Size yazdığım bu açık mektubu
dikkatle okumanızı diliyorum sayın Kılıçdaroğlu... Bu
satırları kaleme alan partidaşınız sizden hiçbir beklentisi
olmayan ve partideki saygın geçmişinden daha değerli hiçbir şeyi
bulunmayan sade bir CHP üyesi. Yazıyı, geçmiş sıfatlarımı ve
2003 Genel Başkan adaylık sürecimi de yok sayarak okumanızı rica
ediyorum. Bugün de hiç kimseden bir sıfat beklentim olmaması, bu
rahatlıkta özgürce yazabilmemi sağlıyor. Ben bu açık mektubu
size yazma yetkisini ve gücünü, kendi kariyerimden olduğu kadar,
İnönülerden İsmail Rüştü Aksallardan, Kemal Satırlardan,
Suphi Baykamlardan alıyorum... Siz o tarihi yakından tanımıyorsunuz
Sayın Kılıçdaroğlu. İnönü dönemlerini de, “Ortanın
Solu”nu da, Ecevit dönemini de özet değerlendirmelerden
tanıyorsunuz ve bu nedenle ne yazık ki arada çeşitli yanlışlara
ve maddi hatalara düşüyorsunuz... Neyse bugün konumuz bunlar
değil, geçelim.
2009 “TÜZÜK YEMEĞİMİZİ”
HATIRLIYOR MUSUNUZ?
NE KADAR BENZEYECEKMİŞ MEĞER İNCE
YEMEĞİNİZE...
Zaten partimizi yıllardır bu sıfat
beklentileri öldürdü, sayın Başkan. Yıllardır, Genel Başkan’ın
hiç kimseyi atama veya azletme yetkisinin olmayacağı, demokratik
bir tüzük yapısı için en çok uğraşanların başında geldim,
ancak bugüne kadar böyle bir uygar noktaya erişemedik.
Hatırlayacaksınız, 2010’da kamuoyuna açıklanan, benim
yönlendirdiğim bir ekibin kaleme aldığı çağdaş demokratik
devrim tüzüğü çalışması için 2009 yılında sizden randevu
alarak arabayla Ankara’ya gelmiştim. Çankaya’da sizin
seçtiğiniz sakin bir restoranda erken bir akşam yemeğine baş
başa oturmuştuk. O günlerde siz Grup Başkan Vekiliydiniz. Özetle,
size yepyeni bir tüzük çalışması yaptığımızı, partinin
önünü açacak bir girişim olduğunu ve halkın bunu beklediğini
aktarmıştım. Aynı zamanda artık partide demokratik bir hamlenin
vaktinin geldiğini ve bu tüzükle beraber partinin kapılarının
kitlelere ve kitle örgütlerine açılarak, yeni bir anlayışla
siyaset yapılması gerektiğini vurgulamıştım. Aslında
söylediklerim özetle şuna geliyordu: “Kemal Bey bu hamleyi
lütfen siz yapın, siz yapmayacaksınız ben yapacağım”.
Demokratik bir tüzüğe hak veriyor görünseniz de, sözlerime
somut bir yanıt vermediniz. Belki aynen sayın Muharrem İnce ile
seçim sonrası yediğiniz yemekte olduğunu duyduğumuz gibi! O gün
de sakin, nazik ve renk vermeyen bir noktada kaldınız. Ardından,
2010 yılında bu yeni tüzük kitapçığı hazır olduktan sonra bu
sefer parlamentodaki Grup Başkan Vekili makamınızda randevulaştık
ve keyifli bir sohbetten sonra size bu çalışmayı orada teslim
ettim. O günlerden hemen sonra kaset krizi ile beraber sizin Genel
Başkanlık döneminiz başladı. Olaylar çok hızlı gelişti; size
güvendik ve Baykal döneminden sonra sizi alternatifsiz genel başkan
yaptık.
O gün partide ne kadar büyük bir
umut vardı, biliyor musunuz sayın Kılıçdaroğlu? Hani bugün
neredeyse hiç kalmayan o umut var ya? İşte o günlerde tavan
yapmıştı! Nereden bilebilirdik o zaman, Baykal’ın hiçbir iyi
tarafını (ödünsüz laiklik ve Cumhuriyetçilik nutukları)
almadan, tüm defolarını içselleştirebileceğinizi... Şimdi
aradan 7-8 yıl geçtikten sonra bakıyorum da o tüzüğün çeşitli
bölümleri peyderpey devreye sokulmaya çalışıldı. Ne yazık ki
tarafınızdan total bir tüzük devrimi göze alınamadı.
Dolayısıyla istediğimiz, hayalini kurduğumuz olumlu etkilere
ulaşamadık. Örneğin, tüm illerle ön seçim devrimini farkında
olarak veya olmadan tamamen deforme ettiniz; belki inanmamıştınız.
Milletvekillikleri ve belediye başkanlıkları için önerdiğimiz
gençlik ve kadın kotalarını sözde yaşama geçirdiniz, ama 24
Haziran seçimlerinde o kotalara uyulmadığını, kadınların ve
özellikle gençlerin genel olarak seçilemeyecek sıralardan
konulduğunu görüyoruz.
DEMOKRASİYLE SORUNLARINIZ BUNLARLA
SINIRLI DEĞİL
En sondan başlayalım Kemal Bey: Ne
yazık ki siz ve yönetim kurulunuzdan başka hiç kimse, kurultayı
600 küsur imza ile neden toplamadığınıza ikna olmadı. Seçim
sonrası, parti içi bu hesaplaşmadan sorunlarla yüzleşmekten
kaçındınız. Hem de halk bu konuda çok ısrarlı iken... Konuyu
salt “Kemal Kılıçdaroğlu-Muharrem İnce” çekişmesine
indirgediniz. Bu tavır doğru değil Sayın Başkan. Bakın ben
kurultayın toplanmasını istedim, cumhurbaşkanlığı için
İnce’ye destek verdim, ama benim “İnceci” olmakla hiçbir
alakam yok ve olamaz. Ben ne yazık ki ona verdiğim desteğe rağmen
kendisinde de birçok zaaf görüyorum. Yalnız 24 Haziran gecesinin
esrarengizliği değil; ekip kuramaması, beyin fırtınalarına açık
olmaması, kendisine tavsiyeler vermek isteyen tecrübeli isimlerle
olan iletişimsizliği, 3-4 kişilik bir dar kadroya tıkanıp kalmış
olması veya en azından bu imajı yayması, sağlam bir strateji ve
uzun vadeye yayılan bir yol planı oluşturamaması... Saymakla
bitmez. Keşke özeleştiri yetileri gelişmiş olsa da, halkın
kendisine duyduğu heyecana layık hamleler yapabilse... Neyse, bugün
konumuz bu da değil.
Kemal Bey, koltuğu bırakmamak
konusunda o kadar ısrarcı oldunuz ki, parti içinde farklı
planları ve görüşleri olan insanları size karşı imza
topladılar diye ihraç etmeye kalkıştınız. Bu ihraç
mekanizmasını ne kadar sık gündeme getirdiğinizin farkında
mısınız? Şöyle özetleyeyim: Partiye büyük zarar verecek kadar
yaptınız bunu! CHP, sanki her farklı ses çıkaranı ihraç
ediyor veya ihraçla tehdit ediyor şeklinde ters bir imajı
kamuoyuna, gençler arasına yaydınız. Yakışmadı bize... Yıllar
üstünden yoldaşımız, çalışma arkadaşımız olan Fikri
Sağlar’a karşı dahi aynı şeyi denediniz. 2012’de
çıkardığınız kararla, CHP, “disiplinden kınama cezası
alanların, bir yıl adaylık hak mahrumiyeti aldığı”anti-demokratik
bir partiye dönüştü ve böylece muhtemel rakiplerinizden
Sağlar’ın bu yıl yapılan kurultayda aday olamamasını
sağladınız. Seçim sonrası değerlendirmeleri ve çıkışları
nedeniyle hemen Gürsel Erol’a da aynı disiplin sopası taktiğini
devreye soktunuz. O konuda herhalde beklemeye alındı ki, yeni
dumanlar tütmedi.
KENDİ DÖNEMİNİZDEN GERİYE NELER
KALACAK SAYIN KILIÇDAROĞLU?
Biz sizi Baykal sonrası dönem
için, partiyi bu şekilde yönetiniz diye seçmedik sayın
Kılıçdaroğlu. Baykal’da görmekten sıkıldığımız baskılar
ve antidemokratik tavırlardan sonra bir nebze nefes alalım,
yolumuzu açalım diye seçtik. Ama siz hepimizi hayal kırıklığına
uğrattınız. Bize verdiğiniz o “yolsuzluklarla mücadele eden
babacan ve sade partili” imajınız, yaşanan gerçeklerle
örtüşmedi. Belki başkan olduktan sonra ilk hamlenizin, size o
koltuğun yolunu açan Önder Sav’ı infaz etmek olmasından
şüphelenmeliydik. Ama öyle büyük bir coşku vardı ki, herkes
üzerinde fazla durmadan pas geçti bu durumu. Hem zaten siz partiyi
toptan demokratikleştirecektiniz ya? İşte bu nedenle Sav’dan
kurtulmak bu konuda da genel kitlelerce anlaşılır, hatta belki
faydalı görüldü... Ardından adım adım parti içinde kendi özel
“şatonuzu” inşa ettiniz. Partiye korkunç kalıcı imaj
zararları veren Ekmeleddin İhsanoğlu adaylığı gibi akıl almaz
kararlara tek başınıza imza attınız; hem de tüm iyi niyetli
ikazlarımıza rağmen. Tek bir miting toplayamadan Cumhurbaşkanlığı
koltuğunu sayın Erdoğan’a teslim etmiş oldunuz. Sonra da bu
korkunç kararınız ve sonuçları hakkında ne toplumdan özür
dilediniz, ne de özeleştiri yaptınız. Geriye baktığımızda
“Kılıçdaroğlu döneminde neler başarılmış?”
sorusunun yanıtı pek iç açıcı değil. Parti bir
seçim başarısı elde etmiş mi? Hayır. Parti içi demokrasi ve
özgürlük, örnek bir ilerici tüzük gelmiş mi? Hayır. Kitlelere
en azından mücadele ve güç birliği aşılanabilmiş mi? Hayır.
Geriye baktığımızda maalesef “Adalet Yürüyüşü” gibi
alkışladığımız ve destek verdiğimiz elle tutulur o büyük
hamleden başka hiçbir şey hatırlanmıyor maalesef... Onda da şu
farkla: Türkiye için istediğimiz, söylediğimiz
“Hak-Hukuk-Adalet” kavramlarını, parti için
uygulamadığımızı fark ediyoruz maalesef! Dolayısıyla
inandırıcılığı kalmıyor onun da...
Vazgeçtim sanat ve kültür
insanlarıyla aranıza koyduğunuz büyük mesafelerden, Ercan
Karakaş gibi değerli bir Kültür Bakanı’na bu konuda verilmiş
görev ve yetkileri elinden almanızdan, sanki vebalıymış gibi
Atatürkçülüğü ile tanınan her milletvekili veya potansiyel
milletvekili adayı ile aranıza timsahlı dereler yerleştirdiniz.
CHP’yi, kamuoyunda tanınan ve güvenilen sol-Atatürkçü ve
devrimci isimlerden ısrarla uzak tuttunuz. Bu tavrınızı son 24
Haziran seçimlerinde yine gördük...
Ayrıca parti içinde kendisini
Atatürk’e mesafeli olarak gösterme konusunda hiçbir çekincesi
olmayan 10 Aralık oluşumu ve benzeri isimlerle partinin tüm
geleceğini kurmaya çalışmanız ve parti içi diğer önemli
ideolojik zenginlikleri ve genel dengeleri gözetmemeniz, ortaya
CHP’ye yakışmayan bir yönetim tablosu çıkarıyor. CHP, her
“uç” düşünceye açık, ama kendi kuruluş felsefesine
mesafeli bir yapı haline getirildi!
Bir türlü
şunu anlatamadık size Kemal Bey, burası kurucularından olduğunuz
TESEV değil. 1994’te sözde liberal, anti-Kemalist fikirlerle
yanıp sönen yeni demokrasi hareketi değil. Burası, 10 Aralık
Hareketi kulübü değil. Siz istediğiniz dizaynı hangi yolla
denerseniz deneyin bu girişimler tarihte beyhude birer çaba olarak
kalacak.
GELELİM YEREL SEÇİMLERDEKİ
POTANSİYEL ADAYLIK KRİZLERİNE...
Sayın Genel Başkan, herhalde
hatırlayacaksınız birkaç hafta önce, henüz iki ay önce
milletvekili seçilmelerine rağmen akıl almaz bir şekilde belediye
başkanlığı adaylıklarını gündeme getirebilen bazı
milletvekillerimize karşı, ağır bir ikaz yazısı kaleme
almıştım. Aradan geçen zamana rağmen o konuda, bu yanlış
heveslerini kursaklarına tıkayacak kesin çıkışı sizden
göremedik. Yarın, öbür gün “hiçbir milletvekili boş yere
belediye başkanlığına heveslenmesin” diye kesin bir konuşma
yaparsanız, sorunun hiç olmazsa bu kısmını yoğun bir parti içi
anti-kampanya yapmamıza gerek kalmadan atlatmış oluruz. Ama lütfen
şunu bilin ki, örgütten hiç kimse böyle bir skandalı görmezden
gelmeyecek ve bunun için ne gerekiyorsa yapacağız.
Lütfen şu aşamada bana isim
söylettirmeyin! Ama bildiğiniz gibi, bir de evli çiftlerimizin
durumu var. Hani biri milletvekili diğeri belediye başkanı olsun
diye, sinerjik şekilde aile içi ve parti içi stratejiler götüren
isimler var. Herhalde bunun da farkındasınız. Bu ikili çıkışların
artacağı yönünde duyumlar ortalıkta geziyor. Bunlara izin
verirseniz ve parti içi gücün bu kadar merkezileştirilerek insan
kayırma yolunda kullanıldığını toplum görürse, bunun parti
içinde olduğu kadar kamuoyunda da ne kadar nahoş karşılanacağını
hesaplamanızı öneriyorum.
Şimdi de -herhalde yine bildiğiniz
gibi- her türlü gizli aday dayatma toplantılarının dedikoduları
başını alıp yürümüş durumda. Bunları da onaylamamanızı
veya yalanlamanızı bekliyoruz. Mesela İstanbul belediye başkan
adaylarını Hüsamettin Özkan, Mustafa Sarıgül, Canan
Kaftancıoğlu, Oğuz Kaan Salıcı ve Erdoğan Toprak’ın
belirledikleri veya belirleyecekleri doğru mu? Kamuoyu bu ve buna
benzer söylentilerin akıbetini merak ediyor. Ayrıca bu isimler
arasında yine birçok milletvekilinin yer alması da işin cabası!
GELİN ÖRGÜTE GÜVENİN, ADAYLARI
HER ÜYEMİZ BELİRLESİN!
Sayın Genel Başkan, gelin bu
önümüzdeki seçimlerde kendiniz dahil herkesi şaşırtın! Tüm
bu zorlama çabaları ve dedikoduları gömebilirsiniz! Yıllardır
söylediklerimizi, demokratik devrim tüzük çalışmalarımıza
yansıyanları gelin birden uygulamaya koyun! Yıllardır ısrarla
söylediğimiz şekilde, “Bırakın Zonguldak’ı Zonguldaklılar,
Şişli’yi Şişlililer, Van’ı Vanlılar, Trabzon’u
Trabzonlular, Tekirdağ’ı Tekirdağlılar seçsin! Size gelen
ricalar, minnetler, dedikodular, nazik baskılar, hepsini elinizin
tersiyle geri çevirin. Bırakın gerçek halk nabzını doğrudan
temsil eden her üyemiz, adaylar arasından özgürce tercihini
kullanabilsin! Aday saptama işi, sizin veya MYK’nın işi olamaz
Kemal Bey! Nerden bilebilirsiniz 1398 belediye başkan adayının en
has ve iyilerinin hangileri olduğunu? Bunlar insanoğlunun beynine
sığabilecek şeyler olamaz! Bunu yapmayı deneyenlerin de ister
istemez nasıl “kısa devre” yaptığını maalesef hep gördük!
Kendi üyenize, örgütünüze, ez cümle halka güvenin sayın
Kılıçdaroğlu! Partinin onlardan başka tutunacak dalı yok ve
artık peygamber rolüne soyunmuş tek seçicilerin hatalarına
tahammülü hiç yok! Şunu unutmayın ki, önümüzdeki yerel
seçimlerde bu öneriden başka CHP’yi felaketten koruyacak hiçbir
formül ufukta gözükmüyor.
SOKAKTA NELER KONUŞULUYOR FARKINDA
MISINIZ SAYIN BAŞKAN?
Bakın sayın Kılıçdaroğlu, ben ve
benim gibi sayısız partili, her zaman olduğu gibi karşılık
beklemeden ülkemiz ve Atatürk adına çalışmaya hazırız; sıfat
istemeden, karşılıksız ve kimseye yaranma ihtiyacı duymadan...
Ama siz de artık Menderes’in tarihte yerini almış “Ben
odunu koysam milletvekili seçtiririm” mantığından lütfen
hızla uzaklaşın.
Ayrıca “Bu ülkede nasıl olsa
hafıza yoktur. Bugün bunca sözü edilen seçim mağlubiyetlerini
yarın kimse hatırlamaz” şeklinde düşünceleriniz varsa,
bunları da lütfen hızla terk edin! Bakın, bu konuda bu şekilde
düşünenler çok ağır bir ders alacaklar diye korkuyorum. Ne
yazık ki çevremizden yansıyan nabız, partinin önümüzdeki yerel
seçimlerde şu ana kadar bu alanda almış olduğu en düşük oy
düzeyine geçiş yapacağı şeklinde... Bunu yalnız benim
söylediğimi sanmayın, her yerden bize ulaşan duyumlar bu şekilde.
Şunu bilin ki, artık “tıpış tıpış oy vermeye
gidecekler” diye yorum yapabileceğiniz kitleler kalmadı.
Lütfen o gün, maazallah böyle bir sonuçla karşılaşırsak suçu
hemen yine Ali’ye, Veli’ye, Ayşe’ye, Fatma’ya atmaya
çalışmayın. O, daha da korkunç bir görüntü yaratır. Bu
gerçekleri bugünden görüp, kendinizi o felaketten uzak tutun!
Lütfen dinleyin beni, sayın
Kılıçdaroğlu: İnsanların CHP ve yaklaşmakta olan seçimler
hakkında neler dediğini duyuyor musunuz? Üstelik ben CHP’nin
kendi yerleşik seçmenlerinden söz ediyorum. İnsanların neler
söylediğini size sansürsüz şekilde aktaran iletkenleriniz var
mı? Size bir örnek vereceğim: Sekreterlerinizden rica edin,
örneğin Merdan Yanardağ’ın sizi savunan tweet’lerinden
birinin altındaki yorumlara bakın, ahali ufukta görünen seçimler
hakkında neler yazmış bir öğrenin! Lütfen benden duymayın, siz
kendiniz okuyun. 1 Eylül günü saat 11.45 de attığı tweet...
Onun altına yazılan 700’e yakın yanıtı okuyun. Bunu
yaptıktan sonra ülkenin nabzını daha iyi hissedeceğinizi
düşünüyorum. Çünkü biliyorsunuz, deve kuşluğu oynamak,
tarihte hiç kimseye yaramamış bir yöntemdir.
ÜLKEDE MUHALEFET KALMADIĞININ
GÖRÜYOR MUSUNUZ?
Sayın Kemal Bey, 24 Haziran’da
AKP’ye karşı oy kullanmış insanların önemli bir kısmında,
hiçbir muhalif inanç veya dürtü kalmadığının farkında
mısınız? Ülkede her gün onca kötü olay yaşanırken halkın
da, tepkisel tavırların da adeta felç geçirdiğinin farkında
mısınız? Kendini tek adam rejiminin tamamen şok edici dar
sahasına hapsolmuş olarak gören halkın, hiçbir siyasi oluşuma
dair bir umut taşımaması ve özellikle ana muhalefet partisine
karşı hiçbir aidiyet duygularının kalmaması sizi rahatsız
etmiyor mu?
Sayın Başkan, görünen köy
kılavuz istemez. Her ne kadar şu ana dek herhangi bir ışık
görmemiş olsak da, partinin adaylarını seçerken, sizi bu
sütunlardan ikaz ettiğimiz ağır falsoların tuzağına
düşmemenizi, yalnız örgüte güvenerek aday belirlemesini
gerçekleştirmenizi canı gönülden diliyorum. Çünkü bir de bu
hataları yaparsanız, sonucun nerelere varabileceğini aklıma bile
getirmek istemiyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.