Novak Djokovic 4. kere Wimbledon
finalini kazandığında beni en çok etkileyen sahne, sevgili oğlu
dört yaşındaki Stefan’ın babası kupayı kaldırdıktan sonra
alkış tutmasıydı. O sahnenin 13. slam turnuasını müzesine
götüren Sırp şampiyon için dünyadaki her şeyin üzerinde
olduğu o kadar belliydi ki...
Fakat turnuadan
ve maçtan bahsetmeden önce yüksek izninizle dünya tenis
federasyonu ve futbol federasyonu (FİFA)’ya esefle kınadığımı
bildirmek istiyorum. Dünyanın göz bebeği bu iki spor dalından
hiçbirisinin diğerini küçümseme hakkı yok. Maç saatleri
çakışınca futbolda Dünya Kupası finalinin yarısı Wimbledon
finalinin 3. setiyle kesişti. Ve resmen sporseverler mağdur edildi.
İki maçtan birini veya diğerini 2 saat ileri veya geri atmak bu
kadar mı zordu?
PEKİ FİNALİSTLER O NOKTAYA NASIL
GELMİŞLERDİ?
Efsaneye dönüşecek hikayeler var bu
noktada... Bu dev turnuaya hiç alışık olmadığı şekilde
girmişti Djokovic. Verdiği ciddi ara, geçirdiği ameliyat,
oynayamadı dönemler onu çok geriye attıktan sonra, şimdi ancak
21 numarada ve 12. seri başı olmuştu. Ancak maçlar oynadıkça
büyük şampiyonun hızla eski formuna ve istatistiklerine dönme
işaretleri verdiğini gördük. 3. tur ve çeyrek finalde, Edmund ve
Nishikori’ye birer set vermiş olsa bile, maçların genelinde adım
adım özgüvenini kazanan bir “Djoko” vardı. Ama onu bugün
aldığı şampiyonluktan bile daha çok tekrar zirveye taşıyan
maç, iki güne yayılan, Nadal ile yarı finalde yaptığı maçtı.
6/4, 3/6, 7/6, 3/6, 10/8’lik maraton bir tenis ziyafetiydi bu. O
maçın nefes kesici 5. setinde, iki kez, 4/4 ve 7/7’de Novak
servisinde 15/40 geri düştü. Oralarda tek puan kaybetse, ardından
Nadal maç için servis atacaktı. Her iki kritik durumda da muhteşem
servislerle işi çözmüştü Djoko. 9/8’de Nadal servisini sıfıra
karşı kaybedince Djokovic kendisini finalde buldu.
Rakibi Anderson’u ise finale taşıyan,
bir değil iki unutulmaz maçtı. Çeyrek finalde, dünya tenisinin
tartışılmaz ekselansları Roger Federer’e karşı, 3 sette
yenilmek üzereydi Güney Afrikalı Anderson. İlk iki seti 2/6 ve
6/7 kaybettikten sonra, Federer 5/4 ve Anderson’un servisinde 30/40
ilerideyken, maç topu kazanmış oldu. Güney Afrikalı oyuncu
servis attı ve ardından ne olacaksa olsun der gibi Federer’in
ünlü backhandine abanarak fileye çıktı. İsviçreli şampiyon
topu dağlara taşlara yollarken, o anda bile, kimsenin bu maçın
birkaç dakika sonra biteceğinden şüphesi yoktu. Ama Anderson’un
farklı planları vardı. Maçı o andan itibaren toptan değiştiren
Anderson, geri kalan setleri 7/5, 6/4, 13/11 alarak daha önce yalnız
iki tenisçinin (Fransız Tsonga ve... Djokovic) başardığı
inanılmazı gerçekleştirdi. Anderson’u yarı finalde bekleyen
rakibi ise 2.08’lik boyuyla her açıdan gerçek bir dev olan
dünyanın en iyi servisi John İsner’di! İşte bu maç da her
açıdan Wimbledon tarihine geçti. Bir servis ve tenis resitali
olarak süren karşılaşmayı 7/6, 6/7, 6/7, 3/6, 10/8 kazanarak
Anderson adeta herkesi sportmenliği, kararlılığı ve
dayanıklılığıyla büyüledi. İşin en ilginç tarafı, günün
mağlubu İsner’in, tenis tarihinin en uzun maçını 2010 yılında
Fransız Mahut’ye karşı 5. sette 70-68 kazanmış olmasıydı.
İsner bu sefer maratonu kaybetti.
MAÇIN ÖZET ANALİZİ
İşte böyle gelmişlerdi finale. Biri
hayatının ilk slam turnuasını kazanmak istiyordu, diğeri
ise henüz ölmediğini, Federer ve
Nadal ile beraber dünyanın en önemli üç tenisçisinden biri
olmaya devam ettiğini kanıtlamak istiyordu. Djokovic, maça
başından itibaren ağırlığını koydu. İlk oyunda rakibinin
servisini kırdı, sonra bunu bir defa daha gerçekleştirdi ve ilk
seti kolaylıkla 6-2 kapadı. 2. set, ilkinin kopyası gibiydi.
Djokovic yine en başında rakibinin servisini aldı ve ardından
aynı skorla durumu 2-0’a taşıdı. Bu iki setin nasıl geçtiğine
bakarsak, göze çarpan noktalar şunlardı: Anderson’un en önemli
silahları, finale çıkana kadar hep servis ve düz vuruşu yani
forehandi olmuştu. Halbuki ilk 2 set boyunca, Anderson, servisten
çok az sayı çıkarabildiği gibi, forehandiyle de üst üste
inanılmaz adette basit hata yaptı. Djokovic ise, hem çok daha iyi
servis attı, hem de oturmuş, az hata yapan konsantre bir oyun
oynadı. 3. sete girerken, herkes Anderson’dan gecikmiş de olsa
bir tepki bekliyordu. Nitekim bu yaşandı. Güney Afrikalı oyuncu
servisini kaybetmeden 5-4 ileri geçti ve o oyunda, set topu kaçırdı.
Artık maça asılıyor ve yere sağlam basıyordu. Arkadan geleni
hep tutan seyirci de “saflara” geçmişti! 6/5’te Anderson bu
sefer rakibinin servisinde 15/40 ve ardından avantaj yakaladı.
Djokovic her birini güçlü servisler ve ofansif korkusuz oyunuyla
savuşturmayı bildi. Tie breakde ise, sahada artık yalnız Novak
vardı. Her puanı dikkatli şekilde oynayarak dördüncü defa
dünyanın en büyük şampiyonluğuna ulaşırken, belki kendisi
için gerçekleştirdiği esas inanılmaz şey, “Ben bu sporun
zirvesine tekrar çıkabilecek miyim?” sorusuna verebildiği
yanıttı. Kazandığı 3 milyon dolardan çok daha önemlisi,
özgüveni ve artık samimi olarak etrafa dağıttığı
gülücüklerdi. Maçın bittiği anda adeta “Ben geri döndüm.
İşte bakın, kanlı canlı buradayım. Ben Novak” diye
haykırıyordu bakışı... Pazartesi günü Sırp şampiyon tekrar
dünyada ilk 10’a girerken, Anderson’da 5 numaraya yükselerek
kariyerinde zirve yapıyor olacak..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.