29 Ekim için
Ankara’ya sabah 03.00’de hareket edecektik. İlk haber 00.19’da geldi; Kemalist
Gençlik dergisini çıkaran Şafak İnan kardeşim Avcılar’dan hareket edecek tüm
otobüslerin polisler tarafından durdurulduğunu haber veriyordu. O andan itibaren
acı gerçek belirmeye başladı.
Taksim’den, Kadıköy’den, İzmir’den, Adana’dan
aynı haberler geliyordu: Polis uydurma gerçeklerle seyahat özgürlüğünü fiili
olarak kısıtlamıştı. Karayolunda önümüz kesildikten sonra, son anda uçakla
gitmek gündeme geldi. Barikatlarla Ulus Yolu’nun kapatılacağı haberi üstüne bu
alternatif de tıkandı.
(Sabah Orhan Aydın’dan gelen mesajla bu öngörünün doğruluğu da maalesef
kanıtlandı.). Önce telefon trafiği başladı, ardından da sosyal medya
savaşları... Dünyada halkına, kendi Cumhuriyet kutlamasını yasaklamayı ve bunu “savaş” dönemi gibi “olağanüstü hal”e dönüştürmeyi “akıl edecek” bir başka ülke var mı? Hazmedemedikleri,
ancak koltuklara oturanların hezeyanı olabilir. İnanmadıkları bir Cumhuriyet’in
localarına oturanlar, yaşanan utanç verici sahnelerin sorumlularıdır.
Ankara’da yurtseverlere
karşı uygulanan rezalet boyutunda “terörist”
muamelesi olmasa toplanan kalabalık rahatlıkla iki-üç misli olacaktı... Tarih,
kendi halkının yaşam suyunu, köklerini, onurlu duruşunu kesmeye çalışan bu
iktidarı kesinlikle unutmayacak, tarihin utanç duvarlarında yerlerini
alacaklar.
Ankara Valiliği,
Anayasa’ya karşı, hukuka karşı gösterdiği tavırla açıkça suç işlemiştir. Bu,
Cumhuriyet ve Atatürk’le ilgili “ilk
sabıka”ları değildir. İktidar artık İsrail’den ve Esad’dan söz etme,
onların “halklarına karşı işledikleri
suçları” gündeme getirme hakkını toptan kaybetmiştir. Artık AKP
İktidarı’nın “A la George Bush” tavırlarıyla
“Ortadoğu’ya demokrasi getirecek model
ülke olma” iddiaları, göstermelik makyaj gibi toptan akıp gitmiştir.
CHP tüm kadroları ile AKP’nin
yarattığı 29 Ekim krizine karşı doğru tavrı göstermiştir. CHP, coşku içinde 89.
yılı kutlamak için Ata’sına koşan halkına sahip çıkmış, onun yanında yer
almıştır. Kılıçdaroğlu, bu konuda önderlik ederek yakın geçmişteki bazı
hatalarını telafi etmiş, bugün giderek artan kizde esas durması gereken noktayı
iyi belirlemiştir.
29 Ekim krizi,
MHP’nin “muhalifliği” konusunda hala
ısrarlı olan kesimler açısından da ciddi yararlı olmuştur. MHP, bu krizde de
sürekli yaptığı gibi her sıkıştığında AKP’nin yanıbaşında yer almaya devam
etmiş, akıl almaz bir şekilde CHP’yi "Bazı sivil toplum kuruluşlarının
Ortadoğu'daki bazı özentilere heveslenerek 'halk hareketi başlatıyoruz', 'halk
yürüyüşü yapıyoruz' derken Türkiye’yi bir krize sokmaları ve bunu da bazı
siyasi partilerin çok sıcak sahiplenmeleri doğru değildir.” diyerek
suçlayabilmiştir! Bu kimin haddi olabilir? Bu Cumhuriyet 89 yıldan beri
kutlanır, daha sonsuza kadar da kutlanacaktır! İşte bu nedenlerle geçmişte,
Çankaya krizinde, türban krizinde ve birçok örnekte de olduğu gibi yine AKP’ye
kritik anda omuz vermiş bir MHP’yi gördükten sonra, bu Parti’yi hala “muhalefet alternatifi” olarak
sunmakta direnenler, bir daha ki seçimlerde bu yönlendirme hatasını y umarım
yapmazlar! Sözüm bu ısrarlı hatayı yıllardır göz göre göre yapmış olan bazı Kemalistler
ve Sosyalistlere... “Muhafazakar, sağcı,
dindar” bir parti olduğunu ısrarla söyleyen MHP’yi isteyen desteklesin. Ama
neye destek verdiğini bilerek: Mesela dün yaşanan o şiddet görüntülerini ve
halkını karşısına alan bu hükümeti unutmadan! Bunları bile bile oy vereceklerse
bu onların bileceği iş!
Son sözüm Sivil
Toplumcular’a: Ülkenin içinde bulunduğu durumu A’dan Z’ye biliyorsunuz. Artık “Benim partim yok”, “Parti bayrağı olmasın”,
“Biz kimseyi desteklemiyoruz” gibi sıradan ve zeka pırıltısı içermeyen
sözleri bıraksınlar. Çünkü bu iktidari seçimle devirmekten başka seçenek
olmadığına göre, AKP’yi yerinden oynatma ihtimali olan tek siyasi partiyi “Herhangi bir siyasi oluşum” olanak görüp
mesafeli durmayı bıraksınlar. Çünkü bu “duruş”
un ne fiili siyasi açıdan, ne matematiksel veya mantık açısından elle tutulur
bir yanı kalmadı! Ana Muhalefet Partisi’ni en çok eleştiren tartışmasız iki-üç
kişiden biriyim. Ama bir Parti’yi düzelmesi için eleştirmek başka, yok etmek
istercesine saldırmak başka. Bu nedenle eleştirdiğiniz Parti’ye girin,
mücadeleyi orada verin ve onu doğru yörüngeye çekin. Yoksa bu iktidara karşı yaptığımız
eleştirilerin gram değeri kalmaz. Bir dahaki
seçimlerden sonra ağlamak istemiyorsanız, şimdiden gereğini yapın diyerek Bağdat
Caddesi’ndeki kutlamalara koşuyorum!
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Yazılı medyada yazarın izni olmadan yayınlanamaz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.