İşin “romantik” yanına kendinizi
kaptırmayın. Hapishanede veya evinde bir insanın ölüm orucuna
girmesinin bedelleri çok ağır. Yadsınamaz zorluktaki psikolojik
boyutu bir yana, biyolojik olarak kolay kolay göze alınamayacak bir
tahribata gebedir. Hızla gelen kilo kaybı, yerini kas yıkımlarına
bırakır; ardından hayati organlara sirayet eder, kalıcı hasarlar
başlar. 50’li günlerde geri dönülmez yola girilebilir.
Unutkanlıkların ardından bilinç kapanmaya başlar. Daha fazlasını
merak eden araştırabilir. Hatta ben bulun okuyun diyorum. Yaşamı
tüm ağırlıklarıyla tanımak ve hissetmek için.
Cumhuriyet’e, Korona dönemi boyunca
uğrayamadım. Geçen hafta birikmiş postamı aldım. Aralarında
hapishanelerden gelen mektuplar da vardı; belki bilmezsiniz,
hepsinin boyutu aynıdır, aynı tiptir. Üzerlerinde damga vardır:
“…F tipi, Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumu/Mektup
Okuma Komisyonu”. Aldığım 10 mektubun neredeyse her birinde, çok
ilginç karikatürler vardı. Bu mektuplar, Grup Yorum adına
yazılmıştı. Farklı isimler vardı. Bunlardan ikisi, açlık
grevini sürdüren grubun tutuklanan avukatı Aytaç Ünsal’dan
gelmişti. Ben her ne kadar mektupları geçen hafta aldıysam da,
mektupların üçü son ölümler yaşanmadan, beş tanesi Helin
Bölek ve Mustafa Koçak, ikisi de İbrahim Göçek öldükten sonra
yazılmış. Aytaç Ünsal ve Av. Ebru Timtik bugün hayattalar.
Onlar, Grup Yorum davasının
uzantısında, DHKP-C ilişkisi iddialarından hüküm giymişler.
Meslektaşları Can Atalay, onların
yargılanmalarında yaşanan sorunlardan söz etti, “Savunmalar
usul hukukuna uygun dinlenmedi” dedi bana, gerekçelere
girerek.
Grup Yorum, 35 yıldır bu ülkede
milyonlarca insanın duyarlılıklarına değen performanslarla
konserler veren bir sanat hareketinin ta kendisi! O konserlerde sahne
alanlar arasında bildiğiniz gibi Zülfü Livaneli, Nejat
Yavaşoğulları, Genco Erkal, Cahit Berkay, Suavi gibi büyük
isimler var.
Onlar, dünya rekorları kıran
konserlerde yüz binleri buluşturmayı başaran bir protest müzik
grubu.
Ancak siyasi çizgileri onların
sürekli olarak başlarının derde girmesine neden olmuş!
Kalbi ve mantığı olan herkes, ölüm
orucundan etkilenir. Herkes üzülür, kahrolur. Ölüm orucu
tutanlar “vazgeç” diyenlere genelde kızarlar. Onların,
kararlılıklarının gerekçeli ciddiyetini anlamadıklarını
düşünürler.
Ben, tabii ki bu iki avukatın ölüm
orucunu bir an önce bırakıp hayata tutunmalarını isteyenlerden
biriyim. Bana da kızabilirler, olabilir. Nasıl Nuriye Gülmen ve
Semih Özakça çok haklı “işe iade” mücadelelerinde 324.
günde, vücut ağırlıklarının neredeyse yarısını kaybettikten
sonra açlık grevini bırakabildilerse, benim ve başkalarının da
bu insanların bu kararlarından vazgeçmelerini bekleme umudumuz
olabilir. Gülmen ve Özakça yaşama tutunmaya karar verdiklerinde
ne kadar sevindiğimi hatırlıyorum. Öğretmenlerin ve emekçilerin
onuru olarak tarihe geçen “Yüksel Direnişi”nde yaşanan
sahneler gözümüzün önünden gitmez. Taleplerinin oluşturduğu
demokratik haklar paketini kim sorgulayabilir ki!
Gebze Kadın Kapalı Hapihanesi’nden
Nurhan Yılmaz’ın bana yolladığı mektupta çarpıcı sözler
var:
“(…) 9 Nisan tarihli
Cumhuriyet Gazetesi’ndeki Dünya Sanat Günü’ne dair yazınızı
okudum. ‘Dünya Sanat Günü’ olduğunu bilmiyordum doğrusu.
Yazınız üzerine, sanatın icra edilemediği koşullarda böyle bir
günün varlığını düşündüm. Dünya Sanat Günü’nü Helin
biliyor muydu diye, Helin üzerine de düşündüm. Böyle bir gün
en çok onun gibi sanatçılara yakışır çünkü.
Helin Bölek, Grup Yorum üyesi.
Sanatlarını icra edemedikleri, bunun önündeki engellerin kalkması
için girdiği ölüm orucu eyleminin 288. günü hayatını
kaybetti. Gülüşü dünyaya bedeldi, hepimiz için. Gülüşü,
bakışı dünyaya bedel!
‘Düşlerin bittiği yerde ölür
insan’ der Grup Yorum. 35 yıllık değil, kökleri çok
eskilerde, insanlık kadar derinlerde binlerce yıllık bir
gelenektir söz konusu olan! Anadolu’nun bağrında durmadan
yeşeren, asla ölmeyen! Helin de bu bahçenin yemyeşil ve rengarenk
çiçeklerinden biri, Ayçe İdil Örkmen gibi. (…) Yine
ölüm oruçlarının gündeme geldiği, adalet için ölüm orucuna
yatıldığı günleri yaşıyoruz. Yine aynı teraneler söyleniyor
yüksek sesle. ‘Ölüm orucunu onaylamıyoruz’, ‘ölüm
orucunu istemiyoruz’ diye. ‘Ölmesin kimse’ denilerek
ölüm orucunun bırakılması isteniyor. Olayın ciddiyeti bile
düşünülmüyor. Bir insan neden hayatını bu şekilde ortaya
koyar diye düşünülmüyor...
(…) Bu durumda taleplere bakılır,
talepler meşrudur, açıktır, anlaşılırdır. Her şeyden önce.
Bu durumda ölümün olmasının önündeki tek engel taleplerin
kabulü için çabalamaktır. Grup Yorum olarak sanatlarını icra
edemedikleri için, konser yasakları kalksın diye bir talepleri
var. Bundan daha anlaşılır bir talep olabilir mi? Yorum konserleri
neden, nasıl yasaklanıyor? diye tartışmak varken ‘ya
ölümler olmasın’ deyip ‘aman bırakın’ diye
açıklamalar yapılıyor. Oysa böyle alınan kararlara, yapılan bu
açıklamalarla ne ölüm orucu bırakılmış ne de ölümler
durmuştur bugüne kadar. Ancak egemenlerin, zulüm bekçilerinin
ekmeğine yağ süren açıklamalardır, ölümü çoğaltan
açıklamalardır üstelik.
Eskiden beri ülkemizin
handikaplarından biridir bu. ‘Türkiye’de aydın kimliği’nin
geldiği durum. Hiçbir konuda risk almak, zulmün karşısına
bedellerini göze alarak çıkmak istemiyor. Durum böyle olunca
ortada ‘aydınlık’ diye bir şey kalmıyor.
(…) Bir şeyler yapmak
gerekmez mi?
Sanatın ve sanatçının
yaşayabilmesi, geleceği aydınlatabilmesi için bu şart bence.
Sizin de bu konudaki çabalarınızı önemsiyoruz. Bunu Helin’e
borçluyuz diye düşünüyorum.
Köşe yazınızı halen
okuyabiliyoruz bir gün gecikmeli de olsa. Gerçi hafta sonu sokağa
çıkma yasağından kaynaklı gazete de alamadık ne yazık ki.
Sanırım yakında Cumhuriyet gibi gazeteleri de alamayacağız.
Bizim gibi insanları kötü etkiliyormuş! Yaptığınız işin
zorluğunu anlamadığımızı düşünmeyin. Sadece insana
verdiğiniz değeri Helin’e, İbrahim’e de gösterin. Eminim
yapabileceğiniz çok daha fazla şey vardır.
Gülüşü dünyaya bedel insanlar
için değmez mi zorluklara?
Bence değer, yoksa toptan
insanlığımızı kaybedeceğiz.
Böyle diyerek kalkıyorum.
Çalışmalarınızda başarılar
diliyorum.”
Bana kızmanıza
razıyım Nurhan Hanım, yine de bu ölüm oruçlarının sona
erdiğini duysam, o arkadaşlar adına mutlu olacağım. Kimsenin
ölüm orucuna girmeye ihtiyaç duymayacağı, kimsenin hak ve
özgürlük arayışları nedeniyle “içeride” olmayacağı, bir
Türkiye özlemiyle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.