Acayip bir evrene atılmış yaşıyoruz!
Şansımız şu ki, dünyanın gelmiş geçmiş en müthiş
beyinlerinden birinin kurduğu Türkiye Cumhuriyeti’nde dünyadaki
misafirliğimizi geçiriyoruz, bu çok büyük bir gurur! Peki neden
bir asır geçtikten sonra kendimizi sürekli olarak ilkel bir
gerilim içinde buluyoruz? İçinde bulunduğumuz coğrafyada
şeriatçılarla, etnik bölücülerle, liboşlarla mücadele etmeye
alışmışız; peki Atatürk’ün partisinin içinde yaşadığımız
bu akıl almaz dışlamalar nasıl izah edilebilir?
KILIÇDAROĞLU KİMLERİ MEMNUN
EDECEK PM’Yİ KURDU?
Kılıçdaroğlu, CHP geniş bir seçmen
tabanına açılsın diye partiyi deneme tahtası yaptı. Etnik
siyaset yapanlar, ılımlı İslamcılar, eski Refah Partililer, 2.
Cumhuriyetçiler, 10 Aralıkçılar, Atatürk’e alerji duyanlar...
Bildiğiniz diğer isimlere yenileri eklenmeye devam ediyor. Bu
profiller bizi nereye sürüklüyor? Ekmelettin İhsanoğlu veya
Abdullah Gül’e! Peki Kılıçdaroğlu tarafından tasarlanan CHP
listesinde kimlerin adı geçmiyor ve geçemez? Onur Öymen, Haluk
Pekşen, Hüsnü Bozkurt gibi Atatürkçülüğü ile bilinen
isimlerin... Her yöne doğru açılan Sayın Kılıçdaroğlu,
gazetecilere, aydınlara, sanatçılara açılmayı (dostum Necdet
Saraç hariç) aklına dahi getiremiyor! Mesela Ümit Zileli, Sinan
Meydan, Uğur Dündar, Tevfik Kızgınkaya, Suay Karaman… Benzer
isimleri tabii ki almıyor, çünkü ilginçtir ki Atatürkçülüğü
tescilli, Cumhuriyetçi insan istemiyor. Kılıçdaroğlu’nun
seçim hedefi “Aman mütedeyyin seçmenleri mutlu edelim.
Babacan, Gül ve Davutoğlu’nu mutlu edelim. Eh,
yurtdışında da zaten CHP’nin fazla ulusalcı Kemalist bir
çizgiye kaymasını istemiyorlar, onları da mutlu edelim.”
Peki iyi de, Atatürkçüleri, solcuları kim mutlu edecek sayın
Kılıçdaroğlu? “CHP’li olmanın mutluluğu onlara
yeter de artar bile!” Eminim böyle düşünüyorsunuz…
Unuttuğunuz küçük bir detay var, ittifaklar döneminde bile
seçmenlerinin üçte ikisi, temsiliyetine hiç önem vermediğiniz
bu temel gruptan geliyor! Bu çok ağır bir çelişki. Lütfen
üşenmeyin, kadın dernekleri ile konuşun, Atatürkçü Düşünce
Derneği ile, çağdaş eğitim vakıf ve dernekleri ile konuşun,
Atatürkçü önemli gazetecilerle, yazarlarla, tarihçilerle
konuşun. Yaptığınızı alkışlayan yüzde bir insan çıkarsa,
ben bu yazıyı yırtmaya hazırım!
“KILIÇDAROĞLU MUHALEFETİ YOK
ETMİŞ”
Ülkemizde bu büyük bir başarı
olarak gösteriliyor! Üstü kapalı veya açık olarak
Kılıçdaroğlu’na alkış alkış alkış! Rakiplerini
konuşturmaması ve yarışa gerek kalmadan kazanması bir başarı
ise, o zaman gerçekten tebrik etmek lazım! Kılıçdaroğlu,
Baykal’ın parti içi muhaliflere göz açtırmama konusundaki
taktiklerini geliştirerek çok daha başarılı formüller üretmiş,
ama aynı Kılıçdaroğlu, Baykal’ın laikliğe, Cumhuriyet’e,
Atatürk’e sahip çıkan ödünsüz tavrından hiçbir şey
almamış. Size bir örnek… Kurultay’dan birkaç gün önce
kendini bilmez bir Diyanet İşleri Başkanı, Atatürk’e düpedüz
lanet okudu. Ne beklersiniz? Kurultay’da CHP Genel Başkanı’nın,
Atatürk’e yapılan bu seviyesiz hakarete en sert şekilde karşı
çıkmasını, kürsüyü adeta yumruğuyla dağıtmasını değil
mi? Ne gezer! Varsa yoksa “Aman mütedeyyin seçmenler
etkilenmesin, kapatalım geçer” mantığı ile topa girmemek…
SEÇİM ZAFERİ NEDİR, NE DEĞİLDİR?
Bakın, bir siyasi parti lideri
kaybettiği zaman gider rakibini alkışlar, destek sözü verir.
Bunlar güzel ve gerekli hareketlerdir. Ne yazık ki, CHP’de
düzen öyle kurulmuş ki, Kılıçdaroğlu yarattığı bu kabul
edilemez ve yüz kızartan metodla, sağlığı elverdiği sürece bu
kurultayları yarışmadan kazanacak. Neden mi? Gayet basit:
Birbirini tamamlayan, ikisi de antidemokratik, birincisi gayri
hukuki, ikincisi gayri etik iki gerekçeden dolayı!
2003’ten beri CHP genel başkan
seçimleri gayri hukukidir, tüzüğe aykırıdır, tüzük net
olarak genel başkan seçimlerinin “gizli oy açık tasnifle”
yapılacağını ifade eder. Halbuki o yıl, Baykalcılar iktidarın
ellerinden kaydığını gördükleri için, seçim günü zorla
yaptırdıkları bir tüzük değişikliği ile gerekli imza sayısını
dört misline çıkarıp, bir de dünyada görülmemiş şekilde o
değişikliği, sonuçlanmasına birkaç saat kalmış olan
kurultayda uygulamaya koydular. Ayrıca bundan çok daha mantıksız
ve partiyi tüzük inkarına götüren başka bir hamle daha
yaptılar: Genel başkan adaylarından birine imza veren bir
delegenin, diğer adaylara imza verememesinin iki sonucu var.
Birincisi, mesela delege, üç genel başkan adayını dinleyip
onlardan hangisinin programı aklına yatarsa, ona oyunu vermek gibi
bir seçenek rahatlığını artık yaşayamıyor. İkincisi ise,
artık genel başkanlığa aday gösterme imzası ile genel başkanlık
için oy kullanmak aynı anlama getirilmiş oluyor, yani isimler açık
olarak kendi imzalarıyla bir adayı önerirken, bu aynı zamanda
adeta oya dönüşüyor ve artık genel başkan resmen fiili olarak
açık oyla seçilmiş oluyor, ki bu da ağır bir tüzük ihlalidir.
Gelelim işin kabul edilemez, gayri
etik yönüne: Farz edelim, başkan olarak tüm güç elinize…
Belediye başkan adayları, milletvekili adayları veya il-ilçe
başkanlarının hepsini siz seçiyorsunuz, bölgelerde kayıtlı tüm
üyelerin oyu ile seçilmiyor. MYK toplantılarında,
arkadaşlarınıza bir konuşma yapıp listeyi önlerine
koyuyorsunuz! Sonra da sıra genel başkan seçimine geldiği zaman,
sizin il ve ilçe başkanlığına, milletvekilliğe, belediye
başkanlığına atadığınız kişiler, onların güçleri ile
kontrol ettikleri delegeler ve yarattığınız tek odaklı sistem
sayesinde onların genel başkan adayı olarak ilan edilip yarışmaya
gerek kalmadan da kurultaydan başkan olarak çıkıyorsunuz! Sen
benim sırtımı kaşı ben de senin sırtını kaşıyayım! Yaşanan
bu. Ayrıca tesadüfe bakın ki, delegelere, siz veya seçtiğiniz
parti meclisi adayları dışında hiç kimseye öneri imzası
verilmemesi telkin ediliyor ve eli kolu bağlı delegeler değerli
adaylardan ne İlhan Cihaner’e ne Tolga Yarman’a ne de Aytuğ
Atıcı’ya destek veremiyor. Her şey Baykal döneminden de daha
kötüye giden bir parti içi demokratik çöküşe işaret ediyor.
Sıfat ve paye dağıttığım delegeler ve onların kontrol
ettiği arkadaşları, bana bir seçim zaferi getireceklerse,
gerçekten ömür boyu ben böyle bir utanç yaşamayayım da, evimde
küçük kedilerimin sevimli oylarıyla, onların başkanı
seçileyim, 10 bin kere tercih ederim!
Bu kurultay, CHP’ye hiç yakışmadı
ve bu istikamet isterse Kılıçdaroğlu on kere daha başkan
seçtirsin, heyecan, saygınlık ve kitleleri sürükleme kapasitesi
taşımıyor. İçinden izleyemediğimiz kurultaya lütfettikleri
şekilde son anda girip, bütün bu gerçekleri 8 dakikaya sığdırarak
herkese anlattığımda, yapılamayan genel başkan yarışı zaten
bitmiş ve adaylar “adaylık konuşmaları”nı yapamadan evlerine
dönmüştü.