Pazar günü köpeğim
Leo, eşim ve asistanlarımla beraber yollara düştük ve “5199
No’lu Hayvanları Koruma Kanunu”na olan itirazlarımızı
bildirmek üzere, Galatasaray’dan Taksim’e kadar dev bir yürüyüş
örgütlemiş olan hayvanseverlere katıldık. Nefis görüntülerdi:
Dünya tatlısı köpekler, her yaştan hayvanseverler, kediler,
sanatçılar, öğrenciler, halk, herkes üzerine düşeni yapıyordu.
Ardından Muhsin Ertuğrul’un önünde “Şehir Tiyatroları
Sanatçıları”nın protesto mahiyetinde gerçekleştirdikleri
alternatif açılışa katıldık. Sanatçıların durumu,
hayvanların toplu itlafı kadar olmasa da, korkunç rahatsızlık
verici bir seyirde! Bu ortamın dertleri arasında sansür, meslek
dışı kişiler tarafından yönetilme ve AKP’nin “imha”
projelerinden birinin parçası olmanın yükü var.
Ne yazık ki bu ülkede
dini yanlış yorumlayanlar, genel olarak hayvanları fazla
sevmezler; niyesini pek anlamam. Şu aksi tesadüfe bakın ki “laik”
meclisimizin vekilleri bu sefer de AKP önderliğinde, adı
“Hayvanları Koruma” olarak geçen bir yasayla -hayvanseverlerin
yorumlarına göre- “hayvanları itlaf etme” peşindeler. “40
santimetre ve 20 kilogram üzeri” her köpeğin “tehlikeli”
olarak sınıflandırılacağı bildirilirken, ben de pes diyorum.
Hayvan sevmeyi öğrenememiş kimi insanların geçirmeye
çalıştıkları bu yasaya karşı, bu dünyayı eşit şekilde
diğer canlılarla paylaştığımızın bilincinde olan insan gibi
insanlar, imrenilir bir dayanışma içinde yürüdüler. Tam o
sıralarda, AKP Kongresi’nde Tayyip Erdoğan yine mutad balkon
konuşmalarını (!) hatırlatır şekilde “kimsenin yaşam tarzına
karışmayacağııızzz” diye nutuk atıyordu! İnsan merak
ediyor, bir de karışacak olsalardı ne olurdu! Öyleyse sahip
çıksanıza milletvekillerinize! Sana ne kardeşim evimde yıllardır
beslediğim köpeğin kaç santimetre olduğundan! Biz sizin
takıntılarınızın boyunu ölçmeye kalkıyor muyuz? Neyse, o da
apayrı bir konu. “İleri demokrat” iktidar partisinin, tüm
muhalif gazetelerin akreditasyonunu toptan reddettiği bir ortamda,
bu işleri daha fazla kurcalamamak lazım. (Bu ülkede “medyacılar”
gerçekten gazeteci olsa, yandaşlar hariç hiçbir gazete AKP
Kongresi’ni izlemezdi). Yasa o kadar kandırmaca ile dolu ki,
inansanız, 50 hayvancığa barınaklarda bakamayan belediyeler,
sanki bu alanlara binlerce hayvan doluşunca besleyebilecekler!
Hayvanseverler, bu parkların iddia edildiği gibi “doğal yaşam
parkları” değil, “doğal ölüm parkları” olmaları
konusunda birleşiyorlar. Ortalıkta hiçbir hayvanın görünmeyeceği
bir Türkiye düşünebiliyor musunuz? Kimilerinin İslami model
ideallerine uymuyor diye, Türkiye sanki Dubai’ymiş gibi, steril
kapitaller, gökdelenler ve markalar ülkesi haline getiriliyor. Hiç
kedisiz İstanbul olur mu? Hayvanseverler arasında acaba AKP’ye
giden kaç oy vardı! Ya da tiyatroseverler arasında! “Nedir bu
çektiğimiz laikçi ulusalcılardan?” diyenlere sesleniyorum,
şimdi anlayabildiniz mi laikliğin önemini bayım? Neyse, hadi
susalım, ama bir daha yapmayın.
Taksim Meydanı’nda bir
büyük problem daha var, bu tarihi alan adına. Türkiye
Cumhuriyeti’nin temel ilke ve halk belleklerini oluşturan tüm
kurum, görüntü, yaşam tarzı ve imgelerden kurtulmaya karar veren
AKP, büyük bir iştahla, mönüsünü kimi zaman hızlı veya yavaş
yiyerek bu “verilmiş” ev ödevini tamamlamaya gayret ediyor.
İşte Taksim Meydanı da bu yeni sokuşturulmaya çalışan “Kentsel
Dönüşüm Yasaları” çerçevesinde yok edilme tehlikesi yaşayan
ülkemizin gözbebeği, kalbi. İtiraf edeyim, ana muhalefet
partisini bu konuda son haftalarda bir hayli dürtüp tepki
verdirtmeye çalıştım. Ancak kendileri Hüseyin Aygün, Oslo ve
Suriye konularıyla yüklü olduklarından henüz bu konuya niye
muhalefet etmeleri gerektiğini bile tam bilmiyorlar. İşin gerçeği
ise, CHP üzerine bir kova su döküp acilen uyanmazsa, Taksim’e
elveda demek durumunda kalabiliriz. AKP Taksim Meydanı’nı
“iyileştirmek” amacıyla bir oldu-bittiye getirme peşinde. Soru
basit: Dünyanın herhangi bir ülkesindeki en büyük meydana,
iktidar belediyesi bu kadar kolay saldırabilir mi? Mesela Piccadilly
Circus’a veya Etoile Meydanı’na gidip, herhangi bir belediye
veya parti, “Trafiği yeraltına alalım” deyip, kazma vurup
saldırabilir mi? Hayır yapamaz ve denerse adama “deli” raporu
alırlar. Mimarlar Odası ve Mimarist sitelerinden de hızla
görebileceğiniz gibi, durum vahimden de öte. Ve en çok
güvendiğimiz dağlara kar yağarken, iş başa düşüyor sevgili
okurlar: Taksim’i kaybetmemek için acil olarak demokratik
haklarınızı hukuk içinde örgütleyin ve 20. yüzyıl
tarihimizin, yaşam tarzımızın kalbinin yok edilmek istenişine
karşı kitle örgütlerinizle beraber ayağa kalkıp ‘dur’
deyin.
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.