Tarih sizi kadınlara, analara,
üniversitelilere, işçilere, muhaliflere cop, gaz, tekme, tokat ve
bazen de plastik mermi kullanan güç sarhoşları olarak
hatırlayacak. Tarih sizi, evrenin en ucube, en zehirli tarikatını
ülkenin bağırsaklarına kadar sokan (ve benzer hataları halen
tekrarlayan), TSK’nın onlara yem edilmesini, kozmik odasını
onlara açmasını sağlayan iktidar olarak hatırlayacak. Tarih
sizi, ülkemizin insanları sağlık sorunlarını halledememişken,
çocuklar et, süt, yumurta yiyemiyorken, Ortadoğu bataklığına
dalıp milyarları gömmekte sakınca görmeyen bir iktidar olarak
hatırlayacak. Tarih sizi hak, hukuk, adalet, hatta seçim ve
demokrasi kavramlarını keyfinize göre değişen her şartta
yeniden şekillendiren, Atatürk’ün “Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir” cümlesinin yerine “Saraydan
konuşan reis” senaryosunu yazan iktidar olarak hatırlayacak.
Tarih sizi, Atatürk devrimlerini ve laikliği yıpratan iktidar
olarak hatırlayacak. Tarih sizi güç ve para musluklarının başına
eş, dost ve akrabalarını yerleştirmekte hiçbir mahsur görmeyen
iktidar olarak hatırlayacak. Tarih sizi, huzur kelimesini iki kuşağa
unutturan, değişen koşullara göre kandırılabilen veya kitleleri
kandırabilen iktidar olarak hatırlayacak. Sizler değil miydiniz,
saftirik ikinci Cumhuriyetçi gençleri yeni anayasanın daha
demokratik olacağına süslü hayallerle inandıran? Siz değil
miydiniz, “Türkiye’yi AB’ye sokuyoruz” naraları atan
ya da geçen haftaya kadar neredeyse bütün seçmenlerinizi “Şam’da
namaz kılmaya gidiyoruz” diye inandırıp savaş nabzını
yükselten? “Putin’le Suriye barışı” (!) imzalamak
durumunda kaldıktan sonra da onlara diplomasinin faziletlerini
anlatan, sizler değil miydiniz?
KADIN DÖVME “YARATICILIĞINIZ”
Hangi karanlık düşüncelerden
beslenip o kararı aldınız? “Kadınlar Günü’nde, kadınlara
Taksim’de polis dayağı”… Gerçekten çok mu düşündünüz
bunu? Peki fikrin “başarılı” şekilde uygulanması için
talimatlar dizisi nereden başlıyor? Valilerden mi yoksa emniyetten
mi? Bu şiddetten nasibini alan insanlardan biri ölebilir veya
gözünü kaydedebilir diye korktuğunuz oldu mu hiç? Yoksa kendi
çevreniz dışında bütün insanların gözünüzde hamam
böceğinden farkı yok mu? Sizin anneniz, eşiniz, kızınız yok
mu?
Yarattığınız
bu ucube görüntüler, dünya basınında “İşte
Türkiye’deki kadınlar günü kutlaması!” başlığıyla
yayınlandığı zaman bütün imajımız, hatta bazen
önemli sayıp işinize gelmediğinde de yok
saydığınız Standard & Poor’s
puanlamamız bile zarar görüyor! Turizmimiz
zarar görüyor! Peki bütün bu kötü ruh-şiddet-hak-hukuk
umursamazlığı atmosferinin, dolup taşan hapishanelerin size
faydası ne? Meraktan soruyorum: Bırakın Türkiye’yi, yabancı
medyada her gün aleyhinize yazılar çıkması size gurur mu
veriyor? Mesela “LGBT+ yürüyüşünde, ODTÜ’de, Cumartesi
Anneleri’nde polislerin müdahalesi yeterince ses getirmedi, ama
şükür ki dün kadınlara atılan Taksim meydan dayağı dünyanın
her yerinde haber oldu” filan mı diyorsunuz birbirinize? İroni
yapmadan soruyorum: Dünyanın size olabilecek en kötü gözle
bakmasından kazancınız ne?
Yanıtınızı bilemem de, bakın
ben size olanı söyleyeyim: Seçmen sayınız hızla düşüyor ve
halktan kopuyorsunuz. Bu ilkel görüntüler, her gün sizi
iktidardan uzaklaştırıyor.
HAKARETİ SEÇEN VE BAŞLATAN KİM?
CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç’un
basın toplantısını izleyenler, onun Erdoğan hakkında kullandığı
sözlere şaşırdılar. Yalnız Parlamento’da değil, stadlarda da
hakaretten nefret eden bir adam olarak, benim görüşüm çok net:
Buna kırmızı kart çıkarabilirdim. Ama siyaseti yakından takip
edenler, aslında Özkoç’un Erdoğan’ın Kemal Kılıçdaroğlu
hakkında Parlamento’daki grup konuşmasında kullandığı akıl
almaz derecede hakaretamiz kelimeleri tekrarladığını anlayabildi.
Dolayısıyla ister Parlamento’da ister internette Özkoç’a ve
CHP’ye linç muamelesi çeken AKP’lilere hatırlatmak lazım:
Kullandıkları ağır ve saldırgan dil, Özkoç’a değil,
siyasete o üslubu sokup kullananlara yönelik olabilir ancak. Demek
ki aynı suç-ceza ilişkisi çerçevesinde, şiddet içeren
itirazları, öncelikle bu dili siyasete sokan kendi Başkanlarına
yönelik olmalı! Kanun önünde ise herkes eşittir, kimse
imtiyaz sahibi değildir. Savcılar da kanunlar önünde herkese eşit
mesafede olduklarını hatırlamaya mecburdurlar. Bu noktada Ankara
46. Asliye Ceza Mahkemesi, Erdoğan’a yönelik ağır sözler sarf
eden K.D. isimli yurttaşa “Cumhurbaşkanı’na hakaret”
maddesi üzerinden değil (Madde 299), “hakaret”
maddesi üzerinden ceza vermesi son derece önemli (Madde 125).
Yargıç gerekçesinde net olarak anayasa değişikliğinin ardından,
Cumhurbaşkanlığı tarafsızlığının ortadan kalktığını
hatırlattı ve 299. maddenin uygulanamayacağını izah etti. Zaten
bu konu açık: İç siyaset alanında, Erdoğan’ın tüm
söylemleri, tamamen tarafgir bir AKP başkanının tavrı,
Cumhurbaşkanlığı makamının söylemi ile ilgisi yok. Zaten bir
cumhurbaşkanının, bir parti liderine o sözleri sarf ettiği bir
ülke, çöker! Dünyanın hiçbir ülkesinde “Cumhurbaşkanı
herkese hakaret edebilir ama hiç kimse ona hakaret edemez”
diye bir anlayışta olamaz. Kaldı ki zaten sonuç olarak
içinde bulunduğumuz ne idüğü belirsiz rejimde, en azından parti
başkanı Erdoğan’ın söyledikleri ve Cumhurbaşkanı’nın
alanları tamamen ayrılmalı. Gerek Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na
gerek Özkoç’un Erdoğan’a sarf ettiği sözler,
Cumhurbaşkanlığı makamının dışında ve eşit olarak
değerlendirilmelidir.
BARIŞLARI SERBEST BIRAKIN!
Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan
başta olmak üzere bütün tutuklu basın mensuplarını bırakın!
Bu tavırlarınızla, baskı, şiddet ve sansürle halkın nefretini
kazanmaktan başka bir şey elde edemezsiniz! Şiddet
uygulayamadığınız gün, boşa mı geçmiş oluyor? Terkoğlu’nun
tutuklandıktan sonra kaleme aldığı satırları, ülkemizde basın
ve ifade özgürlüğü arayışlarının kitabında altın harflerle
yerini çoktan almıştır. Cumhuriyet’te yazamadığım “malum”
2,5 yıllık süreçte özgürce ve gururla yazdığım OdaTV,
demokrasi mücadelemizin temel taşlarından biridir. OdaTV’den
tutuklanan Terkoğlu, Pehlivan, Hülya Kılınç ve Yeniçağ
gazetesinden Murat Ağırel derhal serbest kalmalıdır. Tutuklanma
gerekçelerinin, artık herkesin bildiği gibi elle tutulur bir yanı
yoktur, çünkü ortada artık o saatte ifşa edilen bir sır zaten
kalmamıştır. Tutukladığınız gençler, Uğur Mumcu
araştırmacı gazetecilik mirasının yeni emekçileridir,
izcileridir!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.