22 Mayıs 2020 Cuma

SABRIMIZI MI TEST EDİYORLAR? | Bedri Baykam | 21.04.2020


Kendilerinden görmedikleri, bu yüzden herhalde adamdan saymadıkları herkesin sabrını test ediyorlar. Sadece son bir haftadaki olaylar iki-üç makaleye sığmaz. Samsun’da Atatürk heykeline çelenk bırakmayı Kovid-19 bahanesiyle engellemek nedir yahu? Uzaydan mı geldiniz? Neyin peşindesiniz? Yeni yazılan 30 köşe yazısını da mı okumadınız; Samsun’da atılan o ilk adım olmasa, Osmanlı İmparatorluğu nasıl emperyalist devletler tarafından paylaşılacaktı, camilerde nasıl “Tanrı, Kraliçe’yi Korusun” mahyaları yer alacaktı, tekrar mı anlatmak gerekiyor? Gerçekten, aranızda birileri çetele mi tutuyor? Mesela Atatürk’e yapılan her saygısızlık, yok sayma, sözde “sehven” ağızdan kaçan her kötü sözde, birileri sicilinize artı puanlar mı ekliyor? Daha mı havalı yürüyorsunuz kendi aranızda? Çevrenizde daha mı kolay makam ya da iş kapıyorsunuz? “Bak bu, Atatürkçüleri mermi gösterip tehdit eden adam”, “Bak şu, ‘bizim mahallede 50 tanesini indirmeye hazırız’ adresleri belli diyen kadın”, “Bak, o yürüyen ikili, bizim yurtta Atatürk posterini (bilerek) binadan ters asan çocuklar”, “Bak şu, kızların 12 yaşında hamile kalmalarında mahsur yok diyen büyüğümüz”, “Bak, şu ‘19 Mayıs Cumhuriyet Bayramı’ lafıyla Atatürkçüleri deli eden TRT ekibinin başı!” Gerçekten bunları yapanlara yazıklar olsun! Hem nankör, hem seviyesizsiniz! Elbet, bu ucuz tavır ve yıpratma yöntemlerinizden utanıp onları saklamaya çalışacağınız günleri de göreceğiz.
19 Mayıs’ta Anıtkabir’e CHP Genel Başkanı ile giden aralarında Mahmut Tanal’ın, Oğuz Kaan Salıcı’nın da olduğu dört milletvekilini Ata’nın huzuruna almamak ne demek? “Daha önce isimleri bize bildirilmemişti” şeklinde bir bahanenin ardına saklanmak da nesi? Soruyu şöyle soralım: Şayet oraya gelen AKP Genel Başkanı (yani Cumhurbaşkanı) yanında da adı daha önce verilmemiş dört milletvekili olsa, Anıtkabir kapı denetimi aynı tavrı mı gösterecekti?
Her kanun, her uygulama, kesime ve kişiye özel. RTÜK kararları, para cezaları, ekran kapatmalar, hepsi hangi kesimden olduğunuza bağlı! Rakamlar açıklandı: Dört muhalif kanala, son bir buçuk yılda 11 milyon lira ceza kesilmiş. Yandaş kanallarına verilen ise iki küçük uyarı! Atatürkçüleri tehdit etmek, adını vererek hedef göstermek “büyütülecek bir şey değil” yorumuyla cezasız geçiştirilen basit bir vaka, ama Atatürkçü gençler küçük bir eleştiri tweet’i attıklarında bile ev baskınları, gözaltılar, tutuklamalar…
Genç yol arkadaşlarım Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın akıl ve mantığa sığmayan gerekçelerle hala tutuklu olmaları kalbimde hala büyük bir yara... Ne onların ne de diğer tutuklu gazetecilerin durumuna alışamıyorum ve alışmayacağım. Aynen Balbay’ın gazetemizde yayınlanan Silivri dönemi yazıları gibi, Terkoğlu, Pehlivan ve Murat Ağırel’in içeriden yazdıkları da basın ve demokrasi tarihimizin altın sayfalarına girecek, hatta girdi bile. Hangi konsantrasyonla, o zorlukların ortasında bu satırları kaleme alabiliyorlar, inanamıyorum. Pehlivan’ın “Yok Artık Deyip, Volta Atıyorum” başlıklı yazısı, mantığa meydan okuyan hangi gerekçelerle hapse atıldıklarını tekrar kanıtlıyor. Terkoğlu’nun son iki yazısı yine muhteşem… “Terörle Yargılayan Terör” yazısını arşivden mutlaka okuyun! Evet Türkiye adına, basın tarihimiz adına, onlar ve diğer tüm tutuklu gazeteciler “demokrasi nöbeti” tutuyorlar. Bir an önce her birinin özgürlüklerine kavuşmalarını bekliyoruz…
Ben aslen Adanalı’yım. Baba tarafım Karşıyaka-Yüreğirli ve nüfus kaydım da hala Adana’da. Dr. Suphi Baykam’ın ilk milletvekilliği de Adana’dan. İşte o güzel Yüreğirimiz’in CHP Gençlik Kolları Başkanı Eren Yıldırım, kaymakamlığın önünde tehdit edildiği için şikayetçi olarak polisi aramışken, önce gözaltına alınıp serbest bırakıldı, ardından malum gözdağı verme meraklısı baskılar devreye sokulunca birden tutuklama kararı çıktı! Dün CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, çok açık bir meydan okuma yaptı: “Yüreğir Kaymakamlığı’nın önündeki kamera kayıtlarını ortaya koyun, Eren Yıldırım bu olayın mağduru mu yoksa suçlusu mu, ortaya çıksın.” Gerçekten de en doğru yöntem bu! Böylece genç bir arkadaşımız boş yere içeride tutulmamış olur, adalet tecelli eder!

5 PENALTI MI, 11 PENALTI MI?
Türkiye Super Ligi’nin kalan 8 haftalık maçları nasıl bitirilecek, lig ne zaman başlayacak? TFF Başkanı Nihat Özdemir, 12 Haziran diye açıkladı ama her yerden itirazlar yağdı. Neredeyse kulüplerin yarısı oynamak istemiyor. Üstelik bunun bir de alt ligleri var! 1. 2. 3. Ligler, Amatör Ligler, Bölgesel Amatör Ligler…
Bir yandan Allah’a şükür ki kaybettiğimiz yurttaşların sayısı her gün azalıyor, ama futbolcular hala tedirgin ve ailelerinin morali bozuk. Futbolun korona şartları çerçevesinde oynanması mümkün değil! İki hafta kadar önce, ilk kez Ertem Şener’in Youtube kanalında dile getirdim, ardından bu fikirlerim Arif Kızılyalın’ın yazısıyla Cumhuriyet portalda ve konuk yazar olarak görüşlerimi yansıtan Sözcü’de yer aldı. Çok basit: Futboldaki nefes nefese temaslı çekişmeleri ekarte etmenin tek yolu, maçları oynamadan penaltı atışları yaparak karşılaşmaları tamamlamak! Böylece sosyal mesafeye uyarak, her karşılaşmanın sonucu alınmış olacak. Üstelik, seyircisiz karşılaşmalar inanılmaz sıkıcı, bezdirici yankı sesleri insanı futboldan soğutuyor. Halbuki maçlar 5’er veya 11’er penaltı atışı ile belirlense televizyonlarda seyirci rekoru kırılır, maç öncesi ve sonrası bir saate yakın yayınlarla ekranlarda yer alır, yayıncı kuruluş tarafından ödemeler yapılır, kimse de hastalık riski taşımamış olur. Sezon böylece geciktirilmeden sonuca ulaşır. Zaten herhalde diğer iki seçenek de gerçekten çok kötü! Nedir onlar? Ligi şu andaki puan cetveliyle tescil etmek veya oynanmamış saymak… Birincisi yarışan takımlara büyük bir haksızlık olur, ikincisi de bugüne kadar harcanan emeklere… Önerdiğim formül, herkese kazandıran “win-win” şeklinde bir sonucu beraberinde getiriyor. Maçlar oynanır ve ağır vakalar yaşanırsa, ceza davaları açılabileceğinden söz ediliyor! Ayrıca, oynanan maçlarda tek bir kişide Korona çıksa, o takımlar iki hafta karantinaya mı alınacak sorusunun yanıtı da verilemiyor… Dün Sivas teknik direktörü Rıza Çalımbay’la konuştum, fikrin ona çok yakın geldiğini bana aktardı. Daha iyi formülü olan varsa, dinlemek isterim. Acaba UEFA bu işe ne der?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.