28 Ocak 2019 Pazartesi

DJOKOVIC AVUSTRALYA FİNALİNİ TEK BAŞINA OYNADI! | Bedri Baykam



Heyecanla belki 4-5 saat sürebilecek bir Avustralya finali için iyice hazırlandık, çayımız kahvaltımız, not tutacağım çizelgeler, her şey elimizin altındaydı. Zorla sevgili kuzenim Mustafa Yalçın’ı bile yanıma getirttim “yılın en muhteşem maçlarından biri olacak sakın kaçırma” diye... Her ne kadar Avustralya Açık’tan önce aylarca hiçbir turnuvaya katılmasa da Nadal 15 gün boyunca Melbourne’da çok formdaydı ve bu maç nefes kesecekti.
Sonra maç başladı. Ne kadar ilginçtir ilk 2-3 oyunda hemen anlaşıldı ki bugün sahadaki Nadal bizim belleğimizdeki Nadal değildi. Djokovic ise, gerçekten geçen yıldan beri tekrarladığımız şekilde oyununun üstüne sürekli değer ekleyerek yol almaya devam etmişti. Nadal’ın forehandlerinde üst üste gelen basit hataları ve büyük rakibinin özellikle backhandleriyle yaptığı muhteşem puanlar, oyunun dengesini en baştan etkiledi. Djokovic servisten doğrudan kazandığı puanların de ivmesiyle 3-0 öne geçtiği bu seti, kendi servisinde yalnız tek bir puan kaybederek 6-3 ile hanesine yazdı.
Maçın başında çoğunluğu Nadal’ı destekleyen Avustralya seyircisi şaşkınlık ve hayal kırıklığı arasında gidip geliyordu. O anda Nadal’ın yediği ağır baskıya karşı oyunun nasıl çevirebileceğini bütün tenis eksperleri gözden geçiriyordu ama pek bir teorik sonuca bile varamadan! Belki daha önde durup oyunun akışını değiştirmek için sazı eline almayı, agresif oynamayı deneyebilirdi, ama 2. setle beraber bu düşünce de sahaya yansıtılamadı. İlk iki servis oyununu kazanan Nadal, seyirciye küçük bir “acaba” dedirttiyse de, o noktada Sırp şampiyon yine İspanyol boğasının servisini ve direncini kırmayı başardı. Özellikle takip eden oyunda Nadal ilk defa puanları 40/40’a taşımayı başarmasına rağmen, Djoko efsanevi rakibini maça sokmamaya sanki yemin etmişti. 4/2’de Nadal’ın servisini ikinci kere üst üste kıran Djokovic, ardından kendi servisinde üst üste attığı üç ace’le bu seti de 39 dakikada bitirmeyi başardı. Özellikle servis kalitesinde farkını ortaya koyan Djoko, ilk iki sette tek bir vole puanı kazanmadan durumu 2-0’a taşımıştı.
Bütün bu yaşanan hızlı gidişata karşın kimse koca Nadal’ın hiçbir reaksiyon vermeden bu şekilde pes edeceğine inanamıyordu. 3. setin başında da Nadal ilk oyunu aldı. Ama umutlar yine hızla suya düştü. Nadal 2. servis oyununda forehand paralelde bariz bir hata yaptıktan sonra, rakibinin klas bir kısa topuyla servisini yine kırdırdı. Sırp Şampiyon kendi servisini kolay kazandıktan sonra Nadal 3-2 gerideyken rakibinin servisini kırma ve sete ortak olma şansına erişti. Ancak fileye taktığı bir backhand kullanamadığı son şansı oldu. Ardından rakibinin son servis oyununda beraberliği yakalaması da yetmedi. Maçın son oyununda Nadal kendi servisinde 15:40 gerideyken bir rallide backhandini bariz şekilde dışarı attı ve “Nole” o anda mütevazi bir şekilde fileye yürüyüp kendisine sarılarak Avustralya açıktaki yedinci şampiyonluğunu kayıtlara geçirdi.

SAVAŞ GÜNLERİNDE BALKANLARDA BÜYÜYEN ŞAMPİYON
1990’larda Balkanları yerle bir eden o vahşi savaşın ortasında büyüyen bu genç çocuk, inançla arzuyla azimle Batı’da bir eli yağda bir eli balda en lüks ortamlarda tenisi oynayan milyonları arkasında bırakıp, kendi efsanesini en güzel şekilde yazmıştı. Avustralya açık kayıtlarında Federer ve Emerson’u arkasında bırakan Djokovic, elinde tuttuğu slam turnuvası sayısında da böylece Federer ve Nadal’a bir adım daha yaklaşarak 15. dev turnuvasını kazanmış oldu. Onun henüz 31 yaşında ve kendisine çok iyi bakıyor olması, slam şampiyonluk sayısında önünde bulunan iki rakibini de aşma şansının yüksek olduğunu bize düşündürüyor. Özellikle her sene kendi oyununun üstüne ekleyerek, kendini geliştirerek yürümeyi başardığı için. Daha önceleri en iyi müdafaa oyununda sahip olduğu bilinen Sırp şampiyon, artık geriden kurduğu oyununda hem inanılmaz açılar buluyor hem de vuruş sertliğini son derece arttırdı.

BİR TURNUA BÖYLE GEÇTİ GİTTİ
Normalde büyük slam turnuvalarında yarı finaller ve final büyük oranda inanılmaz çekişmeli maçlara sahne olur. Bu karşılaşmalar aylarca unutulamaz ve konuşulur. Örneğin iki yıl önce burada oynanan Federer-Nadal finalinde olduğu gibi. Halbuki bu yıl turnuva bu açılardan çok şanssız üç maç yaşadı. Federer’i eleyerek büyük sansasyon yaratan ve kişiliğiyle de çok ilgi çeken 20 yaşındaki Yunan tenisçi Tsitsipas, yarı finalde Nadal karşısında dağılıp gitti. Aynen çok güzel müsabakalar oynayarak geri oyununun gücüyle herkesi şaşırtan Fransız Davis Kupası oyuncusu Pouille’un Djokovic’in terminatör gücü karşısında eridiği gibi. Ama bir tek şey kesin: Seyirci Tsitsipas’ı çok sevdi. Önümüzdeki birkaç yılda üç büyük şampiyonluğa göz dikenler arasında olacağı kesin. Aynen Raonic’e kaybettiği müsabakadan sonra raketini yerde paramparça eden Rus asıllı Alman Zverev gibi. Ama şu farkla: Birçok ikincil derecede önemli turnuva kazanan ve ATP klasmanında 4 numaraya kadar yükselen şampiyon adayı Zverev, şu ana kadar büyük turnuvalarda henüz bir yarı final göremedi... Onu ve Wavrinka’yı yenen Raonic ise sükuneti ve centilmenliği ile kendisinden güzel şeyler bekleyenlerin umutlarını canlı tutmayı başarıyor. Bu turnuanın diğer bir dikkat çeken ismi Amerikalı Tiafoe oldu. 4. turda Bulgar Dimitrov’u 7/5, 7/6, 6/7, 7/5 ile 3-1 eleyen genç yıldız adayı, Nadal’a karşı çeyrek finalde direnç gösteremeyerek 3-0 yenildi. Onun ailesini kurtarmak için tenisçi olması ve fakir anne babasına iki ev hediye edebildiği anı, hayatının en güzel günü olarak tanımlaması buradaki özetlerimize girmeyi hak ediyor. 4. turda, Japon Nishikori’ye 3-2 yenilen İspanyol Carrena Busta, maç sonunda hakeme olan kızgınlığından resmen delirdi. Çeyrek finalde ise Japon tenisçi Djokoviç’e karşı varlık gösteremeden sakatlandı ve maçı bıraktı.
Djokoviç, bu şampiyonlukla 2.900.000 Amerikan dolarını servetine eklemiş oldu. Nadal ise bunun yarısı ile yetinmek durumunda kaldı! Kadınlarda, Japon Osaka’nın Çek Kvitova karşısında gelen zaferi, Amerika Açık’tan sonra katıldığı ilk turnuada, yine kupaya ulaşması, artık en büyükler arasında yerini aldığını kanıtlayan bir merhaleydi. Şimdi slam turnualarında, sıra Mayıs’ta Paris toprak saha çekişmesine geldi... Bakalım Djokovic ve Osaka, bu çok farklı sahada yine şampiyonluğa ulaşabilecekler mi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.