11 Eylül 2016 Pazar

Amerika Açık'ta yeni şampiyon

Bedri Baykam yazdı: Amerika Açık'ta yeni şampiyon Amerika Açık Tenis Turnuvası finalini seyretmeye hazırlanırken, "iyi oynayan kazansın" diye düşünmediğimi biliyordum. Amerika Açık Tenis Turnuvası finalini seyretmeye hazırlanırken, "iyi oynayan kazansın" diye düşünmediğimi biliyordum. Angelique Kerber bu yıl Avustralya Açık'ı kazanmıştı ve bu turnuada da Serena'nın mağlubiyetinin ardından, pazartesi açıklanacak sıralamalarda dünya 1 numaraya da terfi etmişti. Benim gönlüm daima "favori olmayan, arkadan gelen"de olduğu için, ilk defa bir büyük turnua finaline yükselen Çek Katarina Pliskova, bu yarışta ısrarla tuttuğum plase "at" olacaktı! Finale gelirken Pliskova, Amerika'nın gururu Venus ve Serena kardeşleri sırayla yenmişti. Bu da zaten fazlasıyla onun bu alanda yeni bir dünya markası haline geleceğinin ön/açık belirtisiydi. (İtiraf edeyim, Williams kardeşlere karşı, Katarina'nın dünya yüz numarası cıvarında gezinen kendi ikizi Kristina Pliskova ile oynayacağı bir çift kadınlar maçına denk gelirsem, saniyesini kaçırmam!) Evet, Pliskova dünya 12 numarasıydı, ama tenis çok nankör bir spordur; milyonlarca tenis oynayan arasında, dünyanın ilk 6-7 tenisçisinden biri değilseniz, geniş kitleler size "zavallı (!)" diye bakmaya hazırdır. Şimdi bu turnuadan sonra pazartesi açıklanacak yeni klasmanda eminim ilk 5 oyuncudan biri haline geleceği için, Plistova'nın morali de, havası da artacaktır. İşin gerçeğinde ise ilk 10 tenisçiden biri haline gelmek, futbol diliyle, Messi, İbrahimovic, Alex ya da Rooney olabilmektir. Tenis'in azizlikleri meşhurdur... Serena'yı yarı finalde 6/2-7/6 yenerek büyük bir başarıya imza atan Pliskova, ondan önce, 4. turda Venus Williams'a yenilmek üzereydi ve son sette 5/4, 30/40 gerideyken, harika bir sert forehand'le bir maç topu kurtarmıştı. İşte filenin veya çizginin bir milim daha sağı veya soluna düşerek kaprisli zigzaglar çizen o tenis topu, tarih boyunca onca kayda geçirdiği büyük dönüşlerle, dev sürprizlere olanak vermiştir. İYİ Kİ FİNALDE BİR TENİSÇİMİZ YOKTU, ÇÜNKÜ... Bakın, iyi ki Amerika Açık'ta finalde bir tenisçimiz filan yoktu, ne olur ne olmaz, maçtan önce, turnuada bol paralel vuruş yaptığını tespit etseler, "iadesini istiyoruz, o da paralelciymiş" diye tutturabilirlerdi! Vallahi abartmıyorum, Şener Özmen gibi sanatçı/öğretim üyeleri terörist diye göz altına alınabiliyorsa, şu hayatta her şey olabilir ve bu yazdıklarım da abartı değil demektir! Neyse, konumuza dönelim. Ben önce size bildiğiniz sonucu tekrar bildireyim: Alman Angelique Kerber, ne yazık ki benim "gözde" favorim Çek Katarina Pliskova'yı 3 sette 6/3, 4/6, 6/4 yenerek şampiyon oldu ve 3,5 milyon Amerikan dolarını cebe indirdi. Sonuçta zaten New York, yeni bir şampiyon çıkaracaktı! Her iki finalist de, daha önce bunu başaramamıştı. Sonuçta daha olgun ve tecrübeli olan Kerber, bu taktik ve sinir mücadelesini, son setin sonlarına doğru, "rakibi sayesinde" yaptığı atakla lehine çevirmeyi başardı.. KERBER'İN HIZLI BAŞLANGICI Halbuki maçın başlarında, ilk sette iki kere rakibine servisini kırdıran Pliskova, önce maçı erken bırakabilecekmiş gibi bir hava yaydı ve ilk seti 6/3 kaybetti. Sete girişte ve setin son oyununda servisini kırdıran Pliskova, Serena karşısında gösterdiği seviyenin gerisinde kaldı. İlk setin puanlarının gidişatı, aslında maçın da özeti gibiydi. Pliskova, pazartesi dünyanın zirvesine oturacağını bilen Kerber karşısında, haddini bilmeyen, korkusuz ve agresif ötesi bir yöntem seçmişti. Maç notlarıma baktığımda gözüme hemen çarpan, Pliskova'nın ya doğrudan puanları müthiş alkışlanacak "winner"larla kazandığı, ya da topu en hızlı şekilde "unforced error"larla dışarı "şutladığıydı"... Pliskova, Fransızlar'ın kullanmayı sevdiği bir deyimdeki gibi, sahayı sular gibi, topları sağa sola, bazen metrelerce out'a yolluyordu. Adeta vitamin ve aşırı enerji patlamasından ortaya çıkan bir sahaya oturamama söz konusuydu. Yani biz Türkler'in deyimiyle arpası belli ki abartılı bol verilmişti! Çoğunlukla düz vuruşlarla, toptan hıncını almak ister gibi tokatlarını patlatan Plistova, gereksiz yavaş toplarda bile, büyük hata yüzdesi ile rakibine sayısız hediye puan kazandırdı. Çek raket, henüz maçın girişinde 2-1 gerideyken, rakibinin servisini kırma şansını tepti. Bunun ardından oyun tamamen Kerber'in kontrolü altına girdi ve ilk set, 6-3 ile tescil edildi. Sonuçta hayatında daha önce bir büyük turnuada çeyrek final bile oynamamış olan Pliskova'nın deneyim eksiklikleri yüzeye çıkıyordu... İKİNCİ SETTE SENARYO DEĞİŞİYOR... Maçın 2. seti önce birinciye oldukça benzeyen bir ritmde ilerledi. Pliskova kendi servisini bu sefer kaybetmese de, 3-2 geriye düşmüştü ve Kerber hedefine oldukça emin adımlarla yaklaşıyordu. Yine 2-1 gerideyken 4. kere rakibinin servisini kırma şansını tepen Pliskova, kendi servisinde tekrar durumu 3-3 beraberliğe getirdikten sonra, Kerber'in servisinde 5. kere rakibinin servisini kırma şansını yakaladı. O puanda, olmadık bir topla fileye çıkıp macera arayan Pliskova, inanılmaz şanslı bir puanı lehine çevirdi. Kötü bir kısa top deneyen rakibini kolayca geçmeye hazırlanan Kerber'in passing shot denemesi, Plistova'da eridi ve Çek raket o topu lop olarak tam geri kort çizgisine yollamayı başardı. "İşte maçın döndüğü an herhalde budur" dedim, maçı beraber seyrettiğim arkadaşlarıma... Gerçekten de 2. setin sonuna kadar başka bir servis kırma yaşanmadı ve 2. set, 6-4 Pliskova'ya gitti, skora denge geldi... İşte maçın o anlarında, yarı finalde Serena'yı neredeyse sahadan silen Pliskova'nın büyük oyunundan güzellikler korta yayılmaya başladı. Sağlı sollu sert geri toplarla rakibini bunaltan Pliskova, sık sık fileye de gelerek hazırladığı puanları orada afiyetle yedi bitirdi. ÜÇÜNCÜ SET VE RÜZGARIN YİNE TERS DÖNÜŞÜ Üçüncü sete artan özgüveniyle aynı hızda başlayan Pliskova, Kerber'in ilk servis oyununu almasının ardından üst üste 3 oyun alarak son sette de rakibinin servisini kırdı. Bu dakikalarda, oyunu tamamen domine eden rakibine karşı Kerber neredeyse pes etmiş görünüyordu. Durmadan hep en büyük topları deneyen Pliskova, sanki rakibini de çaresizlikle aynı tavra zorluyordu. Oyunu hızlandırmaya çalışan Kerber hata yüzdesini arttırdı ve ilk defa ritmi istediği gibi kontrol eder görünen Pliskova zafere iyice yaklaştı. İşte o noktada, tenisin ana kaideleri tekrar birden yürürlüğe girdi! Her puanı doğrudan olağanüstü riskli ve şık vuruşlarla bitirmeye kalkan Pliskova, aslında o noktada artık teslim olmuş görünen, gereksiz itirazlarla psikolojik olarak kendi kendisini sinirlendiren, mağlubiyetin acısını yüreğinde hissetmeye başlayıp oyundan kopan Kerber'i sanki birden diriltmeye karar verdi! Adrenalin iğneleri gibi gelecek hataları tekrar üst üste yapmaya, puanlarını bol keseden dağıtmaya başladı. Herhalde maçı tekrar seyrettiğinde kendisine de absürd görünecek bu "halet-i ruhiye" içerisinde, 3-1'den sonra Pliskova, yalnız tek bir kere kendi servisini kazanarak skoru 4/4 e taşıyabildi. Ardından son iki oyunda tek puan bile alamadan maçı 6/3, 4/6, 6/4 vererek, sahada en çok Kerber'in şaşkınlıktan küçük dilini yutmasına neden oldu. Maçı moral olarak kaybetmiş görünen Kerber ölüsüne verilen bu şanslarla yeniden doğup, bir de harika bir kaç riskli paralel düz vuruşla büyük alkış topladı. Zaten maçın kendisi için en karanlık bölümlerinde bile, derin toplarla ve maça asılan mental gücüyle dikkat çeken Kerber, maç puanını kazanır kazanmaz kendisini yere atıp ağlayarak, artık alabileceğine pek ihtimal vermediği bir maçın kendisine hediye edilmesine duyduğu şaşkınlığı doya doya yaşıyordu. Ölüp gömülmüş, Pliskova sonra onu baştan yaratacak bir formülle, her puanını jeneriklik vuruşlarla kazanmaya kalkışıp, durup dururken kazandığı maçı gerisin geriye onun ellerine teslim etmişti... PLİSKOVA ÜZERİNE BİR İDDİA Burada özetlediğimiz gibi, maçın her puanına bir hızlı tren gibi hükmetme rüzgarına kendini kaptıran Pliskova, tecrübesizliğinin kurbanı oldu. Daha önce Martina Navrotilova, Jana Novotna, Hana Mandlikova ve yakın dönemde Lucie Safarova, Petra Kvitova gibi yıldızları çıkaran Çekya, şayet Pliskova'ya hafif gecikmeyle de olsa iyi bir teknik hoca bulmayı başarırsa, bu yıldız adayının yeni bir Navratilova olması işten bile değil. Zaten maçtan sonra kendisin uzatılan mikrofona aynen sabırsız oyunu gibi saatte 320 kilometre ile konuşan Pliskova, kendisini en iddialı şekilde teselli etmeyi tercih etti: "Daha önümde çooookkk finalller olacak". Bence haklı. Önünde bence de sayısız finaller var. Ama yeter ki, onun ruhunu dengeleyen bir zeki ve kurnaz hoca bulsun. Birisinin ona "teniste puanlar, her zaman olağandışı sert ve de üstüne artistik açılı vuruşlarla kazanılamaz, bazen de rakip üst üste hatalar yapar ve onun hatası sayesinde yine bir puanı ya da maçı kazanmış olursun" gerçeğini, hatırlatması lazım. Yani saatte 200 kilometreyle tam doksana yerleşen bir paralel backhand de bir puan yazıyor, rakibin fileye taktığı uyuz bir top da! İşte tenisin en basit kaidesi olan bu gerçeği, bir an önce bu genç arkadaşın (24) algılaması lazım! İşte iddiam basit... Pliskova, kendi bitirici vuruşları dışında, rakibinin hatalarını da beklemeyi göze alan "percentage tennis"in doğal matematiğini keşfettiği zaman, Navrotilova gibi bir kalıcı büyük yıldız olması işten bile değil. Kendisine benim önereceğim hoca ise, eski çift partnerim Ali Göreç! Ya da başka bir alternatifi, eski büyük şampiyon Chris Evert'e veya Navratilova'ya yalvararak, onlardan birini üç aylığına hayatının her noktasına taşımak, onlardaki tenis birikimini, değişken oyun kurgularını değerlendirmek, resmen emerek almak.... Tenisin en başta rakiple karşılıklı bir ritm bozma, strateji ve sabır mücadelesi olduğunu keşfeden sporcu, maça 1-0 önde başlar. İşte o günü merakla bekliyorum ve hatta bir tenissever olarak iple çekiyorum. Çünkü dünkü Pliskova, rakibi ve puanların vahametini umursamadan her topu "gömmeye" çalışan vurdumduymaz bir boksör gibiydi! Kazansa, hayranlık sözlerimizi de bu zaafı üzerine kurup, kendisine rağmen bu çılgın oyunla işi hasbelkader bitirebildiğini yazacaktık! Ama ne demiştik? Onun daha çoook finalleri olacak! Bedri Baykam Odatv.com http://odatv.com/amerika-acikta-yeni-sampiyon-1109161200.html

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.