Heyecanla belki 4-5 saat sürebilecek
bir Avustralya finali için iyice hazırlandık, çayımız
kahvaltımız, not tutacağım çizelgeler, her şey elimizin
altındaydı. Zorla sevgili kuzenim Mustafa Yalçın’ı bile yanıma
getirttim “yılın en muhteşem maçlarından biri olacak sakın
kaçırma” diye... Her ne kadar Avustralya Açık’tan önce
aylarca hiçbir turnuvaya katılmasa da Nadal 15 gün boyunca
Melbourne’da çok formdaydı ve bu maç nefes kesecekti.
Sonra maç başladı. Ne kadar
ilginçtir ilk 2-3 oyunda hemen anlaşıldı ki bugün sahadaki Nadal
bizim belleğimizdeki Nadal değildi. Djokovic ise, gerçekten geçen
yıldan beri tekrarladığımız şekilde oyununun üstüne sürekli
değer ekleyerek yol almaya devam etmişti. Nadal’ın
forehandlerinde üst üste gelen basit hataları ve büyük rakibinin
özellikle backhandleriyle yaptığı muhteşem puanlar, oyunun
dengesini en baştan etkiledi. Djokovic servisten doğrudan kazandığı
puanların de ivmesiyle 3-0 öne geçtiği bu seti, kendi servisinde
yalnız tek bir puan kaybederek 6-3 ile hanesine yazdı.
Maçın başında çoğunluğu Nadal’ı
destekleyen Avustralya seyircisi şaşkınlık ve hayal kırıklığı
arasında gidip geliyordu. O anda Nadal’ın yediği ağır baskıya
karşı oyunun nasıl çevirebileceğini bütün tenis eksperleri
gözden geçiriyordu ama pek bir teorik sonuca bile varamadan! Belki
daha önde durup oyunun akışını değiştirmek için sazı eline
almayı, agresif oynamayı deneyebilirdi, ama 2. setle beraber bu
düşünce de sahaya yansıtılamadı. İlk iki servis oyununu
kazanan Nadal, seyirciye küçük bir “acaba” dedirttiyse de, o
noktada Sırp şampiyon yine İspanyol boğasının servisini ve
direncini kırmayı başardı. Özellikle takip eden oyunda Nadal ilk
defa puanları 40/40’a taşımayı başarmasına rağmen, Djoko
efsanevi rakibini maça sokmamaya sanki yemin etmişti. 4/2’de
Nadal’ın servisini ikinci kere üst üste kıran Djokovic,
ardından kendi servisinde üst üste attığı üç ace’le bu seti
de 39 dakikada bitirmeyi başardı. Özellikle servis kalitesinde
farkını ortaya koyan Djoko, ilk iki sette tek bir vole puanı
kazanmadan durumu 2-0’a taşımıştı.
Bütün bu yaşanan hızlı gidişata
karşın kimse koca Nadal’ın hiçbir reaksiyon vermeden bu şekilde
pes edeceğine inanamıyordu. 3. setin başında da Nadal ilk oyunu
aldı. Ama umutlar yine hızla suya düştü. Nadal 2. servis
oyununda forehand paralelde bariz bir hata yaptıktan sonra,
rakibinin klas bir kısa topuyla servisini yine kırdırdı. Sırp
Şampiyon kendi servisini kolay kazandıktan sonra Nadal 3-2
gerideyken rakibinin servisini kırma ve sete ortak olma şansına
erişti. Ancak fileye taktığı bir backhand kullanamadığı son
şansı oldu. Ardından rakibinin son servis oyununda beraberliği
yakalaması da yetmedi. Maçın son oyununda Nadal kendi servisinde
15:40 gerideyken bir rallide backhandini bariz şekilde dışarı
attı ve “Nole” o anda mütevazi bir şekilde fileye yürüyüp
kendisine sarılarak Avustralya açıktaki yedinci şampiyonluğunu
kayıtlara geçirdi.
SAVAŞ GÜNLERİNDE BALKANLARDA BÜYÜYEN
ŞAMPİYON
1990’larda Balkanları
yerle bir eden o vahşi savaşın ortasında büyüyen bu genç
çocuk, inançla arzuyla azimle Batı’da bir eli yağda bir eli
balda en lüks ortamlarda tenisi oynayan milyonları arkasında
bırakıp, kendi efsanesini en güzel şekilde yazmıştı.
Avustralya açık kayıtlarında Federer ve Emerson’u arkasında
bırakan Djokovic, elinde tuttuğu slam turnuvası sayısında da
böylece Federer ve Nadal’a bir adım daha yaklaşarak 15. dev
turnuvasını kazanmış oldu. Onun henüz 31 yaşında ve kendisine
çok iyi bakıyor olması, slam şampiyonluk sayısında önünde
bulunan iki rakibini de aşma şansının yüksek olduğunu bize
düşündürüyor. Özellikle her sene kendi oyununun üstüne
ekleyerek, kendini geliştirerek yürümeyi başardığı için. Daha
önceleri en iyi müdafaa oyununda sahip olduğu bilinen Sırp
şampiyon, artık geriden kurduğu oyununda hem inanılmaz açılar
buluyor hem de vuruş sertliğini son derece arttırdı.
BİR TURNUA BÖYLE GEÇTİ GİTTİ
Normalde büyük slam turnuvalarında
yarı finaller ve final büyük oranda inanılmaz çekişmeli maçlara
sahne olur. Bu karşılaşmalar aylarca unutulamaz ve konuşulur.
Örneğin iki yıl önce burada oynanan Federer-Nadal
finalinde olduğu gibi. Halbuki bu yıl turnuva bu açılardan çok
şanssız üç maç yaşadı. Federer’i eleyerek büyük sansasyon
yaratan ve kişiliğiyle de çok ilgi çeken 20 yaşındaki Yunan
tenisçi Tsitsipas, yarı finalde Nadal karşısında dağılıp
gitti. Aynen çok güzel müsabakalar oynayarak geri oyununun gücüyle
herkesi şaşırtan Fransız Davis Kupası oyuncusu Pouille’un
Djokovic’in terminatör gücü karşısında eridiği gibi. Ama bir
tek şey kesin: Seyirci Tsitsipas’ı çok sevdi. Önümüzdeki
birkaç yılda üç büyük şampiyonluğa göz dikenler arasında
olacağı kesin. Aynen Raonic’e kaybettiği müsabakadan sonra
raketini yerde paramparça eden Rus asıllı Alman Zverev gibi. Ama
şu farkla: Birçok ikincil derecede önemli turnuva kazanan ve ATP
klasmanında 4 numaraya kadar yükselen şampiyon adayı Zverev, şu
ana kadar büyük turnuvalarda henüz bir yarı final göremedi...
Onu ve Wavrinka’yı yenen Raonic ise sükuneti ve centilmenliği
ile kendisinden güzel şeyler bekleyenlerin umutlarını canlı
tutmayı başarıyor. Bu turnuanın diğer bir dikkat çeken ismi
Amerikalı Tiafoe oldu. 4. turda Bulgar Dimitrov’u 7/5, 7/6, 6/7,
7/5 ile 3-1 eleyen genç yıldız adayı, Nadal’a karşı çeyrek
finalde direnç gösteremeyerek 3-0 yenildi. Onun ailesini kurtarmak
için tenisçi olması ve fakir anne babasına iki ev hediye
edebildiği anı, hayatının en güzel günü olarak tanımlaması
buradaki özetlerimize girmeyi hak ediyor. 4. turda, Japon
Nishikori’ye 3-2 yenilen İspanyol Carrena Busta, maç sonunda
hakeme olan kızgınlığından resmen delirdi. Çeyrek finalde ise
Japon tenisçi Djokoviç’e karşı varlık gösteremeden sakatlandı
ve maçı bıraktı.
Djokoviç, bu
şampiyonlukla 2.900.000 Amerikan dolarını servetine eklemiş oldu.
Nadal ise bunun yarısı ile yetinmek durumunda kaldı! Kadınlarda,
Japon Osaka’nın Çek Kvitova karşısında gelen zaferi, Amerika
Açık’tan sonra katıldığı ilk turnuada, yine kupaya ulaşması,
artık en büyükler arasında yerini aldığını kanıtlayan bir
merhaleydi. Şimdi slam turnualarında, sıra Mayıs’ta Paris
toprak saha çekişmesine geldi... Bakalım Djokovic ve Osaka, bu çok
farklı sahada yine şampiyonluğa ulaşabilecekler mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.