Hiç
aldırış etmeden yol vermeye devam ettim. Bir de zaten insanlar
şunu hatırlasalar, bu saldırgan egoizmlerinden kurtulacaklar:
Sonuçta en lüks otomobille bile gezseniz, indiğiniz an, siz de bir
yayasınız. HEPİMİZ BİRER YAYAYIZ, BUNDAN KAÇIŞ YOK!
Tek
ricam var: Konu güncel resmiyet kazanarak devlet kampanyasına da
dönüştüğüne göre, lütfen artık yaya geçitlerinde araçlarını
sorumsuzca süren şehir eşkıyalarının plaka numaralarını,
gerekirse fotoğraf da çekerek, trafiğe veya 155’e bildirin ve
Dr. Baykam nezaketini her yayaya yol verirken lütfen harfiyen
uygulayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.