26 Mart 2020 Perşembe

TEKNOLOJİ, KORONAVİRÜS’ÜN TETİKLEYİCİSİ OLABİLİR Mİ? | Bedri Baykam | 26.03.2020


Dünyanın beynine koronavirüs ile ilgili güncel bilgilerden başka hiçbir şey girmiyor. Ezberlememize rağmen hala hastalığın belirtilerini bin kere dinliyoruz. Her akşam, bilime olan inançlarıyla uykularından çalarak beş saatlik programlara katılan profesörlere, siyasi kavgalardan çok daha fazla önem veriyoruz. “40 yaş altı tehlikede değil” diye ısrar eden biliminsanları mı haklı yoksa tersini savunanlar mı? “Bu bir Amerikan laboratuar virüsü” diyenler mi haklı yoksa bu teorilere “komplo meraklılarının hikayeleri” olarak görenler mi? Yoksa kimilerinin iddia ettiği gibi bu dev ilaç firmalarının arasındaki farklı bir dünya savaşı mı? Peki “Şu kadar yıl önce yayınlanan şu araştırmada, yaşanacaklar aynen yazıyordu” diyenlere ne cevap vereceksiniz? Mesela, Hong Kong Üniversitesi kaynaklı, 2007 tarihli Amerikan Microbiology Society yayınında (beş biliminsanının adı var) geçen cümleler gibi: “SARS ve koronavirüs tarzı virüslerin yarasalarda bulunması, Çin’de egzotik memeli hayvanlar yeme kültürü ile birleştiğinde tam bir saatli bomba haline geliyor.” İşte o saatli bomba, 4 ay önce patladı.

TARTIŞILAN 5G-KORONA İLİŞKİSİ
Size şimdi aktaracağım konuyu savunan biliminsanları da var, saçmalık olarak niteleyenler de… Newsweek’te de anlatılan, Dr. Thomas Cowan’ın bu konuda yaptığı konuşma etkileyiciydi. Kendisi virüslerin toksik hücrelerin boşaltılması gibi olduğunu ve bunun bir çeşit zehirlenme olduğunu iddia ediyor. Dünya’da büyük salgınların en çok yeryüzündeki elektriklenmenin değişime uğradığı dönemlerle ilişkili olduğunu hatırlatıyor. 1918 İspanyol Gribi’nin o yıllarda Dünya’da yayılan radyo dalgalarıyla bağlantılı olduğunu, 2. Dünya Savaşı esnasında yine Dünya’ya ilk defa yayılan radarların yarattığı dalgaların salgınları tetiklediğini, 1968’de Hong Kong Gribi döneminde Van Allen Kuşağı’na uydular ve radyoaktif frekanslar yerleştirildikten 6 ay sonra yine salgın yaşandığını, insanlar zehirlenirken bunun grip olduğuna inandırıldıklarını aktarıyor. Aslında ne insanlarda ne de hayvanlarda bunun bir salgın olduğuna dair kanıt elde edilemediğini, alınan vücut sıvıları paylaşıldığında bile doktorlar tarafından “deneysel bulaştırmanın” gerçekleşmediğinin tespit edildiğini aktarıyor. 1918’de de Kansas City’den Güney Afrika’ya kadar bu hastalığın yayılabilmesinin o dönemin ulaşım şartlarında bu dalgalar dışında gerçekleşemeyeceğini hatırlatıyor. Şimdi 5G döneminde de dramatik bir kuantum patlamasıyla Dünya’nın elektrik akım veri düzeninin altüst olduğuna işaret ediyor. İnsanoğlunun elektrikle çalışan varlıklar olmadığını karşı tez olarak öne sürenlere de “O zaman EKG ve EEG sakın çektirmeyin” diyor! 5G teknolojisinin ilk olarak Wuhan kentinde yoğun olarak kullanıldığını hatırlatan Dr. Cowan, yeryüzünün her tarafını kaplayan 20.000 uydu ve insanların cebindeki akıllı cihazlarla yayılan radyasyonun başta suya büyük zarar verdiğini ve insan sağlığının da bundan etkilendiğini söylüyor.
Güney Kaliforniyalı bir ünlü youtuber olan Dana Ashlie ise Dr. Cowan’ın özetlediği bilgilerin nedenlerine iniyor, 5G-Koronavirüs ilişkisini irdelerken, önce su ve ağaçların bu yeni teknolojik ilerlemeye mâni olduğunu hatırlatıyor. Kullanıma geçmeye hazırlanılan 60 GHz frekansının oksijen üzerine olan etkilerini sıralıyor. Öncelikle oksijenin etkilenmesi ve her ilerleyen yeni dalgayla hızla dönerek moleküllerin ısınması, onların üzerindeki elektronların dönme frekansının değişmesi, ciğerinize doldurduğunuz oksijenin de bundan ciddi olarak etkilenmesi, çünkü hemoglobinin bu yüzden oksijeni vücuda, kana, beyne dağıtamadığını anlatıyor. Ama ne ilginçtir ki bu kadar hayati ve “magnetobiyoloji” alanına doğrudan etki eden bu olgu, ana haber bültenlerinde konu olamadığı gibi, bu teknolojinin arkasında duran büyük şirketlerin hiçbiri de bu yeni teknolojilerin insana potansiyel zararları konusundaki araştırmalara fon akıtmıyorlar. Ashlie bir önemli bilgi daha hatırlatıyor bize: Mesela yolcuları koronaya yakalanan Diamond Princess yolcu gemisinin en övündüğü konu, onmilyonlarca dolarlık dev yatırımla, yolcuların inanılmaz bir hızda internet erişimine ulaşıyor olmaları! Daha vahimi, aralarında vakalar çıktıktan sonra karantinaya alınan yolcuların sıkıntıdan patlayarak cep telefonlarını daha da yoğun olarak kullanmalarının olası sonuçları ve yeni hastalar!
Bu gemi dışında değişen teknolojiyi yoğun olarak ilk kullanan ülkeler hangileri: Güney Kore ve İtalya! Ne tesadüf!
Sonuçta oksijen ve solunum sorunlarına bağlı kalp ritmi düzensizlikleri, dokulara yeterli kan gitmemesi, hemoglobinin oksijeni dağıtamadığı (kalp dahil) kaslar, bunların hepsi virüsün doğrudan bildiğimiz sonuçları... Ashlie analizinin sonunda, daha az nüfuslu, tek merkezden yönetilen bir dünya hedefleyen Bilderberg toplantılarına ve Rockefeller’ın konuşmalarına atıfta bulunuyor. Hani Papa Francis’e bile “Keşke dünya tek hükümetli olsa” dedirten meşhur çıkışların alt katmanını oluşturuyor bunlar.

BİZE DÜŞEN…
Ben size yukarıdaki bölümde kanıtlı bilimsel bir izahat yapmıyorum. Zaten bu bu görüşleri rededen çok biliminsanı var! Ama bir başka noktayı da hatırlatalım: Dünyanın önde gelen binlerce biliminsanı, İsviçre’de, Amerika’da, Brüksel’de ve onca başka yerde 5G teknolojisine doğayı koruma ve sağlık nedenleriyle neden karşı çıktılar? Bu polemikler yeni değil. Bize düşen, her birinden şüphe de etsek, bu pandemiğin gerekçelerini korkmadan araştırmak, bazen ise şeytanın avukatlığını yapmak. Amerika’daki biyokimyacı arkadaşım Çelik Kayalar’ın bana, “Komplo teorilerine prim verme” demesine rağmen bu tartışmaları dikkatinize sunmak istedim. Çünkü bu gerekçelerin diğerlerinden daha elle tutulabilir verileri taşıyabildiğini görüyorum. Acaba daha hızlı dosya indirmek, daha mükemmel ötesi görüntülere ulaşmak için daha neleri feda edeceğiz? Yapılan bu dev ötesi yatırımlar, yüz binlerce baz istasyonu ve uydudan sanki “dönüş” mümkün mü? Medyanın bir numaralı gelir kaynakları arasında yer alan bu teknolojilere Dünya’nın herhangi bir noktasında “dur” diyecek bir bağımsızlıktan söz edebilir miyiz?

Değerli dostlarım Fatih Terim ve Cenk Renda, ünlü ünsüz, Türk ya da yabancı, bu hastalığa yakalanan herkes için kahroluyorum. Lütfen mecbur kalmadan dışarı çıkmayın. Kendinizi virüsten daha kurnaz sanmayın!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.