KURULTAY’DAN
CHP NE BEKLİYOR, HALK NE BEKLİYOR?
35.
Olağan CHP Kurultayı bu hafta sonu 16-17 Ocak’ta Ankara’da
toplanacak. CHP Kurultayı dendiğinde demokrasi düşmanı siyasi
ortamımızın içinde, akla hiç olmazsa göreceli bir demokrasi
şöleni gelmesi lazım. Bu Kurultay’ın hazırlık safhası, malum
tartışmalarla başladı. Sonunun sorunsuz geçmesini diliyorum.
Bunun olabilmesinin birinci ve olmazsa olmaz şartı ise tabii ki
çarşaf liste. İstanbul İl Kongresi’nde blok listeye gidilmesi o
büyük buluşmanın güdük kalmasına neden oldu.
“Bu
Kurultay’dan Parti yönetimi ne bekliyor, örgüt ne bekliyor?”
sorusu gündeme geliyor... Şu aşamada, Parti üst kademeleri,
yeniden yetki belgelerini elde ederek yola devam etmeyi bekliyorlar.
Halkın ne beklediği ise apayrı bir hikaye. Halk, sorunların
üstüne giden, AKP’nin gündem oyunlarına gelmeyen, topluma
kendisini gerçekten demokrasinin garantörü olarak kanıtlayan,
gençlere güven veren, toplum katmanlarında taze heyecan yaratan
yenilenmeyi başarmış bir kadro istiyor.
Üst
üste yaşanan dört seçim ve bunlarla beraber gelen
mağlubiyetlerden sonra, artık AKP tokadı yemekten bunalmış
seçmen kitlelerinin, CHP’de bir değişim aramaları tabii ki
normalden öte, kaçınılmaz bir tepki. Zaten her partide her dönem
yaşanması gereken bu taze kan akışı arayışının, ülkesinin
tarihinin bu kadar kritik bir anında tek umut olan bir partide
doruğa çıkması normal. Oyuncular
ligde sonuç alamadığında takımlar nasıl hemen transfere, genç
kadroya şans vermeye ya da hoca değişimine gidiyorlarsa,
partilerin de doğal olarak bunları yapmaları gerekir. Ne var ki,
siyaset ülkemizde koltuğuna yapışmış insanların değişmez
mesleğidir. Her seçimde herkes koltuğunu korumak için savaş
verir.
Bugüne
dek Kılıçdaroğlu yönetimini gereken her noktada en detaylı
şekliyle eleştirdiğimi herkes biliyor. Öte yandan bu Kurultay’ın
da büyük favorisinin Kılıçdaroğlu olduğu görüşü hakim.
Genel Başkan’ın, yakın çevresi ne derse desin bu olguları
dikkate alması, halk ve örgüte umut veren bir yenileşmeye gitmesi
son derece önemli.
CHP
KENDİ KÖKLERİYLE BULUŞMAYA MECBUR
Şimdi
önümüzde yoğun ve sıcak bir parlamento ve kamuoyu tartışma
dönemi var. Evet, daha yerel seçimlere çok var, ama bu dönemi
Parti çıkış yöntemlerini, yeniden yapılanmasını ve iç
sorunlarını çözme çabalarını sağlıklı bir noktaya taşımak
için kullanabilmeli. Hepsinden
önemlisi, artık toplumun geniş kesimlerine yetemeyen “yeni CHP”
yerine, “kendi kökleriyle, Atatürkçü ve Cumhuriyetçi
değerleriyle barışık bir CHP” formülüne dönmek lazım.
Diğeri, eşyanın tabiatına aykırı.
Partinin seçim sonuçları karnesine karşın, halk katmanlarında
Kılıçdaroğlu’nun genel imajının beklenenden çok daha iyi
olmasının nedeni, Genel Başkan’ın mütevazılığının yanı
sıra, “sakin güç” kimliğini bir şekilde kitlelere kabul
ettirmiş olması. Özellikle
CHP’nin geç de olsa kadın ve gençlik kotalarını devreye sokmuş
ve tüm üyelerin katkısıyla ön seçime büyük ölçüde
gidebilmiş olması çok önemli bir merhale. Parti’nin
bu demokratikleşme çabalarını ısrarla sürdürmesi önünü
açacak en önemli faktör.
TEK
MUHALEFET ADAYI, BALBAY
Evet,
şu anda halk bundan çok daha fazlasını istiyor, ama zaten
Muharrem İnce’nin benmerkezci ve diyaloğa kapalı kimliği, parti
içi muhalefetin yolunu başlayamadan çıkmaz sokağa attı. Kendi
abartılı tavır hatalarıyla duvara toslayacağı aşikardı.
Başlangıçta önü tıkalı görünen Mustafa Balbay ise, son
viraja girilirken hala yarışın içinde olan diğer isim olarak öne
çıkıyor. Türk demokrasisi için 5 yıl Silivri’de mertçe nöbet
tutan Balbay’ın CHP’nin demokratik arenasına renk ve güç
vererek bu yarışın içinde bulunması, Parti için olduğu kadar,
Türkiye için de bir büyük şans. Kaç oy alıp almayacağı
tartışmasının ötesinde, CHP örgütünün bu güzel insanı yine
kucaklaması lazım. Balbay’ın
bu demokrasi mücadelesini ne kadar centilmence ve kendine yakışan
üslupta götürdüğü ortada. Allah için Kılıçdaroğlu da aynı
şekilde karşılık verdiğinden, oluşan tablo diğer partiler için
ders niteliğinde. Mesela MHP’yi düşünüyorum da... Neyse
geçelim!
GAYRI
RESMİ (?) İÇ SAVAŞ SÜRERKEN
Ülke
şu anda “gayrı-resmîlik” durumunu bile artık arkada bırakmış
bir iç savaş yaşıyor. Ne yazık ki, aynen 1980’lerdeki
çatışmalardan bildiğimiz gibi, PKK Güneydoğu’daki krizi
süreklileştirme haline çalışıyor. Hiç kimse burada TSK’nın
verdiği kayıpları, yani şehitlerimizi yok sayarak solculuk
yapmaya kalkmasın. Çünkü bu ortamda, çatışmaları kimin
başlattığı ortada... Burada
çok önemli bir tehlike var. Aslında Beyaz’ın başına canlı
yayında gelenler, bu konuyu iyi özetliyor. Terör örgütünün
beyin yıkayarak ölüme yolladığı gencecik çocuklara halkın hiç
üzülmemesini beklemek mümkün değil. Dolayısıyla,
sürekli olarak toplumun özellikle CHP seçmeni olan genişçe bir
kesimi başta olmak üzere, toplumda bu konuda sık sık “sen
şimdi ne demek istiyorsun?”
tarzında gerilimler olması kaçınılmaz. İşte bu noktada
herkesin sükûnetini koruyarak yangına körükle gitmemeyi bilmesi
lazım. Aksi takdirde her an bu kriz Parti içi gereksiz kavga
yaratır.
CHP, ülkede doğrudan sebep olmadığı ağır bir durumun kendisini
ideolojik olarak bölmesine izin vermemeli; kendisine yakışan
soğukkanlılıkla sorumluluğu elden bırakmayan bir uzlaşma
aramalı.
AKP
İLE ANAYASA PAZARLIĞI OLMAZ
CHP
Kurultayı’nın tek bir saniye dahi unutmaması gereken konu şu:
Karşıda duran ana problem, rejimi toptan değiştirmek için her
kuraldışı baskıyı tehdit, şiddet ve devlet gücü kullanarak,
kendi vatandaşlarını rehin almaktan çekinmeyen bir yapı. İşte
bu noktada, Kurultay üstünden soruyorum: Ne sanıyorsunuz? AKP
sizinle Anayasa masasına, daha demokrat bir Türkiye için mi
oturuyor? Aranızda buna inanacak insan hala var mı? CHP’nin o
masaya oturması, takiyye ve sahte demokratlık dolu bir tilkiler
sofrasında, “Türklük” gibi bir dokunulmaz temel konu hakkında
ödün verip ardından AKP-HDP hattının kirli pazarlıkları
üzerinden Türkiye Cumhuriyeti’nin toptan kimlik değiştirmesine
aracı olması demektir. Özellikle
CHP’nin her gün giderek HDP’ye benzemesini isteyen malum sözde
demokratik medya organları, tehlikeli bir beyin yıkama uygularken,
Parti’nin yere sağlam basması lazım. Benim bu konuda
Kurultay’dan çıkacak yönetim kadrosuna naçizane önerim, bu
hedefi malum “Sultanlık-Başkanlık”(!) olan boş tartışmalardan
uzak durmaları.
SONUÇ:
CHP, Parti’nin yönünü sorgulamak, değişimi olumlu ve zorunlu
bir proje olarak görerek ülke gündemine “tam saha pres” ile
dalıp halkın beklediği girişi yapabilecek bir Parti Meclisi’ni
seçmeyi başarmalı. Genel Başkan yarışında ise, her kim
seçilirse seçilsin, kimse şu kolaycılığa düşmemeli: “Kabahat
çevrede! ”.
Dolayısıyla ne kimse “Kılıçdaroğlu
çok iyi, çevresi yetersiz”
diyebilir, ne de “Balbay
iyiydi ama, sağlam bir kadro toparlayamadı”.
Dolayısıyla her aday, şunu bilsin ki, yalnız kendisinden değil,
seçtiği isimlerden de sorumlu. İşte delegeler, bunu unutmadan
seçimlerini objektif olarak yapmalılar. Önemli olan karanlığın
üzerine demokrasinin ve Atatürkçülüğün tüm kararlılığıyla
gidebilmek. CHP’ye yakışan, hangi kadrolar seçilirse seçilsin,
Parti’nin tüm üyeleriyle Türkiye için demokratik mücadeleye
Pazartesi sabahtan itibaren devam etmesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.