CHP’de malum komplonun ardından, Baykal istifa edince, Parti’de ve ülkenin sol kesiminin genelinde bir beklenti oluştu. Herkes CHP’nin o andan itibaren topluma açılacağını, oylarını katlayacağını, Parti içinde nihayet oluşturulacak yepyeni bir tüzükle “parti içi demokrasi”nin artık bir yakınma değil, bir övünç vesilesi olacağını tahmin ediyordu. Ama işler hiç de öyle gitmedi. Aradan geçen ve iki yıla doğru gitmekte olan Kılıçdaroğlu Genel Başkanlığı’yla geçen süreçte, CHP ne yazık ki demokratik bir tüzüğe kavuşamadı, toplumun üretken STK’ları ile buluşamadı. Bu da yetmiyormuş gibi Parti hızla kendisine o sarsılmaz köklerini kazandıran CHP ideolojisinden somut ve şaşırtıcı adımlarla uzaklaşmaya başladı. “Yeni CHP” (Y-CHP) olduğunu kendisi iddia eden başka bir parti çıkıverdi ortaya! Laikliği savunmaktan korkan, Atatürk dönemi hakkında yapılan saldırılarda kekeleyen, özgürlüklerin, yazar ve sanatçılarının arkasında durmaya çalışmayan, AKP politikalarına imrenir gibi onu taklide kalkışan, muhafazakarlığa teslim olmuş bir “çakma” CHP… Kimse bu tanımlamadan alınmasın. Siz geçmişinizi ve politikalarınızı gömüp, ortaya farklı kılıkta çıkmış başka bir Parti haline dönüşürken, ne olursanız olun artık “gerçek CHP” olamazsınız. Böyle bir farklı parti özlemi olan başka insanlar, dürüstçe YDH veya ÖDP gibi başka Partiler kurmuşlardı!
CHP bu “metamorfoz”u yaşayıp, Cumhuriyeti çökerten psikolojik harekatın kalemşörlerine “şirin” görünmeye çalıştığında, AKP’nin Cumhuriyet’i çökerten adımlarına “dur” diyebildi mi? Hayır. Silivri’de yatan iki vekilini, o tutmayan “yemin etmeme” restinden sonra dışarı çıkarabildi mi? Hayır. Peki, özgürlükleri, laikliği ve yaşam tarzı savunularını 2. Plana atmayı tercih etti de oylarını mı arttırdı? Yine hayır. Neyi mi başardı CHP? Dost acı söyler. Hele şu günlerde yakın ufukta seçim yokken daha da rahat konuşur: CHP, aydınlara “yalnızsınız, ben arkanızda değilim, sizi savunamam, ben varoşlardaki AKP oylarına oynuyorum” mesajını vermeyi başardı (!). CHP, TSK infaz edilip kılıçtan geçirilirken, küçük serzenişler eşliğinde bu kıyamı duyarsızca seyretmeyi başardı (!!). CHP “Ne olacak bu ülkenin hali, artık kalbim dayanmıyor” diyen halk kitlelerinin umutlarını söndürmeyi başardı (!!!). CHP “yeni bir tam demokratik tüzük yapıp yoluna devam eder ve halkı arasına katıp iktidar olabilir” diyen Parti içi demokratik ateşi de ne yazık ki söndürdü! Ancak bunları aktifine (!) geçirebildi!
Baykal döneminde hangi şikayetler yükseliyordu CHP’den? Anti-demokratik bir tüzük, sorgusuz-sualsiz görevden alınan ilçeler, iller, genel merkezde yapılan atamalarla kör topal yürüyen adaylıklar, CHP kökeniyle alakası olmayan alakasız işadamları, hatta sonradan AKP’ye kaçanlar, kapalı kapılar… Ne değişti yeni yönetimle? Koca bir hiç. Kendisi henüz Grup Başkan Vekili iken hazırladığımız tüzüğü önceden bilen, hak veren Kılıçdaroğlu, şimdi “kraldan fazla kralcı” oldu, yeni koltuğunu kaybetmemek için bazı takım arkadaşlarının manevraları ve taktikleriyle arasına mesafe koymadı. Parti çıkarlarının gerekleri ikinci plana itildi, delege ve alan koruma gibi, eski tas eski hamam siyaset tarzları tercih edildi. Bugüne kadar kendisinin kararıyla onca il başkanı, gençlik ve kadın kolu başkanı, ilçe başkanı görevden alındı. Parti Meclisi’nde “Tüzük Kongresi” isteyenler dışlandılar. Nihayetinde Kılıçdaroğlu bu sürekli ertelenen “üvey evlat” tüzük kongresi’ni, Kurultay’ın veya Kongrelerin ertesine atarak, genel seçimlere yine kendi seçtiği delegelerle girme yolunu tercih edeceğinin işaretlerini verdi. Bunlar, demokrasi taleplerine karşı maalesef yakışıksız çabalar. Gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum: Siyasette koltuğa oturanın başı dönüyor, belleği zayıflıyor, selefine dair eleştirdiği tüm defoları sanki hücrelerine geçiriyor. Bunun nedenlerini nasıl izah ederiz ki? Bu yazımı okuyan kimileri hemen “CHP’yi karıştırmayın şimdi” diyebilir. Halbuki CHP bu statüsüyle, tam tersine şimdilerde çalkalanmazsa, yine bilmem kaçıncı kez hüsranla tanışacak! Ve bu belki Parti’yi bitirecek!
Baykal’ı en çok eleştirmiş insanlardan biriyim. Baykal döneminde de CHP anti-demokratikti, ama hiç olmazsa çizgisinden ödün vermiyor, ülkenin karanlık maceralara çekilmesine sokaktan da “dur” demeyi akıl ediyordu. Hiçbir liderin “Efendim beni, yerine oturduğum insanla kıyaslamayın” deme lüksü yok. Dost acı söyler demiştik, değil mi?
Peki bu ülkede demokrasi ve hukuk iflasa taşınırken, Y-CHP ne işe yarıyor, nasıl bir koruyucu duvar oluşturmaya gayret ediyor? Ya da böyle bir gayreti var mı? Türkiye uçurumun neresinde? Haftaya…
CHP bu “metamorfoz”u yaşayıp, Cumhuriyeti çökerten psikolojik harekatın kalemşörlerine “şirin” görünmeye çalıştığında, AKP’nin Cumhuriyet’i çökerten adımlarına “dur” diyebildi mi? Hayır. Silivri’de yatan iki vekilini, o tutmayan “yemin etmeme” restinden sonra dışarı çıkarabildi mi? Hayır. Peki, özgürlükleri, laikliği ve yaşam tarzı savunularını 2. Plana atmayı tercih etti de oylarını mı arttırdı? Yine hayır. Neyi mi başardı CHP? Dost acı söyler. Hele şu günlerde yakın ufukta seçim yokken daha da rahat konuşur: CHP, aydınlara “yalnızsınız, ben arkanızda değilim, sizi savunamam, ben varoşlardaki AKP oylarına oynuyorum” mesajını vermeyi başardı (!). CHP, TSK infaz edilip kılıçtan geçirilirken, küçük serzenişler eşliğinde bu kıyamı duyarsızca seyretmeyi başardı (!!). CHP “Ne olacak bu ülkenin hali, artık kalbim dayanmıyor” diyen halk kitlelerinin umutlarını söndürmeyi başardı (!!!). CHP “yeni bir tam demokratik tüzük yapıp yoluna devam eder ve halkı arasına katıp iktidar olabilir” diyen Parti içi demokratik ateşi de ne yazık ki söndürdü! Ancak bunları aktifine (!) geçirebildi!
Baykal döneminde hangi şikayetler yükseliyordu CHP’den? Anti-demokratik bir tüzük, sorgusuz-sualsiz görevden alınan ilçeler, iller, genel merkezde yapılan atamalarla kör topal yürüyen adaylıklar, CHP kökeniyle alakası olmayan alakasız işadamları, hatta sonradan AKP’ye kaçanlar, kapalı kapılar… Ne değişti yeni yönetimle? Koca bir hiç. Kendisi henüz Grup Başkan Vekili iken hazırladığımız tüzüğü önceden bilen, hak veren Kılıçdaroğlu, şimdi “kraldan fazla kralcı” oldu, yeni koltuğunu kaybetmemek için bazı takım arkadaşlarının manevraları ve taktikleriyle arasına mesafe koymadı. Parti çıkarlarının gerekleri ikinci plana itildi, delege ve alan koruma gibi, eski tas eski hamam siyaset tarzları tercih edildi. Bugüne kadar kendisinin kararıyla onca il başkanı, gençlik ve kadın kolu başkanı, ilçe başkanı görevden alındı. Parti Meclisi’nde “Tüzük Kongresi” isteyenler dışlandılar. Nihayetinde Kılıçdaroğlu bu sürekli ertelenen “üvey evlat” tüzük kongresi’ni, Kurultay’ın veya Kongrelerin ertesine atarak, genel seçimlere yine kendi seçtiği delegelerle girme yolunu tercih edeceğinin işaretlerini verdi. Bunlar, demokrasi taleplerine karşı maalesef yakışıksız çabalar. Gerçekten anlamakta zorluk çekiyorum: Siyasette koltuğa oturanın başı dönüyor, belleği zayıflıyor, selefine dair eleştirdiği tüm defoları sanki hücrelerine geçiriyor. Bunun nedenlerini nasıl izah ederiz ki? Bu yazımı okuyan kimileri hemen “CHP’yi karıştırmayın şimdi” diyebilir. Halbuki CHP bu statüsüyle, tam tersine şimdilerde çalkalanmazsa, yine bilmem kaçıncı kez hüsranla tanışacak! Ve bu belki Parti’yi bitirecek!
Baykal’ı en çok eleştirmiş insanlardan biriyim. Baykal döneminde de CHP anti-demokratikti, ama hiç olmazsa çizgisinden ödün vermiyor, ülkenin karanlık maceralara çekilmesine sokaktan da “dur” demeyi akıl ediyordu. Hiçbir liderin “Efendim beni, yerine oturduğum insanla kıyaslamayın” deme lüksü yok. Dost acı söyler demiştik, değil mi?
Peki bu ülkede demokrasi ve hukuk iflasa taşınırken, Y-CHP ne işe yarıyor, nasıl bir koruyucu duvar oluşturmaya gayret ediyor? Ya da böyle bir gayreti var mı? Türkiye uçurumun neresinde? Haftaya…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.