Roland-Garros Fransa Açık, yine her zamanki gibi inanılmaz maçlarla, sürprizlerle ve kimileri için zaferler kimileri için felaketlerle dolu bir 15 gün olarak geçti gitti… Turnuayı kazanarak 2021 Grand Slam rüyalarını canlı tutan Novak Djokovic çok ilginç bir karakter… Hırslı, sinirli, gerektiğinde sakin, gerektiğinde zen filozof… İşin ilginç tarafı, 35. yaşının içinde olan Sırp tenisçi, 22 yaşındaki rakibinden daha dinç görünmesinin ötesinde, yıllar geçtikçe sanki daha da gençleşiyor, güçleniyor, deneyim ve ustalaşan teknik seviyesine üstün bir fizik dayanıklılık da ekliyor. Bu nasıl oluyor, ben de bilmiyorum; bildiğini söyleyenler de pek doğruyu söylemiyor bence! Olsa olsa büyü olabilir bu mükemmel gidişatta!
Roland-Garros’ta seyrettiğimiz muhteşem maçların bazılarının notlarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Keşke her birini kritik virajlarıyla beraber size aktarabilsem…
Turnuadan önce Parisliler, “Üç Büyükler”in beraber katıldığı son turnalardan birine şahit olacakları için çok mutluydular. Zaten onlar dışında, yeni dönemin yükselen yıldızları Thiem, Zverev, Tsitsipas, Medvedev ve Berrettini gibi isimler de sahne alacaktı. Ama tabii evdeki hesaplar çarşıya uymadı. 4 numaralı seri başı Avusturyalı Thiem, ilk turda İspanyol Andujar’a 5 sette yenilip elendi. Aynen ilk turda yenilip giden 7 numaralı seri başı Rus Rublev gibi... Federer 4. turda o harika tenis oynayan genç Alman Koepfer’e karşı üçü tie break’de biten dört zor sette kazandıktan sonra dizini iyi hissetmediği için turnuvadan çekildi. Doğruyu söylemek gerekirse içimden ona biraz kızdım: Madem turnuayı bırakmayı düşünüyordun, neden maç topunda bir jest yapıp maçı genç ve başarılı rakibine bırakmadın sevgili Ekselans!? Zverev, ilk turda ilk iki seti vatandaşı Otte Oscar’a karşı kaybettikten sonra yarı finale kadar kimseye set vermedi! Yarı finalde karşılaşacağı Tsitsipas ise resmen Zverev’in karşısına çıkana kadar tek set kaybetmedi. Yeni dönemin iki süper yıldız adayının beş setlik kapışmasından ilk iki seti alan Yunan tenisçi, sonraki iki seti kaybetmesine karşın, 5. setten canlı çıkan oyuncu oldu. Tsitsipas, böylece komşu Yunanistan’ın bir slam finaline yolladığı ilk isim oldu. Diğer yarı finale çıkmak için Djokovic, Federer’le değil, İtalyan Berrettini ile oynadı. İnanılmaz servis ve Forehand’e sahip olan olan genç Çizmeli, az daha Djokovic’e kapıyı gösterecekti ama 3. seti tie break’de kazandıktan sonra, 4.’de 6/6’ya ulaşamadan seti son anda 7/5 verdi. O oyunda iki kere maç topu kurtaran Berrettini, Djoko’yu delirtip panoları dev kükremeler eşliğinde tekmeleyecek kadar rayından çıkardı ama sonuçta Schwartzman’ı saf dışı bırakan Nadal’ın rakibi oldu yarı finalde.
Djoko-Nadal yarı finali, dünya tenisinin bir büyük zirvesinin ziyafetiydi. O maça 5-0’la başlayan Nadal, geçen yılki finalin büyük tokadını atacak görünmesine rağmen, o andan itibaren yavaş yavaş maçın gidişatını rakibinin ellerine teslim etti. İlk seti 6-3 aldı ama Sırp şampiyonun sistematik bir hızda artan özgüveni ve momentumu karşısında maçın elinden kayıp gidişine karşı bir şey yapamadı. Belki 3. set tie break’ini kazanabilse, Nadal son bir gayretle 14. şampiyonluğuna uzanmak için olağan dışı bir çaba gösterebilirdi. Ama rakibinin inanılmaz sağlam geri oyunu, hızlı ayakları ve bulduğu şaşırtıcı açılar ve stratejik oyun kurmalar karşısında sanki artık çaresiz kaldığını hissetti. 4. set 6-2 ile kapanırken, böylece Djokovic, Paris’te büyük rakibini 2. kere yenmeyi başardı.
Paris’te Djokovic-Tsitsipas finalinden sonra bizim gençlik dönemimizin efsanevi yıldızı Bjorn Borg podyumda şu sözleri söylüyordu: “Bazen gerçekten her iki oyuncunun da şampiyon olması gerektiğine inanıyorum.” Doğru söze ne denir? Büyük finalde Djokovic ve Tsitsipas arasında kim kaybederse kaybetsin diğerine hem çok yazık hem de büyük bir haksızlık olacaktı. Yunan tenisçinin suratından düşen bin parçaydı. Djokovic, 4 saat 11 dakika süren beş setlik muhteşem finalden sonra törende aynen tahmin ettiğim gibi rakibinin kendisini iyi hissetmesini sağlayacak kelimeleri büyük bir ustalıkla seçti; abartmadan, ona güven ve sıcaklık vererek... Ama o anda bile 22 yaşındaki rakibinin vücudunda ve beyninde esen fırtınaları dindiremezdi… Evet her iki finalist de müthiş yarı finallerden çıkıp gelmişlerdi. Tsitsipas, yaşıtı sayılabilecek Zverev’i 5 sette yenerken, asrın kapışmalarından birinde Djokovic, toprak kort ağası Nadal’ı muhteşem bir maçtan sonra dört sette saf dışı bırakmıştı. Ama Tsitsipas, yalnız ilk Yunan finalist olmanın ötesin de, ilk Yunan Slam şampiyonu olma fırsatını kaçırmıştı ve ülkesine o gururu yaşatamamış olmanın kırıklığını yaşıyordu.
Oysa Tsitsipas maça ne kadar formda ve kendinden emin başlamıştı… Taraflar servislerini 5-4’e kadar kazandıktan sonra, Djoko servisinde 30/40 gerideyken set topunda uzun backhand rallisinde Tsitsipas topu auta atarak fırsat harcadı. Bir sonraki oyunda Yunan tenisçi üst üste basit hatalar yaptı ve bu sefer kendi servisini kırdırdı! Tam set bitti denilirken bu sefer dünya bir numarası kendi servisini çok kolay bir şekilde kırdırdı ve böylece izleyicilerin seyretmeye bayıldığı tie-break’e gelindi. Tsitsipas harika yüksek zıplayan backhand topspinleri ve rakibinin hatalarından yararlanarak 4/0 öne fırladı. Ama hemen arkasından kurt rakibi, 6/5 öne geçerek set topuna ulaştı! O noktada Tsitsipas risk alarak harika bir forehand ile bu durumun içinden çıkmayı başardı ve ardından rakibi bir backhand’i auta atınca tekrar set topuna ulaştı ve bu sefer fırsatı kaçırmadı. Tsitsipas’ın bu zorlu ilk seti almasının en önemli gerekçesi, rakibinden çok daha iyi servis atması, bazen de aceleri birbiri peşi sıra devreye sokabilmesiydi.
2. sete finalin sürpriz ismi aynı hızda girdi ve daha girişten rakibinin servisini tekrar kırdı ve ardından servisini de kazanarak 2/0’ı buldu. 4-2’ye kadar tenisçiler servislerini kazanmaya devam ettiler. O noktada rakibinin servisinde avantajı alan Tsitsipas, nefis bir forehand ile skoru 5-2’ye taşıdı ve ardından sert servislerle 2. seti de aktifine geçirdi. Sırp tenisçi zaten bu setin son puanlarını adeta bilerek oynamadan verdi, çünkü üçüncü sete kendi servisinde taze bir başlangıç yapmak istiyordu. Bu sette Djokoviç’in normalde oyuna yön veren düz vuruşu hiç mi hiç çalışmamıştı.
Tenis tarihine geçen bu büyük finalin en kritik ve uzun oyunu dramatik bir şekilde 3. sette Djokovic 2/1 ileride iken yaşandı. Önce olağan bir şekilde kendi servisinde kısa toplar ve sert düz vuruşlarla 40-15 öne geçen Yunan raket, o noktada Sırp şampiyonun büyük direnci ile karşılaştı. Onun harika bir backhand paraleli ve tersine Tsitsipas’ın auta giden bir backhandiyle avantaj karşılayana geçti. Çok uzun süren bu oyunda Yunan tenisçi önce çapraz bir düz vuruşla, ardından bir smaçla, ardından muhteşem bir paralel backhandle, 3 kere servisinin kırılmasını engelledi ve ardından dördüncü servis kırma topunda da rakibi topu düz vuruşunda auta attı. Şans o noktada Stephanos’un eline geldi. Nefis bir servis her ne kadar kendisine bu kabustan çıkıp oyunu cebe atma şansı verdiyse de arkasından üst üste yaptığı backhand hatalarla servisini kırdırdı. İşte bu, maçın dönüm noktası oldu ve yaşanırken de zaten bu olgu kendisini fena halde hissettirdi. O noktadan itibaren tenisçiler servislerini kazanarak geldiler. 5-3’de Djokovic 30/0 öne geçmesine rağmen, rakibinin harika bir çapraz düz vuruşu ve arkasından kendi yaptığı bir çift hatayla bu oyunu riske soktu ancak elde ettiği ilk set topunda Yunan sporcu forehandini auta yollayınca, Djoko ilk setini kazanmış oldu.
4. sette Sırp şampiyon ilk oyunda rakibinin servisini kırdıktan sonra, 2. oyunda servisini kolayca korumayı başardı. Üçüncü oyunda Yunan tenisçi üst üste backhand hataları yaptı ve uzun süren oyunu yine kaybetti. Dördüncü oyunu Djokovic yine sıfıra karşı kazandı ve 4-0’ı buldu, seti kolayca 6-2 ile bağladı. Bu sette en net fark yaratan olgu, Djokovic’in forehandinin rakibine oranla çok daha iyi çalışmasıydı.
Böylece bu maraton kapışmada sıra beşinci ve son sete geldi. Yarı finalde Tsitsipas, Zverev’e karşı ilk 2 seti kazanmış, ardından iki set verdikten sonra, son seti nispeten kolay almıştı. Bakalım şimdi aynı senaryo yaşanacak mıydı? Yakışıklı Yunan tenisçi henüz ilk servis oyununda rakibi servisini kırmaya bir puan yaklaşsa da, “cankurtaran” servis ve özellikle forehandlerle durumu kurtardı. Ancak 1/1’de yine kendi servisinde bu sefer o kadar şanslı olamayacaktı: O oyunda Tsitsipas 40/30 ilerideyken, yakınlarının ona seslendiği adıyla “Nole” yine üçüncü sette kendisini taşıyan o muhteşem bitirici forehandlerden birini daha kullandı ve eşitlik geldi. Birkaç puan sonra ise avantajı eline geçiren “tilki” uzamaya meyilli bir rallide backhandiyle topu öyle bir “70’ler stili” kesti ki, o birkaç mili saniyelik tereddüt ve farklı sıçrama beklenen hatayı getirdi, buz adam servisi son sette de kırmış oldu! Sonra ne mi oldu? Maçın sonuna kadar genç Tsitsipas’ın büyük serüvenine destek veren stadda veya ekran başındaki sayısız destekçisi, maçı terk etmeyen genç Yunan’ın en azından Djokoviç’i bir kere kırıp maça denge getirmesini beklediler. Ama 5/4’e kadar buna yaklaşamadı Stephanos. Ancak yumurtanın kapıya dayandığı son oyunda 40/30’da ilk maç topunda akıl almaz sert bir backhand paralel ile eşitliği sağlayarak stadı tekrar ayağa kaldırdı. Ama bu sevindiği ve sevindirdiği son kıvılcım anı oldu! Djoko önce o köpek balığı sinsiliğinde gelen öldürücü forehandlerinden biriyle avantajı tekrar kaptı. Ardından da rakibine hamle şansı bırakmadan birkaç vuruşun ardından fileye çıkarak yüksek bir forehand voleyle maça noktayı koydu! Atina ve Mykonos barlarının bir-iki saat öncesine kadar bekledikleri o muhteşem gürültülü kutlamalar yerini sessizliğe bıraktı. Kupayı yine “o adam” kaldırıyordu ellerinde… Bıkmamıştı! Sırplar ise dünyanın her yerinde ortalığı ayağa kaldırıyorlardı!
Bu beşinci ve son sette Djokovic’in taktiği farklıydı. Artık sabırla topu oyunda tutarak üçüncü veya dördüncü sette olduğu kadar bitirici vuruş denemesine girmeden, rakibinin hatalarını provoke ederek veya bekleyerek puanları bir bir hanesine yazmayı hedefliyordu. İşte tecrübe orada yine konuştu. Böylece Djokovic, Avustralyalı efsanevi tenisçiler Rod Laver ve Roy Emerson’un ardından, modern zamanda dört slam turnuasını da en az iki kere kazanan 3. tenisçi olarak tarihe geçmeyi başardı. Şimdi ise hedefi, iki hafta sonra başlayacak Wimbledon’da yine şampiyon olarak hem slam zaferlerinde Federer ve Nadal’ı yakalamak, hem de ardından ABD Açık’ı kazanarak, Rod Laver’den sonra aynı yıl dört büyük turnuayı kazanan ilk 21. yüzyıl tenisçisi olmak…