28 ŞUBAT’A
YÜKLENENLER NEYE GÜVENİYORDU?
Lafı
eveleyip gevelemeye gerek yok. Hadi sıraya girin bakalım, 28 Şubat’a kızıp
yüklenenler! Şöyle bir renginize, kalıbınıza bakalım. Arkasından bugünle ilgili
yaptığınız yorumları gözden geçirelim. Kabul etseniz de, etmeseniz de durum çok
net: 28 Şubat’a öyle topa tutar gibi
saydırıp, arkasından bugün RTE ve şakşakçılarına kızma hakkınız yok! O gün
MGK’nın yaptığı neydi? Bir hükümete, nerede raydan çıktığını, nerede Anayasa’yı
unuttuğunu, nerede laiklik ve demokrasiyi doğrudan tehlikeye düşürdüğünü
anlatmaktı. Siz şayet o gün buna kızıyor idi iseniz, bugün de RTE’nin yaptığı
her türlü hukuk ve Anayasa karşıtı uygulama ve eyleme gık deme hakkınız yok!
Çünkü bugün yaşanan da benzer bir durumdan ibaret. 1995-97 arasında Rizeli
Şevki, Hasan Mezarcı ve Necmettin “Hoca”nın diğer şürekâları, sabahtan akşama
kadar Atatürk’e ve Cumhuriyet’e söverek ağır provokasyon içindeydiler. Bugün
ise, bu bireysel sapmaların ötesinde, üstüne bir de rejimin her kurumu sabahtan
akşama kadar delik deşik ediliyor.
MGK
niye kurulmuştu, yeni kuşaktan bilen var mı? 1960 Devrimi yaşandıktan sonra, bir
daha böyle bir anti-demokratik, felaket sürece girilmesin diye... 1961 Anayasası hazırlanırken eklenen bir
maddeyle, bir daha Hükümet ve Ordu hiçbir şekilde karşı karşıya kalıp
gerilmesin, darbeler yaşanmasın, herkes ne söyleyeceği varsa, gerginlik ipleri
koparmadan önce rahatça söylesin diye Milli Güvenlik Kurulu adı verilen ve bir
çeşit sigorta işlevi görecek kurum oluşturuldu. Şimdi bugün uzaktan yakından bu
görevi ifa edebilecek bir MGK kaldı mı ortalarda? Tabii ki hayır. Bugün TSK düşünme ve konuşma fonksiyonlarını
yitirmiş, bitkisel hayat süren ve kendisine söylenenleri yapmakla yetinen tekdüze
bir kurum oldu. Eski bağımsız iradesini ve yorum yapma güdülerini kaybetmiş, nostalji
yüklü canlı bir cenaze var ortada.
İşte
şimdi RTE kalkıp “Asker-polis benim
elimde, kimsenin ne gık deme hakkı var ne de hareket etme olasılığı, gerisi
laf-ı-güzaf” demek istediğinde, 28 Şubat’a kızıp o günleri topa tutmuş hiç
kimsenin ağzını açma veya kızma-şaşırma hakkı yok! Ordu artık aramızda değil.
Eski bir esnafın işyerinde veya daha eski evlerin salonlarında, giriş
hollerindeki bir posterden hatırlayabilirsiniz varlığını, yaşam dolu günlerini.
Veya radyolarda, eskiden halkın gözünü yaşartan marşları şimdi sahaflardan
bulup dinleyip duygulanabilirsiniz.
AMUDA KALKMAYA
HAZIR MISINIZ?
O
gün 28 Şubat’ı suçlayanlara şunu sormak lazım: Pardon da, neye güveniyordunuz?
Gücü eline geçirdiğinde ülkeyi kaosa taşıyacak bir yapı olduğu zaman buna MGK
karşılık veremezse, kim verecekti? Daha doğrusu B planınız neydi? Yargıyı, halk
ve basın tepkisini, sokağın sesini hiç dinlemeyen bir güç kurumları esir
aldığında, ne yapmayı düşünüyordunuz? Ülkeyi, demokrasiyi, Cumhuriyeti neyle
koruyacaktınız? Suçluları “Tüketici Koruma Derneği”ne mi şikayet edeceksiniz. Bugün ülkede tek kişi, 78 milyonu rehin
almış. Ayrıca olaylar o kadar çığırından çıkmış ki, o zat, kendi eski partisini
bile aynı duruma düşürmüş. Yani bugün Abdullah Gül, Bülent Arınç veya Ahmet
Davutoğlu da diğer muhaliflerle aynı sepetteler! CHP’lilerden veya Vatan
Partililerden de pek farkları yok! Yarın padişahımız kalkıp “bundan sonra dernek genel kurulları ve hatta
Bakanlar Kurulu amuda kalkmış olarak yapılacak” dese, söyler misiniz bana,
kim buna itiraz edebilecek? Ben hemen size yanıt vereyim, rahatlayın:
Yandaş medya, hemen bu kararın “halkın
hareketsiz kalmasına karşı oluşturulmuş dahiyane bir formül olduğunu”
söyler. Merkez basın konuyu birinci sayfanın bir köşesinden fazla büyütmeden ve
yorumsuz verir. 3-5 köşe yazarı “ne
alakası var şimdi” diye bir itiraza girişir. Sol muhalif gazeteler ve
sitelerde bizler gibi yazarlar veryansın edip “bu çağda böyle bir rezalet yaşanabilir mi, bu nasıl bir ortaçağ
zihniyeti?” diye ayağa kalkarlar. Sonra mı? Sonra gündem değişir, bağıran
çağıranlar unutulur azalır. Ve ardından da, herkes amuda kalkarak genel kurula
katılır!!
Şu
anda yaşananların tümüne bakarsak, aslında Türk halkının tamamıyla alay
edildiğini görürsünüz. Ortada başvurabileceğiniz herhangi bir mercii yok. Şayet
kendinizi ve halkın tamamını kurtarmak istiyorsanız, Haşmetmeabın bir amca veya
dayısını aramaya koyulun. Çünkü ortada ailevi baskı olasılığından başka teorik
hiçbir şey kalmadı. Sakın öyle sokağa, Gezicilere, medyaya, protest eylemlere
filan bel bağlamayın! Sonuç belli: Dayak-gaz-cop-kurşun veya kötek! Hem zaten
sevgili Türk halkı 49 parçaya bölünmüş olduğundan, genellikle hangi grup
iktidarın hışmına uğrarsa, nasıl olsa diğerleri “oh olsun” naraları
atacağından, orta yerde ciddi bir itiraz sesi bile yükselemeyecek..
MÜSAMERE
KONGREMİZ BAŞLIYOR!
Şimdi
yaşadığımız olağandışı dönemde, içinde yer aldığımız rejim çatırdarken, her
zerresi devletin zirvesinden gelen salvolarla tehdit ve saldırı altındayken,
Davutoğlu siyasi tarihimizin en illegal, en geçersiz kırmızı kartıyla başbakanlığı
kaybetmişken, Cumhuriyet tarihimizin en müsamere tadındaki kongresi haftaya
sahnelenecek... Sonuçta bu müsamere rejimi, onu bugünkü haline getiren ana
kaynağın bir diğer müsameresine sahne olacak. Sabık başbakanın sözleri herkesin
kulağında yankılanıyor: Görevi bırakması meğer bir “zaruret”miş! Kimsenin
anlamadığı gizli, özel bir zaruret!
Ülkemizde
yeminlerin, hatta “şeref” üzerine edilen yeminlerin hiçbir geçerliliği
olmadığı, artık bildiğiniz gibi fazlasıyla kanıtlandı. AKP kadroları nezdinde artık
ne milletvekili laiklik ve Atatürkçülük yeminlerinin, ne de Cumhurbaşkanlığı
tarafsızlık ve laiklik yeminlerinin bir önemi ve ağırlığı yok. AKP’nin başbakan ve yeni bakanlar kurulu
listelerini titreyerek bekleyen rehin alınmış kadroları, Dünya tarihine geçecek
bir komedya sonucu, “tarafsız Cumhurbaşkan”nın aralarından seçeceği “en düşük
profilli” başkanın kim olacağını tahmin etmeye çalışıyorlar. Burada ana
hedef, kimliği, bağımsız bir karakteri ve yönetim stili olmayan birini tespit
edebilmek. Yani aranan aslında bir
“Başbakan” değil, söylenilenleri harfiyen uygulayacak bir “idari sekreter”!
Seçimi çöpe atan, demokrasi kültürü yerine, atama ve biat kültürü yerleştiren,
“Reis’e karşı “boynum kıldan ince”den
başka bir tavrı olamayacak ve kendi varlığını yaşarken feshetmiş bir partiye
başkan aranıyor. Aralarında sessiz ve gizlice “karar nasıl çıkar?” diye başkan-toto oynayan, ama nefes alamaya
cüreti kalmamış bir yitik parti taslağı var ortada...
Halka
en küçük bir saygıları kalmışsa, yeni başbakanı Beştepe’sinden canlı yayında
Erdoğan açıklasın. Madem rejim darbeyi yedi, artık daha fazla “bir şeyler”
yerine konmazsak sevinirim. Sizin de farklı bir noktada durduğunuzu sanmıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.