Bu
sütunda 22 Nisan 2014 tarihinde CHP ve MHP’nin ortak bir
Cumhurbaşkanı adayı çıkarmaya mecbur olduklarını belirtmiştim.
O tarihte henüz Bahçeli’nin
“Çatı aday” önerisine
de bir kaç hafta vardı. Dün nihayet bu aday ortak bir toplantıdan
sonra açıklandı: Ekmeleddin İhsanoğlu. Birden ortaya çıkan bu
isim, Türk kamuoyunu birden heyecanlandıracak ve “ne
kadar iyi yapmışlar”
diyeceği bir aday değil. Sanki “aman
hırslı bir politikacıya bu payeyi biz vermiş olmayalım, şöyle
az bilinen bir isim olsun” şeklinde
bir düşünce duruma hakim olmuş da ortaya bu sürpriz çıkıvermiş.
Adayın “muhafazakar
kesimlere ters düşmemesi” başka,
İslami konuları ana alanı yapmış olması başka. CHP ve MHP
seçmenleri kadar, bu çatı adayını hararetle bekleyen büyük
muhalif kitleler şimdi kendilerini biraz
“oldu bittiye getirilmiş” veya
aldatılmış hissediyorlar. Açıklanabilecek bir çok başka sağa
da uygun aday, hem kitleler tarafından tanınıyor olabilirdi, hem
de ana konular hakkında CHP ve MHP seçmenlerinin kendilerini ona
daha yakın hissetmelerini sağlayabilirdi.
Halbuki ülkemiz ve Orta-Doğu’da durum vahim. Din adına insan öldüren terör örgütü IŞİD'ın devletimizle alay eden hamleleri ard arda geliyor. Buna karşı aciz kalan bir Hükümet, suçu ve çözümü kendilerinden başka her yerde arıyor. Ve bu ortamda Türkiye başaşağı giden her ibresiyle RTE'nin rakipsiz “kişisel ev yapımı özel Başkanlık sistemine” sürüklenme korkusu yaşarken, şimdi birden bu beklenilmedik çatı adayla karşı karşıya. Öncelikle bu iki partimizi böylesine zor bir konuda kamuoyunun sesini dinleyip “ortak aday” çıkarabildikleri için tebrik etmemiz lazım. Bu bir demokratik atılım. Peki iyi de, İhsanoğlu aranan “ortak kan” konusunda beklentiyi olabilecek mi? Erdoğan’ın miting provokasyonlarıyla başedebilecek mi? Ya da şayet kazanırsa, kendi geçmişine bakınca AKP’nin anti-laik dayatmalarına Çankaya’da dur diyebilecek mi? Türkiye’nin gerilim hatları hakkında ne düşünüyor? Laiklik, ülke bütünlüğü, Atatürk devrimleri konusunda mahçup bir tavır mı sergileyecek? Bu konularda muğlak ifadeler kullanırsa, başta kendisine en büyük desteği vermesi gereken partiler olmak üzere, muhalifler hayal kırıklığına uğrayıp bir kısmı desteğini geri çekecek mi? Bütün bu sorular ciddi olarak uçuşuyor. Ciddi bir seçmen tepkisi de şimdiden gelmeye başladı. CHP ve MHP nihai ortak kararlarını kalıcı hale getirmeden önce, (sonunda İhsanoğlu isminde ısrar etseler bile) öncelikle kendi seçmenlerinin nabzını almaya mecburlar. Çünkü yanlış adıma yer yok.
Orta-Doğu tam yangın yeri. Besle kargayı oysun gözünü: Bu hükümetin, özenle "terörist" tanımlamasını yapmaktan kaçındığı IŞİD terör örgütünü uzun zamandır desteklediğini biliyoruz. Bir de bu yüzden "IŞİD bize dokunamaz, konsolosluğumuz güvende, Irak'ta kaos olduğu görünümü verilmek isteniyor" şeklinde saçma sapan düşünceler birbirini takip etti. Konsolosluğumuzda bulunan vatandaşlarımız sükunetle oradan kurtarılabilecekken bu fırsat pas geçilerek krizin kalbine düştük. Bu satırları kaleme alırken de terör şebekesiyle haraç ve "MİT'ten maaş bağlanma pazarlıkları" gibi akıl almaz dedikodular ortada dolanıyor.
Terörle pazarlık olmaz. Hiçbir demokratik devlet de terör örgütleri üzerinden dış politikalarını belirlemez. Bu konuda dünyanın "eksper suçlusu" ABD’dir. Sovyetleri kuşatabilmek için Sovyet-Afgan kapışmasında El Kaide'yi desteklemesi, hatta resmen "yaratması" bu suçların en bilineni. Zaten ABD'nin kendi kör-topal analizleri yüzünden terör gruplarından, terörist devlet başkanlarına kadar her türlü kirli ilişkiye girebildiğini biliyoruz. Terörle yatan, kalbinden bıçaklanarak uyanır. IŞİD, Türkiye'ye bu dersi yeniden gerilim filmi eşliğinde sunmakla meşgul. Dua edelim ki bu fatura ağır kayıplarla gelmesin!
Peki ülkemizin Başbakan'ın ısrarla ifade ettiği gibi "unsurlarla" (!) ne kadar mücadele gücü var? Hükümette bu mücadeleyi bu illegal örgütlerle yapacak kararlılık yok. Hatta arkadan hançerlenmelerine rağmen, bir araya gelseler, ortak noktalarının fazlalığıyla gurur duyarlar! Geriye teorik olarak, "askeri güç" kalıyor. Zaten bu aşamada elinde onca rehin tutan bir katil sürüsü karşısında bu seçenek yok. Bir de Türkiye artık 8 yıl önceki o muhteşem Ordu'ya sahip değil. Türk Ordusu şu anda en iyi ihtimalle eski gücünün maddi olarak yüzde ellisinde, manevi olarak yirmi beşinde! Askerimizin hem morali yerlerde, hem de komutanları zindanda! Yani Türkiye bu gerçeğin farkında olarak kendisiyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan ırkçı grupların elinde rehin! Cumhurbaşkanı, böylesine kritik bir zamanlamada görev alacakken, “ben siyaset sevmem, öyle bir arzum da yok” mantığından gelen biri ne kadar uygun olabilir? Kritik soru!
Halbuki ülkemiz ve Orta-Doğu’da durum vahim. Din adına insan öldüren terör örgütü IŞİD'ın devletimizle alay eden hamleleri ard arda geliyor. Buna karşı aciz kalan bir Hükümet, suçu ve çözümü kendilerinden başka her yerde arıyor. Ve bu ortamda Türkiye başaşağı giden her ibresiyle RTE'nin rakipsiz “kişisel ev yapımı özel Başkanlık sistemine” sürüklenme korkusu yaşarken, şimdi birden bu beklenilmedik çatı adayla karşı karşıya. Öncelikle bu iki partimizi böylesine zor bir konuda kamuoyunun sesini dinleyip “ortak aday” çıkarabildikleri için tebrik etmemiz lazım. Bu bir demokratik atılım. Peki iyi de, İhsanoğlu aranan “ortak kan” konusunda beklentiyi olabilecek mi? Erdoğan’ın miting provokasyonlarıyla başedebilecek mi? Ya da şayet kazanırsa, kendi geçmişine bakınca AKP’nin anti-laik dayatmalarına Çankaya’da dur diyebilecek mi? Türkiye’nin gerilim hatları hakkında ne düşünüyor? Laiklik, ülke bütünlüğü, Atatürk devrimleri konusunda mahçup bir tavır mı sergileyecek? Bu konularda muğlak ifadeler kullanırsa, başta kendisine en büyük desteği vermesi gereken partiler olmak üzere, muhalifler hayal kırıklığına uğrayıp bir kısmı desteğini geri çekecek mi? Bütün bu sorular ciddi olarak uçuşuyor. Ciddi bir seçmen tepkisi de şimdiden gelmeye başladı. CHP ve MHP nihai ortak kararlarını kalıcı hale getirmeden önce, (sonunda İhsanoğlu isminde ısrar etseler bile) öncelikle kendi seçmenlerinin nabzını almaya mecburlar. Çünkü yanlış adıma yer yok.
Orta-Doğu tam yangın yeri. Besle kargayı oysun gözünü: Bu hükümetin, özenle "terörist" tanımlamasını yapmaktan kaçındığı IŞİD terör örgütünü uzun zamandır desteklediğini biliyoruz. Bir de bu yüzden "IŞİD bize dokunamaz, konsolosluğumuz güvende, Irak'ta kaos olduğu görünümü verilmek isteniyor" şeklinde saçma sapan düşünceler birbirini takip etti. Konsolosluğumuzda bulunan vatandaşlarımız sükunetle oradan kurtarılabilecekken bu fırsat pas geçilerek krizin kalbine düştük. Bu satırları kaleme alırken de terör şebekesiyle haraç ve "MİT'ten maaş bağlanma pazarlıkları" gibi akıl almaz dedikodular ortada dolanıyor.
Terörle pazarlık olmaz. Hiçbir demokratik devlet de terör örgütleri üzerinden dış politikalarını belirlemez. Bu konuda dünyanın "eksper suçlusu" ABD’dir. Sovyetleri kuşatabilmek için Sovyet-Afgan kapışmasında El Kaide'yi desteklemesi, hatta resmen "yaratması" bu suçların en bilineni. Zaten ABD'nin kendi kör-topal analizleri yüzünden terör gruplarından, terörist devlet başkanlarına kadar her türlü kirli ilişkiye girebildiğini biliyoruz. Terörle yatan, kalbinden bıçaklanarak uyanır. IŞİD, Türkiye'ye bu dersi yeniden gerilim filmi eşliğinde sunmakla meşgul. Dua edelim ki bu fatura ağır kayıplarla gelmesin!
Peki ülkemizin Başbakan'ın ısrarla ifade ettiği gibi "unsurlarla" (!) ne kadar mücadele gücü var? Hükümette bu mücadeleyi bu illegal örgütlerle yapacak kararlılık yok. Hatta arkadan hançerlenmelerine rağmen, bir araya gelseler, ortak noktalarının fazlalığıyla gurur duyarlar! Geriye teorik olarak, "askeri güç" kalıyor. Zaten bu aşamada elinde onca rehin tutan bir katil sürüsü karşısında bu seçenek yok. Bir de Türkiye artık 8 yıl önceki o muhteşem Ordu'ya sahip değil. Türk Ordusu şu anda en iyi ihtimalle eski gücünün maddi olarak yüzde ellisinde, manevi olarak yirmi beşinde! Askerimizin hem morali yerlerde, hem de komutanları zindanda! Yani Türkiye bu gerçeğin farkında olarak kendisiyle kedinin fareyle oynadığı gibi oynayan ırkçı grupların elinde rehin! Cumhurbaşkanı, böylesine kritik bir zamanlamada görev alacakken, “ben siyaset sevmem, öyle bir arzum da yok” mantığından gelen biri ne kadar uygun olabilir? Kritik soru!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.