25 Mayıs 2016 Çarşamba

DOKUNULMAZLIKLAR YALNIZ MUHALEFETE DOKUNACAK! | BEDRİ BAYKAM | 24 Mayıs 2016


DİNİ BÜTÜNLÜK KURALLARI YİNE DEĞİŞMİŞ!

Gerçekten ne ülkeymiş ama! Kendi Anayasa’sına doğrudan tecavüz edercesine saldıranları baş tacı yapan, ardından Partiler yasasını yok sayanları kral ilan eden çok ülke tanıyor musunuz?
AKP muhteşem bir parti oldu. Şimdiden “partili” olduğu ilan edilen Beştepeli Başkanının kongrede mesajı okunurken tüm salon ayağa kalkıp Hitler selamı verdi. Mesela dinleyip ardından alkışlayabilirlerdi, ama öyle olmadı. Bağımlılıklarının, koltuk beklentilerinin ve yağcılığın siyasi örf ve adetlerin çok üstünde olduğunu dosta düşmana göstermiş oldular. Başka antikalıklar da oldu bildiğiniz gibi. Mesela yeniden beklenildiği gibi taptaze Enerji Bakanı Berat Bey, bir kaç saat içinde Başbakanlığı sönecek olan Davutoğlu’nun eşinin elini sıkmak istemedi. Ne de olsa, iktidarı devretmekte olan bir “ara dönem yarı-lideri” için günaha girmeye değmez diye düşündü herhalde! O el Emine Hanım’ın eli olsa askı da kalabilir miydi hiç kimse karşısında? Demek dini bütün kuralların bile net bir yeryüzü hiyerarşisi var ve moda gibi her yıl değişebiliyor, öyle değil mi?

KULLANIM SÜRESİ DOLANLAR ŞİKAYETÇİ
AKP’nin adı, bir iktidarın siyasi Partisi. Ama bu Parti, kendi “organlarını” yerinden oynatamayan bir külçe. Ancak başka bir illegal noktadan uzaktan kumanda ile hareket edebilen bu değişik türevin sözde önemli veya hatta tarihi isimlerinin hiç bir kıymet-i harbiyesi yok. Örneğin kendini büyük siyasetçi olarak gören Cemil Çiçek, Faruk Çelik, Ömer Çelik, Mehmet Ali Şahin gibi okkalı isimler, birden ofsaytta kalırken, kendisine sunulan 2. sınıf davetiyeyi beğenmeyen Bülent Arınç, protest demeçler verme yoluna kadar gitti. Bir çok kişi diyebilir ki, “böyle bir kitle partisinin her an kan değişikliğine ihtiyacı olabilir”. Ama şu farkla ki, sağlıklı bir Parti’de bu değişiklikler, Kongre üyelerinin seçimi ve kararlarıyla belirlenir. Dışarıdan gizli bir elin yolladığı zarf açılarak oluşmaz bu kararlar.
Kendisine sunulan tüm sakinleştirici alkışlara rağmen, eski Başbakan Davutoğlu da, sıkıntıyı ve kırgınlığını en sert şekilde dile getirmekten çekinmedi: “daha önce 2 kez sizlerle birlikte olduğum bu salonda zaferle sonuçlanmış bir seçimden kısa bir  süre sonra yeni bir kongre için karşınıza çıkmak benim arzu ettiğim bir şey değildi. Bu durumun sizin ve milletimizin maşeri vicdanında oluşturduğu rahatsızlığın da farkındayım”. Vallahi Billahi Davutoğlu -biraz geç de olsa- muhalefete “mert adammış” dedirtti! Tabii onun bu sözlerini dinlerken, kızıp köpürmüş birini ben çok iyi tanıyorum.

ORMANDAKİ FİLE DON GİYDİRME ÇABASI BEYHUDE!
İşte böyle. Türkiye’de herkes herşeyin farkında ancak bir de aynı herkes Gülhane Parkı’nda! Bir kere halkımız artık Parlamento ve ya Cumhurbaşkanı yeminlerinin geçersizliğini anlamış durumda! Bölücülük ve yobazlık almış başını yürümüş, aldıran yok. Meclis Başkanı laikliği lağvetme peşinde. Halk  bu ortaoyununu seyrederken, içine sürüklendiği çaresizliğe de lanet okuyor; ülkeyi bu duruma düşürenler utansın! Şu duruma bakın: Ülkenin Anayasası belli, yemin metinleri belli, tüm yasaları belli, ve yaşanan fiili durum ortadayken insanlar kalkıp diyor ki “Bu tişört, bu timsaha uymuyor”. Ya da “bu donu bu file giydiremedik”. Ne bekliyordunuz? Ne yönetiminiz, ne vekilleriniz, ne yeminleriniz ne kongrelerinizin elle tutulur ve bu Cumhuriyet’in temelleri ile bağdaşır zerresi kalmadı! Neyi, neye adapte etmeye çalışıyorsunuz?
Yaşanan komediler şu şekilde gelişiyor: Önce Beştepe, Binali Yıldırım’a bir bakanlar kurulu listesi gönderiyor. Hemen ardından Binali Bey, Beştepe’ye çıkıp elindeki o aynı bakanlar kurulu listesini onaylattırmak üzere Erdoğan’a geri uzatıyor! Anlayabilen beri gelsin! O listeyi Binali Bey mi hazırladı? Aynı liste Beştepe’den baştan onaylı gelse, hiç olmazsa zaman kaybı olmazdı!
AKP’yi uzaktan kukla gibi yöneten güç, dokunulmazlıklar meselesinde de ülkenin tüm gerçekçi hedeflerini dinamitlemiş oluyor. Aslında bu hamleyi oldu-bittiye getirerek parlamentodan geçirmeyi başaran iktidar, tek siyasi rakibi CHP’yi de sanki ortasından testere ile bölmüş oldu. İki ana farklı düşüncenin elektrik akımına kapılan CHP, üzerinde bu konuda ağır bir dramın yükünü hissetti. Partinin kimi milletvekilleri, “teröre destek veriyor görünmemek için” dokunulmazlık kaldırmaya “evet” derken, diğerleri de en azından anayasaya ters bir yasa geçirmemek için ve “parlamenter seçenek kapanınca, terör artar” gerçekçiliğiyle “hayır” deme yoluna gittiler. Sonunda oluşan gri kararsızlık bulutlarının ortasına Kılıçdaroğlu yumruğunu indirerek “HDP’ye imza desteği bile veren olursa, Parti’den atarım” diyerek ağır bir ülke dramının Parti’ye olan izdüşümünü de açığa çıkarmış oldu.
Aslında Türkiye’de en önemli soru, “Neden dokunulmazlıkların tamamının kalkmadığı” yönünde. CHP bu konuda öyle bir ağır şekilde faka bastı ki, neler yaşanacağı konusunda kimsenin tam bir fikri olamaz. Yapılan yorumlarda, altıoklu Parti yönetiminin, söylediği “Anayasa’ya aykırı ama evet diyeceğiz” hezeyanından, “referandum yaparken yanına bir Cumhurbaşkanlığı sandığı koyup, dengeleri ve yasaları alt üst edebilir” paranoyasına kadar, sayısız iddia var. Burada Kılıçdaroğlu’nun
tüm savlarına verilecek  çok yanıt var. Ama en önemlisi ortada kabak gibi duruyor.

DOKUNULMAZLIKLAR NEDEN YOLSUZLUKLARA DOKUNMUYOR?
CHP şayet AKP’nin sunduğu teklife evet demeyi düşünüyor idi ise, tabii ki o dokunulmazlık kaldırma operasyonuna dur diyerek, çok daha eşitlikçi ve geniş kapsamlı bir tasarı sunmalıydı; yapılacak hamle, başta 17-25 Aralık olmak üzere, tüm yolsuzluk iddiaları üzerinden de dokunulmazlıkları kaldıracak bir yapının kurulmasıydı. Şayet AKP’liler bu yola girmeye izin vermiyorlarsa da o zaman CHP, kamu oyunu acilen bilgilendirerek “ben terör ve yolsuzluk arasında ayrım yapmadan  müdahil olmak  istiyorum” diyecek, ve AKP’nin oyununu teşhir edecekti. Kılıçdaroğlu’nun anlaşılmaz şekilde AKP’nin oyununa gelerek, Kasım 2015 sonrası yaşanan “seçme” (!) olaylar üzerinden dokunulmazlıkların kaldırılması lehine oy vermesi,  affedilmez bir muhalefet vizyon hatası. Çünkü aradan yıllar geçtikten sonra, geniş halk kitleleri, bu noktada yolsuzlukların üzerine gidilmediğini kesinlikle hatırlamaz. Sonuca bakar. “Dokunulmazlıklar kalktı ama AKP’liler hiç bir ceza almadı, HDP ve CHP’liler aldı” derler. Şayet CHP kendine güvenerek kamuoyuna bu konuyu tam olarak teşhir etse, o anda kesinlikle “HDP ile hareket etmiş” sayılmazdı. Uzun lafın kısası, CHP, dokunulmazlıklar konusunda amatörce davranarak, AKP’nin bir taşla 3 kuş vurmasına doğrudan neden oldu! Böylesine özgürlükleri daraltan bir ortamda, muhalefetin kendisini koruyabilmesi için elzem olan kürsü ve diğer hareket alanı dokunulmazlıkların ortadan kaldırmanın kimin işine yaradığı malum.

CHP ŞİMDİ İÇİ DİKENLİ FANİLAYI GİYDİ!
Sonuçlar ortada: Türkiye hızla yeniden 1990’lardan tanıdığımız bir ilkel “kafa bastırarak HDP’lileri sorguya ve nezarete götürme” operasyonuna kalkışacak, bu arada bu da yetmeyecek,  Muharrem İnce dahil, CHP’li bir çok üye de bu yasayla resmen taciz edilecek. Sonuçta içte ve dışta yaşanacaklarla, CHP içi diken dolu fanilayı bir güzel giymiş oldu!  Avrupa siyası ortamı ve  sosyalist enternasyonal CHP’yi büyük ihtimalle bu olay yüzünden dışlayacak, en sert şekilde eleştirilecek. Kendisini hukuki yollardan savunmak isteyen milletvekillerinin Anayasa Mahkemesi’ne gitmesini engellemek de, ayrı bir anti-demokratik, özgür adalet arayışı karşıtı duvar oluşturacak. Parlamento ve hukuk kapılarının üzerimize kapandığı bir ortamda ise, terör kaçınılmaz şekilde daha da artacak! Ve tüm bu karmakarışık çelişkili acılarla yüklü ortamda, AKP’lilerin ve en bilindik yolsuzluk dosyalarının bile üstüne gidilemeyecek! Bu nasıl bir kendi kalesine gol atmaktır anlayabilen var mı? CHP, bölücü teröre karşı çıkmak kadar onurlu bir hamleyi yaparken, bu kadar çelişkinin içine dolanıp kalmaya mecbur muydu? Şu andan itibaren durumunun özeti ne evliliğin düzenini, ne de bekarlığın sultanlığını yaşayamayan bazı yarı yolda kalmış arkadaşlarıma benziyor!
Yargı ve hukukun kullanılacağı “müteakip” hamle ise tabii ki tek lider, tek führer’in önünü açmak için girişilecek bir “yargı dizaynı” operasyonu ile, hala arada rasgeldiğiniz ve yüreğinize su serpen kimi olumlu yargı kararları tarihe karışacak! Tek otorite nasıl uygun görüyorsa,  onu mutlu edecek kararları alacak, “yeni Binaliler” acilen bulunacak, atanacak, seçtirilecek!”: Böylece mesela Cumhurbaşkanlığı tarafından Muharrem İnce’ye karşı açılan 100.000 TL’lik manevi tazminat davası reddedilemeyecek, ya da Geziciler beraat edemeyecek!

Başta dediğim metafora dönüyorum. Bu tişört, bu timsaha, bu don bu file giydirilemiyor... CHP’nin içi de, Parlamento’nun içi de her gün artan bu absürd çelişkilere gebe kalacak. AKP’nin her yönden çekiştirerek ucubeye benzetmeye çalıştığı Türkiye’nin şu anlık fotoğrafı ne maalesef böyle!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.